ABD-Suudi Bağları: Kan, Petrol ve Hilekarlık Dolu

ABD-Suudi Bağları: Kan, Petrol ve Hilekarlık Dolu

Niçin Donald Trump ve CIA, Washington Post köşe yazarı Cemal Kaşıkçı´nın Türkiye´de Suudi Arabistan başkonsolosluğunda kısa süre önce öldürülmesi konusunda görüş ayrılığı yaşıyorlar?

 

Joyce Chediac 

Niçin Donald Trump ve CIA, Washington Post köşe yazarı Cemal Kaşıkçı´nın Türkiye´de Suudi Arabistan başkonsolosluğunda kısa süre önce öldürülmesi konusunda görüş ayrılığı yaşıyorlar? 

CIA, Suudi Arabistan´ın fiili yöneticisi konumundaki veliaht prens Muhammed bin Salman´ın (MBS) Kaşıkçı cinayetinin emrini bizzat verdiği sonucuna vardı. Bir ABD başkanı açısından sıradışı kabul edilen bir açıklamayla ise Trump, CIA´in bulgularına karşı çıktı. MBS´nin Kaşıkçı cinayetine müdahil olup olmadığının öneminin olmadığını ve ABD-Suudi ilişkilerinin “harika” olduğunu söyledi. 

Trump´ın açıklaması, MBS ile geliştirdiği ticari ilişkilerini yansıtırken, CIA´in açıklaması ise MBS´nin ABD´nin yönetici sınıfının geneli açısından bir yükümlülük halini aldığını gösteriyor. Suudi istihbaratıyla derin bağları olan casusluk ajansı, Bin Salman´ın acımasızca ve düşüncesizce davranışlarının, Suudi yönetici sınıfının tümünün güvenliğini tehlikeye atabileceğinden, ABD´nin yönetici sınıfının Suudi Arabistan ve Orta Doğu´nun bütününde çıkarlarına zarar vereceğinden korkuyor. 

Suudi Arabistan on yıllardır ABD´nin en stratejik ve değerli bağımlı devletlerinden biri. CIA ise bunu bu şekilde devam ettirmek istiyor. Suudi Arabistan´a verilen destek, iki partinin de onayını almış durumda. Bu ortaklık; kan, petrol ve hilekarlıkla dolu. 

ABD-Suudi bağlarını değerlendirdiğimizde, Suudi Arabistan´ın Orta Doğu´da ABD imparatorluğunun payandası olduğu görülüyor. Dünyadaki en büyük petrol rezervlerine sahip olan krallık, ABD´li petrol şirketleri açısından da mükemmel bir servet kaynağı. Suudiler, petrol kapasitelerini kullanarak ABD´nin dış politika hedeflerini geliştirmek üzere dünya fiyatlarını yükseltip düşürüyorlar. Örneğin 1980´li yıllarda Ronald Reagan, Sovyetler Birliği´ne yönelik bir ekonomik savaşın parçası olarak dünya fiyatlarını düşürmek üzere Suudilerin piyasaya yoğun şekilde petrol sürmelerini sağlamıştı. 

Krallık, emperyalizmin amaçlarını örtbas etmek üzere din konusunu memnuniyetle kullanıyor; hoşgörüsüzlük aşılayan ve ABD´nin savaşları için cihatçılar devşiren binlerce okulu, camiyi ve diğer merkezleri ihraç ediyor. ABD´nin diğer Arap ülkelerini kendi toprakları üzerinden işgal etmesine olanak sağlıyor ve CIA´in üç kıtadaki gizli eylemlerini fonluyor. Yani, ABD şirketleri ve bankaları için bir tür sağmal inek muamelesi görüyor. Pentagon´dan milyarlarca dolarlık silahları ve diğer yüksek fiyatlı ABD ürün ve hizmetlerini satın almak üzere kendi devasa petro-dolarlarını kullanıyor.  

Ülke, tek bir ailenin –Suud´ların- kişisel derebeyliği gibi yönetiliyor. Hükümet, dünyanın en baskıcı ve kadın düşmanı hükümeti. Ne meclis var ne de yasama organı. İlk seçimler – o da sadece belediye düzeyinde – 2005 yılında, ülkenin kuruluşunun üzerinden 73 yıl geçtikten sonra yapıldı. Kadınların oy vermesine ancak 2015 yılında izin verildi. Bu tartışmalı gerçeklerden, yetkililer – Demokratlar olsun Cumhuriyetçiler olsun-ABD´li tarafından hiç söz edilmiyor. 

Washington dünya çapında insan haklarının koruyucusu olduğunu iddia ederken, Pentagon eğer Suudi rejimini devirmek üzere kitlesel bir hareket olursa, kendi birliklerini gönderme taahhüdü verdi. 

Kökenleri emperyalizme dayalı bir ülke

Britanya ve Fransa, Birinci Dünya Savaşı´ndan galip çıktılar. Batı Asya´yı 20´den fazla ülkeye böldüler; Arap ve diğer yerli ulusal grupları zayıflatıp parçalamak üzere sınırları yeniden çizdiler ve böylelikle emperyalist egemenliği kolaylaştırmak istediler. 

İşte o sırada Suudi Arabistan kuruldu. Yöneticileri olan El Suud ve Vahabi aileleri ve onlara sadık topluluklar, tek bir siyasi-dini ittifakta bir araya geldiler. Bildiğimiz haliyle Suudi Arabistan 1932 yılında, Suudiler diğer Britanya himayesi toprakları rahatsız etmeyi bırakmaya ve Britanya´nın kendi sınır tanımını kabul etmeye razı olduklarında kuruldu. 

Suudi Arabistan´ın yöneticileri, emperyalizmin desteklediği ilk aşırı sağ İslamcılar arasında yerlerini aldılar. Mutlak bir monarşi ve teokrasi kurdular. Tek anayasa, kraliyet ailesinin yorumladığı şekliyle Kuran´dı. Kölelik ise 1962 yılına kadar yasaldı. 

Diğer inanç biçimlerine saldırgan bir şekilde hoşgörüsüz yaklaşan ve seküler hükümetlere muhalefet eden Vahabilik, devlet dini haline geldi. Suudi Arabistan´ın İslam´ın en önemli mekanlarını – Mekke ve Medine- kontrolü altında tutması ise, ona Müslüman dünyada kazanmadığı prestiji sağladı. 

ABD´nin petrol şirketleri ve Pentagon´un dahil oluşu 

1933 yılında Krallık, Standard Oil of California´ya (şimdiki adıyla Chevron) münhasır petrol sondajı hakları verdi. 1938 yılında devasa petrol rezervleri bulundu; Standard Oil ve diğer 3 ABD´li ortak tarafından (sonradan Texaco, Exxon ve Mobil oldular) ARAMCO´nun (Arabian American Oil Company) kurulması teşvik edildi. 

Suudi Arabistan kısa süre içerisinde dünyanın bilinen en geniş petrol rezervlerine sahip ülke oldu. Aynı zamanda dünyanın en büyük petrol üreticisi haline geldi. Ve ABD´li şirketler de bu süreci destekliyorlardı. 

Ardından diplomatik tanıma süreci geldi. 1943 yılında Başkan Roosevelt, Suudi Arabistan´ın güvenliğini, ABD açısından “temel çıkar konusu” ilan etti. ABD, bir sonraki yıl ülkede büyükelçilik açtı. 

Pentagon kısa süre içerisinde petrolün güvenliğini sağlamayı başardı. 1950 yılında, ABD, Akdeniz´de daimi bir askeri varlık olarak Altıncı Donanma Filosu´nu kurdu. 1951 yılında Karşılıklı Savunma Anlaşması´nın imzalanmasından sonra ABD, Suudi hükümetini silahlandırmaya ve ordusunu eğitmeye başladı. 

İkinci Dünya Savaşı´ndan bu yana ABD imparatorluğu, Basra Körfezi´nden gelen petrolün kontrolü üzerine inşa edildi. 

Washington için kutsal savaş başlatmak: “Bizim inancımız, sizin demir gibi iradeniz”

İkinci Dünya Savaşı´nın ardından Arap dünyası militanlık ve milliyetçilik dalgasının etkisi altına girdi. Cezayir ve Irak´taki kitlesel seküler hareketler, sömürgeci kuklaları devirdi. Güney Yemen kendini sosyalist ilan etti. Mısır ve Suriye halkı, emperyalist bağımlı ülke yönetimini görevden aldı. Birçok ilerici rejim ve özgürlük mücadelesine de Sovyetler Birliği yardımcı oldu. 

Rachel Bronson´un belirttiği gibi, ABD´li politika yapıcıların düşünce yapısı şu şekildeydi: 

“Bu din, kafir komünizmin yayılmasını durdurmak için bir araç olabilir.” 

Suudi yöneticiler seve seve razı oldular. Modern Suudi Arabistan´ın kurucusu ABD´nin Suudi Arabistan elçisi Albay William A. Eddy´ye, “bizim inancımız, sizin demir gibi iradeniz” dedi. 

Arap anti-emperyalizmi özellikle 1948 yılında Filistin´in yıkımı ve İsrail´in kurulmasıyla alevlendi. Bu durumu engellemek isteyen Eisenhower yönetimi, Kral Suud´un itibarını artırmaya yöneldi ve onu “Arap ekibinin kıdemli ortağı” yaptı. 

Dışişleri Bakanlığı´nın bir bilgi notunda, Suudilerin Arapların öfkesini İsrail´den Sovyetler Birliği´ne çevireceğine dair beklentiler belgelenmektedir. 

“Başkan, “kutsal savaş” boyutunu vurgulamak üzere elimizden gelen her şeyi yapmamız gerektiğini düşündüğünü söyledi. Dışişleri Bakanı Dulles ise, eğer Araplar “kutsal bir savaş” yürüteceklerse bunun İsrail´e karşı olmasını istedikleri şeklinde yorum yaptı.  Bununla birlikte, Başkan, Suud´un, oraya yaptığı ziyaretten sonra tüm Arapları Komünizm´e karşı çıkmaya davet ettiğini anımsattı.” 

1950´li ve 1960´lı yıllarda Suudiler, milliyetçi hükümetleri devirmeye çalışan aşırılık yanlılarına kucak açtılar. Krallık, Müslüman nüfusa sahip Sovyet cumhuriyetlerinde ve Asya ve Afrika´daki yoksul Müslüman ülkelerde CIA için cihatçı devşiren cami ve okullar ağını fonlamaya başladı. Bunlar arasında; “Mekke´yi ziyaret eden dindarlar ile CIA arasında teması kolaylaştıran” faaliyetler de bulunmaktaydı.

 Petrol silahı 

OPEC´in bazı üyeleri, İsrail´i Filistin topraklarından vazgeçmeye zorlayacak bir silah gibi kullanmayı savundular. OPEC´in en büyük petrol üreticisi olan Suudi Arabistan buna sert bir şekilde karşı çıktı. “Petrolün siyasetten ayrı tutulması” çağrısında bulunurken Krallık, ABD´nin dış politikasını geliştirmek üzere dünya petrol fiyatlarını sürekli olarak artırıp azalttı. 

Bazı beklentiler doğmuştu. Arap dünyasında inandırıcılığı sürdürmek amacıyla Suudi Arabistan, OPEC´in ABD ve Arap-İsrail savaşlarında (1967 ve 1973) İsrail´i destekleyen diğer hükümetlere karşı petrol ambargolarına katıldı. 1967 yılındaki ambargoda OPEC´in uzlaşısı yoktu ve etkili olmamıştı. Suudi Arabistan, ancak ABD´nin İsrail´e mücadelede avantaj sağlamak üzere 2,2 milyar dolarlık acil durum askeri yardımı vaat etmesinin ardından 1973 yılındaki ambargoya katıldı. 

1973 yılındaki petrol ambargosu, uluslararası düzeyde bir kıtlığa yol açmadı; keza birçok petrol üreticisi bu ambargoya uymadı. Ancak, ABD´li şirketler, ambargoyu kullanarak petrol tedarikini zapt etmeye, fiyatları artırmaya ve karlılıklarını güçlendirmeye çalıştı. Occidental Petroleum´un 1973 yılındaki kazançları, bir yıl öncesine göre yüzde 665 oranında daha yüksekti. 1974 yılı sonu itibariyle Exxon Corporation, Fortune 500 listesinin en üst sırasına yerleşti. Diğer dört petrol şirketi -Texaco, Mobil, Standard Oil of California ve Gulf—ilk yedi sırada Exxon´a katıldılar. 

1970 yılında Suudiler, ABD Kongresi´nin CIA´in eylemlerini kısıtlamasının ardından Afrika´da gizli operasyonlar gerçekleştiren bir hükümetler koalisyonu olarak “Safari Kulübü” düzenledi. Somali´ye silah gönderdi ve Etiyopya´ya saldırıların koordinasyonuna yardımcı oldu. Etiyopya daha sonra Sovyetler Birliği´yle müttefik olacaktı. Ayrıca Angola´daki Güney Afrika aparteid hükümetinin mücadelesinin bir vekili olan UNITA´yı fonladı. 

Daha yakın bir tarihte ise, Suudi hükümeti 2014 yılında petrol fiyatlarını düşürerek, Suriye hükümetini desteklemelerinden dolayı cezalandırmak üzere Rusya ve İran ekonomilerini zayıflatmak istedi. 

Bununla birlikte, ABD´nin yönetici sınıfı, Suudi Arabistan konusunda aynı anda zıt tutumlar benimsediler.  Ülke, ABD´nin bağımlı bir devleti iken, Suudiler aynı zamanda kullanışlı günah keçileri oldular. Enerji maliyetleri tırmanışa geçerken ve ABD´li işçi sınıfı aileler arasında ciddi bir geçim sıkıntısı doğururken, ABD´li yöneticiler bir anda ve iki yüzlü bir şekilde Suudi kraliyet ailesi, binlerce prensi, altın küvetleri ve petro-dolarlar ödenen diğer birçok aşırılıktan bahsetmeye başladılar. 

Sünni-Şii ayrışmasının üretimi 

1979 yılında İran´da kitlesel bir devrim ayaklanması sonucunda Şah devrildi. Şah, ABD destekli, nefret edilen bir diktatörlüktü. Bunun neticesinde İran İslam Cumhuriyeti kuruldu. Yeni hükümet, İran´ın devasa petrol rezervlerini millileştirdi. Aynı sene, Suudi köktencilerden oluşan silahlı bir çete Suudi kraliyet ailesinin geçersizliğini ileri sürdü ve Mekke´deki Büyük Cami´yi ele geçirip on binlerce mümini esir aldı. Yüzlerce esir, caminin geri alınma sürecinde öldürüldü. Her iki olay da Suudi yöneticileri sarstı. Dikkatleri İran´a yönelterek tepkilerini gösterdiler. Şii İran´a yönelik dini bir kampanya başlattılar; onların Sünni İslam´ın düşmanı olduğunu ileri sürdüler. Dünya çapında Sünni cihatçılara yönelik fonları arttırdılar; onların İslam´ın diğer mezheplerinden, diğer dinlerden ve sekülarizmden nefret etmelerini teşvik ettiler. 

Günümüzde Sünniler ve Şiiler arasında önemli bir çatışma yaşanmadı. Suudi yöneticiler, bu çatışmayı Sünnileri İran devrimine karşı çevirmek üzere tetiklediler. O zamandan beri tüm ulusal özgürlük mücadeleleri veya Şii üyeleri olup bağımsızlık içi mücadele eden gruplar, yanlış bir şekilde “İran ajanı” olarak yaftalandılar. İçlerinde, Arap ilericiler tarafından Lübnan´daki ulusal özgürlük hareketinin asli gücü olarak görülen Hizbullah, Yemen´de Suudi hakimiyetine karşı mücadele eden güçler karışımı ve Bahreyn ve Suudi Arabistan´da baskı altındaki Şii azınlıklar da vardı. 

Suudiler, 1980 yılında ARAMCO petrol şirketini satın aldılar. Ama bu alım, Suudi Arabistan´ı bağımsız yapmadı. Petrol halen ABD´li şirketler, özellikle de ExxonMobil tarafından petrol pompalama ve diğer teknolojilere, petrol tankeri filolarına, depolama tesislerine sahip olmaları sayesinde denetim altında tutuluyor. 

Mücahitler ve Contra´ların Fonlanması 

1978 yılında Afganistan Marksist Halkların Demokrat Partisi, bir darbe ile ülkede kontrolü ele geçirdi. Toprak dağıtımını teşvik etti ve dünyanın en az gelişmiş ülkelerinden birinde hastaneler, yollar, okullar inşa etti. Bunu yaparken de Sovyetler Birliği´nin yardımını aldı. Yeni hükümet, zorla evlilikleri yasakladı ve kadınlara seçme hakkı verdi. Devrimci Konsey üyesi Anahita Ratebzad, yeni hükümetin görüşünü New Kabul Times´taki yazısında ortaya koydu (28 Mayıs 1978): 

“Kadınların eşit eğitim, iş güvenliği, sağlık hizmetleri ve ülkenin geleceğini inşa etmede sağlıklı bir nesil yetiştirmek üzere serbest zamana sahip olma hakları bulunmaktadır. Kadınları eğitmek ve aydınlatmak, bugün hükümetin öncelikli olarak dikkat etmesi gereken bir meseledir.” 

Sovyetlerle müttefik hükümeti devirmeye çalışan ABD, son dönemdeki sosyal değişimlere –özellikle de kadın hakları ve sekülarizme- karşı çıkan kırsal kabileleri gizli bir şekilde destekledi. Bu gruplar, kırsaldaki yeni okullara saldırdı ve kadın öğretmenleri öldürdü. 1979 yılında Sovyetler Birliği, hükümeti desteklemek üzere birlikler gönderdi. 

1979-89 yılları arasında Suudi krallığı, devrimci mücahit güçleri devşirdi ve onlara 3 milyar dolarlık finansman verdi. CIA, resmi olarak Suudi fonlarını karşıladı. 

1984 yılında Reagan yönetimi Mikaragua´daki ölüm timlerini ve Kontra milislerini fonlamaya dönük gizli planı için yardım talep ettiğinde Suudilerin ABD nezdindeki büyükelçisi aylık 1 milyon dolar yardım taahhüdünde bulunmuştu. Suudi Arabistan, Kontraları desteklemek üzere toplamda 32 milyon dolar para harcadı. Katkılar, Kongre´nin finansmanı kesmesinden sonra bile devam etti. 

ABD bir iç devrimi durduracak 

1981 yılında Ronald Reagan´ın Savunma Bakanı Caspar W. Weinberger, ABD´nin Suudi hükümetinin devrilmesine izin vermeyeceğini ve gerekirse Suudi rejimini savunmak için birlik göndereceğini açıkladı. 

“Suudilerin talebi olduğunda seyirci kalmayacağız. Daha önce İran´da ABD´ye ve Özgür Dünya´ya tamamen düşman bir hükümetin başa geçmesine izin verdiğimiz gibi yapmayacağız. Eğer Suudi Arabistan´da bir iç devrime benzer herhangi bir şey olursa ABD müdahale edecek. Ancak bu ihtimalin oldukça uzak olduğunu düşünüyoruz.” 

Bu, insan haklarına veya ifade özgürlüğüne izin vermeyen bir rejimdir. Tüm işler, aşırı sömürülen ve vatandaş olmalarına izin verilmeyen göçmenler tarafından yapılmaktadır. Tüm kadınlar yasal olarak rüştünü ispat etmemiş kabul edilir ve onları denetlemeleri ve evlenmek, pasaport sahibi olmak, seyahat etmek, okula gitmek gibi konularda izin vermeleri için bir erkek “vasiye” ihtiyaç duyarlar. Bazı davalarda ise, kadının tanıklığı, erkeğin tanıklığının yarısı kabul edilir. 

Suudi Arabistan, 9/11 ve aşırıcılık 

CIA´in savaşları için şok birlikler devşirmek üzere on yıllar boyunca aşırılık yanlısı merkezlerin fonlanması, radikal İslamcı topluluklar ve bireyler yaratılmasına yardımcı oldu. El Kaide´nin kurucusu Usama bin Ladin bunun baş örneğiydi. Kendisi Suudi vatandaşı olup Afganistan´a Suudi savaşçıları devşiren kilit kişi oldu. 

1 Eylül 2001 tarihindeki 19 teröristin 15´i, Suudi vatandaşıydı. Pentagon´un 9/11 saldırısı için misillemede bulunacağı tek ülke varsa o da Suudi Arabistan´dı. Ama işler öyle yürümedi. Meseleleri çözmek birkaç ay alırken, neticede Washington ile Riyad arasındaki güvenlik bağları daha da sıkı bir hal aldı. 

Onun yerine Washington Taliban hükümetini oraya sığınmış olan Bin Ladin´i iade etmeye zorlamak üzere Afganistan´a birlik gönderdi (her ne kadar Taliban, Bin Ladin´i teslim etmeyi önermiş olsa da). Ne ironiktir ki, zikredilen bir diğer gerekçe; Afgan kadınları Washington´un başa geçirdiği Taliban´dan korumaktı.  Bununla birlikte, Wall Street ve Pentagon´a göre çok daha ivedi bir gerekçe, Taliban hükümetinin ABD´ye Afganistan üzerinden geçen ve Orta Asya petrolünü Arap Yarımadası´na taşıyan doğal gaz ve petrol boruhattı inşa etmesine izin vermeyecek oluşuydu. 

2010 yılında Wikileaks, Suudilerin El Kaide gibi dünya çapında Sünni terör grupları için “en önemli” fon kaynağı olduklarını ortaya koyan gizli diplomatik yazışmaları yayımladı. 

Diğer yayımlanmış yazışmalar, Suudilerin kontrolleri altındaki dini mekanları ne kadar alayvari bir şekilde kullandıklarını gösteriyor. Fon talep eden cihatçılar, ülkeye hacca gidermiş gibi sızıyorlar. Ardından, hükümetin denetimindeki yardım kuruluşlarından para almak ve kara para aklamak için paravan şirketler kuruyorlar. 

2013 yılında, Timber Sycamore operasyonu çerçevesinde Suudi Arabistan ve ABD, Suriye´deki cihatçıları fonlamak, silahlandırmak ve eğitim vermek üzere ortaklık kurdular. 

Irak´ta savaşlar 

Sovyetler Birliği çökme noktasına yaklaştığında Pentagon, tamamen denetimi altına almadığı Orta Doğu´daki hükümetlere yöneldi. Irak, ilk hedefti. Kuveyt Irak´a ekonomik savaş açtığında (Irak´ın petrolünü çalmak ve sınırlarından sızmak üzere meyilli sondaj teknolojisinin kullanılması dahil olmak üzere), Irak hükümeti Kuveyt´e birlik gönderdi. Bu, ABD için Irak´ı işgal etmek üzere emperyalist bir koalisyon kurma bahanesi oldu. Suudiler resmi olarak ABD´den birlik göndermesini talep ettiler. Pentagon, Krallığa 500.000 asker konuşlandırdı ve Irak´ı işgal etmek üzere bir üs olarak Suudi topraklarını kullandı. Ardından da yaptırımlar uyguladı ve uçuşa yasak bölge ilan etti. 

11 Eylül saldırısı, 2003 yılında Irak´ı işgal etmek üzere bir bahane oldu. Kurumsal medya, Saddam Hüseyin´in 9/11 saldırılarının sorumlusu olduğu şeklindeki bir histeriyi tahrik etti. Oysa Irak hükümeti ve El Kaide, Orta Doğu´nun siyasi spektrumunun farklı uçlarında bulunuyorlardı, birbirleriyle herhangi bir ilişkileri yoktu ve daha önce işbirliğinde bulunmamışlardı. ABD ve Britanyalı liderler, Irak´ın nükleer silahlar geliştirdiği ve dünyaya ivedi bir tehdit doğurduğu yönünde “kanıtlar” ürettiler. 

Bir kez daha Suudi Arabistan´dan faydalanıldı. ABD, Irak´a yönelik saldırılarını Riyad´a yakın konumdaki Prens Sultan Hava Üssü üzerinden koordine etti ve buraya 10.000 kadar birlik konuşlandırdı. ABD Özel Operasyon Güçleri ülkede faaliyet gösterdi ve petrol fiyatlarına istikrar kazandırmak amacıyla petrol rezervlerini kullandı. 

ABD silah endüstrisinin sübvanse edilmesi 

Suudiler on yıllardır çok fazla miktarda ABD yapımı silahı yüksek fiyatlardan satın alıyorlar. Bu satın alımlar, Suudi Arabistan´ın ABD silahlarına, uçaklarına, helikopterlerine ve hava savunma füzelerine 110 milyar doların üzerinde harcama yapmasına onay verildiği Obama yönetimi sırasında zirve noktasına ulaştı. Bu durum onu tarihte ABD silahlarını en fazla satın alan ülke haline getirdi. Bu silahlar, savunma amaçlı değildi. Satın alımlar, 22 milyonluk bir ülke için gerekenden çok daha fazlaydı. Aslında Suudiler ABD´nin silah endüstrisinin sübvanse ediyorlardı. Askeri ekipmanın büyük kısmı, çölde atıl şekilde duruyor. 

Elbette silahlar gerektiğinde kullanılıyor. Komşu Bahreyn halkı 2011 yılında Suudi müttefikine ve gerici ve baskıcı bir rejime karşı ayaklandığında Suudi ordusu ABD yapımı tanklar üzerinde bir başka ülkenin egemen sınırlarından geçip ayaklanmayı bastırdı. Washington´dan herhangi bir itiraz yükselmedi. 

Yemen´de soykırım

 

Buna ek olarak, 2015 yılında Suudi Arabistan Yemen´i egemenliği altına almak üzere bir savaş başlattı. Savaş halihazırda bir açmazda. Kolera salgınından, rastgele sivil ölümlerinden ve çekilen açlıktan Suudilerin bombardımanları ve ablukası sorumlu tutuldu. Birleşmiş Milletler, bu yaşananları dünyanın en kötü insanlık krizi olarak nitelendiriyor. On binlerce çocuk, hastalıktan ve açlıktan öldü. Savaş ABD silahlarıyla yapıldı. ABD´li danışmanlar, sahada istihbarat ve eğitim verdiler. Bu aya kadar ABD uçakları Yemen´i bombalayan Suudi uçaklarına yakıt ikmali yaptılar. 

ABD aynı zamanda “terörle savaş”ın bir parçası olarak Yemen´de kendi operasyonlarını yürütüyor. Bu operasyonlar kapsamında dron savaşları, baskınlar ve cinayetler içermektedir. 

Suudi yöneticiler, Yemen´deki çatışmanın bir Sünni-Şii çatışması olduğunu ileri sürüyorlar. Ancak Suudi Arabistan, 1960´lı yıllarda Yemen´de kraliyet yanlısı Şii isyancıları Mısır´dan gelen ve ilerici Yemen hükümetini destekleyen Sünni birlikler karşısında desteklerken bir an bile düşünmemişti. 

ABD´li şirketler için sağmal inek 

Suudi Arabistan, ABD´li işletmelerin sağdığı bir inek olmaya devam ediyor. Krallık, geçtiğimiz sene 20 milyar dolarlık ABD ürünü aldı. Bunlar arasında Boeing uçaklarından Ford arabalarına kadar farklı ürün vardı. Kısa süre önce ise, mal ve hizmetler için General Electric ile 15 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı ve Blackstone Group tarafından işletilen bir yatırım fonuna 20 milyar dolar yatırdı. 

ABD bankaları Suudi Arabistan´ı seviyorlar. Krallık, 2010 yılından beri Batılı bankalara 1,1 milyar dolar para yatırdı. 

ABD´li üniversiteler ve şirketler, krallığın yöneticileri ve politikacıların eğitilmesi suretiyle bu dev iş anlaşmaları için kolaylık sağlıyorlar ve karşılıklı çıkarları destekliyorlar. Birçok Suudi yönetici, kariyerlerine ABD´li bankalar ve işletmeler için çalışarak başladılar. 2011-2016 yılları arasında merkez bankasının başında olan Fahad al-Mubarak, daha önce Suudi Arabistan´da Morgan Stanley´in başkanıydı. Finans ve petrol de dahil olmak üzere Suudi bakanlar da ABD´de üniversite derecelerini elde ettiler. 

Bu petrol zengini ülkede iktidarı belirleyen kişiler her zaman için Wall Street´in prensleri olmuştu. Ve ABD-Suudi arasındaki kötücül ittifakın ibadet ettiği tek tanrı, her şeye muktedir dolardır.

 

Kaynak: https://www.globalresearch.ca/us-saudi-ties-drenched-in-blood-oil-and-deceit/5661481



Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

Türkiye'nin havacılık motorlarında lider şirketi TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI), yaklaşık 10 yıllık dönemde 12 milli, 1 yerli olmak üzere 13 motora imza attı.

Teknoloji

Bayraktar AKINCI ASELFLIR-500 ile hedefi başarıyla vurdu

Bayraktar AKINCI, Aselsan tarafından milli olarak geliştirilen ASELFLIR-500 Elektro-Optik Keşif, Gözetleme ve Hedefleme Sistemi’ni kullanarak deniz üstünde seyreden Albatros İDA’yı başarıyla imha etti.

Teknoloji

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Vücutta kolay morarma o hastalığın habercisi olabilir!

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sıcaklıklar 30 derecenin üzerine çıkacak (Bu hafta hava nasıl olacak?)

TBMM açılıyor: Gündemde kripto para düzenlemesi var

Yerel seçim dünya medyasında: İstanbul 'büyük ödül', muhalefeti bekleyen tehlike

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!

Rusya, Ukranya'nın en büyük özel elektrik şirketine saldırdı

İsrail ordusu Halep'i vurdu: 38 kişi öldürüldü

Türkiye’nin iç sorunu bir PKK’dan Avrupa’nın sorunu bir PKK’ya

STK’LAR YILDIZ HOLDİNG’TE BULUŞTU

Ukrayna: Rusya, başkent Kiev'e seyir ve balistik füzelerle saldırdı

Rus istihbaratı: Fransa, ilk etapta 2 bin askeri Ukrayna'ya göndermek için hazırlık yapıyor

Erdoğan'ın iftar yemeğinde sarf ettiği cümle Yunanistan'da tepkiyle karşılandı! Hükümete çağrı yaptılar

MİT PKK'nın sözde İran sorumlusunu Kandil'de etkisiz hale getirdi

Yükleniyor