Yaşar Kalafat 

Kültürel sorunlara dair görüşlerin enstitü türü kuruluşlarda araştırılarak çözüme ulaştırılması arayışı bize göre en çağdaş, makul ve geçerli yöntemdir. Yayın çalışmalarından tanıdığımız ve halkbilim bağlantısı itibariyle yakından izlemeğe çalıştığımız Enstitünüzü ve bu etkinliğinizi kutluyoruz.

METİN: 

Tanım Konusu 

Alevilik-Bektaşiliğin sorunları ele alınırken, bize göre ilkin yapılanmanın bir tanımının yapılması gerekmektedir. Yapılanmanın tanımlanamaması sorunu bize göre temel sorundur. Bu sorunun aşılması diğer sorunlara kendiliğinden çözüm getirecektir.

Alevi-Bektaşi üst başlığı altında toplanan kesim sayısı zamanla azalmamakta adeta zamanın sosyo-politik akımlarına paralel olarak artmaktadır. Bu artış, Alevi-Bektaşi anlayışın yeni türevler kazanmasından ziyade, mevcut Alevi Bektaşiliğe yüklenilen anlam sayısında olmaktadır.

Aydınımız uzun süre Alevi-Bektaşiliğin Şii-Caferilik bağlantısı üzerinde durmuştur. Bir o kadar uzun zaman da bu kesimin Sünni inancın folklorik bir tezahürü olduğu görüşü almıştır. Nihayet bu kesimin türleri tartışılır olmuş ve gelinen noktada Alevilik-Bektaşiliğin tanımlanma yetkisinin Alevi Bektaşilerde olduğu gerçeği kabul edilmiştir. Bu noktada, Alevi-Bektaşilerin Alevi-Bektaşilikten çok farklı anlamlar çıkardıkları ve buna bağlı olarak da farklı tanımlar çıkardıkları görülmüştür. Tanımlarda objeye yüklenen anlam farklı olunca çözümde birleşmenin imkânı yoktur. Zira camia içerisindeki tarafların ortak sorun seçmeleri imkânı ortadan kalkmaktadır, zira sorunların ortaklık özelliği bulunamamaktadır.

  1. Camiadaki bazı kesimlere göre çelişki Alevi-Bektaşiliğin bir inanç olgusu olması ile olmaması arasındadır. Bu görüşe göre Alevilik-Bektaşilik din dışıdır. 
  1. Camiadaki bazı kesimlere göre çelişki Alevi-Bektaşiliğin bir inanç olgusu olması yanında çelişki Alevilik-Bektaşilik inancı ile bütün dinler arasındadır. Bu görüşe Alevilik-Bektaşilik din içi ve fakat bilinen dinlerin dışındadır. 
  1. Camiadaki bazı kesimlere göre çelişki Alevi-Bektaşiliğin bir inanç olgusu olmasının yanı sıra çelişki Alevilik-Bektaşilik inancı ile İslamiyet´in diğer dinî kesimleri arasındadır. Bu görüşe göre Alevilik-Bektaşilik İslam içi ve fakat bilinen İslam kesimler farklı ve özgün bir yapılanmadır. 

Üçüncü grup kapsamına giren Alevi-Bektaşi kesim kendilerini tanımlamada tek bir tanımda birleşebilirler mi? Biz bunun da çok kolay olmayacağını düşünüyoruz. Zira Sünni ve Şii-Caferi kesimler arasında olduğu gibi temel çelişki bize göre İmamet ve Velayet konularıdır. Alevi-Bektaşi kesimler arasında Velayet ve İmamet konularında inanç tercihi farklılığı vardır. Buyruklarda birleştirmeğe gitmekle veya Baba-Dedelik kurumuna statü getirmekle bu tür imana taalluk eden yapılarda tasarruf bize göre mümkün değildir. 

İnanç Empatisi Meselesi 

Dinlerin kırmızıçizgileri vardır. Musevîlik İsevîliği ve her ikisi de Muhammedî İslam´ı kabul etmezler. Hz. Musa´nın da ve Hz. İsa´nın da ümmetleri kendi dinlerinin dışındaki dinleri bid´ad kabul ederler. Hz. Muhammed´in ümmeti de dinin peygamberleri ile tamamlandığına iman etmişlerdir. Bu inancı temsil eden Diyanet İşleri Başkanlığı, Şii-Caferiliği hak mezhepleri dışında tutarken Alevî Bektaşiliği kurumları ile birlikte resmen kabul ederken temsil ettiği din ile çelişkiye düşecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı Şii-Caferi inançlı vatandaşlara din hizmeti verirken, hak mezhebi kabul edilmeyen bu cemaatin konumu hizmet almaları için engel teşkil etmemektedir. İslamiyet “Senin dinin sana benim dinim bana” demektedir. Bu takdirde Alevî Bektaşilik müstakil bir din mi kabul edilmeli. Bir inancın din kabul edilebilmesi formatı nedir? Bu format Alevi Bektaşi toplumuna uygulanır ise bu toplumun bütün kesimlerinden aynı onayı alır mı? Diyanet İşleri Başkanlığını bütün farklı dinlere hizmet veren bir yapıya kavuşturmak sorunu çözmez zira bu kurumdan beklentiler bakımından Alevi-Bektaşi toplumlar kendi içlerinde bu konuda da hemfikir değillerdir. Diyanetin Musevi ve İsevî cemaatlere din hizmeti vermesini bu dinlerin mensupları nasıl karşılarlar? 

Toplum Kimliği Açısından 

Alevi inancı Anadili Türkçe, Kürtçe, Arapça, Zazaca olan toplum kesimlerine inanç olabilmiştir. Yusuf Halaçoğlu gibi bazı ilim adamları Anadolu Aleviliğinin ve Anadolu Kürtlüğünün tarihî seyri bakımından, belgelere dayandırarak Kürt-Alevi şeklinde bir yapılanmanın olamayacağını izah etmektedirler. Konunun bizim irdelememizle ilgili yönü Kürt Alevilerin gerçekte “Gizli Ermeniler” oldukları yönüdür. Ermenilerin bir dönemin olayları sonucu kimlik saklamak zorunda kaldıkları iddiaları ve günümüzde Doğu Anadolu´da sayılarının 1 milyona vardığı iddia edilen bu toplumun gerçek kimliklerini beyana başladıkları bizim irdelememizde geleceğe yönelik bazı perspektifleri yakından ilgilendirmektedir. 

Türkiye lengüistik etnik oluşumların etnik yapılanmalarında üst kimlik belirleyici olduğu dönemde ana dil esas alındığında Kürt Aleviler, Arap Aleviler, Zaza Aleviler söz konusu olabiliyordu. Giderek etnik oluşumlarda inanç ön plana çıkınca Alevi toplumunda Alevi Kürt, Alevi Arap Alevi Zaza tanımları yapılır oldu. Artık Alevilik üst kimlik olarak algılanır olmuştu. Bu noktada bir kısım Sünni düşünürlere göre Nusayrilik Alevilikten çok farklı bir inanç yapılanmasıdır. Nusayriliğin Arap Aleviliği olarak kabulü halinde Fuat Köprülü ile tanımı bulan Aleviliğin etnik tanımının tekrar irdelenmesi gerekecektir. Köprülüye göre Alevilik İslam´dan evvelki Türk inanç sistemi Türklerin Anadolu´ya gelişi boyunca etkilendikleri dinlerden sonra Türkler İslamiyet´e girince onlardan bir kısmının inanç şeklidir. Zaza ve Kürt Aleviler Alevi Türkmenlerin tesiri ile bu inancı benimsemişlerdi. Bu noktada iki soru cevap beklemektedir Bunlardan birisi İslamiyet İran Üzerinden Türkistan´a girince Alevilik neden orada oluşmadı da Anadolu´da oluştu. Diğer husus ise Alevilik Türk inanç sisteminin zamanla şekillenmiş biçimi ise ve Nusayrilik de Nusayriler neden Türkçe değil de Arapça konuşuyorlar. 

Bize göre, Aleviliğin kimliklendirilme sürecinde bu konu, Alevi toplumunun geleceği bakımından hayati stratejik öneme haizdir ve ancak kültür içerikli enstitüler tarafından çözümlenebilir. 

Orta Doğunun Alevi Bektaşi dağılımı, bu inanç sisteminin türevleri ile birlikte İran, Irak, Suriye ve Türkiye coğrafyasında yaşıyor olmaları, emperyalizmin Kürtlerden sonraki kozu olabilir ve bu koz bölgesel Kürt yapılanmaları da yakından ilgilendirir. Bölge halklarının inanç ve anadil farklılıklarına bakmaksızın, demokratik, adil, çağdaş yaşamda birlikteliklerini sürdürebilmeleri onların emperyalizm karşısındaki en büyük imkânlarıdır.

SONUÇ: 

Bize göre Alevi-Bektaşilikte olduğu gibi Türkiye ve yakın komşusu olan bölge ülkelerinin sorunu halk tanış olmalarının sağlanamamış olmasıdır. Halkların gerçeğine uygun tanışıklıklarının sağlanabilmesi ilkin halkların bizzat kendi aydınları tarafından tanınabilmeleri ile mümkündür. Halkı ile tanış olmayan aydın birlikte yaşayan halkları nasıl tanış kılabilir. “Gelin tanış olalım” boşuna söylenilmiş bir söz değildir.

Aydını tarafından tanınıp tanıştırılması sağlanamayan halkı emperyalist ülkelerin aydınları bihakkın inceliyorlar ve ve tanıtılmaları da şüphesiz siyasi çıkar amaçlı oluyor. Biz bölge halklarına da onların kurguladıkları senaryolarda onların verdikleri rollerde görev almak ve onları itham etmek düşüyor. Bu noktada Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsünü kutluyoruz.       

 [1] Alevi Bektaşi Kültür Enstitüsü 19 08 2013 tarihli duyurusu ile 15 Ağustos 2013 tarihinde, Enstitü Bilim Kurulunun Alevi Bektaşi Toplumunun mevcut durumu, hassasiyetleri, eğilimleri, sorunlarının tespit edilmesi ve çözüm yollarının bulunması konusunda hazırlamış olduğu raporu inceleyerek görüş, öneri ve eleştirilerde bulunmak üzere ilgili bulduğu kimselere göndermiştir. Bu çalışma bu nedenle hazırlanmıştır.

[2] Dr. Türk Halkbilim Araştırma kültür ve strateji Merkezi, 

 

http://yasarkalafat.info/?p=1468