Aylin Ünver Noi
Türkiye, 9 Ağustos 1949dan beri Avrupa Konseyi`nin bir üyesi. Avrupa Konseyi`nin 1950lerde sınırlı sayıda demokrasi için bir örgüt olduğu sırada Türkiye, Konseydeki demokrasilerden birisiydi. Türkiyede demokrasi 1960da askerî müdahale, 1971deki yarı darbe, 1980de ordunun yönetimi ele almasıyla kesintiye uğramış olsa da ülke; ölüm cezasının kaldırılması, işkenceyle mücadele, hapishane ve tutukevlerinin iyileştirilmesi, düşünce ve ifade özgürlüğü, toplanma ve toplantı özgürlüğü, din özgürlüğü, yargının işlevselliği, sivil-askerî ilişkiler, ekonomik, kültürel ve toplumsal haklar ile özellikle 2000lerde yolsuzlukla mücadele alanlarında Avrupa Konseyi ile iş birliği içinde önemli ilerlemeler kaydetti. 1999da Helsinki Zirvesinde Türkiyenin aday devlet olarak ilan edilmesinden bu yana Avrupa Birliğinin koştuğu şartların, bu demokratikleşme ve reform üzerindeki etkisi inkâr edilemez.
Türkiyenin Avrupa Konseyi değerlerine inancı, aynı zamanda örgütteki önemli pozisyonlardaki temsili yoluyla Avrupa Konseyi`ne verdiği gitgide artan katkısını da yansıttı. Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucu üyesi Mevlüt Çavuşoğlu, 2003te Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisine (AKPM) katıldı ve 2010da iki yıl için Parlamenterler Meclisi Başkanı olarak seçildi. Türkiye, 10 Kasım 2010da yedinci kez Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin başkanlığını aldı.
Türkiyenin başkanlığı sırasında öncelikler; Avrupa Konseyi reformuna, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) uzun vadede etkililiğinin temin edilmesine, Avrupa Konseyinin bağımsız gözlem mekanizmalarının güçlendirilmesine, ABnin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine girişinin kolaylaştırılması ve çok kültürlü Avrupa toplumlarının karşılaştığı güçlüklerin üstesinden gelinmesine verildi. Dahası Türkiyenin başkanlığı, Arap baharı sonrası demokratik geçiş sürecinin oluşturulmasında Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) ülkelerine de yardım sundu. Bu çerçevede Şubat 2011de Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bakanlar Komitesi Başkanı olarak Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ile birlikte Tunusu ziyaret etti.
Türkiyenin Avrupa Konseyi`ne artan ve devam eden destek ihtimalinin sinyalleri, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından 7 Ocak 2015te Türkiyenin Avrupa Konseyinin en büyük altıncı bağışçısı olma arzusunu açıkladığında verildi. Bakan Çavuşoğlu, Türkiyenin Avrupa Konseyine yıllık ödediği miktarı 13 milyon avrodan 33 milyon avroya çıkarma arzusunu ifade etti. Bu miktar, Türkiyeyi başlıca bağışçılardan biri hâline getirecek. Türk delegasyonu ayrıca Mecliste resmî dil olan İngilizce ve Fransızca ile çalışma dilleri olan İtalyanca, Rusça ve Almancanın yanı sıra Türkçenin de çalışma dili olmasını talep etti. Türk parlamenter heyetinin bir diğer talebi de kendisine tahsis edilen sandalye sayısının artırılmasıydı. Türkiye, Avrupanın en büyük üçüncü nüfusuna sahip. Mecliste üye devletler arasında, ülkelerin nüfus büyüklüğünü baz alan sandalye dağılımı 1977den bu yana güncellenmedi.
Komite, Türk hükûmetinin 1 Ocak 2016dan itibaren Konseyin bütçesinin önemli bir bağışçısı olmayı önererek Avrupa Konseyinin kapasitelerinin ve kaynaklarının güçlendirilmesini destekleme kararını memnuniyetle karşıladı. Komite ayrıca Türk heyetinin Türkçeyi Meclisteki çalışma dillerinden birisi yapma talebini de destekledi. Dahası Komite Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisindeki Türk parlamenterlerin sayısını 12den 18e çıkarmayı kabul etti. Böylece Türkiye, Mecliste hâlihazırda 18 sandalyeye sahip delegasyonlar (Fransa, Almanya, İtalya, Rusya Federasyonu ve İngiltere) arasına girdi.
Türkiyenin Avrupa Konseyi`ndeki varlığını ve oynadığı rolü artırma arzusu, Avrupa ve Türkiyede demokrasinin ve insan haklarının geleceği açısından önemli bir adım. Genel Sekreter Janglandın Ankarada Yedinci Yıllık Büyükelçiler Konferansında belirttiği gibi, artan işsizlik, ırkçılık ve İslamofobi demokrasiler için büyük tehdit arz ediyor. Aynı konferansta Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupanın diyalog, karşılıklı anlayış ve farklılığa saygıya ihtiyaç duyduğu bir zamanda Avrupa Konseyi`nin ileriye dönük adım atması gerektiğini söyleyerek Konseyin önemini vurguladı. Bakan Çavuşoğlunun Türkiyenin başkanlığı sırasındaki temel amacı; Avrupa Konseyi`nin siyasi rolü, görünürlüğü ve belirginliğini güçlendirmekti. Türkiye Dışişleri Bakanı olarak Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi`nin oynadığı rolü güçlendirmeye yönelik çabalarını bir kez daha gösterdi.
Bir Sonraki Adım Ne Olmalı?
Avrupa Konseyinin, üyelerinin demokrasilerini yeniden rayına oturtmasına yardımcı olabilmesi ve demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün koruyucusu olarak rolünü yerine getirebilmesi amacıyla örgüt için yeni bir itici güç gerekiyor. Konseyin belirttiği ortak değerler ve haklara odaklanan ülkeler arasında artan koordinasyonun, ülkelerin dikkatlerini son yıllarda ihmal edilen insan hakları ve hukukun üstünlüğüne yöneltme potansiyeli var.
Bu yeni itici güç, bütçe katkısını artırarak, daha fazla iş birliği sağlayarak ve MENA bölgesi için bir Avrupa Konseyi, kısacası bir Orta Doğu ve Kuzey Afrika Konseyi oluşturarak sağlanabilir. MENA bölgesindeki gelişmeler; radikalleşmenin önlenmesi için ifade özgürlüğü, bağımsız yargı, güvenlik sektörü reformu ve ölüm cezasının kaldırılması gerekliliğini hâlihazırda göstermiştir. Gelişmelerin MENAdaki insan güvenliği üzerindeki olumsuz etkileri ve bu gelişmelerin Avrupa kıtasındaki artan ve kaçınılmaz etkisi, böyle bir örgütün kurulmasını önemli kılıyor. Avrupa Konseyinin kurucu üyesi Türkiyenin, bu tür değer temelli çok taraflı bir kurum konusunda uzun bir tecrübesi ve böyle bir kurum inşasını üstlenmek için teknik bilgi ve kaynağı mevcuttur ve bu girişimde öncü ülke olma potansiyeli bulunmaktadır. Türkiye hâlihazırda, MENAda ortaya çıkan sorunların çözümünde Avrupa Konseyinin rolünü artırmak istediğini göstermiştir. MENA bölgesinin, Avrupada İslamofobi ve yabancı düşmanlığı üzerinde hatırı sayılır etkiye sahip radikalleşme ve aşırılıkçıktan ziyade insan hakları yönünde acil yardıma ihtiyacı vardır.
MENA Konseyinin kurulması, bölgede acil olarak ihtiyaç duyulan uzlaşmacı yaklaşımların yolunu kolaylaştırabilir. Belki de Türkiyenin atması gereken bir sonraki adım, bölge ülkelerine -hem insan hakları standartlarını karşılaması beklenen hükûmetleri hem de insan olarak hak ettikleri şeyi talep edebilecekleri ikinci bir şans sunacağı vatandaşları için- bir destinasyon sağlayabilecek bir MENA Konseyinin kurulmasını başlatmaktır. (ABD, The Huffington Post 22 Mayıs 2015)