Bir Rumeli Açılımı Bugün Gereklidir ve Mümkündür

Bir Rumeli Açılımı Bugün Gereklidir ve Mümkündür

'Kızılelma' kavramı/sembolü, Ziya Gökalp`ın 1913 yılında yayımladığı 'Kızılelma' adlı manzumeyle birlikte geleneksel/asıl anlamından uzaklaşır. Artık sözkonusu olan Osmanlı`nın sahip olmak istediği Batı şehirleri ya da Osmanlı`n

Celal Tahir

Türkiye ile Yunanistan arasında Seyrisefain antlaşması örnek ve istinat noktası olarak ele alınmak sureti ile gerçekleştirilecek iktisadi siyasi bir iş birliği Türkiye’nin Rumeli açılımının ilk adımını ve ayağını oluşturur. Bunu takiben Kafkaslara ve Orta Asya’ya dönük Hazar çerçeveli bir iş birliği açılımının da önce ve öncülü olabilir. Seyrisefain antlaşmasının önemi burada yatar. Böyle bir adımın öncülüğünün Atatürk döneminde Atatürk ile Venizelos arasında atılmış olması elbette önemli ve anlamlıdır.

Ancak evvela, Seyrisefain antlaşmasını önceleyen ise Sultan II. Abdülhamid zamanında Salih Münir Paşa tarafından gerçekleştirilmesi an meselesi olan Balkan ittifakı teşebbüsünü de hatırlamamız gerekir. Bu teşebbüs 1908 Jön-Türk İhtilali ile akamete uğrar. Salih Münir Paşa, Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan ile görüşerek balkanları yeniden İstanbul şemsiyesi altında bir nevi Britanya Milletler Topluluğu gibi, bir nevi Avrupa Birliği gibi konfederatif bir yapıda toplama faaliyetinin neredeyse sonuna gelir. Jön Türkler ve İttihat-Terakki diğer birçok ahmaklık derecesinde hatasının yanı sıra böyle bir süreci de akamete uğratarak ya da akamete uğramasına vesile olarak Osmanlının dağılması sürecine vesile-vasıta olurlar.

Burada 'Geçmiş Zamanlar' isimli eserden Salih Münir Paşa’dan konuyu dinleyelim. Salih Münir Çorlu`nun yazılarının yayınlandığı Cumhuriyet gazetesinde şu açıklama vardır: 'Abdülhamid`in Paris sefiri olan Münir Salih Paşa, padişahın emniyet ve itimadını kazanmıştı. Sultan Hamid, Münir Salih Paşa`yı Paris sefirliğine tayin etmeden evvel, sarayda, kendi maiyetinde istihdam eder, mesul sadrazamı ve Hariciye nazırını bir tarafa bırakarak ecnebi sefirleriyle temaslarını Münir Salih Paşa vasıtasıyla yapardı. İdare-i mutlakanın son Paris sefiri olan Münir Salih Paşa, bu münasebetle o devrin birçok mühim harici işlerine karışmıştır.

Syf.12-15 “Türkiye-Sırbiye Hududundan Şingin`e Gidecek Bir Demiryolu Yapılması Mukabilinde Sırbistan, Bulgaristan`a Karşı İttifak Akdine Can Atıyordu. Her iki taraf da Bulgarların tecavüzü tehlikesine maruzdurlar. Onun için el ele vererek beynimizde bor takarrüp, bir itilaf husule getirmeliyiz' dedim. (Cumhuriyet, 13 Haziran 1934)

Romanya Kralı ve Ricali, Bulgaristan`a Karşı Tedafüi Bir Muahedeye Hararetle Taraftardılar.

Syf.22-25 “Yunanistan da İttifaka Girmeye Razı Olmuştu, Fakat Evvela Sultan II. Abdülhamid Sonra da İttihat ve Terakki Bu İttifakı Tahakkuk Ettiremediler.Derhal yola çıkıp iptida Atina`ya gittim. Kralı ziyaret edip başvekil Teotoki ve Hariciye nazın Baltacı ile müzakereye giriştim. Cümlesi tedafüi ve taarruzî ittifakı akde hazır olduklarım tekrar ettiler.”

Bundan sorasını ise özel dikkatle okumak gerekir. “O vakit Hariciye nazın bulunan Tevfik Paşa`dan muahharen işittiğime göre, raporumu rical-i devletimize okutamamış. Çünkü o sıralarda inkılâp yapıp devlet ve memleketimizin mukadderatına hâkim olan İttihatçıların zayıf akıllı başları ve Selanik merkez komitasının erkânı, Hürriyeti öldürmek üzere Sultan Abdülhamid`in emriyle Balkan devletlerinden asker almak için dolaştığıma kani ve kail olarak beni azil ile telin ve aforoz etmişler, raporumu açmak bile istememişler. Fakat Sırbistan, Romanya ve Yunan devletleri de İttihatçıların ittihaz ettikleri politikaya ve tavır ve mesleğe nazaran Türkiye ile itilaf ve ittifak mümkün olamayacağını anlayıp artık bizden uzaklaştılar. Bulgarlar meydan-ı hâli ve bizleri hürriyet oyununa dalmış görünce birkaç ay sonra istiklallerini ilanla Şarkî Rumeli`yi Bulgaristan`a ilhak ettiler. Aynı zamanda Avusturyalılar da Bosna Hersek`i yuttular. Lâkin zayiatımız bu kadarla kalmadı. Birkaç sene içinde İttihatçıların sayesinde Trablusgar
p elden gitti, Filistin gitti; Akdeniz adaları gitti; Mısır gitti; Hicaz gitti; Yemen gitti.. Eğer Gazi Mustafa Kemal gibi büyük bir dahi zuhur edip imdadımıza yetişmemiş olsaydı Trakya da, İstanbul da, Anadolu da gidiyordu. Biz de perişan oluyorduk.' (Cumhuriyet, 26 Haziran 1934)

İşte Gazi Mustafa Kemal sayesinde 1930`lu yıllarda Atatürk ve Venizelos`un gayretleriyle Türk-Yunan dostluğu yeniden tesis edilir. 1929 yılında Türk-Yunan ilişkileri gergindir. Bunun nedeni Türk -Yunan Nüfus Mübadelesi antlaşmasının uygulanmasında ortaya çıkan pürüzlerdir. Taraflar olası bir savaş için deniz kuvvetlerini güçlendirmeye başlarlar. Çözüme yönelik olarak yapılan 1926 tarihli antlaşmadan da sonuç elde edilemez ve aradaki sürtüşme devam eder. Atatürk ve Venizelos`un karşılıklı girişimleriyle ilişkiler yumuşama sürecine girer. İlişkiler bir diğer etken de İtalya`nın Doğu Akdeniz`de Türkiye ve Yunanistan`ı da içine alan dostluk ve ittifak sistemi kurma çabasıdır. 1930`dan itibaren başlayan bu yeni dönemde öncelikle mübadele ile ilgili anlaşmazlık konuları tümden çözülür ve Türk-Yunan dostluğu dönemine girilir. Bu yeni dönemde Balkan paktı da kurulur. Venizelos 27-31 Ekim 1930 tarihlerinde Başbakan İsmet İnönü`nün davetlisi olarak İstanbul ve Ankara`ya gelir ve Fener Rum Patrikliğini resmen ziyaret

eden ilk Yunanistan Başbakanı olur. 1930`lu yıllarda Atatürk ve Venizelos`un gayretleriyle tesis edilen Türk-Yunan dostluğu çerçevesinde iki ülke arasında imzalanan ve 'Türkiye ile Yunanistan Arasında İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Mukavelenamesi' olarak tarihe geçen antlaşmanın tarihi 30 Ekim 1930`dur. Antlaşmanın TBMM tarafından onaylanıp Resmi Gazete`de yayınlanarak yürürlüğe giriş tarihi ise 15 Mart 1931`dir. Süreç çok partili siyasal hayatta da devam edecek ve iki ülke arasında Cumhurbaşkanları seviyesinde karşılıklı ziyaretler ile devam edecektir. 1952 yılı başında Yunanistan Dışişleri Bakanı İstanbul ve Ankara`ya ziyarette bulunur. Aynı yılın Haziran ayında Cumhurbaşkanı Celal Bayar`ın davetlisi olarak Yunanistan Kral ve Kraliçesi Türkiye`yi ziyaret ederler.

Sonrasında ise 1950’li yıllarda ortaya çıkan Kıbrıs sorunu ve 6-7 Eylül hadiseleri ile de doruğa varan hadiselerden sonra Türkiye ile Yunanistan arası ilişkileri bozulur. Bununla beraber 1964 yılında son başbakanlığında İsmet İnönü Kıbrıs adasına çıkarma yapmayı düşünürken -donanmanın yetersizliğinden elde çıkarma gemilerinin de olmayışı gibi sebeplerden de olsa gerek- Rumlara ve Yunanistan’a bir mukabelede bulunmak maksadı ile Seyrisefain antlaşmasını fesh eder ve İstanbul`da bu antlaşma çerçevesinde ikamet etmekte olan Rumları sınır dışı eder. Bu belki de ulus devlet sürecinde Türkiye’nin homojenize edilme sürecinin son merhalelerinden biridir. 1972 yılının sonuna doğru da Heybeliada Ruhban Okulu kapatılır. Buna mukabele eden Yunanistan, Batı Trakya’daki Türk Müslüman ahalinin Lozan ile garanti altındaki haklarını kullanmalarını mani olmaktadır.

TÜRKLÜĞÜN KADERİ VE BU DÖNEMDE RUMELİ AÇILIMI

Burada, Türklerin tarihi olarak kaderinin Batı`ya akmak olduğu hakikatine de işaret edilmesi gerekmektedir. Kadim zamanlarda Hunların ve diğer Turanî kavimlerin batıya doğru akmaları, göçler, kavimleri göçünü ve kavimlerin iç içe geçip değişik sentezlerin, etnisite, kültür ve medeniyet açısından sentezlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Oğuz boylarının, Horasan üzerinden Anadolu’ya gelerek Selçuklu ve sonrasında Türk tarihinin zirvesi olan Osmanlıyı inşa etmeleri de aynı bağlamda değerlendirilebilir.

Zaten Türk töresi Kızılelma, Eski Türkler’de öteden beri kullanılan ve daima Batı`ya yürüyüşü belirten Türklük ülküsüdür. Hazar Denizi’nin doğusundan gelen Oğuzların Hazar kağanının ipek çadırının üstündeki hâkimiyet sembolü altın topu (Kızılelma’yı) ele geçirmeyi hedefledikleri söylenir. Bizans tahtının üzerinde veya Ayasofya kubbesinden sarkan ve Hazreti İsa’ya ait olduğu söylenen altın top veya Ayasofya önünde İmparator Iustinianus heykelinin elindeki altın küre sebebiyle İstanbul da, Kızılelma olarak anılır. Fetihten az evvel bu küre düşer ve bir daha yerine konamaz, bu da Bizans’ın sonuna işaret sayılır. İstanbul’un fethinden sonra, Papalığa ait San Pietro Kilisesi mihrabındaki altın toptan dolayı Roma, Kızılelma’dır. Evliyâ Çelebi Kızılelma’nın cihan hâkimiyeti mefkûresini ifade eden ve Hristiyanlığın merkezi olan altı Frenk Şehri olduğunu söyler. Bunlar Kızılelma Sarayı’nın bulunduğu Budin, Kızılelma Kilisesi’nin bulunduğu Estergon, İstolni Belgrad, çan kulesinde altın top asılı Sen Stefani Kilisesi

sebebiyle Viyana ve Köln gibi fetih planı içindeki şehirlerdir. İlk üçü Macar, diğer ikisi Avusturya Kralı’nın pâyitahtı idi. Budin’in fethi üzerine, Kızılelma’yı aldığı için padişahı tebrik eden şiirler yazılır.

Ancak 'Kızılelma' kavramı/sembolü, Ziya Gökalp`ın 1913 yılında yayımladığı 'Kızılelma' adlı manzumeyle birlikte geleneksel/asıl anlamından uzaklaşır. Artık sözkonusu olan Osmanlı`nın sahip olmak istediği Batı şehirleri ya da Osmanlı`nın cihan hâkimiyeti mefkûresi değil, dünya Türklerinin birleşmeleri, 'Türklerin bir araya gelerek kuracakları, yüzyıllardır özlemini çektikleri Turan ülkesi' anlamlarında kullanır. Türkçülük anlayışı 'Dünyadaki bütün Türklerin tek bir devlet halinde, tek bir bayrak altında her sahada bütün milletlerden ileri ve hepsinden üstün olmaları düşüncesi...' şeklinde olan Nihal Atsız`ın şiirlerinde 'Kızılelma' kavramı, yazarın Türkçülük anlayışı ile paraleldir, yani Kızılelma Turan’dır. Yani tarih boyunca hep batıya doğru Türklüğün yönü, Modern Türkçülükte artık Doğu’dur/Orta Asya’dır. Bu bağlamda ve anlamda Türkçülük Türklüğün karşıtıdır. A. Vambery, Leon Cahun ve Moiz Kohen’ in Türkçülüğün ortaya çıkışındaki rolleri nedir? Sorusuna da cevap verilmesi gerekmektedir. Bundan sonra muhayyel

bir Doğu’ya/Orta-Asya’ya dönüş ülküsü, siyaset realitesinde çatışan kutuplardan biri olma şeklinde tezahür edecektir. Burada Modernitenin ilahî menşeli kadim sembolleri tersine çevirme/karşıtına dönüştürme şeklindeki hususiyetine/siyasetine bir kez daha işaret etmek gerekir. Ve meselenin bu yönü ayrıca incelenmelidir.

Osmanlı ordu sistemindeki Akıncı Ocağı da Orta Asya Türk töresinin ve Türklerin batıya doğru akma geleneğinin ve kaderinin bir devamı, bir parçası olarak mütalaa edilmelidir. Sadrazam Sinan Paşa’nın ihanet olarak dahi değerlendirilebilecek gafleti neticesinde Akıncı Ocağı`nın ortadan kalkması Osmanlı askeri sistemindeki dinamizmin bitişi ve belki de Osmanlının genel olarak dinamizminin bitişinin başlangıç noktalarından biridir. Esasen 1960 sonrasında, önce Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine sonra dünyanın 4 bir yanına; yani etnisite olarak değil, tüm Türkiye ahalisinin dünyanın dört bir yanına dağılması da Türklerin batıya akma geleneğinin yakın zamanlardaki bir tezahürü olarak görülmelidir.

İşte burada Rumeli ve Avrupa’daki Türk ve Müslümanlara dönük siyaset oluşturmak, Türklerin tarihî kaderi ile paralel ve irtibatlıdır. Evvela Sultan Abdülhamit’in Salih Münir Paşa vasıtası ve marifetiyle başladığı ve fakat Jön Türklerin 1908 ihtilali sebebiyle akamete uğrayan bir nev-i Balkan Paktı teşebbüsü vardır. Sonra 1930`larda Atatürk ve Venizelos arasında imzalanan Seyrisefain antlaşmasıyla tekrar gündeme gelen ve realize olan Türkiye Yunanistan işbirliğinin ve Balkan Paktı`nın bugün yeniden canlandırılması için adımlar atılması, sadece tarihsel bazı hususlara atıfta bulunmak değildir. Bu, Türklerin ve Türkiye’nin daima Batı`ya açılma geleneğinin bir uzantısı ve tezahürü olarak değerlendirmelidir. Tarihi hakikatlerle de Türklerin geleneğiyle de uygun ve uyumludur. Yunanistan’ın ve Yunanların iktisadi krizle birkaç senedir boğuştuğu da göz önüne alındığında bu tür adımların atılması hem realite ile uyumludur, hem de tarihi, insani, siyasi açıdan imkân dâhilindedir ve gereklidir. Osmanlı’nın bir Rumeli i
mparatorluğu olduğu da düşünüldüğünde bu adımın ne kadar isabetli bir adım olacağı daha iyi anlaşılır. Osmanlı 300 sene bir Rumeli imparatorluğudur. Sonrasında Anadolu’nun fethi tamamlanır. Şimdi Ortadoğu denilen İslam-Arap coğrafyası ile irtibat ve buraların fethi daha sonrasında gerçekleşir. Kaldı ki zaten esas itibariyle milli siyaset ya da milli siyaset nitelemesini hak eden siyaset, toplumu oluşturan unsurların en azından çoğunluğunu belirli bir hedef istikametinde sevk ve idare etme vasıtası olabilen siyasettir. Bunları başaran ülke ve devletler yüksek ve büyük siyaset icra ediyor demektir.

Sultan II. Abdülhamid’in gerçekleştirmeye çalıştığı Balkan konfederasyonu perspektifinin ve Atatürk ve Venizelos arasında imzalanan Seyrisefain antlaşmasının bugüne adaptasyonu mümkündür. Sultan II. Abdülhamid’in bugünkü Avrupa Birliği`ne veya eski Britanya Milletler Topluluğu`na benzer bir Balkan Milletler Topluluğu veya Osmanlı Milletler Topluluğu gerçekleştirme teşebbüsü, çıkış noktası ve referans olarak alınmalıdır. Ve bu yaz Ege’nin iki yakasında Türk-Yunan kardeşlik köprüsü festivallerinin düzenlenmesi ve bu nev’iden adımlar, milli siyaset nitelemesini hak eder gözükmektedir.

Modern dünyanın temel karakteristik öğelerinden biri olan toplumu bölme, atomize etme, unsurlarına ayırma, parçalama ve bunun üzerinden dünyanın çeşitli ülkelerini bu temel zihniyet ve perspektifle idare etme zihniyetidir. Bunun tam aksi ise toplumun birçok unsurunu bir araya getirmek, unsurları mümkün mertebe bir sentez potasında toplamak siyasetinin kadim siyaset; kadim Osmanlı ve Roma gibi büyük medeniyetlerin tarz-ı siyaseti olduğu hakikatini de hatırlamak gerekir. Yunanistan ile gerçekleştirilecek böyle bir sürecin ilk adımını bu yaz Ege`nin iki yakasında gerçekleştirilecek Türk-Yunan kardeşlik köprüsü festivalleri olabilir ve olmalıdır. Çok çeşitli kişi ve grupların böyle bir sürecin içinde yer almaları sürecin başarısını daha bir kolaylaştırır. Kimi iç ve dış güç odaklarının Gezi Olayları`nın tekrarını hedeflediği de malumdur. Türkiye`de böyle muhtemel bir gelişmenin bir şekilde unsuru ya da payandası olabilecek kişi veya grupların biriktirdikleri enerjinin negatif bir gelişmeye yönelmesi mümkün ve mu
htemeldir. Bu gelişmenin önünü alabilmek, bu enerjiye sahip olan kişi ve grupları bir siyasetle istikamete yönlendirmekle mümkündür. Büyük devlet olmak birazda bu tür siyasetleri takip etmeyi gerektirir, geliştirmeyi gerektirir, üretmeyi gerektirir. Yani büyük devlet olmak bir nevi bu siyasetleri geliştirip takip etmektir. Böyle bir gelişme; uluslararası politikada Türkiye’nin yeni bir açılımı olmasının yanı sıra ifade ettiğimiz gibi, Türkiye`de içeride yıkıcı bir enerjiye dönüşebilecek bir kesim grupları uluslararası siyasette bir açılımın unsurları haline getirerek/dönüştürerek iki yönlü bir kazanımın kaynağı olacaktır.

 

(1) Salih Münir Çorlu, Geçmiş Zamanlar, Sultan II. Abdülhamid`in Paris Sefir-i Kebirinin Diplomasi Yazılan ve Hatıraları, Hazırlayan: İsmail Dervişoğlu, Kitabevi, 1. Baskı İstanbul, 2013



Türkiye'nin kalkınma hamleleri yeni müfredatta

Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB) kamuoyunun görüşüne sunulan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında hazırlanan yeni müfredat taslağındaki çeşitli derslerde, Türkiye'nin kalkınma projelerine dair içeriklere de yer verildi.

Teknoloji

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Tüm gözler Kahire'de... Hamas'tan 'İsrail' açıklaması: Ciddi bir anlaşmazlık yok

İsrail basını 'kâbus senaryosu'nu yazdı: Netanyahu için tutuklama emri çıkarılacak! IDF kanlı plana onay verdi

Zelenski dünyaya duyurdu: En az 7 Patriot sistemine ihtiyacımız var

İsrail'den Lübnan'a hava saldırısı! Cemaat el-İslami lideri Musab Halaf öldürüldü

İsrail, Gazze'deki savaşı sürdürme planlarını onayladı

Irak, 30 yıl aradan sonra Türkiye sınırında üs kurdu

Türk SİHA'ları Yunanistan'ı masrafa soktu: Milyarlık programa onay verdiler

Türkiye'nin kalkınma hamleleri yeni müfredatta

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

Yükleniyor