Biyokorsanlara karşı savaş

Biyokorsanlara karşı savaş

Önde gelen bir grup bilimadamına göre, dünya büyük bir biyo-çeşitlilik krizinin eşiğinde. İktisatçılar, ormanlara, nehirlere, mercan kayalıklarına verilen zararın küresel ekonomiye maliyetinin yılda 2 ilâ 4 trilyon doları bulduğunu ta

Geri bırakılmış ülkelerin biyo-çeşitlilikleri, zengin ülkelerin saldırısına karşı korumasız.

 

Rachel Baig

Dünyanın çeşitli bölgelerinde yerli halkların yüzyıllardır kullandığı bitkilerden yeni ilaçlar geliştiren ve bunların patentini alan şirketler biyokorsanlıkla suçlanıyor. Amerikan DuPont şirketi 2000 yılında Avrupa Patent Dairesi`nden, yağ ve yağ asidi oranları belli bir seviyenin üzerinde olan tüm mısır bitkilerinin patentini aldı. Ancak bu gelişme, bu mısır türlerinin çok daha uzun geçmişi olduğunu savunan başta Meksika hükümeti ve çevre örgütü Greenpeace olmak üzere, birçok ülke ve sivil toplum örgütü tarafından eleştirildi.

“Biyokorsanlık” tartışmaları çok yeni değil. 1995 Mart’ında Mississippi Üniversitesi`nden Hint kökenli iki araştırmacı yara tedavisinde kullanılmak üzere, genelde baharat olarak da bilinen “zerdeçalın” patentini aldı. Hindistan Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Konseyi ise zerdeçalın ülkede yüzyıllardır yara tedavisinde kullanıldığı gerekçesiyle ABD Patent Dairesi`ne dava açtı ve kazandı. Böylece zerdeçal ile ilgili patentler iptal edildi.

Biyoçeşitlilik Sözleşmesi

2010 ekim ayında ise Nagoya Protokolü, Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi`ne dâhil edildi. Devletler hukukuna göre bağlayıcılığı olan bu anlaşma, bitkisel kaynakları tarih boyunca kullanmış olan yerli halkların haklarını korumayı amaçlıyor. Ancak “Tüm Dünya İçin Ekmek - (Brot für die Welt)” adlı Alman yardım örgütünden Sven Hilbig, bu anlaşmanın imzalayan ülkelerin çoğunda henüz onaylanmadığına, yasalaşmadığına dikkat çekiyor.

Hilbig, “Devletler arasında imzalanan anlaşmalarda şöyle bir sorun var: Ülkeler aralarında anlaşmaya varıyor ama asıl sonrasında bu anlaşmanın ulusal mevzuata aktarılması, ulusal alanda hayata geçirilmesi gerekli. Bu gerçekleşmeyince şikâyet için başvurabileceğiniz bir makam ise yok” diyor.

Bu suçlama Nagoya Protokolü`nün altında imzası bulunan Avrupa Birliği ülkelerine de yönelik. Dünya çapında protokolü ulusal mevzuatına geçiren ülke sayısı sadece 15 ve bunların arasında Avrupa Birliği`nden tek bir ülke yok. Nagoya Protokolü`nün küresel bağlayıcılığının olması için ülke sayısının en az 50 olması gerek.

Sivil toplum örgütleri Nagoya Protokolü AB`de uygulansa bile, bunun biyokorsanlığın tam anlamıyla önüne geçemeyeceği kanısında. Zira protokolün uygulanmasına ilişkin hazırlanan yönetmelik taslağında eksikler olduğu vurgulanıyor ve örneğin patentlerin verilmesi konusunda bir yenilik içermediğine dikkat çekiliyor.

Tüm Dünya İçin Ekmek örgütünden Hartmut Meyer, her patent başvurusunda söz konusu ilâcın ihtiva ettiği yeni maddelerin nereden geldiğinin açıklanmasını ve adil ve yasal yollardan elde edildiklerinin kanıtlanmasını talep ediyor. Meyer sözlerini şöyle sürdürüyor: “Biyokorsanlıkla mücadelede başarı iki faktöre bağlı. Önce bu tür yasaların ve bu yasalara uyulmasının ne kadar başarılı olacağına… ve de tüketicinin bu sorun hakkında ne kadar bilinçleneceğine bağlı.”

Biyokorsanlıkla mücadele

Dünyanın çeşitli ülkelerinden sivil toplum örgütlerini çatısı altında buluşturan Üçüncü Dünya Ağı (TWN) adlı kuruluştan Yoke Ling Chee de atılması gereken adımları şöyle dile getiriyor “Kalkınmakta olan ülkelerde daha faal hale gelmemiz gerek. Ayrıca tüketicileri bilinçlendirmemiz lazım ki biyokorsanlığın söz konusu olduğu ürünleri bilsinler. Bu konuda daha yapmamız gereken epey iş var.“

Biyokorsanlık ile nasıl başarılı bir şekilde mücadele edilebileceği konusunda iyi bir örnek hâlihazırda mevcut. Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi kapsamında yer alan ve genetik kaynaklara erişim ile yarar paylaşımını güvence altına almayı amaçlayan bir mekanizma sayesinde, belgelenmiş geleneksel bilgiler bir lisans karşılığında kullanıma açılabilir. Böylelikle yerli halklar bilgilerinin kullanımından kazanç sağlayabilir. Bu yönde çabalar özellikle Hindistan’da epey ilerlemiş durumda. Ülkede şifalı bitkiler hakkında “Geleneksel Bilgi Dijital Kütüphanesi” adıyla kurulmuş bir veri bankası mevcut.

Biyo-çeşitlilik krizinin eşiğindeyiz

Dünyada yaşayan memelilerin yaklaşık dörtte birinin, hem karada hem de suda yaşayan canlılarınsa üçte birinin tehdit altında olduğu belirtiliyor. Bilimadamları, biyo-çeşitlilik konusunda daha iyi politikalar üretilmesini teşvik etmek amacıyla uzmanlardan oluşacak uluslararası bir ekibin oluşturulmasını öneriyor.

Araştırmayı hazırlayan bilimadamlarından Georgina Mace, `niçin çok sayıda canlı türünün hızla azaldığı` sorusunu yanıtlarken 'Asıl sebeb, bazı toprakları çok hızlı bir şekilde tarım arazisine dönüştürüyor olmamız' diyor ve ekliyor 'Dünya, onlara yiyecek bulmaya çalıştığımız insanlarla dolu. Kirlilikle ilgili sorunlar da sürüyor. Özellikle tarımsal amaçlı gübreler, temiz su kaynaklarını, akarsu havzalarını, balıkları, hem suda hem de karada yaşayan hayvanları etkiliyor. Bir de iklim değişimi var tabii. Yeni bir tehdit. Son birkaç yıla kadar, yarattığı tehlikeyi tam olarak anlayamamıştık.'

OECD, 2050 için karamsar

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, 2050 Çevre Tahmin Raporu`na göre, küresel politikaların değişmeden kalması halinde dünyayı karanlık bir tablo bekliyor. OECD 2050 Çevre Tahmin Raporu`nda, 2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyarı aşacağı belirtiliyor. Bu artış enerji tüketimininin de artması, toprak paylaşımında sorunlar ve biyoçeşitliliğin azalması anlamına geliyor. Küresel ekonominin büyüyerek, şimdikinin dört katına çıkması ve enerji üretiminin büyük kısmının fosil yakıtlardan karşılanmaya devam etmesi bekleniyor.

Rapora göre, sera etkisi yaratan gazların atmosfere yayılması sonucu ortalama sıcaklıkların üç ila altı derece yükselmesi bekleniyor. Raporda, bu rakamların uluslararası sözleşmelerle kabul edilen, sıcaklık artışını iki derece ile sınırlı tutma hedefinden fazla olduğuna dikkat çekiliyor.

`Sonuç alıcı politikalar şart`

OECD Berlin Bürosunun başında bulunan Heino von Meyer bu karanlık tabloyu çizenlerin bir avuç karamsar insandan ibaret olmadığına dikkat çekiyor: “Bu senaryo hiçbir şey yapılmaması halinde olacakları tanımlıyor. Ulusal ve küresel düzeyde sonuç alıcı siyasi girişimlerde bulunulmazsa neler olabileceğini ortaya koyuyor. Senaryomuz, evet, gerçek bir kâbusu yansıtıyor. Ancak bununla birlikte herkesi derhal harekete geçmeye zorluyor.'

350 sayfalık rapor olağan politikalarla devam edilmesi halinde bunun bedelinin ağır olacağını ortaya koyuyor. 2050 yılına gelindiğinde iklim değişikliği, biyoçeşitlilik, sağlık, su kaynakları gibi çeşitli alanlarda, insanları aşılması neredeyse imkânsız sorunlar bekliyor.

Rapora göre, sanayide, termal elektrik üretiminde ve evlerde daha fazla kullanılması nedeniyle küresel su ihtiyacı yüzde 55 oranında artacak. Heino von Meyer bunun ölümcül sonuçları olduğunu belirterek “Eğer su kaynaklarımızı daha etkin bir biçimde kullanmanın yolunu bulamazsak, 2050`de dünya nüfusunun yüzde 40’ı su sıkıntısının olduğu bölgelerde yaşayacak” diyor.

Hava kirliliğinin, suların kirlenmesine, insan sağlığının bozulmasına ve erken ölümlere yol açan başlıca çevresel sebeplerden biri haline geleceği de raporda saptanıyor. Von Meyer hava kirliliğine yol açan en büyük faktörün hızlı kentleşme olduğuna dikkat çekiyor: “1970 yılında dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri kentlerde yaşıyordu. Bugün bu oran hemen hemen yarı yarıya oldu. 2050 yılında ise dünya nüfusunun üçte ikisi kentsel bölgelerde ve mega kentlerde yaşamaya başlayacak.”

Toprak çeşitliliği azalıyor
Rapor başta Asya, Avrupa ve Güney Afrika kıtalarında olmak üzere dünyadaki toprak çeşitliliğinin de yüzde 10 oranında azalacağını saptıyor. Buna sebep olarak gittikçe daha fazla arazinin tarım alanı olarak kullanılması, altyapı çalışmalarının ve tüketime dönük ormancılığın gelişmesi gösteriliyor. Raporda bu durumun önüne geçilmesi için bir takım ipuçları da sunuluyor. Örneğin fosil yakıt üretimi ve tüketimi konusunda dolaylı kamu sübvansiyonlarının kesilmesi halinde sera gazları emisyonlarının yüzde 6 oranında düşürülebileceği kaydediliyor.

'Türkiye`nin Biyolojik Çeşitliliği Tehlikede'

Türkiye yaban hayatı çeşitliliği açısından oldukça şanslı bir ülke. Üç kıtanın, üç denizin arasında çok çeşitli yaşam alanlarına ev sahipliği yapıyor. Uzmanlar Türkiye’nin, “tropik bir ülke olmamasına rağmen şaşırtıcı derecede yüksek biyoçeşitliliğe” sahip olduğunu söylüyor:

“Bu biyoçeşitliliğin yüksek olmasının en önemli sebebi, bitkilerimiz. Türkiye’de 9 binden fazla bitki türü var. Her hafta yeni bir bitki türü keşfediliyor. Ve bu gerçek sayının on binden fazla olduğunu düşünüyor botanikçilerimiz. Ve 9 bin bilinen bitki türünün üç bini Türkiye’ye endemik, yani Türkiye dışında yok. Bu da tüm dünyada endemik bitki türleri açısından Türkiye’yi en zengin 13. Ülke yapıyor ve orta boy-ılıman iklim ülkeleri arasında da bir numara yapıyor Türkiye’yi. Bunun önemi şu. Biyoçeşitlilik oranı daima tropik ülkelerde daha yüksektir. Türkiye’nin tropik olmamasına rağmen ve çok büyük bir alanı kaplamamasına rağmen bu zenginliğe sahip olması eşsiz bir şey. Çünkü alan ne kadar büyükse haliyle daha fazla tür buluyorsunuz. Çünkü yaşam alanı daha artıyor. Türkiye öyle çok büyük bir ülke değil. Bizi geçen ülkelere bakarsanız, Çin, ABD, Avustralya, Brezilya gibi ya çok büyük, ya tropik ya da ikisi birden.”

Çağan Şekercioğlu gibi bir bilim adamını tek bir sıfatta tanımlamak mümkün değil. Biyolojiyle başlayan profesyonel yaşamı, genç yaşına rağmen çevre koruma, kuş bilimi, tropik bölge biyoloji bilimi, hayvan ve böcek bilimleri, çevre turizmi, doğa fotoğrafçılığı gibi birçok alana dağılmış durumda. Şekercioğlu’na göre Türkiye’de yürütülen ekonomik öncelikli kalkınma projeleri çevre unsurunu fazla hesaba katmadığı için bu zenginlik büyük tehlike altına girmiş durumda:

“Bilimsel araştırmalara bakarsak, Türkiye’deki bitki türlerinin yüzlercesinin soyu tehlike altında. Yani yok olma tehlikesi altında. Birçok kuş türümüz deseniz, düzinelercesi, soyu tehlike altında. Memeli türlerimiz aynı şekilde. Sulak alan balık türlerimizi ki, yaklaşık 61 tatlı su balığı Türkiye’ye endemik, yarısı kritik tehlikede, yani tükenmenin eşiğinde. 2005’te yapılan küresel çapta bir araştırma tüm Türkiye’nin kriz eko bölgeleri tarafından kaplı olduğunu gösterdi. Ülkemizin çoğu da “kritik” kriz altında, “kritik ekolojik kriz” altında. Kalanı da yüksek ekolojik kriz altında ülkemizin. Bu yine bilim adamlarının tüm dünyayı kapsayan küresel analizi sonucunda çıkan bir sonuç. Bunun dışında her iki yılda bir yayınlanan Yale Üniversitesi, Dünya Çevre Performansı Endeksi’nde maalesef ülkemiz şu an en dipte. 2010 yılında 79’uncuyken, bu sene 109’unculuğa düştük. Ki bu sene daha az ülke incelendi, yani esasında daha da kötü. Yani ülkelerin çevre performansı açısından yüzde 83’ünün gerisinde kalmış durumdayız.”

20 yıla yakın bir süredir Amerika’da yaşayan Utah Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim görevlisi Şekercioğlu’nun aslında bir ayağı daima Türkiye’de. Şekercioğlu’nun kurduğu KuzeyDoğa derneği, Türkiye’de doğal çevreyi koruma faaliyetleri yürütüyor, projeler sunuyor ve gerektiğinde devletle birlikte çalışıyor:

“İsmimiz de gösterdiği gibi odak noktamız Türkiye’nin doğal açıdan zengin ve hala kurtarma potansiyeli yüksek olan Kuzey Doğu Anadolusu’na odaklanmış durumdayız. Özellikle Serhat İllerimiz dediğimiz Kars, Iğdır, Ardahan ve Ağrı ve bir de tabi ki ekolojik açıdan Erzurum ve Artvin’e de giriyor ilgi alanımız. Bu bölgeye odaklanmış durumdayız. Bu bölge Kafkaslar ve İran-Anadolu biyoçeşitlilik sıcak noktalarının bir araya geldiği çok zengin bir bölge. Geleneksel tarım, daha çok geleneksel hayat devam ediyor, o yüzden bölgedeki tarım daha çok organik, fazla gübre ilaç kullanımı yok. Ve maalesef bu artıyor. Bu açıdan da bölge aynı zamanda biyokültürel turizm dediğimiz, yani hem bölgenin zengin kültürünü, hem de zengin doğasını aynı anda tecrübe edebileceğiniz eko turizme çok uygun bir yapı gösteriyor. Yani gelen ziyaretçiler köylerde kalsın, Türk misafirperverliğinin görsün, köy hayatını yaşasın o kültürü görsün, ama bir yandan da beş yüz metre, bir kilometre ileriye gitsin, Kuyucuk gölünde kuş gözlesin. Sarıkamış ormanlarında kurt izi sürsün, ayıları seyretsin, yaban hayatını görsün, doğa fotoğrafı çeksin.”

Çağan Şekercioğlu’nun çalışmaları merkezi Washington’da bulunan National Geographic vakfının da ilgisini çekmiş. 2010 yılında Türkiye’de Yılın Bilim İnsanı ödülüne layık görülürken, 2011 de de National Geographic’in “yükselen kaşifleri” arasına girmiş. Şekercioğlu, Kuzeydoğu Anadolu’daki çalışma amaçlarını şöyle açıklıyor:

“Kars, Iğdır, Ardahan, Ağrı illerimiz, biliyorsunuz her zaman gözardı edilmiş, unutulmuş yerler maalesef, ekonomik açıdan da zor durumdalar. O açıdan da bu bölgede ekoturizmin gelişmesi zaten devletimizin de önceliklerinden biri. Fakat biz bu turizmi bilinçsiz turizm olarak değil, doğayla dost yerel kültürle dost, yatırım gerektirmeyen, yani zaten oranın zenginliği geleneksel yapısı ve doğası, yani “buraya otel yapalım” değil, maalesef çarpık turizm anlayışıyla ülkemizin eşsiz köşelerini yok ettik. Biz orada ekstra bir yatırım gerektirmeden sadece oranın değerlerini daha iyi pazarlama ve tanıtma amacıyla bölgedeki insanımıza da ekonomik açıdan bir fayda sağlamasını istiyoruz. Kuzey Doğa derneğimizin biyolojik araştırma çalışmaları ise kuş göç yollarını, kuş halkalama yoluyla inceleme, fotokapanlar ve uydu takibiyle bölgedeki yaban hayatını, özellikle büyük memelileri, bozayı, kurt, vaşak, yaban kedisi gibi onları takip etme ve araştırma, sulak alan restorasyonuyla bozulmuş, yok edilen sulak alanları geriye getirme ve yine Orman ve Su İşleri Bakanlığımız’ın desteğiyle Türkiye’nin ilk yaban hayatı koridorunu oluşturma gibi doğa koruma ve doğa araştırma projelerimiz devam ediyor.”

Çok sayıda ülkede olduğu gibi Türkiye’de de kentleşme ve diğer nedenlerle yaban hayatın yaşam alanlarının bölünmesi bir çok vahşi hayvan türünün neslinin tükenmesine ya da tehlikeye girmesine yol açtı. Çağan Şekercioğlu’nun projelerinden biri Türkiye’nin kuzeydoğusunda bir yaban hayatı koridoru oluşturmak, diğer deyimle büyük bir milli park kurmak:

“Bu Türkiye’nin ilk yaban hayatı koruma koridoru olacak. Bu çok önemli. Dünyada zaten son on-yirmi yılda yapılan bir şey bu. Bu koridorun mantığı, ağaçlandırma yoluyla parçalanmış, izole kalmış ormanları birbirine bağlamak ve Kafkaslar’daki Karadeniz’deki geniş ormanlara bağlamak. Bu şekilde, kurt, vaşak, bozayı ve diğer yaban hayatın ufak orman parçalarında kısıtlı kalmaları yerine çok daha geniş ormanlara ulaşabiliyor… Büyük yırtıcı hayvanların geniş koruma alanlarına, geniş ormanlara ihtiyacı var. Bunlar sağlanmazsa maalesef, insan-yırtıcı çatışması artıyor. Boz ayılar çöplüğe giriyor, kurtlar koyunlara saldırıyor. Yani bu yaban hayatına geniş doğal alanlar sağlamak, aynı zamanda yöre halkına uzun vadede fayda sağlayacak, çünkü hayvanlar tekrar doğal yaşama dönecekler ve insan-yırtıcı çatışmasının bu şekilde azalacağını ümit ediyoruz.”

Kuzeydoğa Derneği çalışanları, dünyanın kalkınmış ülkeleri arasına girme yönünde adım adım ilerleyen Türkiye’de siyasetçilerin ve yöneticilerin desteğini almaya çalışıyor, zaten var olan ama kaybolma tehlikesi altındaki doğal zenginliklerini çok geç olmadan kurtarmayı amaçlıyor.



Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

Türkiye'nin havacılık motorlarında lider şirketi TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI), yaklaşık 10 yıllık dönemde 12 milli, 1 yerli olmak üzere 13 motora imza attı.

Teknoloji

Bayraktar AKINCI ASELFLIR-500 ile hedefi başarıyla vurdu

Bayraktar AKINCI, Aselsan tarafından milli olarak geliştirilen ASELFLIR-500 Elektro-Optik Keşif, Gözetleme ve Hedefleme Sistemi’ni kullanarak deniz üstünde seyreden Albatros İDA’yı başarıyla imha etti.

Teknoloji

Sibergöz-12 operasyonlarında 75 şüpheli yakalandı

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 20 ilde eş zamanlı düzenlenen Sibergöz-12 operasyonlarında 75 şüphelinin yakalandığını bildirdi.

Teknoloji

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Vücutta kolay morarma o hastalığın habercisi olabilir!

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sıcaklıklar 30 derecenin üzerine çıkacak (Bu hafta hava nasıl olacak?)

TBMM açılıyor: Gündemde kripto para düzenlemesi var

Yerel seçim dünya medyasında: İstanbul 'büyük ödül', muhalefeti bekleyen tehlike

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!

Rusya, Ukranya'nın en büyük özel elektrik şirketine saldırdı

İsrail ordusu Halep'i vurdu: 38 kişi öldürüldü

Türkiye’nin iç sorunu bir PKK’dan Avrupa’nın sorunu bir PKK’ya

STK’LAR YILDIZ HOLDİNG’TE BULUŞTU

Ukrayna: Rusya, başkent Kiev'e seyir ve balistik füzelerle saldırdı

Rus istihbaratı: Fransa, ilk etapta 2 bin askeri Ukrayna'ya göndermek için hazırlık yapıyor

Erdoğan'ın iftar yemeğinde sarf ettiği cümle Yunanistan'da tepkiyle karşılandı! Hükümete çağrı yaptılar

MİT PKK'nın sözde İran sorumlusunu Kandil'de etkisiz hale getirdi

Katillerin gözü döndü! İsrail’den Şifa Hastanesi’ne katliam gibi baskın: Sivilleri acımadan öldürdüler

Uzman isim Türkiye'nin rolünü anlatarak uyardı! Karadeniz'i bekleyen büyük tehlike

Pakistan'dan Afganistan'a hava saldırısı!

Rusya'da seçim: Dünya Putin'i protesto ediyor

Bayraktar AKINCI'dan İHA-230 füzesiyle çifte atış

Yükleniyor