Casus Uçak Savaşları

Casus Uçak Savaşları

Obama yönetiminin 9-11 sonrası zihniyetini bir kenara bırakması gerekiyor; keza bu zihniyet, terörizmi her ne maliyeti olursa olsun ortadan kaldırmaya sabitlenmişti. Uzun süreden beri casus uçak kullanımı, mutlak güvenlik arzusunu tatmin etmen

Sarah Kreps VE Micah Zenko

İkinci Dünya Savaşı sırasında, o dönemde Amerikan Ordusu Hava Kuvvetleri’nde üst düzey bir kumandan olan General Henry “Hap” Arnold, denizaltı istasyonlarına ve diğer ağır takviye edilmiş Alman pozisyonlarına saldırmanın yeni bir yolunu geliştirdi: eski B-17 ve B-24 bombardıman uçaklarını uzaktan kumandalı hava taşıtlarına dönüştürmek ve üstlerine patlayıcılar yerleştirmek. “Eğer bunu yapmak için mekanik makineler elde ederseniz,” diye yazdı Arnold çalışanlarına yönelik bir bilgi notunda, “insanların yaşamlarını en başından kurtarırsınız.” Misyonların takip sicilleri pek de parlak değildi; ancak bu durum Arnold’yu 1945 yılında şöyle bir açıklama yapmaktan caydırmadı: “Artık bundan sonraki savaşlar, içlerinde hiçbir insanın bulunmadığı uçaklarla gerçekleşebilir.”

Yaklaşık yetmiş yıl sonra Arnold’un öngörüleri yavaş yavaş gerçekleşiyor: silahlı casus uçaklar, gökyüzüne hükmetmeye başladı. Bu zamana değin ABD’nin bu tür uçakların kullanımı üzerinde görece bir tekeli oldu; ancak artık bu tekeli daha uzun süre devam ettiremeyecek. Diğer devletler de hızla ona yetişiyorlar. Ve her ne kadar bu yeni silahlar uluslararası sistemi, tıpkı zamanında nükleer silahlar ve balistik füzelerde olduğu gibi kökten değiştiremeyecek olsa da, yine de oldukça istikrar bozucu ve ölümcül şekilde kullanılmaları mümkün.

Ülkeler, sadece rakiplerinin cephaneliğinde aynısı var diye casus uçak saldırıları gerçekleştirmekten caydırılamayacaklardır. Casus uçaklara içkin avantajlar –özellikle de pilotları veya sahadaki güçleri öldürülme veya yakalanma riskinden kurtarması- güç kullanım eşiğini daha da düşürmüştür. ABD’nin ortaya koyduğu örnekten destek alan diğer ülkeler, muhtemelen, ABD’nin çıkarlarına ters düşecek şekilde casus uçak saldırıları gerçekleştirebilirler veya bu yönde tehditlerde bulunabilirler. Bunun için de ya bölgesel rakiplerini provoke ederler, ya da ülke içindeki düşmanlarını hedef gösterirler.

ABD için ne mutlu ki, halen casus uçak kullanımının yaygınlaşmasını önleme ve bu tehdit edici senaryoların ortadan kalkmasını sağlama yeteneğine sahip. Ülkeler, diğer ülkelerin onları daha önce kullanıp kullanmadıklarını temel alan ve algılanan yararlarına dikkat eden yeni askeri yetenekler benimsiyorlar. Dolayısıyla, diğer ülkeler kendi casus uçak teknolojilerini geliştirirlerken, Washington’un liderliğinin izinden gidebilirler.

2004 yılında, sadece 41 ülkenin elinde casus uçak vardı. 2011 yılına gelindiğinde bu rakam 76’ya yükseldi.

CIA’in direktörü ve Obama yönetiminin casus uçak politikasının baş mimarı John Brennan, Nisan 2012’de yapmış olduğu konuşmada şöyle söylemişti: “Eğer diğer ulusların bu teknolojileri sorumlu bir şekilde kullanmalarını istiyorsak, biz de onları sorumlu bir şekilde kullanmalıyız.” Bununla birlikte, bu zamana değin Obama yönetimi bu konudaki kendi önerisini unutmuş; silahlı casus uçakların yaygınlaştırılmasını sınırlama yönünde kapsamlı bir strateji geliştirememiş ve onların sorumlu bir şekilde kullanımını teşvik etmemiştir. ABD bu konuda ne kadar uzun süre ayak sürürse, oyunun kurallarını şekillendirmede de o kadar az etkisi olacak. ABD’nin liderliği olmaksızın silahlı casus uçakların kullanımına ilişkin inandırıcı bir düzenleme üzerinde görüş birliğine varacak bir uluslararası koalisyona erişmek de son derece zor olacak.

Böylesi bir düzenleme, mutlaka yeni antlaşmalar veya uluslararası yasaları gerektirmeyecek; Daha ziyade mevcut yasaların uygulanması ve onlara saydam ve sadık bir şekilde uyum sağlanmasına dair geniş kesimlerin kabul ettiği bir anlayışı gerektirecek. Öte yandan, esasında nükleer silahların ve onların sevkiyat sistemlerinin yaygınlaşmasını önlemek üzere tasarlanmış çok-taraflı rejimin de güncellenmesini gerektirecek. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde, söz konusu tedbirler, en muktedir ve ölümcül casus uçakların, çatışmalara en çok açık ülkelere yayılmasını asgariye indirmeye yardımcı olacak ve yükselişteki casus uçak güçlerinin şiddet içeren çatışma olasılıklarını azaltan politikalar benimsemeleri olasılığını artıracak.

HAREKETLİ HEDEF

Geçtiğimiz Kasım ayında gerçekleştirdiği bir konuşmada, Kanada’nın savunma genelkurmayı Thomas Lawson, bir casus uçaktan fırlatılan füzeleri, pilotlu bir uçaktan fırlatılanlarla eşdeğer tutmuştu; çünkü her ikisi de hedeflerine öngörüldüğü gibi ulaşmaktaydı. Bu yaklaşım –yani casus uçakların, bir paradigma değişikliği oluşturmadığı, daha ziyade devletlerin on yıllardır yaptıklarını farklı bir şekilde yapmaları anlamına geldiği- yaygınlaştı. ABD Hava Kuvvetleri genel kurmayı Norton Schwartz’ın Mayıs 2012’de belirttiği gibi; “eğer mevzu bahis olan meşru bir hedef ise, bu durumda, sıcak bir çatışma da olsa, uzaktan da kumanda edilse, bu hedefi harekete geçirme biçiminiz pek önemli olmayacaktır.” Ancak, söz konusu yaklaşım, casus uçakların, pilotları tehlikeden uzak tutmak suretiyle nasıl bir spesifik ahlaki risk oluşturduğunu görmezden gelir. Keza casus uçakları kullanarak ölümcül saldırılar gerçekleştirmenin maliyeti, pilotlu uçaklardan çok daha düşüktür; sivil yetkililer de bu yüzden söz konusu uçaklara izin vermek konusunda daha isteklidirler.

Clinton yönetiminin El Kaide’ye yaklaşımıyla bu gruba karşı 9-11’den bu yana casus uçak kullanımındaki aşamalı artışı kıyaslayalım. 1990’lı yıllarda, Amerikan ordusu, Beyaz Saray’a Usama Bin Ladin’in öldürülmesine dair bir dizi plan sundu. Bunların arasında, uzun menzilli bombardıman uçakları, AC-130 silahlı helikopterler, Amerikan özel operasyon güçleri ve Taliban’dan olmayan aşiret gruplarının kullanımı yer alıyordu. Ancak Clinton yönetiminin yaklaşımına göre; tüm bunlar, Amerikan personeli, muharip olmayan güçler ve komşu devletlerle olan diplomatik ilişkiler üzerinde çok fazla risk doğuracaktı. Casus uçak teknolojisi olmaksızın, Ağustos 1998’de Washington iki tane oldukça sınırlı ölçekli saldırı gerçekleştirdi: Afganistan’daki bir eğitim kampına 70 kadar, Sudan’daki bir ilaç fabrikasına ise 13 kadar kruvazör füze ateşledi; ancak bunların hiçbirinde herhangi bir El Kaide lideri öldürülmedi.

ABD Başkanları George W. Bush ve Barack Obama ise, buna karşılık, El Kaide ve diğer grupların şüpheli üyelerine karşı şiddet içeren güç kullanımlarında daha az kısıtlamaya gittiler: Afganistan, Irak, Libya, Pakistan, Filipinler, Somali ve Yemen’e yönelik saldırılar gerçekleştirmek üzere silahlı casus uçaklar gönderdiler. Casus uçaklar, pilotların üzerindeki riski azaltmasının yanı sıra, başka cazip yararlar da sağlıyor. Predatör ve Reaper markalı casus uçakları, yeniden ikmal yapmasına gerek kalmaksızın bir hedefin üzerinde 14 saate yakın süre havada bekleyebiliyor. Silahlı casus uçaklar keşif platformuna füzeleri eklemleyebildikleri için, zaman hassasiyeti olan hedefler ortaya çıktığında, eşi benzeri olmayan bir karşılık verme imkanı sunuyorlar. Dahası, casus uçaklar, muharip olmayan güçlerin bölgeye girmesi durumunda bunları tespit edebiliyorlar; sivil zayiatı önlemek için casus uçaklardan fırlatılan füzelerin son anda başka yöne sevk edilmesini sağlıyorlar. Genel kamuoyu, aynı zamanda, bunların yararlarını fark etmiş durumda: Gallup’un geçtiğimiz Mart ayında yaptığı bir kamuoyu yoklaması, Amerikan halkının yaklaşık üçte ikisinin, ülke dışındaki şüpheli teröristlere yönelik olarak casus uçak saldırılarını onayladığını ortaya koyduğu –ancak şayet hedefteki kişi bir ABD vatandaşı değil ise.

MAKİNELERİN YÜKSELİŞİ

Ne kadar fazla sayıda ülkenin halihazırda casus uçaklarına sahip olduğunu anlamak zor; keza bu programlar oldukça büyük bir gizlilik ve mezenformasyon içerisinde gerçekleşiyor. Bazı ülkeler, sürpriz bir yeteneği ellerinde bulundurmak için casus uçaklarının varlığını gizliyorlar; diğerleri ise prestijlerini artırmak umuduyla, henüz operasyonel olmayan casus uçaklarıyla böbürleniyorlar. Bu zamana değin sadece ABD, İsrail ve İngiltere’nin silahlı casus uçak kullandığına inanılıyor.

ABD’nin casus uçak programı ise, içlerinde en geniş erişim alanına sahip olan program. 2008 yılından beri, ABD, Afganistan’da 1000’in üzerinde casus uçak saldırısı gerçekleştirdi. 2008-2012 yılları arasında ise, ABD, Irak’ta 48 tane casus uçak saldırısında bulunurken, Libya’da gerçekleştirdiği saldırıların ise en az 145 olduğu düşünülüyor. Daha geleneksel saldırılarda silahlı casus uçak kullanılması ise, bu zamana değin çok fazla tartışmalı bir konu olmadı. Bununla birlikte, Washington, Pakistan’da yaklaşık 400, Yemen’de 100’ün üzerinde, Somali’de yaklaşık 18 tane, Filipinler’de ise en az bir tane (2006 yılında) casus uçak saldırısı gerçekleştirdi.

Casus uçakların kullanımı, uzun zamandan beri, mutlak güvenliği sağlama arzusunu gerçekleştirmenin kolay bir yolu gibi göründü.

İsrail ve İngiltere ise, bu sırada, silahlı casus uçakları konuşlandırdılar – her ne kadar çok daha az sayıda olsa da. Temmuz 2013 itibariyle İngiliz ordusu Afganistan’da 299 adet casus uçak saldırısı gerçekleştirdi. İsrail ve Filistin insan hakları örgütlerinin ortak soruşturmasına göre, 2008-9 Gazze çatışması sırasında İsrailli casus uçakları ortalama 42 saldırı misyonu düzenledi ve İsrailli casus uçaklar, aynı zamanda, Ağustos 2013’te Sina yarımadasındaki şüpheli teröristleri hedeflemek üzere, Mısır hükümetinin rızasıyla, kullanıldılar.

Casus uçakla teçhizatlandırılmış devletlerin sayısı halihazırda az olsa da, diğer ülkeler onların hızına yetiştikçe sayıları artacak. 2004 yılında, sadece 41 devletin elinde –silahlı veya silahsız- casus uçak bulunuyordu. Ancak 2011 yılı itibariyle, söz konusu rakam, ABD Hükümet Hesap Verebilirlik Ofisi’nin son güvenilir tahminlerine göre, 76’ya yükseldi. Bir hava-uzay ve savunma endüstrisi danışmanlık firması olan Teal Group’un 2005 yılında yayımladığı bir rapora göre ise, ABD’nin önümüzdeki on yıl içerisinde dünya çapındaki tüm casus uçak harcamalarının %90’unu yapacağı öngörülüyor. 2013 tahminlerine göre bu rakam %64 düzeyinde. Şu an için, (askeri gösteriler ve hava gösterileri gibi halka açık ifşaatları temel aldığımızda) İsrail ve İngiltere’ye ek olarak Çin ve İran, operasyonel olarak konuşlandırılmış silahlı casus uçaklara sahip olan diğer iki ülke olarak görülüyor. Çin, beş yıldır medyaya birçok casus uçağını gösteriyor ve şimdilerde casus uçaklar için o kadar çok para harcıyor ki casus uçak bütçesi, 2020 yılında ABD’ninkiyle eşitlenecek. İran da, hedeflediği casus uçak menzilinin 2000 kilometre olduğunu açıkladı ki bu da Orta Doğu’nun büyük kısmını kapsamına alacaktır.

Bununla birlikte, söz konusu ülkelerin izinden başka ülkeler de gidiyor. Hint hükümeti, kısa süre içerisinde mevcut casus uçaklarını hassasiyet-güdümlü mühimmatlarla teçhizatlandıracağını ve şüpheli teröristlere yönelik olarak sınır-aşırı saldırılar gerçekleştirmek üzere başka uçakları da kitlesel düzeyde üreteceğini umduğunu açıkladı. Rakibinin gölgesinde kalmak istemeyen Pakistan da, kendi başına veya Çin’in yardımıyla silahlı casus uçaklar üreteceğini ve bu şekilde yasadışı aşiret bölgelerinde konuşlu Taliban ve El Kaide’yi vuracağını açıkladı. Türkiye’nin elinde halihazırda kullanımda veya geliştirilmekte olan yaklaşık 24 adet casus uçak var. Ankara, bir Reaper’a eşdeğer silahlı bir casus uçak da edinmeyi istiyor (geçtiğimiz yıl, ABD’den casus uçak satın alma çabalarına engel olunmuştu). Öte yandan, Avustralya, Japonya ve Singapur da, daha fazla askeri çaba amacıyla kullanılması mümkün olan silahsız keşif casus uçakları geliştirdi – içlerinden bazıları, Japonya’da Senkaku ve Çin’de Diaoyu gibi tartışmalı adaların bulunduğu oldukça sorunlu bölgelerde kullanılabilecek nitelikte.

SINIRLI ANGAJMAN

Konvansiyonel hava gücü üzerinde silahlı casus uçakların avantajlarına bakıldığında, çok daha fazla sayıda ülkenin bu uçaklardan elde etmemiş olması veya onları çoktan kullanmaması şaşırtıcı bir durum. Ancak, casus uçakların kullanıldığı savaşların maliyetine yakından bakıldığında, bu sorunun yanıtı net bir şekilde ortaya çıkıyor. Öncelikle, casus uçak kullanmak halen riskli bir durum. Güç kullanım eşiğini azaltmış olabilirler; ancak bu eşiği olduğu gibi ortadan kaldırmadılar. Ellerinde silahlı casus uçak bulunan Çin ve İran gibi bazı ülkelerin onları halen kullanmamasının nedeni, konuşlandırmalarını meşrulaştıran herhangi bir büyük uluslararası çatışmaya müdahil olmamalarıdır. Çin veya İran askeri bir çatışma başlatmaya karar verirlerse, casus uçakların mevcudiyeti bu ülkelerin liderlerini hedefi yükseltmeye itebilir.

Casus uçak teknolojisi, göründüğünden çok daha karmaşık. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri kullanılan insansız iptidai uçaklar –ve hatta 1990’ların ortasında Balkanların semalarında uçan insansız Predatörler- ile ABD’nin Afganistan, Pakistan ve günümüzde diğer bölgelere konuşlandırdığı silahlı casus uçaklar arasında bir nitelik farkı bulunuyor. Bu ileri casus uçaklar, etkili olabilmeleri için, Nevada çölü veya Afrika Boynuzu’ndaki bir üste bir pilottan çok daha fazlasını gerektiriyorlar. Uygulamaya geçirilebilir istihbarat, sofistike iletişim, uydu geniş banda erişim ve karmaşık sistem mühendisliğine gereksinim duyuyorlar – ve tüm bu varlıklar da halihazırda birçok devletin erişiminin ötesinde.

İleri casus uçaklara sahip ülkelerin aynı zamanda diğer karmaşık askeri teknolojilerde –örneğin nükleer silahlar ve uydu iletişimi- ileri düzeyde olmaları ise, hiçbir şekilde rastlantı değildir. Ancak, bu tür teknolojileri geliştirmiş olan bazı devletlerin bile casus uçaklar konusunda bazı sorunları var. Örneğin Rusya, casus uçaklar konusundaki çabalarının karşısında, hava-uzay finansmanında sert kesintiler ve hava uzay endüstrisinin uzun süreliğine çöküşe geçmesi gibi sorunlar yaşadı. Fransa ve İtalya da kendi programlarını uygulayamıyorlar ve Amerikan yapımı Reaper’ların silahsız bir modeline razı oldular ve bu modeli Fransa, Mali’deki keşif misyonlarında kullanıyor.

Casus uçakların yavaş bir şekilde yaygınlaşmasına dair üçüncü bir açıklama ise; diplomatik nitelikte. Yabancı ülkelerde casus uçak saldırıları gerçekleştirmek –yani tıpkı ABD’nin yaptığı gibi- ev sahibi ülkelerin konuşlanma ve uçuş haklarını vermesi için ikili ilişkilerin oldukça iyi düzeyde olmasını gerektirir. Somali ve Yemen’deki casus uçak saldırıları, Cibuti, Etiyopya, Suudi Arabistan ve Seyşeller’de hava sahalarının kullanılmasını gerektirdi ve ABD bunun için yardım (gizli ve açık) ve güvenlik taahhütlerinde bulundu. Diğer çok az sayıda ülkenin yabancı üslere bu denli güvenilir erişimi var. Ayrıca okyanuslar, bir alternatif sunmuyor. ABD, beş yıl içerisinde gemilerden casus uçak fırlatımı gerçekleştirecek düzeye gelmeli; ancak bu yeteneğe erişmek diğer ülkelerin on yıllarını alacaktır.

Casus uçakların gelişimi ve kullanımı karşısındaki ulusal düzeydeki muhalefet ise, diğer devletlerde ilave sorunlar doğuruyor – hatta bu sorunların bazıları, söz konusu uçakları üretmek ve konuşlandırmakla ilgili teknolojik kapasiteye işaret ediyor. Washington’daki yetkililer, ABD’nin hedefli öldürme programını destekledikleri için görece olarak çok fazla şikayet almıyorlar; ancak casus uçak politikası, diğer ülkelerde oldukça farklı ele alınıyor. Örneğin Almanya’da, casus uçakları savunan siyasetçilerin karşısında, Almanya’nın uzun zamandır süregiden salt-savunma ulusal güvenlik politikalarını tehlikeye atacağı konusunda halktan sert eleştiriler yağıyor. Öldürücü casus uçak yetenekleri geliştirmek, Almanya’da bu konuyu eleştiren birçok kesime göre, askeri müdahale olasılığını daha genel itibariyle artırabilir.

Savunma bütçeleri, final bir etmendir. Dünya çapında sivil ve askeri casus uçak piyasası –ki araştırmacılara göre 2018 yılına kadar 8,4 milyar dolara erişebilir- küresel savunma harcamalarının sadece bir kısmına karşılık gelmektedir. Ve bu harcamalar da, 2017 yılı sonu itibariyle 1,9 trilyon dolara vurabilir. Ancak casus uçakların maliyetleri, kemer sıkma politikalarının birçok ülkede askeri harcama kararlarına hakim olduğu bir dönemde, kısıtlayıcı nitelikte olabilir. Silahlı casus uçak kullanımını gerektiren öngörülemeyen tehditler ortaya çıkmadığı taktirde, birçok devlet, savunma alanına tahsis ettikleri değerli dolarlarını silahsız sistemlere yakın bir süre zarfında yeniden konuşlandırmayacaktır.

DÜŞMANCA DAVRANIŞLAR

Bu engeller, muhtemelen casus uçakların sayısını düşük düzeyde tutacak; ancak birkaç silahlı casus uçağı sahada görevlendiren birkaç devlet daha ortaya çıktığında bile uluslararası güvenlik tehdit altına girer. Casus uçaklar aslen niyetlenen uygulamalarının ötesine giden yollarda zaten kullanılmışlardır. Örneğin Amerikan Gümrük ve Sınır Koruma İdaresi, ilk başlarda casus uçakları Kanada ve Meksika sınırını gözetlemeleri için konuşlandırdı; ancak daha sonraları onları başka bir amaçla görevlendirmeye karar verdi ki diğer ajanslar onları keşif misyonları için kullanabilsin. Ve şu anda ellerinde yaklaşık 700 adet kadar var. Ve casus uçakların kendileri de yeni ve beklenmedik misyonlar yarattılar: örneğin, düşürülen casus uçakları bulmak ve onları korumak için insan gücü kullanılmalı. Dolayısıyla, diğer devletlerin casus uçaklarının gelecekte casus uçakları tıpkı ABD gibi kullanacağını öngörmek miyop ve yanlış bir bakış açısı olacaktır.

Bu casus uçaklara sahip olunması, -zaten bugünlerde görece olarak ender rastlanan- geleneksel devletler-arası savaş ortamını daha olası hale getirmeyecektir. Silahlı casus uçaklara sahip olunması, beraberinde getirdikleri sınırlamalar çerçevesinde, devletleri savaşa gitmeye, yabancı toprakları ele geçirip denetleme girişiminde bulunmaya ve yabancı bir lideri iktidardan indirmeye ikna etmez. Ancak, silahlı casus uçaklar, daha sınırlı düzeydeki askeri çatışma olasılığını artırabilir – özellikle de en küçük bir provokasyonun bile bir çatışmaya yol açabileceği tartışmalı alanlarda...

Bu tür durumlarda, casus uçaklar, ellerinde sadece insanlı uçaklar bulunsaydı yapamayacakları şekillerde hareket etmek konusunda ülkeleri teşvik edebilir. Çin daha şimdiden Senkaku/Diaoyu Adaları üzerinde casus uçaklar uçuruyor ve bu durum Japonya Savunma Bakanlığı’nı derhal casus uçaklara özel angajman kuralları geliştirmeye yöneltti. Japon yetkililer, Çin’in insanlı uçaklarını vurmak konusunda casus uçakları vurmaktan daha istekli olduklarını söylüyorlar. Benzer bir dinamik, İran’ın Amerikan casus uçaklarına ateş açtığı ancak bir yandan da insanlı Amerikan uçaklarına saldırmaktan titizlikle imtina ettiği Basra Körfezi’nde de görülebilir. Örneğin Kasım 2012’de, İran’ın hava sahasına girdiği iddiasıyla bir Predatör casus uçağına İranlı bir savaş jetinden ateş açıldı (Amerikan ordusu ise, casus uçağın, uluslararası sular üzerinde olduğunu iddia etti.) Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay başkanı olan Martin Dempsey, İran’ın tutumunu “varlıklarımız karşısında tamamen düşmanca bir eylem” olarak nitelendirdi ve “ölçülü bir yanıt” gerektirdiğini belirtti. Ölçülü yanıt çerçevesinde; casus uçaklarını ve onların topladıkları bilgileri korumak üzere Amerika’nın ilave, insanlı, askeri varlıklarını kullanmak söz konusuydu.

Casus uçakların yanlış hesap yapma ve askeri çatışmaları kızıştırma potansiyelini artırdığı gerçeği, denizlerle ilgili anlaşmazlıklarda özellikle çok endişe verici olabiliyor. CIA, 430 tane ikili deniz sınırı tespit etti ve bunların çoğu, devletler arasındaki resmi anlaşmalarla tanımlanmamıştı. Doğu Çin ve Güney Çin denizlerinde, milliyetçi duygular ve ortaya çıkarılmamış petrol ve doğal gaz rezervlerinin keşfedilmesi, aynı kıyıyı paylaşan devletler arasında tartışmalı sınırlar konusunda yaşanacak silahlı çatışmaları daha mümkün hale getirdi. Ve bu olasılık, eğer ülkeler bölgeye casus uçak konuşlandırmışlarsa daha da artıyor; keza pilotajlı uçak konuşlandırmış olmaktan daha agresif bir tablo çizmiş oluyorlar.

Silahsız keşif uçaklarının yaygınlaşması bile diğer silah türleriyle kıyaslandığında çok daha fazla öldürücü saldırıda bulunulması şansını artırır. Şubat 2013’ten başlamak üzere, Nijer üzerinde uçan Amerikan casus uçakları, Mali’deki şüpheli İslamcı militan grupları takip eden Fransızların insanlı uçaklarına ham video bilgileri şeklinde hedefe yönelik istihbarat sağlamaya başladı. Bu istihbarat, Mart 2013’te sadece bir hafta içerisinde Fransız uçaklarının 60 kadar hava saldırısı gerçekleştirmesine yol açtı.

İNSANSIZ HESAP VEREBİLİRLİK

Casus uçakların cazibesi, yaygınlaşması ve güvenlik açısından etkileri göz önüne alındığında, kilit mesele, Washington ve diğer hükümetlerin, casus uçakların artan popülerliğinin en kötü sonuçlarını ortadan kaldırmak üzere neler yapabileceğidir. Bunun yanıtı ise; tek taraflı ve çoklu eylemlerin bir bileşkesidir.

Casus uçakları yoğun bir şekilde kullanan tek ülke olarak, ABD, bu uçakların kullanımı ve ihracatını düzenlemek konusunda liderlik üstlenmelidir. Bu zamana değin ABD, silahlı casus uçak ihracatlarını minimum düzeyde tuttu (ki bu da savunma endüstrisini hayli hayıflandırdı); bu uçakları sadece Birleşik Krallık’a gönderdi. Washington, bu kısıtlayıcı tavrını sürdürmelidir.

Öte yandan, hedefe yönelik öldürme politikalarını da yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir; keza diğer ülkeler de ABD’nin örneğini izlemektedirler. Amerikan hükümeti, casus uçak politikasını kamuoyuna doğaçlama bir şekilde tanıttı. Kapalı kapılar ardında ise Beyaz Saray’ın hedefe yönelik öldürme kararlarını düzenli bir gözden geçirme süreciyle denetlediği ve bu süreçte Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve diğer kurumların görev aldığı söyleniyor. Ancak, ABD’nin casus uçak kullanımını kısıtlandıran tek taraflı tedbirlerinin diğer devletler üzerinde doğurabileceği etkilere dair daha geniş çaplı stratejik sorular ise gözden kaçırılıyor. Ayrı, bağımsız bir gözden geçirme paneli kurulmalı ki bu sorulara cevap bulunabilsin; ve bu bulguların gizli olmayan bir versiyonu da kamuoyunun bilgisine sunulmalı. Söz konusu süreç, Guantanamo Gözden Geçirme Görev Gücü şeklinde tasarlanabilir. Söz konusu Görev Gücü, hangi tutuklunun salınabileceği veya hakkında dava açılabileceğini belirlemekle görevlendirilmişti ve Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve İç Güvenlik Bakanlığı’nın yanı sıra ulusal istihbarat direktörünü ve Genelkurmay Başkanlığı’nı bir araya getirmişti. Bir diğer olasılık ise, Beyaz Saray’ın geçtiğimiz yaz döneminde Ulusal Güvenlik Ajansı’nın denetim operasyonlarını gözden geçirmek üzere kurduğu panel şeklinde modellenebilir. Bu iki panel, Amerika’nın casus uçak programıyla nasıl başa çıkılacağına dair iyi referanslardır; keza Amerika’nın hassas nitelikteki ulusal güvenlik politikalarını gözden geçirmek üzere birçok hükümet ajansından ve dışarıdan uzmanları bir araya getirdi – ve bu kişiler, anlamlı reform önerileri getirdiler.

Casus uçak politikası yürütme koluna aktaran Kongre, casus uçakların terörizmle ve diğer saldırılarla mücadelede münhasıran kullanılmasına dair kapsamlı oturumlar düzenlemek suretiyle daha aktif bir rol üstlenmelidir. Bu oturumlar, Askeri Güç Kullanımına Yönelik Onayları dikkatle incelemeye devam etmelidir; keza Obama yönetimi, Yemen’deki Amerikan vatandaşı Anwar al-Awlaki de dahil olmak üzere şüpheli teröristlere yönelik casus uçak saldırılarının yasal temeli olarak söz konusu Onay’ı zikretmişti. Ancak, aynı zamanda, casus uçakların tartışmalı alanlarda ve sınır ötesinde olduğu kadar tanımsız hedeflere yönelik olarak (örneğin militanlara ve suçlulara) –ki en çok rastlanan ve en tehlikeli senaryo bunlardır- nasıl kullanıldığına da odaklanmalılar.

ABD, aynı zamanda, casus uçakları nasıl kullandığı, İsrail ve ABD’yi aynı şekilde davranmaya nasıl ikna edebileceği gibi konularda da net bir tablo ortaya koymalıdır. ABD ve İngiltere, saldırılara ilişkin bazı veriler paylaştılar; ancak sivil zayiat konusunda çok fazla veri sunmadılar. İngiliz ordusu, bu tür verileri toplayamayacağını, çünkü bunun “aşırı zor olduğunu ve bir takım riskleri bulunduğunu” belirtti. Geçtiğimiz yaz döneminde Obama yönetimi, kendisine ulaştırılan bir Bilgi Edinme Hakkı talebine yanıt olarak, “gizli olmayan düzeyde sunulabilecek herhangi bir bilgi bulunmadığını” belirtti. İsrail, bu konuda daha da ketum davrandı ve herhangi bir casus uçak saldırısı gerçekleştirdiği yönündeki iddiaları reddetti. Casus uçaklara dair daha büyük bir saydamlık, bazı yanlış anlaşılmaları düzeltebilir –örneğin ABD’nin ülkelerin egemen hava sahalarını ihlal ettiği, sivil zayiatı önlemek için tedbirler almadığı gibi. Daha büyük bir açıklık, casus uçakların kullanımındaki meşruiyete dair genel bir güven ortamı doğurabilir ve diğer devletlerin kendi öldürücü misyonlarını nasıl gerçekleştirdiklerini ve meşrulaştırdıklarını da şekillendirebilir.

ROBOTLARI KONTROL ALTINDA TUTMAK

Bununla birlikte, ABD, bu süreçte tek başına ilerleyemez. Eğer silahlı casus uçakların yaygınlaşması ve kullanımı gerçekleşecek ise, bunun çok-taraflı bir çaba dahilinde gerçekleşmesi gerekir. Halihazırda bazı casus uçak ihracatları, Füze Teknolojisi Denetim Rejimi MTCR kapsamında gerçekleşiyor. Söz konusu rejim, 1987 yılında, nükleer yetenekleri olan füzeleri ve ilgili teknolojileri düzenlemek amacıyla oluşturuldu. Gönüllü anlaşma, silahlı casus uçakları kapsamıyor; ancak sonradan akla gelen bir düşünce şeklinde onlardan söz ediyor. Rejimin kılavuz ilkeleri ise, söz konusu uçakları, kruvazör füzelerle birlikte ele alıyor. Ve sadece en az 300 kilometre menzilli ve 500 kilogramın üzerinde yükü olan silahlı ve silahsız insansız sistemlerle ilgileniyor. Bu sınırlar keyfi olup kadük hale geldiler; savunma taşeronu General Atomics, bu sınırları aşmak üzere ihracata yönelik olarak tasarlanmış bir tür Predatör geliştirdi.

MTCR’nin aynı zamanda uygulama ve üyelik sorunları var. 34 katılımcı devleti, bu rejimin hükümlerini kendilerine göre yorumlamak ve uygulamak konusunda serbestler. Ancak en önemlisi de; Çin, Hindistan, İran, İsrail ve Pakistan –ki bunların ya casus uçakları var ya da casus uçak geliştirmek istiyorlar- üye bile değiller. Üye olmayan bazı devletler –örneğin İsrail ki kendisi rejimin aslında “tek taraflı katılımcısı konumunda- canları istediği gibi hareket ediyorlar ve casus uçak ihracat piyasası üzerinde de ağırlıklarını koymuş durumdalar. Danışmanlık firması Frost & Sullivan’ın verilerine göre, 2005-2012 yılları arasında, İsrail, Asya, Avrupa ve Latin Amerika’daki ülkelere 4,6 milyar dolar değerinde casus uçak sistemi ihraç etti.

Washington, ayrıca, çok daha iyi ve daha uygun nitelikte uluslararası düzenlemelerde bulunmak konusunda liderlik üstlenmelidir; doğruluğu kanıtlanmış girişimleri temel almalıdır. Yeni ve güçlendirilmiş bir casus uçak rejimi, casus uçaklara spesifik olarak tasarlanmış, silahlı casus uçakların (MTCR’nin denetimi dışında kalanların bile) her türlü ihracatı ve kullanımını içeren nitelikte olmalıdır. Dahası, bu rejime üyelik, MTCR’nin de ötesine geçmelidir; keza MTCR büyük oranda endüstriyelleşmiş ülkelerle sınırlıdır. Yeni rejim ise, silahlı casus uçağa sahip olan veya yakın zamanda edinecek olan tüm devletleri içermelidir. Her ne kadar keşif amaçlı kullanılan casus uçakların diğer silah platformlarından saldırıda bulunmaları daha olası olsa da, ticari piyasadaki yaygın mevcudiyetlerine bakıldığında, onları yeni casus uçak rejimine dahil etmek suretiyle yayılmalarını daha da sınırlandırmaya çalışmak gerçekçi olmayacaktır.

Ya MTCR’yi gözden geçirmek ya da yeni bir rejim oluşturmak üzere uluslararası destek arayışındaki Washington, önümüzdeki dönemde kendi casus uçaklarının kullanımı konusunda daha açık sözlü davranmalıdır. MTCR’yi değiştirmek veya yeni bir denetim rejimine daha kapsamlı ve inandırıcı bir katılımı güvence altına almak için gereken uzlaşı oyunu kazanmak için daha büyük bir saydamlık sunabilir. Bu tür bir müzakere stratejisi, nükleer silahlara sahip olmayan devletlerin nükleer silahların yaygınlaşmasını önlemek üzere nükleer silahlara sahip devletler tarafından bu şekilde davranmaya mecbur edildiği süreci anımsatıyor. ABD ve Rusya’nın Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kendi silahsızlanma süreçleri üzerinde saldırgan ilerlemeler sağlamak konusundaki taahhütleri, nükleer silaha sahip olmayan devletleri, 1995 yılında, Nükleer Silahların Önlenmesi Antlaşması’nın belirsiz bir tarihe kadar uzatılması konusunda görüş birliğine varmaya yöneltmişti. Elbette, ABD sıkı korunan casus uçak programının bazı unsurlarını ifşa etse bile –Yemen gibi bölgelerde casus uçak kullandığına dair bilgiler de buna dahil- Çin gibi ülkeler yeni bir rejime dahil olmak konusunda uzlaşmayabilirler. Ancak Obama yönetiminin ABD’nin geleneksel muharebe anlamında angaje olmadığı alanlarda casus uçak kullanımının durdurulmasına dair pek fazla sinyal vermediği düşünüldüğünde, bu konuda daha büyük bir ifşaat, gerçekçi anlamda sunabileceği tek tavizdir.

Silahlı casus uçakların yaygınlaşmasından endişe duyan hükümetler de imalatçılar üzerinde baskıda bulunabilir; keza imalatçılar da ihracat bariyerlerinin indirilmesini istemektedirler. Olası bir düzenleme örgütü, daha ziyade Dünya Nükleer Operatörler Derneği’ne benzemelidir. Söz konusu dernek, nükleer endüstri dahilindeki sorumlu kullanım ve saydamlığa odaklanmaktadır. Öte yandan, İnsansız Araç Sistemleri Uluslararası Derneği’ne benzememektedir; keza söz konusu dernek daha ziyade casus uçak endüstrisine ilişkin kamu ilişkilerine odaklanmaktadır.

YENİ BİR UMUT

Bu zamana değin ABD, casus uçak kullanımı ve sahipliğine dair kendi politikasında ve casus uçak ihracatını sınırlandırmaya çalışan uluslararası rejimde yer alan birçok açığı görmezden gelmişti. Obama ve Kongre üyeleri, terörist saldırıları önlemek konusundaki tüm kararlılıklarına rağmen şunu gözden kaçırmışlardı: casus uçak kullanımı konusunda birinin elini kolunu bağlamak, ileride güvenlik anlamında bir takım sorunları da beraberinde getirebilirdi.

Obama yönetiminin 9-11 sonrası zihniyetini bir kenara bırakması gerekiyor; keza bu zihniyet, terörizmi her ne maliyeti olursa olsun ortadan kaldırmaya sabitlenmişti. Uzun süreden beri casus uçak kullanımı, mutlak güvenlik arzusunu tatmin etmenin kolay bir yolu olarak görülmüştü. Ancak casus uçakların tehlikeleri ve dezavantajları giderek ortaya çıktıkça, Washington’un şunu kabul etmesi gerekiyor: casus uçaklara bel bağlaması, daha önceleri sanıldığından çok daha karmaşık bir hal aldı. Ve Washington’un bu bağımlılığın sonuçlarının kontrolden çıkmamasını sağlayacak şekilde hareket etmesi gerekiyor.

1980’li ve 1990’lı yıllarda balistik füzeler yaygınlaştığında ABD şunu kabullenmişti: bu füzelerin devasa bir yıkım oluşturma konusunda daha önce eşi benzeri görülmemiş hız ve yetenekleri, artık yeni ve kendine özgü bir tehdit oluşturmaktaydı. Dolayısıyla Washington ihracat düzenlemeleri, ikili tartışmalar, çok taraflı ve dolaylı görüşmeler ve füze transferlerini önlemeye dönük yasaklamalar yoluyla bu füzelerin yaygınlaşmasını ve kullanımını denetim altına almaya yönelik uyumlu çabalar içerisine girdi. Bugün silahlı casus uçaklar, eskiden balistik füzelerin yarattığına inanıldığı kadar istikrar bozucu nitelikte değil; ancak tehlikeleri, daha fazla ülke onları ele geçirdikçe artıyor. Şu anda yaygınlaşmalarını önlemek için tedbir alınmaz ise, bu durum ABD’nin uzun vadeli çıkarlarını tehlikeye atacak.

Kaynak: http://www.foreignaffairs.com/articles/140746/sarah-kreps-and-micah-zenko/the-next-drone-wars



Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

Türkiye'nin havacılık motorlarında lider şirketi TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI), yaklaşık 10 yıllık dönemde 12 milli, 1 yerli olmak üzere 13 motora imza attı.

Teknoloji

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Vücutta kolay morarma o hastalığın habercisi olabilir!

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sıcaklıklar 30 derecenin üzerine çıkacak (Bu hafta hava nasıl olacak?)

TBMM açılıyor: Gündemde kripto para düzenlemesi var

Yerel seçim dünya medyasında: İstanbul 'büyük ödül', muhalefeti bekleyen tehlike

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!

Yükleniyor