Igor Denisov *
Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinpingin 7 Eylül 2013 tarihinde Nazarbayev Üniversitesinde bir konuşmada açıkladığı İpek Yolu Ekonomik Kuşağını kurma planları, ilk bakışta güzel bir tarihsel çağrışımdan öteye gitmiyordu. Xinin Orta Asyaya yapacağı seyahati hazırlamakla sorumlu Dışişleri Bakanlığı yetkilileri veya resmi konuşma yazarlarının kafasına dank eden, güzel bir konuşmaydı, hepsi bu kadardı.
Geçmişten günümüze köprüler kurmak, Çinlilerin dediği gibi, eski zamanları modern zamanların hizmetine koymak, Çin siyaseti ve söyleminde yaygın şekilde kullanılan bir hiledir. Resmi bir açıklamadan beklenebileceği gibi, İpek Yolunun yeni vizyonu, Çinli lider tarafından net bir şekilde tanımlanmış bir dizi nokta olarak zikredilmişti. Onların öncesinde ise, şöyle bir tarihsel referansta bulunulmuştu: Eski İpek Yolu, benim doğum yerim olan Çinin Shanxi vilayetinde başladı. Bu tarihsel bağları anımsamak, çok büyük bir zevk. Geriye dönüp o döneme bakıldığında, dağlarda yankılanan deve çanlarını işitebiliyor ve çöllerden yükselen dumanları görebiliyorum.
Bu heyecanlı başlangıcın ardından, Xi, Avrasya halklarını birbirine bağlamayı amaçlayan yeni İpek Yolunun ayırt edici özelliklerini hızlı bir şekilde gözden geçirmeye başladı. Burada da diplomaside yeni bir rotayı müjdeleyebilecek herhangi bir şey söylemedi. Ona göre, İpek Yolunun önemli dersi, dayanışma ruhu ve karşılıklı güveni, eşitliği ve karşılıklı yararı, kapsayıcılığı ve zenginleşmeyi sürdürme, birbirlerinin görüşüne başvurma ve ortak refah için işbirliğinde bulunma ihtiyacıdır. Kendisi aynı zamanda kavramın beş kilit unsurunu da kısaca belirledi: daha iyi siyasi eşgüdüm, ortak bir karayolu ağı inşa etmeye dönük daha fazla çaba, daha güçlü ticari ilişkiler ve döviz kuru akışları ile insanlar arası bağların daha yakınlaştırılması.
BULANIK ÇERÇEVE
Bu kavram, derhal birçok soruyu da gündeme getirdi. Projenin coğrafi sınırları bile muğlak görünüyordu. Astanadaki konuşmasının farklı yerlerinde, Xi, farklı ülkelerden söz etmişti: Avrasya, kadim İpek Yolu boyunda yer alanlar ve Doğu, Batı ve Güney Asyayı birbirine bağlayan taşımacılık koridorlarını kapsayanlar. Çinli liderin İpek Yolu kavramının parçası olarak bölgesel ekonomik entegrasyon konusunda söyledikleri, sonradan yapılan bir dizi resmi yayında reddedildi. Yazarlar ise, İpek Yolu Ekonomik Kuşağının bir entegrasyon projesi değil, ortak bir kalkınma kavramı olduğunu söyledi.
2013 yılı sonbaharında ise, Çin, bu girişimin Şangay İşbirliği Örgütünün faaliyetleriyle nasıl bağlantılı olduğuna dair mantıklı bir açıklama sunamadı. Ekonomik kuşağın Çin ve diğer ülkeleri içeren mevcut işbirliği platformlarını içereceğine ve ana rolünün mevcut projeleri tek bir paket halinde bir araya getirmek olduğuna dair açıklamalar, netlikten çok kafa karışıklığı getirdi. Birçok uzman, İpek Yolu Ekonomik Kuşağı girişimine ilişkin belirsizliğe işaret etme telaşı içine girdi.
Rusyanın Çinin dış politikası konusundaki önde gelen uzmanlarından biri olan Büyükelçi Vitaly Vorobyov, bu meseleyi Russia in Global Affairsın önceki sayılarından birinde ele aldı. Kendisi, haklı olarak, katılımı bir yana bırakırsak, bu projeye dair gerçek algı ve kabulün, projenin özü ve hedeflerine dair farkındalığı içerdiğini belirtti ve ekledi: Matematiksel açıdan, bu noktada sadece önümüzde soruna dair bir açıklama var. Rusya dahil tüm oyuncular, Çin tarafından açıklama ve yorum bekliyor. Çin bu argümanları ne kadar hızlı sunarsa ve bu argümanlar ne kadar açık olursa, başıboş spekülasyonlar ve dedikodulara da o kadar az yer verilmiş olur. Her halükarda, Çin, büyük bir girişimi öne sürdü. Çin, kendi dış politika çabalarına destek ve lehte bir yanıtla ilgileniyor.
Şurası net ki, o noktada, İpek Yolu Ekonomik Kuşağı yaratmaya dönük herhangi bir iyi haritalandırılmış plan bulunmuyordu. Xinin Astanadaki açıklaması, her ne kadar birçok Batılı analist, bu girişimi bu şekilde yorumlamakta tereddüt etmeseler de, Çine yönelik bir Marshall Planı muadilinden ziyade bir niyet beyanı gibi geliyordu kulağa.
Projenin bir yıldan uzun süren tarihi, net bir şekilde şunu gösteriyor ki; Çinin dış politikası, Xinin iktidara gelmesinin ardından çarpıcı bir yol ayrımında buldu kendisini. Çinin uluslararası ilişkilerde artan iddiası hakkında ne söylenirse söylensin, Deng Xiaopingin Gücünü sakla, uygun zamanı bekle şeklindeki ünlü deyişinden farklı yöne oldukça münferit durumlarda sapıldı.
Çinin dış politika aygıtı onlarca sene boyunca şu varsayımdan yola çıkarak işledi: Diplomasinin ana görevi, iç ekonomik gelişimin koşullarını yaratmaktır. Dolayısıyla, aktif bir bölgesel ve küresel dış politika gündemi oluşturmak üzere ona yeni bir soluk kazandırmak zor olacaktır. Reformlarının en başında, Çin, ittifaklardan, liderlik pozisyonlarından ve küresel oyuncularla çatışmalardan özenle uzak durdu; ancak geniş bir jeopolitik alanda bir dizi mesele konusunda çıkarlarını tutarlı bir şekilde öne sürmeye başladığında, giderek daha da güçlendi. Bununla birlikte, bu amaçlar doğrultusunda hangi kaynakları kullanması ve ne tür sıklıkla adımlar atması gerektiği konusu belirsizliğini koruyor. Bu meseleler sadece temkinli siyasi kararları değil, aynı zamanda dış bağların tüm sistemini yeniden düzenlemek üzere özenli bir çalışmayı da gerektiriyor.
Bu bağlamda, Pekinin gizliliği veya bölgesel ve küresel ölçekte Çinin oyunun kurallarını belirlemeye dönük bazı gizli ve üzerinde düşünülmüş planları gibi görülen şeyler, aslında, geçiş dönemindeki Çin diplomasisinin karmaşık niteliğini yansıtmaktadır. Şurası bir gerçek ki, Dengin özdeyişinden (Gücünü sakla, uygun zamanı bekle) yeni bir özdeyişe Gerçek bir şey yap geçilmektedir.
En üst düzeyden bakıldığında, çarpıcı kavramlar, gerçek eylem ve inovasyonlara dönük net çağrılar işitilirken, hantal diplomasi aygıtı, temkinli bir şekilde hareket etmeyi tercih ediyor. Dolayısıyla, İpek Yolu kavramının ve Çinin Afrika ülkelerine yönelik politikasının gevşekliği ve belirsizliği (ikincisi, resmi belgelere göre, orijinallik, uygulanabilirlik, dostanelik ve içtenliğe dayanıyor) de buradan kaynaklanıyor.
Pratik düzeyde, Çinin düşünce kuruluşları ve üniversiteleri, oldukça az sayıda İpek Yolu konferansı, sempozyum ve yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirdi. Amaçları ise, yeni fikirler ve sloganlar geliştirmekti. Bu tartışmalara katılan bazı kişilerin bana aktardıklarına göre, birçok uzman, en üst düzeydeki yetkililerin görüşlerini tahmin etmeye çalışıyorlardı. Çinin siyasi hiyerarşisindeki bir numaralı kişilerden ekstra bir sinyal gelmediği için, Xinin konuşmasına dair birçok ve çeşitli tahminlerde bulunuldu. Ancak ne yazık ki bunlardan hiçbirisi spesifik meseleleri ele almadı (örneğin, projenin hedefleri, uygulama mekanizmaları, olası riskler veya mevcut projelerle etkileşim biçimleri).
Bazı analistler, İpek Yolu Ekonomik Kuşağı kavramının esnek, ileri ve yapay entegrasyon kusurlarından muaf olduğunu vurguladılar, Gümrük Birliği projesinin sürdürülebilir olmadığını ve zoraki olduğunu açıkça iddia ettiler. Diğerlerinin iddiası ise, önerilen kavramın, Xinin Şangay İşbirliği Örgütünün mevcut durumundan memnun olmadığını yansıttığı yönündeydi. Oysa, Şangay İşbirliği Örgütünün yeni bir işbirliği modelini teşvik etmedeki rolünü öven sözlerini yok saymışlardı. Rusyanın Avrasya entegrasyonuna doğru yönelmesinin amacı, Sovyet-sonrası devletleri bir kez daha Gümrük Birliği ve Avrasya Ekonomik Birliği içerisinde bir araya getirmek, Çinin katılımını ise dışarıda bırakmaktı, demişti Şangay Uluslararası Araştırmalar Üniversitesinde Rusya ve Orta Asya Araştırmaları direktörü Profesör Li Xin.
PROJENİN ARDINDAKİ TEMEL GÜÇLER
Çinli dış politika uzmanları, jeopolitik yapbozun parçalarını bir araya getirmeye uğraşırken, bazen de dargın bir devlet söylemine kendilerini kaptırırken, iş adamları ve bölgedeki elitler, İpek Yolu kavramına oldukça faydacı ve ticari şekilde yaklaştılar; bu projeyi işler hale getirme konusundaki kararlılıklarını gösterdiler.
Çinin modern dış politikasına müdahil aktörlerin çeşitliliğinden söz ederken, yıllar süren reformlar boyunca güç kazanan büyük şirketlerin giderek karar alma sürecinde aktif hale geldiklerini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. 1990lı yıllara geri dönersek, Çin Ulusal Petrol Şirketi CNPC, Kazakistanın enerji endüstrisinde ilk yatırım projelerini başlattı ve bu esnada hükümetten herhangi bir destek almadı. Dahası, bunu, Çinli yetkililerden soğuk bir yanıt almasına rağmen gerçekleştirdi. Çinli yetkililer, önceliğin ulusal projelere verilmesinden yanaydı. Hükümetin 1990lı yılların sonuna kadar enerji güvenliğinde stratejik bir vizyonunun olmadığı söylenebilir.
Muğlak İpek Yolu kavramı, büyük oranda petrol ve doğal gaz, inşaat, lojistik ve endüstriyel sektörler (özellikle de ulaştırmaya dönük makine üretimiyle ilgilenenler) alanlarıyla ilgilenen şirketlerin çabalarıyla ayrıntılı hale getirildi. Proaktif olmaları gerekmeyen Çinli şirketler açısından İpek Yolu Ekonomik Kuşağı, onlar için oldukça konforlu olan piyasalarda güçlü bir yer kazanmak üzere mükemmel bir fırsat sundu ve bunu öncelikli bir devlet programının şemsiyesi altında gerçekleştirebilirler.
Çinin batı vilayetlerinde ve otonom bölgelerindeki Komünist Parti yetkilileri, İpek Yolunun yeniden canlandırılması için bir diğer büyük lobi gücü oldular. Kıyıdan uzakta bulunan iç kara toprakları, reform yılları sırasında çok fazla başarılı değildi. Bölgesel orantısızlıkları ortadan kaldırmak üzere 2000li yıllarda Çin Batı bölgeleri için özel bir kalkınma programı başlattı. Söz konusu program, ulaştırma altyapısının inşasını sağladı. İpek Yolu Ekonomik Kuşağı projesinin başlatılması, lojistik merkezlerine, gümrük kontrolü öncesi yüklerin depolandığı alanlara, karayollarına, yüksek hızlı demiryollarına yönelik talebi artırıyor. Serbest ticaret bölgeleri kurulmasına yönelik başvurular ise adeta akın ediyor. Sincan Uygur Otonom Bölgesi, Orta Asya yönelimli bir serbest ticaret bölgesine ev sahipliği yapmayı önerdi. Ningxia Hui Otonom Bölgesi ise, Körfezin Arap Devletleri için İşbirliği Konseyi ile işbirliği halinde ileri Çin-Arap serbest ticaret bölgesi kurulmasına dönük bir plan taslağı hazırladı. Bu tür projeler, sadece ilgili bölgelerde genel anlamda bir sosyoekonomik güçlenmeyi teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda Çinin siyasi yapılanmasında liderlerin siyasi ağırlığına da katkı sağlıyor.
Son olarak, projenin üçüncü ve en önemli itici gücü, Xinin bizzat kendisi tarafından ortaya atılması oldu. İktidara geldiğinden beri, çabalarını, ülke-içi politikalara yöneltmiş, hükümeti sağlamlaştırmayı, yolsuzlukla savaşmayı ve yeni bir ekonomik reform paketi hazırlamayı hedeflemişti. Bununla birlikte, Ekim 2013te Periferi Diplomasi Çalışmaları Konferansında ve Kasım 2014te Dış İlişkilere dair Merkezi Çalışma Konferansındaki açıklamalarında, Xi, öncüllerinden kendisine kalan mirasa ve 18. Komünist Parti Kongresinin ardından Çin diplomasisine dair eleştirel bir bakış açısı benimsemişti. Xinin Çin diplomasisini büyük devlet diplomasisi olarak betimlemesi, son derece önemlidir. Bu durum, küresel meseleleri ele almada daha büyük bir sorumluluk ve müdahillik anlamına gelmektedir. Bir diğer deyişle, periferi diplomasisi ve Çinin bölgedeki komşularıyla ilişkileri, öncelikler listesinde bir numarada yer almaktadır. Daha önceleri, odak noktası, ABD ve diğer büyük ülkeler ile ilişkilere yönelik idi.
Şurası net ki, bu değişiklikler, sadece Washington ile yeni bir tür ilişki inşa etmekten geri adım atmakla değil, aynı zamanda Çinin Amerikanın çevreleme stratejisini aşmasının tek yolunun dostane partner devletlerden oluşan kendi ağını inşa etmesiyle mümkün olabileceğini idrak etmesiyle ivme kazandı. Pekin, Çinin yeni İpek Yolu güzergahı üzerinde nüfuzunu güçlendirmek suretiyle rotasını özellikle Batıya çevirmesi suretiyle Amerikanın Asyaya geri dönme stratejisi karşısında bir karşı denge yaratmayı umuyor.
İslami aşırılık tehdidinin ve ülke içinde terörizmin arttığının farkında olan Çinin lider kadrosu, İpek Yolu Ekonomik Kuşağı Projesinin Orta ve Güney Asyada ekonomik refah ve istikrarı güçlendirmede somut bir katkı sunmasını umut ediyor. Çinin siyasi ön koşullardan muaf olan kredileri, bölge ülkeleri açısından cazip. Çin, Kasım 2014te, 40 milyar dolarlık bir İpek Yolu Fonu kuracağını açıkladı. Fon, altyapı, doğal kaynakların keşfi ve yeni İpek Yolu boyunca yer alan ülkelerdeki diğer projeleri finanse edecek.
GÜVENLİK HERŞEYDEN ÖNCE GELİR
İpek Yolu Ekonomik Kuşağının bazı güçlü yanları var. Ulusal Savunma Üniversitesi uzmanları Zhao Zhouxian ve Liu Guangming, bu kavramın Çinin etrafındaki stratejik güvenlik alanını genişlettiğini, enerji tedarikini istikrarlı hale getirdiğini, ekonomik güvenliği sağladığını ve çevreleme stratejisini kırdığını söylüyorlar.
Yorumcuların stratejik unsurlara yoğun bir vurgu yapması, sadece kendilerinin spesifik arka planlarıyla bağlantılandırılmamalı. Net bir şekilde belirtmek gerekirse, İpek Yolu Ekonomik Kuşağı, sıkı mühletlerin gerçekleştirileceği, bir dizi tedbirin alınacağı ve niteliksel parametrelerin gerçekleştirileceği bir ekonomik program değildir. Örneğin, yıllar boyu devam edecek olan iddialı bir proje olarak, Nikaragua üzerinden Panama Kanalına bir alternatif inşa edilmesiyle kıyaslanamaz. Yeni İpek Yolu, Çinin yeni bir küresel role doğru ilerleyişinde temel bir taşıyıcı olarak belirlenmiştir. Bu diplomatik markanın lojistik, enerji, kültürel ve insani projeleri bir araya getireceği ve böylelikle de Pekine sadık Avrasya ülkelerinden bir kuşak oluşturacağı umuluyor. Diğer faydalarının yanı sıra, Çin, Malakka Boğazı üzerinden denizcilik yollarının bloke edilmesinin yol açabileceği her türlü potansiyel riske karşı bir güvenceye sahip olacak.
Bu taşımacılık yolunun güvenliği, daha önceleri de gündemdeydi; ancak Çinin kalkınmasının önündeki tüm kritik sorunların kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi, Xi dönemine rastlamaktadır. Yeni durumda, ülkemizdeki ulusal güvenlik ve sosyal istikrarın karşısında artan sayıda tehdit ve meydan okuma olduğuna dair net bir anlayış geliştirmek gerekiyor. Bunların sinerjik etkisi ise, giderek daha bariz bir hal alıyor, demişti 29 Ağustos 2014 tarihinde Çin Komünist Partisi Merkez Komitesinin Politbürosuna konuşan Xi. Ayrıca da uluslararası durumun yeni bir dönüm noktasında olduğunu, hızlı bir kutuplaşma ve birçok stratejik gücün yeniden bir araya gelmesine tanıklık edildiğini, uluslararası sistemin hızlı bir dönüşüm ve derin bir değişim aşamasına girdiğini söylemişti. Çinin üst düzey lider kadrosu, Komünist Parti belgelerinde 2000li yılların başından beri belirtilen stratejik fırsatlara dair uzatmalı dönemlerden herhangi birinin mevcut küresel ortamın son derece değişken olması karşısında gerçekçi görünmediğinin farkındadır. Bu sebepten dolayı da güvenlik kelimesi, Çinin herhangi bir dış politika ve dış ekonomik projelerini tarif ederken bir zaruret haline geliyor.
İpek Yolu Ekonomik Kuşağı ise, bunun bir istisnası sayılmaz. Ancak, güvenlik boyutu, muhtemelen daha az incelenen ve daha büyük risklere maruz kalan bir alan. Bu durum, sadece Afganistanın geleceği, bölgedeki aşırılık yanlısı güçlerin faaliyetleri, uyuşturucu ticareti ve sınır-ötesi suçlar konusundaki belirsizlikten kaynaklanmıyor; aynı zamanda İpek Yolu boyunca yer alan devletler arasındaki karmaşık ilişkiler ve içlerinden bazılarının yaşadığı siyasi istikrarsızlıktan da ileri geliyor. Birçok kişi ise, bu dar boğazları görmezden geliyor. Oysa, haritaya bir kez göz atıldığında, tüm Avrasya kıtası boyunca yer alan trafik hatlarını gösteren kırmızı çizgiler, projenin yazarlarının ilk aşamada risk yönetimine önem vermiş olmaları gerektiğini anlamak için yeterli olsa da.
Çinli uzmanlar mevcut riskleri oldukça uygun şekilde değerlendiriyorlar; ancak yönetimleri bilim kurguyu andırıyor: İpek Yolu kavramı eşitlik, çıkarlara saygı ve ortak yararlar doğrultusunda çalışma temelli olduğu ve Soğuk Savaş zihniyetini reddettiği için, kuşkusuz yeni kural ve standartların ortaya çıkmasına yol açacak. Çinli analistlerin iddiasına göre; çatışma mekanizması ve vahşi rekabet, yerini, uzun vadeli işbirliğine bırakacak. Bu aşırı basitleştirilmiş bakış açısı, gerçekten oldukça uzak bir noktada. İpek Yolu Ekonomik Kuşağı, Şangay İşbirliği Örgütü ve Avrasya Ekonomik Birliği bağlamındaki etkileşim ise, güvenlik durumuna dair gerçekçi bir değerlendirme sunmaya ve bölgenin ortak sorunlarını tespit edip çözmeye bağlı olmalı.
İpek Yolu Ekonomik Kuşağı, Xinin yeni diplomasisi ve Çin Rüyasının uluslararası formatta somut bir hal kazanmasının en iyi örneği haline geldi. Bu, aynı zamanda, Çinin büyük devletten güçlü devlete geçiş sürecinde ilk gerçek dış politika kavramıdır. Napolyon, Çinden uyuyan bir kaplan diye söz ederdi. Eğer Xinin mecazi ifadesine inanırsak, Çinli kaplan şimdilerde gözünü dört açmış durumda; ancak barışçıl, dostane ve medeni bir kaplan niteliğinde. Şimdilerde bu kaplanın söz konusu niteliklerini karmaşık ve hızla değişen bir küresel ortamda tüm dünyaya göstermesi gerekecek. (Rusya merkezli düşünce kuruluşu Russian Global Affairs)
Kaynak: http://eng.globalaffairs.ru/print/number/China-Going-West-17371
* Igor Denisov, Rusya Dışişleri Bakanlığına bağlı MGIMO Üniversitesinde Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü bünyesindeki Doğu Asya ve Şangay İşbirliği Örgütü Araştırmaları Merkezinde kıdemli araştırmacıdır.