Gıda yardımları devrimleri nasıl önledi?

Gıda yardımları devrimleri nasıl önledi?

Bugünlerde Orta Doğu’da değişim, dalga dalga yayılıyor; ancak tek bir şey değişmeksizin aynı kalıyor: zamanında “verimli hilal” olarak bilinen bölge, şimdilerde dünya üzerinde ithal buğdaya en fazla bağımlı bölge haline geldi.

Annia Ciezadlo *

İnsanlar iki gün boyunca Kahire sokaklarına akın ettiler; otobüsleri ve tramwayları ateşe verdiler, hükümet binalarını ve lüks araçları yaktılar. Tahrir Meydanı’nda, askerler, göstericilerin üzerine göz yaşartıcı gaz sıktılar. Sokaklarda hükümet-karşıtı sloganlar atılıyordu: “Biz bir odada 12 kişi uyurken, sen son moda kıyafetleri giyiyorsun!”

Sene 1977 idi ve havada devrim kokusu vardı. Popülerliğini çoktan yitirmiş olan hükümet, gıda sübvansiyonlarını kaldırmaya çabalarken –yani, ekmek, pirinç ve mutfak gazı gibi unsurlarda yüksek fiyat artışlarına yeşil ışık yakarken-, ayaklanmalar giderek güçleniyordu. Tamamen bastırıldıklarında yüzlerce bina yanmış, 160 kişi ölmüş ve Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, modern Arap diktatörler için temel bir dersi öğrenmişti: “Onlara yiyecek ekmek ver. Bolca ucuz ekmek...”

İlginç bir liste

Bugünlerde Orta Doğu’da değişim, dalga dalga yayılıyor; ancak tek bir şey değişmeksizin aynı kalıyor: zamanında “verimli hilal” olarak bilinen bölge, şimdilerde dünya üzerinde ithal buğdaya en fazla bağımlı bölge haline geldi. 2010 yılında en büyük 20 buğday ithalatçısının neredeyse yarısı Orta Doğu ülkelerinden oluşuyor. Listeye bakıldığında, devrik ve devrilmekte olan rejimlerden oluşan bir liste göze çarpıyor: Mısır (1), Cezayir (4), Irak (7), Fas (8), Yemen (13), Suudi Arabistan (15), Libya (16) ve Tunus (17).

Bu rejimlerin büyük bölümü, on yıllar boyunca, istikrarı sağlamak üzere gıda sübvansiyonlarına bel bağladılar. Bu sosyal sözleşme o denli yaygındı ki Tunuslu akademisyen Larbi Sadiki tarafından “dimuqratiyyat al-khubz” yani, “ekmek demokrasisi” olarak tarif ediliyordu. Ancak son birkaç yıldır, buğday fiyatları rekor düzeylere erişti ve tüm bu uyutma politikaları, eski parlaklığını yitirdi. Tunus’ta Aralık 2010 sonunda demokrasi yanlısı gösteriler başladı. Protestocular, ekmek bagetlerini havada sallıyorlardı. Birkaç ay içinde, bir isyan dalgası tüm bölgeye yayılınca, Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali ve uzun yıllardır Mısır’ı yöneten Hüsnü Mübarek yönetimleri devrildi.

Devrimler, elbette, bir somun ekmeğin ötesinde oluşumlardır. Orta Doğu’da yaşayan halklar; temel insan haklarını, saygınlıklarını ve nezih bir gelecek şansını talep ediyorlar –yani, geçimlerini sağlamalarına imkan veren maaşlarla iyi işlerde çalışmak istiyorlar. Ancak, ne zamanki bir hükümet tüm bunları vatandaşlarının büyük çoğunluğunun erişiminden uzak bir noktaya konumlandırdığında, demokratik veya ekonomik reformların ikamesi olarak da sübvansiyonlar ve sadakalara başvurduğunda, ekmek, herkesin sahip olamadığı güçlü bir sembole dönüşüyor. Bugün protestolar Yemen’in her bir noktasına yayıldı; göstericiler, ellerinde tepsi tepsi ekmeklerle Arapça “defol” diye haykırıyorlar. Mesaj, bundan daha açık olamaz: Arap rejimlerinin zamanında kendilerine itaat sağlanması için kullandıkları meta, artık bir tür meydan okuma simgesi ve kaynağına dönüştü.

Herşey halkın sadakati için...

Ekmek savaşları, Soğuk Savaş dönemine dek uzanıyor. Bu dönemde, iki süper güç, kendilerinden daha küçük olan milletleri, silahlar, buğday ve ihtiyaç duydukları diğer mallarla donatarak, onların desteğini kazanmaya çabalamıştı. İşte tam da bu dönemde, birçok Arap rejimi, Sovyet modeline uygun merkezi ekmek dağıtım sistemleri temelinde sosyal güvenlik ağları oluşturdular. 1950’li yıllarda, Mısır’ın popülist devlet başkanı Nasır, sosyal barışı sağlayacağı inancıyla günlük olarak ekmek yardımında bulunmaya başladı. Ürdün Ekonomik ve Sosyal Konseyi Genel Sekreteri ve Ekonomist İbrahim Saif’in ifadeleriyle, “böyle yaptılar, çünkü halkın sadakatini satın almanın bir yolu buydu. Bir süreliğine patronaj sistemi baskın geldi: ‘Ben devletim, ben sizi korurum. Ama siz de benim siyasi davranışlarımı sorgulamayın’ dendi.”

1970’li yılların sonunda, Uluslararası Para Fonu IMF, kendilerini “sübvansiyon külfeti”nden kurtarmaları yönünde Arap ülkelerini teşvik etmeye başlamıştı. Kahire’de 1977 yılında patlak veren “ekmek intifada”sı, bölgedeki birçok intifadadan sadece biriydi: 1980’li yıllar boyunca, Fas, Tunus, Cezayir ve Ürdün’de, yöneticiler ne zaman gıda sübvansiyonlarını kaldırmaya çalışsalar, derhal protestolar patlak verdi. Sedat 1981’de öldürüldüğünde, onun ardından başa geçen Mübarek, ekmek isyanlarından aldığı dersi anımsadı: Mısırlıların hükümet desteğiyle oldukça fazla miktarda ucuz ekmeğe sahip olmasını sağladı. Diğer Orta Doğu rejimleri de aynı şekilde davrandılar.


ABD vergi mükelleflerinin yardımıyla

Bundan sonra otuz yıl boyunca Amerikan vergi mükellefleri, bu ekmeğin satın alınmasına yardım etmiş oldular. Kongre Araştırma Servisi’ne göre, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın Barış için Gıda Programı çerçevesinde, ABD tarafından Mısır’a 4,6 milyar dolar değerinde hibe ve kredi sağlandı. Bu yardımın büyük bölümü, 1979-1997 yılları arasında verildi. Mübarek, ucuz Amerikan buğdayına talip tek otokrat da değildi: Irak’ta Saddam Hüseyin, hibe ve kredi garantileri yoluyla Amerika’nın milyarlarca dolar değerindeki buğday fazlasını kabul etti. Yemen ve diğer Orta Doğu ülkelerine ise, daha az miktarda buğday verildi. ABD, on yıllar boyunca, kendisine dost diktatörleri iktidarda tutmak amacıyla bunu maliyeti küçük ama etkisi büyük bir bedel olarak gördü.

Ancak, ucuz buğdayın yüksek bir maliyeti de vardı: işsizlik... Yabancı ülkelerin cömertliğine bağımlılık, küresel buğday fiyatlarının düşmesiyle birleştiğinde, birçok Orta Doğu rejimi, kendi tarım sektörlerinin “içini oymaya” teşvik edildi. 1980’li ve 90’lı yıllardaki ticaret serbestleştirme programları aracılığıyla özellikle Mısır ve Fas, yurtdışından gelen ucuz karbonhidratlara tehlikeli bir bağımlılık içine itildi. IMF ve Dünya Bankası tarafından tarifeleri ve ithalat yasaklarını kaldırmak yönünde teşvik edilip, kendi tarım sektörlerine yatırım yapmaları kısıtlanan ve bundan vazgeçirilen bu ülkeler, net tarım ihracatçılığından net tarım ithalatçılığına döndüler. Söz konusu ithalatta, sübvansiyon uygulanan Amerikan buğdayı önemli yer tutuyordu. 1960 yılında, Mısır, kendi kendine neredeyse yetecek düzeyde buğday üreten bir konumdan, 2010 yılına gelindiğinde, ülkenin toplam buğday gereksiniminin neredeyse yarısını (9 milyar ton) ithal ediyor ve bu şekilde dünyadaki en büyük buğday ithalatçısı konumunda bulunuyordu.

2010 yılında Mısır hükümeti, ekmeğe yılda 3 milyar dolar teşvik veriyor; bu kapsamda yerel fırınlara un satıyordu. Ancak bu öylesine karmaşık ve etkisiz bir sistemdi ki, topyekün bir yolsuzluğa zemin hazırladı. Küresel fiyatlar arttıkça, bu konuda en girişimci fırıncılar, teşvik alınmış unu ve ekmeği karaborsaya yeniden satmak durumunda kalıyorlar; böylelikle teşvik oranının beş katı veya daha fazlasına alıcı buluyorlardı.

Ancak, tüm bu ekmek sübvansiyonları, halkları yoksulluktan kurtarmada başarılı olamadı. Aslında, ülke içindeki tarıma yatırım yapılmasının önüne geçerek, yardım etmeye niyetli oldukları insanları incittiler. Birleşmiş Milletler’in 2009 yılı Arap Dünyası İnsani Gelişim Raporu’na göre, Orta Doğu, kötü beslenen insan sayısının 1990’lı yılların başından beri arttığı, Sahra-altı Afrikası dışındaki tek bölge... Her ne kadar elit kesim giderek zenginleşse de, ekonomik tedbirler sağlıklı bir görüntü verse de, son yıllarda, birçok Mısır’lının yaşam standardında düşüş yaşandı. Gallup’un geçtiğimiz ay yayımladığı araştırmasına göre, Mısır ve Tunus’ta, en zengin %20’lik bir kesim dışında tüm gelir gruplarının yaşam standartlarında kayda değer bir azalma söz konusu oldu. Ancak, bir yandan da GSYİH artıyordu. 2008 yılı başında, Mısırlıların %40’ı, günde iki dolar ve altında bir ücretle yaşamaktaydı.

Buğday fiyatı hızlı bir şekilde yükselişe geçtiğinde, “ekmek demokrasileri” çatlamaya başladı. 2008 yılında, Ürdün, Fas, Cezayir, Lübnan, Suriye ve Yemen’de küçük çaplı ekmek isyanları patlak verdi. Hükümetler, bu yaşananlara cevap olarak ücretleri artırdılar, teşvikleri güçlendirdiler veya nakit para dağıttılar. Ancak, tüm bu tedbirler, uzun vadede sürdürülebilir olmadı. Mısır’da ekmek fiyatları Şubat 2007 ila Şubat 2008 arasında %37 oranında arttı. Eskiyle kıyaslandığında hükümet teşvikiyle ekmek almaya bağımlı insan sayısı arttı. Bunun da anlamı; giderek daha uzun ekmek kuyruklarıydı. 2008 yılı Mart ayında, Mısır’daki ekmek kuyruklarında bir düzine kişi öldü –kimileri, birbiriyle mücadele ederken, kimileri de bir somun ekmek alabilmek için saatlerce ayakta beklerken yorgunluktan bitap düşerek...

“Ekmek şehitleri”

Halk, bu “ekmek şehitleri”nden dolayı yönetime sövüp sayıyordu. Mübarek, fırınları denetim altına alıp halka bizzat ekmek dağıtma görevini orduya devredince, ekmek üretimi de “askerileşmiş” oldu. Ancak, bu tuhaf ve sembolik karar, oldukça geç geldi: 6 Nisan 2008’de on binlerce öğrenci, işsiz Mısırlı ve tekstil fabrikalarının bulunduğu Al-Mahalla al-Kübra kentinde çalışan tekstil işçileri bir protesto düzenlediler. Protesto; işsizlik, yüksek gıda fiyatları ve yaygın polis şiddetine karşıydı. Genç protestocular, protestoya dair videoları Facebook ve YouTube üzerinden canlı yayımladılar. Böylelikle, protestoların Mısır’ın diğer bölgelerine yayılmasına yardımcı oldular. Genç aktivistler, 6 Nisan Hareketi altında bir araya geldiler. Söz konusu hareket, ismini Al-Mahalla al-Kübra ayaklanmasının ardından aldı. Hareket, bir isyana dönüştü ve amacı, Mübarek’i devirmekti.

Daha sonraki iki yıl boyunca, bir dizi etmenin bir araya gelmesi –seller, orman yangınları, etanol teşvikleri ve dahası-, küresel bir gıda krizine giden yolu araladı. 2011 yılı başında, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, gıda fiyatlarının son dönemlerin en yüksek seviyesine yükseldiğini, 2008 yılındaki düzeylerin bile üstüne çıktığını açıkladı.

Genç Mısırlılar Ocak ayında sokaklara döküldüklerinde –ki büyük bölümü, 6 Nisan hareketinden gelmekteydi-, adalet ve demokrasiyi “gıdanın diline” tercüme eden sloganlar attılar: “Onlar güvercin ve tavuk yerken, bizler her gün fasülyeye talim ediyoruz yine.” “Benim on meteliğimle, kendimize sadece hıyar alabiliriz, yazıklar olsun, yazıklar olsun!”

Arap rejimleri, her zamanki gibi barışı sağlamak üzere etrafa para saçmaya çabaladı: Cezayir, Tunus ve Fas’ta buğday ve diğer gıda ithalatları üzerindeki tarifeler ve gümrük vergileri kaldırıldı. Mısır, Ürdün ve Yemen, gıda sübvansiyonlarını artırdı. Ürdün; şeker, pirinç ve yakıta 125 milyon dolarlık bir teşvik paketi sağlayacağını açıkladı. Suudi Arabistan, nakit yardımlarından oluşan bir paketin müjdesini verdi. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat bile, teşvik kısıntılarında bulunmaktan geri adım attı.

Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, 2010 Haziran’ından beri 44 milyon insanın aşırı yoksulluğa itildiğini gösteren veriler yayımladı ve küresel gıda fiyatlarının, “tehlikeli düzeylere” ulaştığını haber verdi. Zoellick, ülkelerden, fiyat değişkenliğini daha da artıracak politikalar –ihracat yasağı veya fiyat sabitleme gibi- uygulamalarını talep etti. Ancak, bu kapsamda, buğday fiyatlarını dünya çapında yukarı çeken kapsamlı teşvik programlarından da söz etmiş olmalı...

Ekonomik açıdan bakıldığında, ithalat teşviklerinin ihracat kısıtlamalarıyla tamamen aynı etkiyi doğurduğu söylenebilir; çünkü “ekmek demokrasileri”, iktidarda kalmak üzere gereken gıda teşviklerine dayanır; görece olarak esneklikten uzak bir talep doğururlar. Öyle bir taleptir ki bu, fiyatlar artsa bile kendisi azalmaz. Söz konusu ilave talep, marjinal buğday miktarını daha yüksek fiyatla erişilebilir hale getirir. Bunun karşılığında ise, açlıktan ölme tehlikesi yaşayan insanların hayatta kalabilmek için buğdaya gereksinim duyduğu bir dönemde küresel fiyatları yüksek düzeyde tutar.

Üst düzey bir uluslararası ekonomistin Mısır’daki devrimin henüz başlamasından önce bana söylediği şuydu: “Bunu söylemememiz gerekiyor; ama gerçekten salgın düzeyinde bir açlığın yaşandığı ülkelere sahibiz. Bu ülkelerde kitlesel düzeyde bir yetersiz beslenme ve gıda eksikliği söz konusu. Ve buradaki sorun, bu tür teşviklere sahip olan Mısır gibi devletlerin, aslında bu duruma katkıda bulunan en büyük etmenlerden biri olması... Bunun nedeni, bu ülkelerin gıda güvenliği sorunlarının bulunması değil sadece; aslında ülkelerinde herşeyin istikrarlı olmasını ve gıda ayaklanmalarının yaşanmamasını istemeleri aslında...”

Mübarek ve Bin Ali artık tarih oldular; ancak bu listedeki diğer buğday ithalatçılarını da göz önünde bulundurmakta yarar var: özellikle de yolsuzluklara karışmış, ABD-destekli bir diktatörlüğün bulunduğu, üç insandan birinin akut açlıktan muzdarip olduğu Yemen...

Bugünlerde yaşanan ayaklanmalardan güçlü demokratik kuruluşlar çıksa bile, bölgenin yurtdışından gelen buğdaya olan bağımlılığı, önümüzdeki dönemlerde yeni krizler doğurmayı sürdüreceğe benziyor. Ancak, çözüm basit: ABD ve uluslararası bankacılık topluluğu, kendi tarım sektörlerini geliştirmeleri konusunda Orta Doğu’daki müttefiklerini teşvik etmelidir. Keza, bu alandaki ekonomik büyüme, diğer sektörlerle kıyaslandığında, insanları yoksulluktan çekip çıkarmada çok daha etkin görünüyor. Ayrıca, ABD’nin dış yardım olarak yurtdışına tarım fazlalarını göndermeye bir son vermesi gerekiyor. Keza, bu şekilde davranarak, söz konusu fazla tarım ürünlerini kabul eden ülkelerdeki fiyatları zayıflatıyor ve çiftçileri daha da yoksulluğa sürüklüyor. (Obama yönetimi, bu yöndeki faaliyetlerini sonlandırma yönünde adımlar attı.)

Belki de, ABD ve Orta Doğu’da desteklediği rejimler, Mübarek’in görevinden ayrılmasından ders çıkarıp birşeyler öğrenebilirler. Şurası kesin ki; Mısır, Irak ve Yemen gibi ülkeler, bir gecede tüm ekmek teşviklerini sonlandıramazlar. Ancak, şurası da aynı derecede bariz ki, ucuz ekmek dağıtan diktatörlükleri desteklemek de, dar görüşlü bir politikadır: yakın dönemde, küresel fiyatları yüksek tutar; uzun vadede ise, istikrarı bile güvence altına alamaz. (Foreign Policy )


Kaynak: http://www.foreignaffairs.com/articles/67672/annia-ciezadlo/let-them-ea


* Annia Ciezadlo, Christian Science Monitor ve The New Republic’in Orta Doğu özel temsilcisi olup, “Day of Honey: A Memoir of Food, Love, and War”(Bal Günü: Gıda, Aşk ve Savaş Hatıratı) adlı kitabın yazarıdır.



Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

Türkiye'nin havacılık motorlarında lider şirketi TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI), yaklaşık 10 yıllık dönemde 12 milli, 1 yerli olmak üzere 13 motora imza attı.

Teknoloji

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Vücutta kolay morarma o hastalığın habercisi olabilir!

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sıcaklıklar 30 derecenin üzerine çıkacak (Bu hafta hava nasıl olacak?)

TBMM açılıyor: Gündemde kripto para düzenlemesi var

Yerel seçim dünya medyasında: İstanbul 'büyük ödül', muhalefeti bekleyen tehlike

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!

Yükleniyor