Türkiye, uzun süre ve belki de hala Kuzey Irak Kürt yapılanması ile birleştirilmesi fikrine sıcak bakmıştır. Bakmak zorunda bırakılmıştır veya bu görüşte olanlar vardır. Kürt açılımını dile getirirken “yavaş yavaş, alıştıra alıştıra şeklindeki açıklamanın altında muhtemelen bu görüş vardı. Fuller´in “Kuzey Irak´taki Kürtler Bağdat Hükümeti´ne güvenmiyorlar. Kürtler bağımsızlık ilan ettiklerinde onları hangi ülke tanıyacak? O zaman, Kuzey Irak Kürt Yönetimi, Türkiye´ye katılmak isteyecektir. Bu durumda Türkiye çok çekici hale geliyor. Kürdistan´ın Türkiye ile işbirliğine hem politik, hem ekonomik açıdan ihtiyacı var. Türkiye ve bölgenin (Kuzey Irak´ın) entegre olmuş halinde ise, Diyarbakır başkent olur.” İfadesi ile bu görüş örtüşmektedir. Diyarbakır´ın başkent olacağı açıklaması sadece Fuller´e ait de değildi. Türkiye´de başbakan seviyesinde benzeri açıklamalar da yapılmaktaydı. Hafızalar 5–6 yıl evveline gidince ABD Dışişleri Bakanı´nın açıklaması hatırlanmaktadır. Bakan bölgede sınırların değişeceği yeni devletlerin oluşacağını söylüyordu.

Kanaatimizce proje ABD´nin zaman zaman, doğal olarak yenilenmesine rağmen bölgeye yerleşme fikri, ABD´nin asgari 40 yıllık projesi idi. 40 yılda sadece Türkiye 40 bin evladını yitirmişti. ABD´nin Orta Doğu serüveninin bu safhası Körfez politikası ile başlamıştı. Bu noktada, açıklık getirilmesi gereken husus, Kürtlerden bölgesel bir güç oluşturulması, Türk-Kürt ittifakının yeni bir yapılanma ile bazı yeni edinimler elde etmeleri veya geçmişin hatalarının telafisi gibi hususlar değildir. Bize göre altı çizilmesi gereken nokta, ABD´nin bölgeye müdahale hakkı var mı idi. Müdahale gerekçesi gerçek içeriyor mu idi, Bazen mezhep farkı ve bazen de anadil farkından hareketle dökülmeye devam eden bölge insanının kanının, kirletilen namusların yetim bırakılan yavruların yıkılan yuvaların vebalini kim ödeyecektir.

Kürt milliyetçiliği hareketi Marksist hareket içerisinde doğdu veya doğduruldu orada serpilip gelişti. Tabi Sovyetler Birliği dağıtılıncaya kadar hareket doğu isyanlarına dini feodal ayaklanmalar olarak bakarken, Marksist din anlayışını terk ediverdi.

Bir siyası ideolojik hareket dünya olaylarına göre belki ray değişmiş olabilir. Kürt milliyetçiliyi de geleceğini bu rota değişiminde bulmuş olabilir. Bizim vurgu yapmak istediğimiz husus, emperyalist bir güce dayanılarak antiemperyalist mücadele verilemeyeceğini en iyi bilenlerin bu hataya düşmemeleri gerektiğidir.

Saddam döneminde, bölgenin Kürt sorunun çözümünde, bölge Türkmenleri, Kürtleri ve herkesimden halkı ile Türkiye batı çizgisinde birlikte hareket ediyorlardı. ABD, PKK´yı terörist ilan ederken Türkiye´yi Kuzey Irak Kürtlüğü ile birlikte destekliyordu. Türkiye tercihini milli tavrı ile sergilemeye başlayınca ilkin bölge Türkmenleri sonra Türkiye Cumhuriyeti denklemde yok sayılmaya başlamıştır. Türkiye´nin dışlanması yetmeyecek ona bazı yaptırımlar dikte ettirebilmek için PKK´ nın desteklenmesi gerekecekti. PKK yakacak, yıkacak Kuzey Irak´a kaçacak, Terörizmi önlemek için dünyayı ardına takan ABD, PKK´ya fiske dahi dokundurmamakla kalmayıp direkt ve dolaylı hamisi de olabilecekti. Koruması altına aldığı 36. Paralelin kuzeyine Türkiye´nin müdahalesine seyirci kalacak olan bölge yönetiminin de seyirci kalmasına ortam hazırlayacaktır. Çok geçmeden terörist düşmanı ABD!, Terörist başı Öcalan´ı birkaç yıl sonranın Türkiye siyasetine müdahil lider olmak üzere şartların olgunlaşmasını sağlayacaktır.

Barzani ise KDP kurultayında: “Kerkük Kürdistan´ındır, bunu tartışmaya dahi açmıyoruz. Sorunlu bölgelerin bizim tarafa geçmesi, orada yaşayanlar için olumlu olur. Birleşik Kürdistan´ı oluşturmak istiyoruz. Kürtler tek parça ve bölünemezler. Kürtler parça parça olamazlar artık. Kürtler tek vücuttur ve dil ekseninde bölünemezler. Çok farklı lehçeler olsa bile, Kürtçe tek dildir” [1]demekdedir.

                Bütün bu bilinenleri tekrarımızdan muradımız, çok kısa ve yalın bir ifade ile Mezhebinin, siyasi tercihinin, ana dilinin farkına rağmen Irak´ta da, Suriye´de de Türkiye de ölen, yoksul kalan yıkılan bölgedir bölge halkıdır.

Neden, zira Beyaz Saray´ın inanç stratejisi evanjelizm´dir. Bu inanca göre bölge Allah tarafından onlara vaat edilmiş ve Allah onları insanlığın efendisi, insanları da onlara köle kılmıştır.

Bizim derdimiz Kuzey Irak´ta Kürt devletinin kurulması olmamalı, bölgedeki Kürt kesimlerin birleşip güç oluşturmaları da olmamalı. Bu noktada Diyarbakır´ın kültür ve ticaret merkezi olması da değildir. Mesele. oyun kurucu bölge insanı değil ise, o proje bölge halkının yararına olmayacağının bilincinde olmaktır. Halkların geleceklerini kurgularken başka halklardan yararlanmaları farklı şeydir. Geçici çıkarları için birlikte yaşadıkları halkları satmaları çok daha farklıdır. Bu arada bölge dışı güçlerle dayanışma arayan halk kesimlerinin, bu tutumlarına birlikte yaşadıkları halkların haksız ve demokratik olmayan tutumlarının payı olduğu da bir gerçektir.

Emperyalizmin bu havuç politikası karşısında bölge halklarının oyun kurucu olabilmeleri büyük ölçüde halkların birbirlerini daha önce de kendilerini tanıyabilmelerinden geçer. Bunun sorumluluğu ise halk kesimlerinden aydınlara mahsustur. Aydın, halkların doğal tanışıklığını etnik milliyetçilik adına tahrip ettiği nispette halklar yabancılaşacak giderek onlardan ihtilaflı toplumlar yaratmak emperyalizm için zor olmayacaktır. Halklar arası muhabbete kan davası nifakı da sokulanca emperyalizm istediği ortamı oluşturmuş demektir. Bu noktada aydınların etnik milliyetçilik mücadelesini derhal bırakmaları gerekir. İslam´da “seninki senindir benimki benim” anlayışı vardır. Tasavvufta “Seninki senindir benimki de senindir.” Anlayışı ve hakikatte “seninki de benimki de ne senindir ne de benidir. Mülkün gerçek sahibi Allah´tır” anlayışı vardır. Birlikte yaşayan halklardan güçlü olan “seninki de benimdir benimki de benimdir” anlayışı ile uygulamaya geçerse, emperyalizm gelir “ne senindir ne de onundur. Her şey benimdir” der. Bunun içindir ki ülke halklarının aydınları sen ile ben arasındaki farklılığı asimilasyon ve inkârcılığa gitmeden asgari düzeye indirebilmelidir.

Bir dönem özetlenirken şunlar söylenebilir mi? 1991 yılında Bağdada yürümekten vaz geçen ABD o tarihte mi Kürt isyanı başlattı. 36. Paralelin kuzeyini güvence altına alarak Kürt Devleti yapılanmasına ABD o dönemde mi karar verdi? 2013´lerde Ortadoğu Kürt coğrafyasının paftalarının birleştirilmesi kararına ABD o tarihte karar vermişti. Bu tasarım BOP ile ne nispette örtüşüyordu? TSK ile ABD ihtilafının bu dönemde başlatıldığı iddiaları ne derece gerçekçidir? Özel Kuvvetler Komutanlığı girişiminin sekteye uğratılmasında ABD´nin rolü oldu mu? Çekiç Güç-PKK bağlantısı ile Eşref Bitlis Paşa´ya yapılan suikast bağlantılı mı dır? Irak´a girmiş 35 bin Türk askerinden ABD rahatsızlığını nasıl yansıttı? Çekiç Güç Irak´ta 75 bin kişilik orduyu kime karşı örgütledi? Neden bu güç ABD´nin terörist ilan ettiği PKK konusunda bir varlık gösteremedi? ABD´nin 24 Temmuz 2002 tarihinde Nevada Çölü´nde Türkiye´yi işgal tatbikatı yapmasının vaat edilmiş Topraklar inancı ile ilgisi ne idi? Türkiye emperyalizmin tuzağına düşürülmüş ise Anadili Kürtçe olan halk bu tuzaktan sağlam çıkabilir mi? Kürt halk çoğunlukla Şafii ve daha az bir miktarı ise Hanefi´dirler. Alevi inançlı Kürt daha az ve Yezidi Kürt ise en az olanlardır. Vaat edilmiş topraklarda Kürt ana dilli halk geleceğini aydınlık görebilir mi?

Haydat tartışılırken, Ermenisiz Ermenistan olamayacağı gerçeğine Ermeni-Kürt ittifakı projesinin geliştirildiği tartışılmaktadır. Geleceğin mesuliyetini Türk-Kürt halk birlikte üstlenmek durumundadır. Batı askeri gücü ile kurulması tasarlanan Federe Kürt Devleti bölgeyi yüzlerce yıl süren kardeş kavgasına sürüklerken, bunun vebalini etnik milliyetçilik yapanlar boyunlarına almak durumundadırlar.

Türkiye´de geleceğinizi net görme şansınız yok. TUSİAD başkanının bölgede Kürtçe konuşması ateşi söndürme adına mı, güdümlü ve özel amaçlı bir tutum mu bilinmesi oldukça zor.

Ben birinci ihtimale ağırlık veriyorum. Kendi hesabıma bildiğim kadarı ile vesile olunca Kürtçe de konuştuğum oluyor. Diyarbakır Belediye Başkanı´nın “Kürtçe öğrenmezseniz işsiz kalırsınız” şeklindeki ifade de muhakkak kötü amaç vardır demek kolay değil. “Demokratik Özerklik Çalıştayı” nın hazırladığı taslakta yer alan “Kürt sorunun çözümü için en önemli  proje, demokratik özerkliktir. Hedefimiz, demokratik özerk Kürdistan´dır.” Türünden ifadeleri görmezlikten gelmek mümkün değildir. Kararlar arasında dahası da var; “Demokratik Özerk Kürdistan, kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir.” “Türkiye ve Kürdistan´ı ortak vatan olarak görmekteyiz. Yeni Demokratik Özerklik hukuku, yeni Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve AB hukuku tarafından tanınarak yasallığı sağlanmalıdır.” Bu kararla AB´nin güvenceleri altında koruyup Türk-Kürt ortaklığı kurulacaktır. Bu ifadelere göre Türkiye ve Kürdistan farklı iki paftadan oluşmuştur. Ne denilebilir, Irkını üstün tutana “ırkçı” kavmini üstün tutana “kavmiyetçi” milletini üstün tutana da “milliyetçi” denir. Bizim milliyetçiliğimizde başka bir ulusu veya ulus üstü kuruluşu garantör olarak görmek yoktur.

Kararlar arasında “Kürtçe´nin kamusal edanda kullanımı önündeki engeller kaldırılarak anaokulundan üniversiteye kadar eğitim dili olması sağlanmalıdır. Demokratik Özerk Kürdistan´da resmi dil Kürtçe ve Türkçe olmak, ayrıca Asuri, Arapça, Süryanice ve Ermenice gibi tüm dillerin eğitimi de anayasa tarafından güvence altına alınmalıdır. Hizmet dili Kürtçe olmalıdır.” Bölgedeki ekonomik kaynakların (madenler, barajlar, fabrikalar vs.) kullanım ve tüketim hakkı (kurulacak Kürdistan özerk yönetimi (!) tarafından) kontrol edilmelidir.” “Kendine has güvenlik gücü oluşturulmalıdır.” Gibi karar maddeleri de vardır. Türkiye´de Ermenice eğitim yapılabilirken bu taslakta yer almış olması bize farklı çağırımlar yapmaktadır.

PKK´ya uluslararası boyutu yok sayılarak AB ve bilhassa ABD boyutu göz ardı edilerek bakmak, gelişmeleri anlamak kendini kandırmak olur.

10 Ekim 1917 de Türkiye´nin doğusunda Kürdistan ve Ermenistan devletleri kurmak isteyen, Ortadoğu ırklara göre parsellere ayırmak isteyen ABD Başkanı Wilson ile 1988 yılında ABD Başkanı Reagan´a körfez olayları münasebetiyle hazırlanan raporda ABD Türkiye ve Ortadoğu için farklı şeyler düşünmemektedir. Geçen zaman zarfında Bölge halkları emperyalizme karşı dayanışma içerisinde oldukları ölçüde başarı olmuşlardır. Geleceğin başarılı inşası için de esas olan halklar arası bu dayanışmadır.

                PKK Sovyetler dağılmadan vardı ve Marksist Leninist doğal olarak da materyalist bir örgüttü. Sovyetlerin dağılma süreci ile PKK nın renk değiştirme süreci arasındaki paralelliği yok sayarak., PKK yı ve A.Öcalan´ı sağlıklı değerlendirmek mümkün değildir.

                Bu dönem ABD´nin TC´ye Barzani-Talabani yapılanması arasındaki ihtilafı çözdürme döneminin arifesidir. Sıralı olarak Ankara, Londra ve Washington süreçlerinden ayıklandı. İlkin Türkmen Cephesi ve daha sonra Türkiye devreden çıkarılmadı idi ve çıkarıldı.

Barzani -Talabani dayanışmasına Öcalan´ın da eklenilmesi için “Terörist” kimliğinin yerini “demokratik haklarını bu yöntemle arayan örgüt süreci yaşatılmalı idi.

İdam kanunu değişti, Öcalan teslim edildi, hareketin şehir kadrosunun bir kısmı legal parti oluştururken, diğer kısmı araba yakmadık sokak bırakmadılar. Dağ kadrosu illegal yerel örgütün sınırlarını aşabilen eylemler vermeğe başladı.

Analar ağlamasın sloganı ile yola çıkıldı bu memleketin anadili ne olursa olsun aşk-şevk sahibi evlatlarına oldu. Geçmişi fazla özetemeye ayrıntılı aktarmaya gerek yok.

ABD´nin BODP nın geldiği noktayı bilmeden ve geleceğine dair hiç de zor olmayan değerlendirmeleri yapamadan kendimizi kandırmayalım. Mesele emperyalizm ile mazlum Anadolu halkları arasındadır.

                “Ben Türk değilim kardeşim, neden varliğımı Türk varlığına armağan edecekmişim” diyenler Amerika´da “Birlik bütünlük bayrağa bağlılık yemini” yapıldığını bilmiyor olamazlar. Bu şımarıklığın arkasında emperyalist parmakların olduğunu bilerek, Türklüğün Kürtlüğü de içerdiğinin usanmadan anlatılması gerekir. Ancak onu yapmaya ne derece takatiniz var. ABD´nin Kürt etnik milliyetçiliğine açıktan verdiği desteği görebilmek için televizyon haberlerini izlemek yetmektedir. Büyük elçilerin örgüt mensupları ile toplantı yapabildiği bir ülkedeyiz.

Türkiye´ye yönelik her seviyedeki eylemlerin büyük bir bölümü psikolojik harekettir. Yanıltma ve oyalama istihbaratı kol gezmektedir, kara propaganda doğura çıkmıştır. Hasımca atılan her adım psikolojik hareketle desteklenirken müstakil psikolojik hareket operasyonlarının da sonu gelmemektedir. Bu gerçek Türkiye´de yetkili resmi açıklamalarla dile getirilir de karşı harekâtı yapacak milli kuruluşlar da keza resmi yetkili milli kuruluşlar tarafından kapatılırlar

Bir dönemin polemikleri arasında Barzani ve Talabani´nin nihayet aşiret liderleri oldukları, kendilerinden fazla bir şey beklenmemesi gerektiği gibi hususlar vardı. Şimdilerde her ikisinin de bölge geleceğindeki itibarı 100 yıllık devletlerin başkanlarından daha fazladır. Benzeri bir diğer polemikte de, kurulması muhtemel Kürt devleti kapalı bir havzada olduğu için mümkün görülmezdi. Bu gün bölgenin Kürt yapılanması Akdeniz´e iki koldan ulaşmak üzeredir. Bir başka polemik de Kürtçenin kültür ve eğitim dili olamayacağı şeklinde idi. Bu konuda Türkiye verilecek Kürtçe eğitimin kadroları her iki ülkede de hazırlanmaya başlanmıştır. Son bir polemik konusu örneği de, Türkiye´deki Kürt ve Türk iskan durumu ayrı sınırlar halinde etnik ayrışmanın önünde engel olduğu şeklinde idi. Bu tutarsız iddia da iflas etmiş, İstanbul başta olmak üzere sokaklar adeta sokak eşkıyasına teslim olmuştur. Kürtçü hareket konusunda eninde sonunda Barzani-Öcalan ihtilafı çıkar iddiasına gelince, Temmuz 2013 de Erbil´de yapılması Öcalan tarafından karara bağlanan Kürt Kongresi Barzani´nin sarayında yapılacaktır.

Bütün bunlar için üzülmek gerekmez. Aradan 100 yıl geçer, Türk Türkolog´u bu yaşananların belgelerini arşivlerden bulur ve muhakkak bir bildiri konusu yapar, bildirinin başına İngilizce özet ve anahtar kelimeleri de ekler. Türküde denildiği gibi  “Gelmez olaydım, Görmez olaydım, Sevmez olaydım”            

                Son birkaç satır daha; 

Nasıl olur da, bütün kaleler, bütün burçları, bütün mevzileri ile bu şekilde seri, bu şekilde de planlı ve bu şekilde başarılı düşürülebilir. Emperyalizmi kutlamamak mümkün değil. Yaşasın emperyalist bir ülkeye sırtını dayayarak antiemperyalist mücadele verdiğini sananlar! ve onlara tepki gösterdiğini sanarak polemikde bulunanlar!

SONUÇ: 

Hocam, Türkiye kabuk değiştiriyor. Türklük de içerik değimine uğratılıyor. Bu arayışa paralel kurumlar oluşturuluyor. Çok kere de at izi ile it izi birbirine karışıyor. Horasan´dan yeni erler gelir diye ümitle yaşıyor ve gayreti elden bırakmamaya çalışıyoruz. Çok kere önümüzü görmek de zorluk çekiyoruz.

http://yasarkalafat.info/?p=1462