İngiltere-İsrail İlişkilerinin 60 Yılı

İngiltere-İsrail İlişkilerinin 60 Yılı

'İsrail’in kısa tarihi boyunca sürekli olarak saldırıya uğradığını, tarihinin bir bölümünde bazı komşularıyla ve tüm tarihi boyunca komşularının bazılarıyla savaşa tutuştuğunu hiçbir zaman unutmuyorum. Ama aynı zamanda, İsrail

William Hague - İngiltere Dışişleri Bakanı *

İsrail-Britanya arasındaki diplomatik ilişkilerin altmışıncı yılında, burada sizlerle buluşmak büyük bir zevk. Bu; Orta Doğu çapında halkların daha büyük bir siyasi ve ekonomik özgürlükle insan haklarından tam olarak yararlanma taleplerini dillendirdikleri, büyük bir değişim ve iyimserliğin yanı sıra tehlikenin de yaşandığı bir dönemde, ortak tarihimiz açısından önemli bir kilometre taşı teşkil ediyor.

Chatham House ve İsrail Büyükelçiliğini, bu yıldönümünü kutlama fırsatı yarattıkları ve bu olayın sadece ilişkilerimiz açısından değil İsrail ile Filistinliler arasında altmış yıldır süregelen barış arayışı bağlamındaki önemini yansıttıkları için tebrik ediyorum.

İsrail büyükelçisi Ron Prosor, kısa bir süre sonra bizi bırakıp, Birleşmiş Milletler’deki görevine başlayacak. Kendisi, Britanya’daki elçilik faaliyetlerini o denli iyi bir şekilde yürütmüştür ki, İsrail Dışişleri Bakanlığı, kendisinin İngiltere gibi tek bir ülke nezdindeki faaliyetleri sırasında yeteneğinin heba olduğunu düşünerek, onu Birleşmiş Milletler nezdinde bir araya gelen tüm dünya nezdinde temsilcisi yapmaya karar vermiştir.

İsrail ile ilişkilerimiz, diplomatik ilişkilerin ötesine geçer. Aileler ve topluluklar arasında kurulan bağların yanı sıra, paylaşılan değerler ve ortak çıkarlar üzerine temellenmiştir. İsrail, Orta Doğu’da İngiltere için bir dost ve stratejik bir ortaktır ve bu durumdan müteşekkiriz.

Başbakan, bu ay başında, hükümetimizin Britanya’daki Yahudi cemaatinin güvenliğini korumayı mutlak şekilde taahhüt ettiğine dair bir konuşma yapmıştı. Ulusal yaşantımıza bu denli önemli bir katkıda bulunan Yahudi cemaatinin anti-Semitizm ve aşırıcılık tehdidiyle karşı karşıya olduğu bir dönemde, hükümetimizin bu konuda hiçbir zaman geri adım atmayacağını açıklamıştı.

Bugün ben de bu konuyu ele almak ve Orta Doğu’da bu denli derin bir değişim dönemi yaşanırken İsrail’in güvenliği hakkında konuşmak istiyorum. Ayrıca, bu değişim dalgasının Barış Süreci’nde geçmişle kıyaslandığında çok daha ivedi değişikliklere neden olabileceğinden söz edeceğim.

Ancak, bundan önce, İsrail ile ilişkilerimize dair birkaç şey söylemek isterim.

Öncelikle, Britanya, Britanya hükümeti ve Britanya Dışişleri Bakanlığı, Yahudi halkının anavatanı olarak İsrail için güvenli bir gelecekten yanadır; ancak bir yandan da kalıcı ve egemen bir Filistin devletini savunur. Britanya’nın İsrail’e verdiği destek, en başından beri bu şekildedir. Bu desteğimiz bugün de baki kalmıştır. İsrail’in varlık hakkına olan inancımız, bir tartışma veya taviz konusu olamaz.

İkinci olarak, İsrail’in meşruiyetinin altını oymaya yönelik çabalara karşı çıkıyoruz. İsrail’in kendini savunma hakkı bulunduğunu geçmişte olduğu gibi desteklemeye devam edeceğiz. Ancak bunun anlamı; bu hakkın her türlü ifadesini veya İsrail’in her hareketini onaylayacağımız anlamına gelmiyor. Söz konusu öz-savunma hakkını kullanırken, İsrail’in masumların ölümünü engellemek üzere her türlü adımı atması gerektiğine inanıyorum. Ancak, bunun anlamı; İngiliz hükümetinin, İsrail’i gayrimeşrulaştırmaya çalışan herkese sonuna kadar karşı çıkacağı ve boykotları kat’i surette onaylamadığımızdır.

Üçüncü olarak, ki bu benim kişisel ümidimdir, Britanya ve İsrail arasındaki bağlar, gelecekte bugünkünden çok daha güçlü olacak. İsrail nezdindeki yeni ve olağanüstü yetenekli elçimizi görevine gönderdiğimde, kendisine barış sürecini ilerletmek ve İsrail’le mümkün olan en iyi ilişkileri kurmak konusunda çalışması için oldukça açık talimatlar vermiştim. Son altı ay içinde, İngiltere-İsrail ortaklığında bir Yaşam Bilimleri Konseyi ve ileri teknolojiye dayanan ekonomilerimiz arasındaki ilişkileri güçlendirecek önemli bir adım olarak bir Rejeneratif Tıp Fonu kurduk; ve kültürel işbirliğimizi yaygınlaştırmak amacıyla yeni bir Film Antlaşması imzaladık. 2010 yılında, iki ülke arasındaki ticaret, bir önceki yıla kıyasla %30 oranında arttı.

Bu iki mesele, ilişkilerimizin temellerini oluşturuyor. Ancak, bu meseleler sabit kalmayı sürdürürken, Orta Doğu’nun kendisi, büyük çaplı bir ayaklanmanın şiddetli sancılarını çekiyor.

Arap dünyasında daha önce eşi benzeri görülmemiş bir değişim döneminden geçiyoruz. Öyle bir dönem ki bu; daha fazla demokrasi ve insani gelişime yönelik devasa bir potansiyeli, insan yaşamına yönelik tehdit ve şiddet riskiyle harmanlıyor. Libya’da bu duruma en aşırı uçlarda tanıklık ediyoruz.

Gençler, bölge çapında insan hakları ve hükümet işlerinde söz hakkı talep ediyorlar – ki bunlar da, hükümetimizin kuvvetle desteklediği evrensel taleplere karşılık geliyor.

Başbakan’ımızın söylediği gibi, “demokrasiye inanan ve demokrasiyi uygulanan İsrail gibi ülkeler açısından, bu yaşananlar, herkese daha büyük bir istikrar ve güvenlik sağlayabilecek şekilde, Arap dünyasında siyasi ve ekonomik reform için çok değerli bir fırsat sunuyor.”

Britanya, bu fırsatı yakalamak üzere uluslararası toplumun sıra dışı çabalarda bulunması gerektiği çağrısında bulunan ülkelerin öncülüğünü üstleniyor. Halihazırda geçiş döneminde bulunan Mısır ve Tunus gibi ülkeleri desteklemeliyiz ki, demokrasi ve özgürlük doğrultusunda geri dönüşü olmaksızın ilerlemek üzere teşvik olsunlar ve destek bulsunlar. Başbakan ile birlikte, Avrupa Birliği’nin bu süreçte pozitif bir değişim yönünde mıknatıs görevi üstlenebilmesi, insan haklarına saygı gösteren özgür, demokratik ve adil toplumların yaratılmasını sağlayan daha açık teşvikler sunması için, iyi komşuluk politikasını dönüştürmek yönünde ciddi bir çaba içerisindeyiz. Bu, uzun vadeli ancak devasa bir ödüldür- potansiyel olarak da Doğu Avrupa’da komünizmin çöküşünden bu yana insan hakları ve özgürlükler açısından en büyük kazançtır.

İsrail, bu çarpıcı gelişmelere kendisini son derece yakın görüyor ve bu sürecin kendi güvenliği üzerindeki etkilerinden oldukça endişeli.

Mısır’daki değişimin, bu ülkenin tüm komşularıyla savaşta olduğu karanlık günleri anımsayan bazı İsrailliler açısından korku yarattığını biliyorum. Geçtiğimiz otuz yıl boyunca, İsrail, Mısır’la barış sürecinde bir istikrar inşa etmişti; dolayısıyla İsrail’in endişesini anlayabiliyorum.

Hizbullah, Lübnan’da yeniden silahlanma sürecine devam ediyor ve bu şekilde İsrail’e doğrudan bir tehdit unsuru oluşturup barış ortamının altını oyuyor. Dahası, İran cumhurbaşkanı, İsrail devleti hakkında kabul edilemez ve nefret uyandırıcı bir söylem kullanırken, kendi hükümeti de BM Güvenlik Konseyi kararlarını hiçe sayarak nükleer programına devam ediyor.

İsrail’in kuzey sınırlarını ziyaret ettiğimde gördüğüm bir şey vardı ki; güvenlik aslında İsraillilerin gündelik yaşantısının ayrılmaz bir parçası olmuş. Geçtiğimiz hafta, Britanya’da İsrail’in güvenliksizliğinin maliyetini bizzat hissettik; keza bir Britanyalı kadın, Kudüs’teki bir terörist saldırıda öldürüldü. Aynı zamanda Filistinli siviller de, son bir hafta içinde Gazze Şeridi`nde öldürüldüler. Her iki taraftaki masumların ölmesi, sadece ve sadece şiddet ve intikamın bayraktarlığını yapanları cesaretlendirir ve yaraları derinleştirir.

Güvenlik, aynı zamanda İsrail ile Filistinliler arasındaki barış arayışının ve İsrail ile bölge genelinin de tam kalbinde yer alıyor. Müslüman ve Arap dünyasında İsrail’i henüz tanımayan halen 57 ülkenin bulunduğu gerçeği karşısında her zaman şaşırmışımdır. Arap Barışı girişiminin kabulü ve uygulanması ile başlayan kapsamlı barış sürecinde, bu eğilimin de tersine çevrileceğini umuyorum.

İsrail açısından var olan tehditlerin tarihsel değil; son derece gerçek, açık ve net olduğunu biliyorum. Şunu da biliyorum ki, İsrail kendisini bıçak sırtında yaşayan bir ülke olarak görüyor. Ehud Olmert’in ifade ettiği gibi, 'İsrailli Başbakanlar uyurken bir gözlerini açık tutmak zorundalar'. Herhangi bir ülkeyi benzeri koşullar altında yönetmek, ağır bir sorumluluktur; ancak İsrail’i yönetenlerin, bu ülkenin varlığını sürdürme sorumluluğunu ta yürekten hissettiklerini biliyorum.

İsrail’in sonsuza dek güvenli bir geleceğinin olmasını isteyen ben ve benim gibiler; bunun mevcut tehlikeler karşısında kolaylıkla gerçekleşemeyeceğinin ayrımındalar. Ancak, bunun alternatifini –yani on yıllar süren güvensizlik ve azalan fırsatlar-, en ufak bir endişe taşımaksızın elimiz kolumuz bağlı bekleyemeyiz. Barış olmaksızın geçen her gün, gerek İsrailliler gerekse Filistinlilerin tarafında korkunç bir insani kayıpla son buluyor ve “iki-devletli bir çözüm”e erişmeyi imkansız kılıyor.

Dolayısıyla, konuşmamın geri kalan kısmını, bu zorlukların nasıl üstesinden gelebileceğimiz ve uzun vadeli bir barışa nasıl ulaşabileceğimiz, İsrail’in doğal ve meşru nitelikteki uzun-vadeli güvenlik arzusunun yanında Filistin halkının da kendilerine ait bir devlet isteme gibi meşru taleplerinin nasıl uzlaştırılacağı hakkında konuşarak sürdürmek istiyorum. Bu her iki hedefi de Britanya hükümeti destekliyor. Bu hedeflerin birbiriyle çeliştiğine inanmıyor ve bu hedeflere erişmenin olağanüstü bir çaba, zeki bir liderlik ve her iki tarafın da zorlu tavizler vermesini gerektireceğini kabul ediyoruz.

İsraillilerin ve Filistinlilerin büyük bölümü gibi, ben de İsrail’in uzun-vadeli geleceğinin ve güvenliğinin, sadece iki-devletli bir çözümle garanti edilebileceğine, barış arayışının İsrail’in güvenliğini güçlendirdiğine inanıyorum.

Bu şekilde inanmamı sağlayan birçok neden söz konusu.

Bu, kısmen basit bir demografi sorunu: sık sık yinelenen bu argüman, temelde gerçekliğini koruyor.

Ancak, bundan daha da inandırıcı olan; barış isteyen herkesin çıkarları aleyhine zamanın işlemeye devam ettiği gerçeği… Britanya hükümeti olarak, yerleşimlerin genişletilmesine dair süregelen girişimlerden endişe duyduğumuzu açık şekilde ifade ettik. Bunun yasal olmadığına inanıyor ve barışın önünde bir engel teşkil ettiğini düşünüyoruz. Bu, aynı zamanda iki-devletli çözümün önünde bir engel olarak duruyor. Yerleşimlerin sonsuza dek genişletileceğini iddia edemeyiz; keza bu, zaman içinde Filistin devletinin kurulması hedefini giderek güçleştirir. İşte bu yüzden geçtiğimiz ay BM Güvenlik Konseyi’nde Filistin’deki yerleşimler hakkındaki kararda 'evet' oyu kullandık.

Daha geniş bölgedeki bu değişim, barış sürecini daha da önemli kılıyor. “Arap Baharı”ndan edinilecek en önemli derslerden birisi; meşru taleplerin yok sayılamayacağı ve her halükarda karşılanması gerektiği…

Yeni düzen, barış sürecine dair en az umutlu olunduğu bir dönemde belirlenir ise, bu durum önemli bir risk doğurur. Şöyle ki, bu ülkelerin yeni liderlerine barış sürecini desteklemeleri için güçlü temeller sunmak yerine, her ülkede İsrail’e maksimum düşmanlık besleyen politikalar baskın gelir.

Dahası, çatışma riski, anlamlı bir barış sürecinin olmadığı bir ortamda daha da güçlenir. İsrail, bunu daha önce birçok kez deneyimlemişti. Meşru gayelere yönelik olarak müzakereler yoluyla güvence altına alınacak bir süreç yaratamaz isek, bu durumda geleceğe dair umutları azalan ve radikal kutuplara savrulmaya açık hale gelen genç kuşaklar ve şiddet riski ortaya çıkar. Bunun gerçekleşmesine göz yumamayız. İşte bu yüzden İsrail’de en son yaşanan saldırıların ve İsrail’in Gazze’ye saldırmasının ardından, şiddetin dalga dalga yayılmasından endişe duydum. İsrail’in kendi halkını koruma isteğini anlıyoruz; ancak daha fazla masum insanın hayatını kaybetmesinin önüne geçmeliyiz.

Kısacası, Barış Süreci, bölgede bir belirsizlik nedenselliğine dönüşmemelidir. İsraillileri ve Filistinlileri, uluslar arası topluluğun desteklediği net ilkeler temelinde acilen müzakere masasına yeniden oturmaya davet ediyoruz.

İngiltere, Fransa ve Almanya, 'iki halk için iki devlet' ilkelerinin hangi temelde kurulması gerektiğine dair görüşlerini oluşturdu: 1967 yılı sınırları ve buna karşılık gelen arazi değişimleri, İsrail’i koruyan düzenlemelerde bulunulması ve işgali sona erdirmek suretiyle Filistin’in egemenliğine saygı gösterilmesi; her iki devletin başkenti olarak Kudüs’ün belirlenmesi ve mülteciler için adil, gerçekçi ve uzlaşılan bir çözüm bulunması.

Ayrıca, ABD’yi ve Barış Dörtlüsü’nü, nihai statü meselelerini çözecek müzakereleri sonlandırmaları için gereken ilkeleri belirlemeye davet ediyoruz. Geçici çözümlerin yeterli olup olmayacağı konusunda tartışmalar söz konusuydu. Şunu net bir şekilde ortaya koyalım; bu çözümlerin yeterli olacağına inanmıyorum. Nihai statü meselelerinin çözülmesi gerekiyor.

Eylül ayına kadar bu konuda ilerleme kaydedilmesini istiyoruz. Bu, Başkan Obama ve uluslararası topluluğun belirlediği bir mühlettir. Ve, söz konusu tarihte, aynı zamanda Britanya hükümetinin de desteklediği bir Filistin devletinin kurumlarını kurmak amacıyla belirlenen program gözden geçirilecek.

Hem İsrailliler hem de Filistinlilerin barışı tesis etme konusunda kararlı olmaları ve müzakereleri iyiniyetle yürütmeleri gerekiyor. Bununla birlikte, yanıt kağıt üzerinde ne kadar basit dursa da, barışı müzakere etmek üzere yürütülecek görüşmeler bu denli kolay ve basit olamayacağı aşikar. Eğer her iki taraf da sürece mutlak suretle kilitlenirlerse de, süreç zorlu geçecek. Eğer taraflardan biri, diğerinden daha az istekli olursa, barış tamamen imkansızlaşacak.

Barış Dörtlüsü’nün Nisan ayında barış sürecini yeniden tartışması bekleniyor. Barış sürecinde ivedi bir ilerleme kaydetmek için İsraillilerle, Filistinlilerle ve gerek Amerikalı gerekse Avrupalı ortaklarla birlikte çalışmayı sürdürmeliyiz.

Aynı zamanda, İran’ın bölge için doğurduğu tehdidi göz ardı etmemeliyiz. Son haftalarda, İran, olayların kendi lehine geliştiğini, bölgedeki halk ayaklanmalarının İran ideallerinden ilham aldığını telkin etmeye çalıştı. Bölge insanlarının İran’ı özgürlükler konusunda bir model olarak gördüklerinden şüpheliyim; çünkü İran, bizzat kendi protestocularını acımasız bir şekilde bastırdı.

İran’ın kendi halkına karşı muamelesinin yanı sıra İsrail’e karşı yaklaşımı ve bölgedeki duruşu, İran’ın nükleer silah edinimine izin verilmesinin felaket sonuçlar doğuracağını gösteriyor. Dolayısıyla, İran’ın, nükleer programı konusundaki endişeleri çözmek üzere uluslararası camianın sahip olduğu kararlıktan bir an bile şüphe etmemesi gerekiyor. Biz ve ortaklarımız, önümüzdeki aylarda ciddi bir müzakere süreci başlatmak üzere İran üzerindeki baskıları artırmak için vargücümüzle çalışacağız.

Sonuç olarak, İsrail’in kısa tarihi boyunca sürekli olarak saldırıya uğradığını, tarihinin bir bölümünde bazı komşularıyla ve tüm tarihi boyunca komşularının bazılarıyla savaşa tutuştuğunu hiçbir zaman unutmuyorum. Ama aynı zamanda, İsrail’in Gazze ve Lübnan kaynaklı saldırılara sürekli maruz kaldığını, terörizmden ciddi anlamda acı çektiğini anımsıyorum. Ve, Yahudi halkının, kendilerini önemsemeleri ve güvenlikleri konusunda kendilerinden başka kimseye güvenmemeleri yönündeki yaklaşımlarının ayrımındayım.

Ancak, işte tam da bu tür olaylardan dolayı iki-devletli bir çözümün ve müzakerelerin bu denli hararetli savunucularıyız; çünkü bir süre sonra güvenliğin sağlanması giderek daha zor hale gelecek.

Şimon Perez’in ifadeleriyle, “ülkelerinin çatışmalardan kurtulduğu, ailelerin çocuklarına barış bıraktığı bir Orta Doğu’yu hayal ediyoruz.” Böylelikle, altmış yıl sonra bizim ardımızdan gelecekler, geriye dönüp baktıklarında çatışma ve belirsizlik dolu yıllar yerine, İsrail açısından barış yıllarını anımsayacaklar. Britanya, bu tarihsel ödül için çabaladıkları için, hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin dostu olmayı sürdürecek.

Kaynak:  http://www.chathamhouse.org.uk/files/19035_300311hague.pdf


Bu konuşma, Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı William Hague tarafından, Chatham House ile İsrail’in Londra Büyülelçiliği ortaklığında “Britanya-İsrail Diplomatik İlişkilerinin Altmış Yılı” başlıklı konferans sırasında yapılmıştır.



Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

Türkiye'nin havacılık motorlarında lider şirketi TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI), yaklaşık 10 yıllık dönemde 12 milli, 1 yerli olmak üzere 13 motora imza attı.

Teknoloji

Bayraktar AKINCI ASELFLIR-500 ile hedefi başarıyla vurdu

Bayraktar AKINCI, Aselsan tarafından milli olarak geliştirilen ASELFLIR-500 Elektro-Optik Keşif, Gözetleme ve Hedefleme Sistemi’ni kullanarak deniz üstünde seyreden Albatros İDA’yı başarıyla imha etti.

Teknoloji

Sibergöz-12 operasyonlarında 75 şüpheli yakalandı

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 20 ilde eş zamanlı düzenlenen Sibergöz-12 operasyonlarında 75 şüphelinin yakalandığını bildirdi.

Teknoloji

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Vücutta kolay morarma o hastalığın habercisi olabilir!

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sıcaklıklar 30 derecenin üzerine çıkacak (Bu hafta hava nasıl olacak?)

TBMM açılıyor: Gündemde kripto para düzenlemesi var

Yerel seçim dünya medyasında: İstanbul 'büyük ödül', muhalefeti bekleyen tehlike

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!

Rusya, Ukranya'nın en büyük özel elektrik şirketine saldırdı

İsrail ordusu Halep'i vurdu: 38 kişi öldürüldü

Türkiye’nin iç sorunu bir PKK’dan Avrupa’nın sorunu bir PKK’ya

STK’LAR YILDIZ HOLDİNG’TE BULUŞTU

Ukrayna: Rusya, başkent Kiev'e seyir ve balistik füzelerle saldırdı

Rus istihbaratı: Fransa, ilk etapta 2 bin askeri Ukrayna'ya göndermek için hazırlık yapıyor

Erdoğan'ın iftar yemeğinde sarf ettiği cümle Yunanistan'da tepkiyle karşılandı! Hükümete çağrı yaptılar

MİT PKK'nın sözde İran sorumlusunu Kandil'de etkisiz hale getirdi

Katillerin gözü döndü! İsrail’den Şifa Hastanesi’ne katliam gibi baskın: Sivilleri acımadan öldürdüler

Uzman isim Türkiye'nin rolünü anlatarak uyardı! Karadeniz'i bekleyen büyük tehlike

Pakistan'dan Afganistan'a hava saldırısı!

Rusya'da seçim: Dünya Putin'i protesto ediyor

Bayraktar AKINCI'dan İHA-230 füzesiyle çifte atış

Yükleniyor