Kaya Gazı Devrimi: Gelişmeler ve Değişimler

Kaya Gazı Devrimi: Gelişmeler ve Değişimler

ABD’deki “kaya gazı devrimi”, aşırı düzeyde sıvılaştırılmış doğalgaz arzı ve gaz fiyatları üzerinde dünya çapında aşağıya doğru bir baskı doğurdu. Bu süreçte elde edilen ve hayalkırıklığı yaratan sonuçlar, Avrupa’da ka

Prof. Paul Stevens *


Kaya gazı kaynaklarının teknik olarak geri kazandırılma düzeyine dair ciddi bir tartışma patlak verdi; öte yandan söz konusu kaynaklara dair bazı varsayımlar üzerinde de önemli revizyonlara gidildi. Kaya gazına dair artan muhalefet, hidrolik kırılmanın çevre üzerindeki etkileri ve seragazı emisyonlarının etkilerine dair endişelere dayanıyor.

ABD’de enerji açısından kendi kendine yeterlilik hali giderek önem kazanıyor ve “kaya gazı devriminin” devamlılığını daha olası hale getiriyor.Kaya gazının, ilk tahminlerin aksine, kömürün değil yenilenebilir kaynakların yerini alacağına dair artan bir korku söz konusu. Genel itibariyle, yatırımcıların önündeki belirsizlikler hiç olmadığı kadar fazla –özellikle de ABD dışındaki gelişmeler dikkate alındığında…


Giriş

Eylül 2010’da Chatham House tarafından yayımlanan “Kaya Gazı Devrimi: Aldatmacalar ve Hakikat” başlıklı bir rapor, işbu Rapor’un yazarı tarafından kaleme alınmıştı. ABD’deki “kaya gazı devrimini” anlattıktan sonra, raporda iki kilit soru soruldu: Devrim ABD’de devam edebilir mi? Başka yerde de benzeri bir devrim başlatılabilir mi? Bu iki soruya verilecek yanıtlar, aslında, birbiriyle çelişiyor. Bunun sonucunda ortaya çıkan belirsizlik hali ise, konvansiyonel olan ve olmayan doğalgaza yatırıma ket vuruyor. Dolayısıyla, rapora göre, önümüzdeki beş ila on yıllık süre zarfında, doğalgaz talebinin de artmaya devam etmesi durumunda, doğalgaz kıtlıkları yaşanabilir, çünkü arzı geliştirmeye yönelik projelerin derhal hayata geçirilmesi mümkün değil. Öte yandan, bu belirsizlik hali, yenilenebilir enerjiye yatırımın da engellenmesi tehdidini doğuruyor; keza büyük oranda ucuz doğalgaz elde etme olasılığı, yüksek maliyetli yenilenebilir enerjiden ziyade daha düşük bir karbon ekonomisine giden daha ucuz bir yolu açabilir.

Rapor yayımlandığından beri, kaya gazı lehinde ve aleyhinde olanlar arasında aşırı sert bir ayrım doğdu. “Muharebe çizgileri” net bir şekilde belirlendiği için, işbu raporun yazarı da dahil olmak üzere birçok analizci, kendisini “ıssız bir arazi”de savaşan taraflar arasında ve kaya gazına dair olasılıklara ilişkin belirsizlik ortamı içinde buldu. Birçok gelişme ise, ilk raporda vurgulanan belirsizlikleri güçlendirdi. Bu rapor, daha önce yayımlanan raporu kısaca özetlemekte ve 2010 yılından beri yaşananlara dair bir güncelleme sunup, bunun genel tablo üzerinde nasıl bir değişime yol açabileceğini incelemektedir.

Kaya Gazı Devrimi ne demektir?

“Kaya gazı devrimi”, ABD çapında doğalgaz tedarikine dair ortaya çıkan bir olguya işaret etmektedir. Kaya gazı, “konvansiyonel olmayan doğalgaz” olarak tarif edilen doğalgazın bir parçasıdır. ABD Jeolojik Araştırmalar İdaresi, konvansiyonel doğalgazı, münferit sahalardan veya yapısal stratografik kapanlar içerisinde konumlanan havuzlardan elde edilen gaz olarak tanımlamaktadır. Buna karşın, konvansiyonel olmayan gaz, geniş mekansal boyutlara sahip olan ve su sütunundan az-çok bağımsız olup, sınırları tam olarak tanımlanmayan birikintilerden elde edilmektedir. Bu ayrımı daha da basit hale getirmek gerekirse; konvansiyonel gazın sondajı yapılır ve doğalgaz ticari miktarlarda akar. Konvansiyonel olmayan doğalgaz için ise, sondaj sonucunda ticari bir akış sağlayacak miktara ulaşılamaz. Bunun için yapay teşvikler ve özel geri kazanım süreçleri gerekir. Doğal gaz için özellikle iki kilit teknolojinin varlığı gereklidir: yatay sondaj ve hidrolik kırılma. Böylelikle, su, kum ve kimyasallar, sondaj deliğine o denli yüksek bir baskıyla enjekte edilir ki, bunun sonucunda kayalar kırılıp içerisinden gaz çıkarılır. Ancak bu teknolojilerden ikisi de yeni değildir. Yatay sondaj 1930’lu yıllarda ortaya çıkarken, ilk kırılma işlemi 1947 yılında ABD’de gerçekleşmiştir.

Doğalgaz devriminin etkisi

Kaya gazı, ABD’de 2000 yılında ulusal doğalgaz üretiminin %1’inden az iken, 2010 yılı itibariyle %20’nin üzerine çıkmıştır. Enerji Bilgilendirme İdaresi’nin tahminlerine göre; 2035 yılında bu rakam %46’ya yükselecektir. Bu konuya ilk kez kamunun dikkatinin çekilmesi ise, 2007 yılına rastlar; bu tarihte Amerikan Potansiyel Doğalgaz Komitesi, Amerika’nın ortaya çıkarılmamış doğalgaz rezervlerine dair tahminlerini %45 oranında artırmıştır: yani 32,7 trilyon metre küpten 47,4 trilyon metre küpe yükselmiştir.

Her ne kadar üretim görece olarak son dönemde şaha kalkmış olsa da (sadece 2006 yılından beri kayda değer rakamlara ulaşılmaya başlandı), “doğal gaz devrimi”, 20 yıldan uzun süredir süregeliyor. Amerikan hükümeti, düşük geçirgenlikli operasyonlara yönelik Ar&Ge faaliyetlerine ciddi paralar aktardı ve bunun meyveleri operasyon şirketlerine serbest bir şekilde dağıtıldı. ABD’de kaya gazı alanındaki gelişmelerin lehine çok fazla koşul ortaya çıktı.

2010 Chatham House Raporu, ABD’de kaya gazı alanındaki gelişmelerin küresel doğalgaz piyasalarında önemli etkiler doğurduğuna, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alanında aşırı bir tedarik doğduğuna ve doğalgaz piyasalarında aşağıya doğru bir baskı yarattığına dikkat çekiyor. Bu süreçte elde edilen ve hayal kırıklığı yaratan sonuçlar, Avrupa’da kaya yazına yönelik olasılıklara dair “aldatmacaları” azalttı; ve en azından Batı Avrupa’da kaya gazının geliştirilmesinin önünde ciddi engellerin olduğu ortaya çıktı. Gerek (konvansiyonel olan ve olmayan) doğalgaz tedarikinde yatırım kararlarını engelleyecek düzeyde yeterli bir belirsizlik, gerekse daha yüksek maliyetli, ancak (iddia edilene göre) sıfır seragazı emisyonlu enerji türlerinin (yani nükleer ve yenilenebilir enerji gibi) arzına yatırım yapılmasına dair yeterince soru işaretleri söz konusuydu.

Kaya gazı devriminin etkisi son derece önemli oldu. Arzın artışı, Amerika’daki doğalgaz fiyatlarında ciddi bir azalışa yol açtı. Ancak, genel itibariyle, doğalgaz fiyatlarına dair gelecekteki olasılıklar son derece belirsizdir.

Buna ek olarak, kaya gazı devriminin yarattığı küresel düzeyde LNG kapasitesindeki fazlalık, fiyatların azalmasına yol açınca, bu da “alıcıların piyasası” gibi bir duruma yol açtı. Hiç kuşku yok ki Avrupa’da bu durum doğalgaz ile petrol fiyatları arasında (akitten doğan) geleneksel bağlantıların zayıflamasıyla neticelendi. Kaya gazının gelişimi, ABD’ye LNG ve boruhattı gazı ithalatlarını da etkiledi. Sadece beş yıl önceki beklenti; Amerika’daki ulusal doğalgaz üretiminin azalacağı yönündeyken, bu durum, doğalgaz ithalatında sert bir artışa yol açmıştı. Bunun sonucunda, LNG yeniden gaz dolum kapasitesine ciddi bir yatırım yapıldı.

2010 yılından beri hidrolik kırılma karşısında çevresel endişelerle ciddi bir muhalefet doğdu. Bunun sonucunda da birkaç moratoryum verildi; birçok çevresel etki değerlendirmesi başlatıldı. Bu tartışma çevresinde de bir kutuplaşma yaşandı ve giderek berbat bir hal aldı. Bu sırada Amerika’daki doğalgaz fiyatlarındaki düşüş de devam etti. Bununla birlikte, devam eden teknolojik iyileşmeler; kaya gazı üretim maliyetlerinin de düşüşte olduğu anlamına geliyordu. Kaya gazı devrimi için kullanılan teknolojilerin, hidrokarbon likitlerinin üretimini artırmak için de etkin şekilde uygulanacağı giderek anlaşılmaya başlandı. Enerji alanında kendi kendine yeterliliğin öneminin ABD’de artmasının sebebi, sadece dünya çapında yükselen fiyatlar karşısında petrol arzının güvenliğine dair artan endişeler değil, aynı zamanda Arap Baharı’ndan kaynaklanan ayaklanmaların yarattığı siyasi belirsizliklerdi. Bu durum, kaya gazı devriminin ABD’de de devam etmesini daha olası hale getiriyor –özellikle de kullanılan teknoloji, aynı zamanda, Amerika çapında sıvı yakıt üretimine de destek olduğu sürece…

“Kaya gazı devrimi”ne dair gözlemler yapanlar arasında, giderek şu anlaşılıyor: En azından Batı Avrupa’da kaya gazının gelişiminin önünde ciddi engeller söz konusu. Öte yandan, bu süreçte elde edilen sonuçların hayal kırıklığı yaratması, ortalıkta söz edilen aldatmacaları da azalttı. Kaya gazı kaynaklarının teknik olarak geri kazandırılma düzeyine dair ciddi bir tartışma patlak verdi; öte yandan söz konusu kaynaklara dair bazı varsayımlar üzerinde de önemli revizyonlara gidildi.

Elektrik tüketicileri arasında, yenilenebilir enerji ve nükleer güç şeklindeki düşük karbon enerji kaynaklarını güvence altına almanın gerektirdiği yüksek maliyetler karşısında yaygın bir halk tepkisi doğdu. Fukushima’dan beri, nükleer güç seçeneği gündemden çıkarılınca, kısa vadede en bariz alternatif olarak doğalgaz kaldı. Birçok analizci arasında, kaya gazının kömürün değil yenilenebilir enerjilerin yerini alacağına dair gerçek bir korku söz konusu.

Genel itibariyle, 2010 yılı Chatham House raporunda belirtilen belirsizlik düzeyleri –özellikle de ABD dışındaki kaya gazı gelişmelerine ilişkin olarak- azalmadı ve yatırımcıların güven düzeyleri, hiç olmadığı kadar düşük düzeyde kalmaya devam ediyor.

Kaya gazı devrimi niçin önemlidir?

Kaya gazı devrimi, geleceğe dair üç soruyu ortaya çıkarıyor:

- Bu devrim ABD’de devam edebilir mi?
- Bu deneyimi dünyanın başka noktalarına ihraç etmek mümkün mü?
- Doğalgaz arzına yapılan yatırımların ve daha da spesifik olarak yenilenebilir enerji yatırımının etkileri nedir?

Bu üç soru önemlidir. Eldeki tüm işaretler, gelecekte doğalgaz talebinin artacağı ve küresel birincil enerji karışımında daha büyük bir pay kazanacağını gösteriyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın “Doğalgazda Altın Çağına mı Giriyoruz?” ve “Doğalgazın Altın Çağı için Altın Kurallar” başlıklı raporlarına göre; doğalgaz kullanımında 2035 yılı itibariyle %50’den fazla artış yaşanabilir. Bu şu anlama geliyor: doğalgaz endüstrisi üzerinde Sovyetler Birliği dışında öncelikli enerji karışımı içindeki payını sınırlayan birçok kısıtlama, 1990’dan sonra yok olmaya başladı. Buna ek olarak, Mart 2011’deki Fukushima felaketinden beri, nükleer güç üretimine yönelik alternatifler de giderek ortadan kalkıyor. Kısa vadede bu boşluğu dolduracak tek mümkün seçenek, kombine çevrim gaz türbinlerinde (CCGT) gaz kullanımıdır.

Yatırımcılardaki belirsizliğin gelecekteki doğalgaz arzına yatırımlarına ket vurma tehlikesi son derece gerçek duruyor. Eğer kaya gazı devrimi devam ederse ve başka bölgelerde de benzerleri uygulanabilirse, bunun bir önemi yok. Ne de olsa kaya gazı, oldukça fazla miktarda ucuz doğalgaz arzı sağlayabilir. Ancak, eğer başarılamazsa –ki 2010 yılı raporunda da buna değiniliyor- beş ila on yıllık dönem içerisinde doğalgaz piyasalarında ciddi kesintiler yaşanabilir; keza yukarı akım doğalgaz projelerinin başlama zamanları son derece uzun olacaktır.

Öte yandan, yenilenebilir enerji konusunda da bununla bağlantılı endişeler söz konusu. Eğer iklim değişikliğinin felaket bir noktaya varması istenmiyorsa, dünya çapında seragazı emisyonlarının azaltılması gerekiyor. Ancak bunun nasıl gerçekleşeceği, biraz ihtilaflı bir mesele. Bununla birlikte, birçok kişi, giderek artan miktarda doğalgaz kullanımını, düşük karbonlu ekonomiye yönelik bir “geçiş” yakıtı olarak görüyorlar. Dolayısıyla, daha ucuza doğalgaz sağlama beklentisi, yenilenebilir enerjiye olan yatırımlara ket vurabilir. Ancak, devrim sonucunda daha fazla miktarda ucuz doğalgaz sağlanamazsa, yenilenebilir enerji temelli bir çözüme varmak için çok geç kalınmış olabilir.

ABD’de olasılıklar

ABD’de kaya gazı üretiminin devamlılığının sağlanması ve yaygınlaştırılmasının önünde iki etmen bulunuyor. Birincisi; mevcut koşullardaki düşük doğalgaz fiyatlarıdır, ki bu da tüm doğalgaz operasyonlarına dair iktisadın son derece zayıf göründüğünü gösteriyor. Mayıs 2012’de, yıllık düzeyde %30’un üzerinde bir azalma yaşandı. Ancak, tarihsel sürece bakıldığında, bu tür düşük fiyatların devam etmeyeceği görülüyor. Azalan sondaj, arzı daraltıyor, fiyatları yukarı çıkarıyor; ancak çifte düşüşlü bu tür bir resesyon ortamında doğalgaz talebinin de azalacağını varsayamayız. Öte yandan, birçok küçük çaplı kaya gazı operatörü, fiyatlarını açık piyasa politikası üzerinden belirlediği için, fiyatları mevcut spot fiyatların oldukça üzerinden alıyorlar. Dahası, doğalgaz operasyonlarından elde edilen likit içerik de, mevcut petrol fiyatları düzeyinden bakıldığında projeyi giderek iktisadi açıdan daha avantajlı hale getiriyor.

Aynı zamanda, kaya gazı operasyonlarındaki teknolojik gelişmeler, şaşırtıcı bir süratle ilerliyor ve üreticiler, bir yandan doğalgaz akım yönetimini geliştirirken, bir yandan da sondaj operasyonlarının verimliliği ve etkinliğini de ciddi biçimde artırıyorlar. Dolayısıyla, sondaj kuyuları için sondaj süresi, 30 günden yaklaşık 10 güne geriliyor. Tüm bu teknolojik ilerlemeler ise, maliyetlerin düşmesi anlamına geliyor. 2011 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın tahminlerine göre, kaya gazının çoğunluğunun maliyeti, ABD’de, 4 ila 6 dolar /MMBTY arasında değişiyor.

Bununla birlikte, kaya gazının “geri kazanılabilir kaynaklarının” ve operasyonların karlılığının gereğinden fazla abartıldığına dair medyada bazı haberler çıkıyor. Kaynaklara dair yapılan tahminlerin kuşkulu bir hal aldığına dair yaygın kanı, bu tahminlerin revizyona tabi tutulması gereğini doğuruyor. Özellikle de teknik açıdan geri kazanılabilir kaynaklara dair tahminlerde (örneğin Mart 2012’de Polonya’nın yaptığı gibi) bir azaltıma gidilmesi eğilimi söz konusu.

ABD’de kaya gazı operasyonlarının önündeki ikinci tehdit ise, hidrolik kırılmanın olumsuz çevresel etkileri konusunda ortaya çıkıyor ve bu tehdit, yerel halkın ve STK’ların artan muhalefetinde ifadesini buluyor. 2005 tarihli Enerji Kanunu, hidrolik kırılmayı, Çevre Koruma Ajansı EPA’nın Temiz Su Yasası kapsamından açıkça çıkardı. Hidrolik kırılma dahilinde, kimyasal enjeksiyonunun olduğu biliniyor; ve şirketler hangi kimyasalların kullanıldığını açıklamayı reddettiklerinde (ve bunu “ticari gizlilik” ilkesine sığınarak yaptıklarında), bu durum kuşkusuz komplo teorilerinin yolunu açıyor. Operatörler üzerinde “kullandıkları kimyasalları ifşa etme” doğrultusunda artan baskı, birçok şirketin artık bu kimyasalları açıkça beyan etmesiyle sonuçlandı. Kongre’de kısa süre içerisinde “Hidrolik Kırılma Yasası” gündeme gelmek üzere. Ve eğer bu yasa başarılı bir şekilde geçerse, tüm operatörler, tüm kimyasallarını ifşa etmek zorunda kalacaklar. Genel itibariyle mevcut kanıtlar, ABD’deki medya organlarında çıkan haberlerin, hidrolik kırılma lehinde olmadığını gösteriyor.

Çevresel endişeler doğuran bir diğer mesele ise, hidrolik kırılma operasyonlarından elde edilen suyun içerisinde, çevre kayalardan kopan materyallerin olabileceği… Bu materyaller arasında, radyoaktif ve ağır metaller bulunabilir; ve tüm bunların işlenmesi veya uygun şekilde bertaraf edilerek suya karışmaması sağlanmalı. Bu; hidrolik kırılmadan kaynaklanan tehlikeleri asgariye indirme doğrultusunda bir yönetmelik olması gereğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Eldeki işaretler, Amerika’da bu konuda bir yasa çıkacağı yönünde. Keza, Amerika’da kaya gazı alanındaki deneyimlerde yaşanan başarısızlıklar, aslında “teknolojinin değil, bizzat yönetmeliklerin başarısızlıklarıdır.”

Bir diğer çevresel endişe kaynağı ise, kaya gazının rolü ve iklim değişikli. Kaya gazı üretmek için gereken enerji miktarı göz önüne alındığında, CO2 emisyonlarının konvansiyonel gazdan daha fazla olacağı beklenebilir. Öte yandan, metan da son derece güçlü bir seragazı emisyon kaynağıdır ve kaya gazı operasyonlarıyla bağlantılı sızıntılar ciddi düzeyde olabilir. 2011 yılında Manchester Üniversitesi bünyesindeki Tyndall Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, kaya gazı operasyonları, konvansiyonel doğalgaz üretimiyle kıyaslandığında yaklaşık %0,29 ila 2,9 oranında daha fazla CO2 emisyonu üretmektedir.

ABD’deki kaya gazı operasyonlarının geleceğine ilişkin kilit etmen, ithalat bağımlılığı meselesi ve uzun zamandır süregelen “enerji bağımsızlığı” hedefidir. Başkan Nixon, bu hedefi Kasım 1973’te başlattığında, dünyada ilk petrol krizi yaşanmaktaydı. 1980 yılına dek Amerika’nın enerji alanında kendi kendine yetmesi hedefini koymuştu. Bunun ardından Nisan 1977’de bir konuşma yapan Başkan Carter, enerji krizini, “savaşın ahlaki eşdeğeri” olarak tanımlamıştı. Kendisinden sonra gelen başkanlar da benzer bir hissiyat içerisindeydi. ABD’de enerji açısından kendi kendine yetme sorunsalı, siyasi açıdan güçlü bir hedef olarak durmaya devam ediyor; ve kurumsal olarak halen güçlerini koruyan yeni muhafazakarlar açısından da kilit bir öncelik. Bu mesele, 2011’deki Arap ayaklanmalarıyla birlikte Washington’un gündemine geri geldi ve İran’ın nükleer programı üzerinde artan gerilim de buna katkıda bulundu. Bu bağlamda, kaya gazı, bir anlamda “beklenmedik zenginlik”, “talih kuşu” olarak nitelendirilebilir. Medlock ve arkadaşlarının 2011 yılında kaleme aldığı bir rapora göre, böylelikle Orta Doğu, Rusya ve Venezüella’daki büyük konvansiyonel gaz üreticilerinin petrol gücü de azalacak. Bu argümanları güçlendiren bir diğer unsur ise, kaya gazına yönelik olarak geliştirilen teknolojinin, bir yandan da likit üretimini dönüştürmesi.

Tüm bu sebepler bir arada düşünüldüğünde, kaya gazının ABD’deki doğalgaz arzına katkısı önümüzdeki dönemde artmaya devam edecek. Tahminlere göre, 2030 yılından sonra Amerika’daki doğalgaz tüketiminin %50’si kaya gazından sağlanacak. Bu da, Enerji Bilgilendirme İdaresi’nin tahminleriyle örtüşüyor aslında: 2035 yılı itibariyle, kaya gazı, ülke içi üretimin %49’una karşılık gelecek. Kaya gazı devrimi, aynı zamanda şöyle bir spekülasyona daha yol açtı: Amerika Birleşik Devletleri, bir LNG ihracatçısına dönüşebilir. 2012 yılı itibariyle günlük 15,5 milyar bcfd toplam kapasiteli sekiz projenin hayata geçirilmesi hedefleniyor. Projelerden biri – 2,2 bcfd kapasiteli Sabine Geçidi- daha şimdiden Enerji Bakanlığı’ndan onay aldı. Bununla birlikte, büyük çapta LNG ihracatının Washington’u mutlu edip etmeyeceği, bir diğer mesele. Hiç kuşku yok ki, bu durumda arz avantajının güvenliğine dair olasılıklar ciddi anlamda azalacak ve ülke içindeki doğalgaz fiyatlarında artışa yol açacak. Dolayısıyla, ortada birçok önemli ve potansiyel proje varken, düzenleyici zorunluluklar sonucunda son kertede onaylanan proje sayısının sınırlı olduğunu da gözden kaçırmamak gerekiyor. Ancak, aslında tartışma daha yeni başlıyor. Keza, Şubat 2012’de Temsilci Ed Markey, Kongre’ye sunduğu iki doğalgaz ihracat yasasına göre, ABD’den LNG ihracatının yasaklanmasını talep ediyor.

ABD dışındaki Olasılıklar

Dünya çapında farklı noktalarda teknik açıdan geri kazandırılabilecek olan oldukça fazla miktarda kaya gazı bulunmaktadır. 2007 yılında ABD Ulusal Petrol Konseyi’nin tahminlerine göre, küresel düzeyde rakamın 16,112 tcf olması bekleniyor. Varlığı ispatlanmış olan konvansiyonel doğalgaz rezervlerinin 6,609 tcf olduğu düşünüldüğünde, bu önemli bir rakam. 2011 yılında ise Amerikan Enerji Bilgilendirme İdaresi’nin tahminlerine göre, 32 ülkedeki kaya gazı kaynaklarının 6,622 tcf olduğu belirtiliyor; bu ülkelerdeki konvansiyonel doğalgaz rezervlerinin ise sadece 1,274 tcf olduğu tahmin ediliyor. Bu tür tahminlerin belli bir temkin ve kuşku içerisinde ele alınması gerekiyor; ancak öte yandan kaya gazının ciddi bir üretim potansiyelinin bulunduğunu da dikkatlerden kaçırmayalım. Bununla birlikte, şunun da altını çizmek gerekir ki, kaynak tahminlerine dair revizyonlarda giderek azaltıma gidiliyor ve bu da tahmin süreçlerinde temkinliliğin artık ağır bastığının bir kanıtı.

Buradaki temel mesele, ABD’de kaya gazı devrimini doğuran koşulların başka ülkelerde ne oranda taklit edilebileceği… Avrupa’da STK’lar kaya gazı operasyonlarını kısıtlamak üzere baskılarını giderek artırıyorlar. BBC websitesinin 29 Mayıs 2012 tarihinde aktardığına bakılırsa, Birleşik Krallık’taki çevre grupları Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın son raporunun başlığına bile (“Doğalgazın Altın Çağı”) tabir-i caizse “takmışlar”; keza doğalgaz kullanımının %50’den fazla artırılmasının, sıcaklık artışlarına sebep olma riskini taşıdığını, bunun da felaket sonuçlara yol açabileceğini iddia ediyorlar. Fransa ve Bulgaristan’da ise kaya gazı operasyonları çoktan yasaklandı. İngiltere, bu zamana dek söz konusu baskılara dayandı. Almanya’da ise, kaya gazı operasyonlarına yönelik yerel düzeyde ciddi bir muhalefet söz konusu. ExxonMobil, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nda bekleyen operasyonları üzerinde bir moratoryuma gitmeye karar verdi. Genel itibariyle AB içerisinde düzenleyici ortamda ciddi boşluklar olduğuna dair kayda değer bir endişe söz konusu ve Avrupa Parlamentosu tarafından 2011 yılında yayımlanan önemli bir raporda, çevre ve insan sağlığına yönelik risklerden ötürü şu anda kaya gazı operasyonlarına dair tüm unsurları kapsayan kapsamlı bir düzenlemeye Avrupa düzeyinde ihtiyaç bulunduğu kaydediliyor. Konunun büyük bölümü ise, operasyonların kalitesine bağlı bulunuyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, “Doğalgazın Altın Çağına yönelik Altın Kurallar” başlıklı raporunda, çok doğru bir tespitte bulunuyor: “Tam saydamlık, çevresel etkilerin ölçümü ve denetlenmesi ile yerel topluluklarla diyalog; kamusal endişelerin karşılanmasında kritik önemi haizdir.”

Bununla birlikte, kaya gazı operasyonlarına ilişkin çevresel endişelerin derlenmesi ve onların siyasi izdüşümlerinin göz önünde bulundurulması, Avrupa’da kaya gazının gelişimine ciddi anlamda ket vurabilir. Ne yazık ki, bu konu, halkın bilgisizliğinin bilimin önüne geçtiği bir alandır. Bu konuda en son dönemde yapılan bir araştırmanın sonucu şu şekildedir: “Kaya gazı çıkarılması için gerçekleştirilen hidrolik kırılmayla bağlantılı sağlık, güvenlik ve çevresel risklerin İngiltere’de etkin bir şekilde yönetilmesinin tek yolu, operasyonel düzeyde en iyi uygulamaların yönetmelikler yoluyla hayata geçirilip yaptırıma bağlanmasıdır.” Bununla birlikte, eğer halk, kaya gazı operasyonlarının “kötü” bir şey olduğuna ikna olursa, bu durumda ne bilimsel araştırmalar ne de eldeki veriler onları fikirlerinden geri döndüremez.

Genel itibariyle, son birkaç yıldır Avrupa’da kaya gazının geleceğine dair görüşler gerçeklik temeline oturmaya başladı. Macaristan ve Polonya’da elde edilen ve hayal kırıklığı yaratan sonuçlar, kaya gazı savunucularını pozisyonlarını gözden geçirmeye zorladı.

Diğer coğrafi bölgelerdeki tablo ise daha parlak. Keza Avrupa’daki engellerin önemli bölümü, yerel topluluklardan kaynaklanıyor. Dünyanın diğer bölgelerinde ise, bu pek bir sorun teşkil etmiyor. Örneğin, kaya gazı kaynakları açısından oldukça zengin olan Çin, kendi potansiyelini geliştirmek üzere hayli çaba harcıyor ve bunu Amerikalıların kendi teknolojilerini kullanmasına izin verdikleri ölçüde gerçekleştiriyor. Mart 2012’de Çin Ulusal Enerji İdaresi NEA, kaya gazı sektörüne dair ilk beş yıllık planını açıkladı. Hedef; 2015 yılında 6,5 bcm, 2020 yılında ise 60-100 bcm üretime ulaşmak. Bununla birlikte, zamanlama konusunda belirsizlik halen devam ediyor; ve kısa süre önce gerçekleştirilen bir araştırmanın sonucuna göre, önümüzdeki on yıl içerisinde yılda 10 bcm’den fazla üretim olup olmayacağı da henüz muğlak. Öne sürülen sorunların arasında; teknolojik kapasite, su kullanımı ve arazi erişimi yer alıyor. Çin’de halihazırda mevcut doğal gaz fiyat kısıtlamalarının ise, kaya gazı projelerinin iktisadına dair soruları gündeme getirmesi muhtemel.

Arjantin de beklentilerin yüksek olduğu bir başka ülke. Kaya gazı kaynaklarının miktarı açısından dünyada üçüncü sırada olduğu tahmin ediliyor ve Patagonya’daki Neuquen dolaylarında kaya gazı patlaması yaşanmaya başladı. Kasım 2011’de Repsol’un ilan ettiğine göre, Arjantin, Loma La Lata’da ortaya çıkarılmış devasa bir kaya gazı ve petrol alanının geliştirilmesi için 20 milyar dolar yatırımda bulunacak.

Sonuç

Yukarıda aktarılan analiz ışığında çok fazla sonuca varılabilir. Kaya gazı operasyonlarına yönelik çevresel-temelli muhalefet, özellikle Avrupa’da sürekli büyüyor; ve söz konusu tartışma giderek kutuplaşıyor ve kötücül bir hal alıyor. Bu tartışma, aynı zamanda teknik olarak geri kazanılabilir kaya gazı kaynaklarının düzeylerine ilişkin artan kuşkuculukla da örtüşüyor. Yakın dönemde yapılan tahminler ise, daha önce iddia edilen rakamların altında olmaya meyilli. Öte yandan, ABD’deki deneyimin aynısının başka ülke ve bölgelerde gerçekleştirilmesinin önünde ciddi engellerin bulunduğu Avrupa tarafından giderek daha yakından anlaşılıyor. Erken dönemlerde hakim olan aldatmaca ortamının yerinde yeller esiyor.

Doğalgaz piyasaları açısından kaya gazı devrimi daha şimdiden etki doğurmuş bulunuyor. Bu devrim sonucunda, gereğinden fazla bir LNG arzı oluştu ve doğalgaz fiyatları üzerinde genel itibariyle aşağıya doğru bir baskı söz konusu. Bununla birlikte, geleceğe dair mevcut belirsizlikler, 2010 yılındaki Chatham House raporunda da sözü edildiği üzere, henüz çözülebilmiş değil. Teknik olarak geri kazanılabilir kaya gazı kaynaklarının üretime ne oranda yansıyacağı, halen yatırımcılar nezdinde ciddi bir belirsizlik kaynağı olmayı sürdürüyor. Eğer aldatıcı ortam gerçeğe dönüşürse, bu durumda dünya enerji piyasaları muhtemelen 2030 yılına dek ucuz gaz bulutları üzerinde salınmaya devam edecek. Ancak, eğer aldatmaca bu şekilde devam ederse, bu durumda mevcut koşullarda yatırımcıların yaşadığı belirsizlik, gelecekteki doğalgaz arzını sınırlandıracak. Doğalgaz talebinin artmaya devam etmesi durumunda ise, önümüzdeki beş ila on yıl içerisinde çok daha pahalı doğalgaz fiyatlarına kendimizi hazırlamamız gerekiyor.

Ucuz doğalgaz olasılığına ve bunun sonuçlarına daha önce değinildi. Birçok ülkedeki enerji tüketicileri arasında artan endişe, iklim değişikliğiyle mücadele etmek üzere yenilenebilir enerji kullanımının maliyetinin çok yüksek olacağı ve daha da artmaya namzet olduğu noktasından kaynaklanıyor. Bu argümana göre; doğalgaz, düşük karbonlu ekonomiye doğru bir geçiş sağlıyor –özellikle de eğer kaya gazı devrimi sonucunda arz artar ve fiyatlar düşer ise. Bununla birlikte, şayet bu argüman ilgi çekerse, bu durumda doğalgaz, (ucuz) kömürün değil, (görece olarak pahalı olan) yenilebilir kaynakların yerini alacaktır son kertede… İklim değişikliği endişeleri açısından da, bunun ciddi anlamda olumsuz bir haber olduğunu vurgulamak gerekiyor.

 

* Profesör Paul Stevens, Chatham House’ta Enerji biriminde kıdemli araştırmacı ve Dundee Üniversitesi’nde emeritüs profesördür. Kendisi hem ekonomist hem de Orta Doğu uzmanıdır. Lübnan’da Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde (1973-79), Surrey Üniversitesi’nde (1979-93) ders vermiştir. Aynı zamanda Avustralya’daki Londra Üniversite Koleji’nde de danışman profesördür. Kendisi, petrol ve enerji araştırmaları alanında yaptığı önemli çalışmaların karşılığında 2009 yılında OPEC ödülünü kazanmıştır.

Kaynak: http://www.chathamhouse.org/sites/default/files/public/Research/Energy,%20Environment%20and%20Development/bp0812_stevens.pdf

 



Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

Türkiye'nin havacılık motorlarında lider şirketi TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI), yaklaşık 10 yıllık dönemde 12 milli, 1 yerli olmak üzere 13 motora imza attı.

Teknoloji

Bayraktar AKINCI ASELFLIR-500 ile hedefi başarıyla vurdu

Bayraktar AKINCI, Aselsan tarafından milli olarak geliştirilen ASELFLIR-500 Elektro-Optik Keşif, Gözetleme ve Hedefleme Sistemi’ni kullanarak deniz üstünde seyreden Albatros İDA’yı başarıyla imha etti.

Teknoloji

Sibergöz-12 operasyonlarında 75 şüpheli yakalandı

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 20 ilde eş zamanlı düzenlenen Sibergöz-12 operasyonlarında 75 şüphelinin yakalandığını bildirdi.

Teknoloji

Türkiye'nin ilk uzay yolcusu Gezeravcı'nın 9 Ocak'ta uzaya gönderilmesi planlanıyor

Türkiye’nin ilk uzay yolcusunun, 9 Ocak 2024'te uzaya gönderilmesi planlanıyor.

Teknoloji

STK’LAR YILDIZ HOLDİNG’TE BULUŞTU

Ukrayna: Rusya, başkent Kiev'e seyir ve balistik füzelerle saldırdı

Rus istihbaratı: Fransa, ilk etapta 2 bin askeri Ukrayna'ya göndermek için hazırlık yapıyor

Erdoğan'ın iftar yemeğinde sarf ettiği cümle Yunanistan'da tepkiyle karşılandı! Hükümete çağrı yaptılar

MİT PKK'nın sözde İran sorumlusunu Kandil'de etkisiz hale getirdi

Katillerin gözü döndü! İsrail’den Şifa Hastanesi’ne katliam gibi baskın: Sivilleri acımadan öldürdüler

Uzman isim Türkiye'nin rolünü anlatarak uyardı! Karadeniz'i bekleyen büyük tehlike

Pakistan'dan Afganistan'a hava saldırısı!

Rusya'da seçim: Dünya Putin'i protesto ediyor

Bayraktar AKINCI'dan İHA-230 füzesiyle çifte atış

Türkiye ve Irak'tan ortak bildiri

ABD uçağından görünen detay! Filistin topraklarına alçak imza

Rusya’da kritik seçim! Halk sandık başında: Putin yeniden mi geliyor?

YILDIZ HOLDİNG’İN KONUŞAN YAZILAR SERGİSİ ANKARA’DA

Zelenskiy, Ukraynalıların Rusların Avrupa'ya geçişini engellediğini söyledi

Altay: Konya Türkiye Yüzyılı’nda ülkemizin teknoloji üssü olacak

Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

BAŞKANIMIZA TÜRK DÜNYASI ÖDÜLÜ

İsrail-Hamas savaşında son durum... ABD'nin İsrail taktiği deşifre oldu! Washington Post yazdı: Kongre resmen bypass edilmiş!

Atlantik Konseyi'nden çarpıcı Türkiye analizi: Avrupa'nın güvenliğini sağlama fırsatı var

Dışişleri İsrail'in Batı Şeria'daki işgal planına sert tepki: Bu eyleme derhal son verilmelidir

Ermenistan-Rusya krizinde son nokta: Paşinyan muhafızların geri çekilmesini istedi

İsrail bunu da yaptı! Yüzlerce Filistinlinin toplu defnedildiği mezarlığa bomba yağdırdılar

Hamas: İsrail taleplerimizi kabul ederse 6 haftalık ateşkes 24 ila 48 saat içinde başlar

İsrail ordusu, bir kez daha Gazze'de insani yardım bekleyenlere saldırdı

HOCALI SOYKIRIMI YENİ YÜZYIL’DA KONUŞULDU

İsrail resmen ateşle oynuyor: IDF 'katliam planını' sundu! ABD askeri İsrail elçiliğinin önünde kendisini yaktı

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye, savunma sanayi alanında adeta destan yazıyor

YAPAY ZEKA FIRSAT MI, TEHDİT Mİ

BM: İsrail'in saldırıları ve yetersiz yardım nedeniyle Gazze'de kıtlık an meselesi

Yükleniyor