Yaşar Kalafat 

Bu bildiride Kazan ilçesi yakın-uzak çevresi ile coğrafi çalışma alanı olarak ele alınmış, bu coğrafyada yatmakta olan ziyaret yerlerinin genel bir tanımı yapılmış, halkın inancında yaşamakta olan bu mekânlarla ilgili inançlar tespit ve kısaca tasnif edilmiştir. Yapılan bu inanç tespitlerinden hareketle mitolojik bulgu aranılmasına geçilmiştir. Böylece halk inanmalarından hareketle mitolojik katmanlaşma aralanmaya çalışılarak, bölge halkının kültürel kimliğine şekil veren ve geçmişten gelmiş olan inanç ve uygulamalara ulaşılmaya çalışılmıştır. Elde edilen bulgular, Türk kültür coğrafyasının Ankara öncelikli sair bölgelerindeki benzerleri ile metin içerisinde karşılaştırılması yoluna gidilmiştir.

METİN: 

Ziyaret yerleri ki bir beldenin ve giderek ilişkileri nedeniyle bir ülkenin manevi mimarlarıdırlar. Onları tümünü bir çalışmada ele almak yayınlara yansımış olanlarla da yetinmiş olsanız ha deyince kotarılacak bir husus değildir. Biz çalışmamızda bunlardan bazılarına mitolojik bulgu arayışından hareketle durmaya çalışacağız[2].

Ankara´nın manevi mimarları değince Mutasavvıflardan; Seyyid Hüseyin Gazi, Horasan Erleri, Kırmızı Ebe (Kırgız Ebe), Saraç Sinan, Baklacı Baba, Erdede Sultan (Hallaç Mahmut), Taptuk Emre, Ahi Yakup, Ahi Yusuf bin Ahi İshak, Ahi Hüsameddin, Şeyh İzzettin, Hüseyin Bin Seyyid Şemseddin, Ahi Yusuf, Bacım Sultan, Ömer Şeyh, Caferi Sadık, Ahi Şemseddin, Ahi Bacı (Fatma Bacı) Hacı Tuğrul Baba, Baba Yakup, Şah Kalender Veli, Abalı Baba (Hacı Baba), Ahi Mesut, Gül Baba, Seydi Yusuf Dede, Koyun Baba, Felekeddin Bey (Ahi Arap-Kesik Baş), Hacı Bayram-ı Veli, Yazıcı Selahattin, Abdulkadir b.Yusuf İsfahanî, Baba Nahhas Ankaravî, Kazancı Baba, Şeyh Elvan, Baba Kıbel, Ahmet Baba, Molla Zeyrek, Ali Efendi Dede, Hasan Dede, Yusuf Dede, Yakup Abdal Samud Bali, Ahi Elvan, Karaca Ahmed, Kara Davut, Ankaravi Şeh Ahmet Çelebi, Edhem Baba, Bünyamin Ayaşi, Es-seyyid eş Şeyh Hüseyin Nakşibendi, Hüsameddin Ankaravî, Şeyh Muhyiddin Efendi, Aziz Mahmut Hudayî, Derviş Nidaî, Taceddin-i Veli, Şeyh Mehmet Baba, İsmail Rusuhi Dede, (İsmail-i Ankaravî), Şeyhülislam Yahya Efendi, Meyyal Dede, Şeyh Ahmet Kilimî, Ayvaşıl Dede (İvar Dede), Alışoğşu, Ahmet Nuri Baba, İncik Sultan, Tıybı Mehmet Efendi, Tiritzade Hüseyin Efendi, Beypazarlı Ali Efendi, Müderrriszade (Şeyh Mustafa Efendi), Osman Vehbi Efendi, Halveti Mehmet Efendi, Kasım Baba, Hasan Ziyaeddin Efendi, Şeyh Mehmet Tayyip Baba, Şeyh Şemseddin Efendi (Bayramoğlu), Seyyid Abdurrahim Arvasi, Arabacılar Kahyası İsmail Ağa (Gül), Taceddin Şeyhi Mustafa Taceddin Efendi (Gül), Ahmet Kayhan, Dr. Münir Derman, Mustafa Asım Köksal, Hacı Hasan Burkay, Abdullah Çetin Farukî gibi 80 zatın ismi akla gelir. Bunlardan bir kısmının kabirleri Ankara ve yakın çevresinde olmasa da ruh-i manevileri bütün Anadolu´da olduğu gibi Ankara´dadırlar.

Ankara´da yetişen mutasavvıflar ise; Akşemşeddin, Eşrefoğlu Rumî, Şeyh Emir Sikkinî (Ömer Dede), Şeyh Lütfullah Efendi, Yazıcızade Muhammed Efendi, Ahmed Bican, Germiyanoğlu Şeyhi, Akbıyık Meczup Sultan, İnce Bedreddin, Kızılca Bedreddin, Şeyh Yusuf Hakikî, Şeyh Ulban Şirazî, Şeyh Müsiihiddin Halife, Kemal Halveti (Kemal Ümmî) Bardaklı Baba´dır[3]. Bu 14 şahsın nüfus kütük kayıtları Ankara´da olmasa da Ankara´nın manevî atmosferinde yetiştikleri söylenebilecektir. Ziyaret yeri olmaları itibariyle hepsinden hareketle şüphesiz açıklama yapılamaz ancak bize göre zikredilmeleri gerekirdi.

Biz bu ulu zatların büyük bir kısmından Ahi Türbeleri, Horasan Eri Türbeleri, Bayramî Türbeleri, Bektaşi Türbeleri, Kesik Baş olarak bilinen türbeler, Ulu kadın Kişiler[4] ve benzeri konu başlıkları münasebeti ile açıklamalar yapmıştık. Bu defaki arayışımız ilave edilmiş yeni ilmeklerle birlikte, belirtildiği üzere mitolojik ipuçları içerikli olacaktır.

Bölgedeki birçok manevi değeri de bulunan kimse Anadolu´nun diğer bazı bölgelerinde de olduğu gibi ya tasavvuf ehli veya askerandandırlar. Tasavvuf ehlinin menkıbevi hayatı bilinmiyor ise o tür kimselerin türbeleri etrafında ayrıca inanç yumağı oluşmamaktadır. Gazi ve şehit mezarları etrafında oluşan halk inanmaları ise oldukça sınırlıdır ve bid´ad, hurafe, şirk kapsamında da mütalaa edildikleri için din görevlilerince mücadele alanı kapsamında düşünülmüşlerdir. Bununla birlikte Ankara Samanpazarı Demirtaş Mahallesi Yüzbaşı sokakta bulunanKırklar/Kadılar Kabristanı,Anakara Kalesi Adapazarı semtinde bulunan Yediler Kabristanı, Rüya ve sahiplilik motifleri ile bağlantılı olan Kızıl Bey, Öksüzce Baba, Seccade Sultan, Ahi Tura ve diğer Ahi mezarları ziyaret karakterli mekânlardır. Bunlar ya rüyaya girerek yerlerinin keşfinde yol göstermişler veya rüyaya girerek yol göstermişlerdir. Bir kısmı ise mezar yerlerine müdahale edilmesine tepki göstermelerdir. Kazan Tekke köyündeki Horasan Erleri´nin soyundan olduğu ifade edilen Turhasan Bay, Aynı soydan Yeğen Bey, Keza Horasan Eri olduğu ifade edilen Seyyid Siyami, Bala Kartal Tepe´de yatmakta olanKartal Dede, Aşerme inancı ile bağlantılı Karyağdı Hatun/Karyağdı Sultan, Ankara Altındağ Belediye sınırları içinde yatmakta olan Tezveren Sultan, Cimcime Sultan, Koyun Baba, Saime Sultan, Çocuk istemi< için gidilen Hoş Ebe, Avşar´da Dut Dut Dede ve diğerlerinin mezarları etrafında halk inançları oluşmasına rağmen bu inançlar mitolojik kodlar olacak türden değildirler[5].

Aşerme veya Umma´nın insan nefsi ile ilgisi bilinirken kişioğlunun bilhassa kadın kişinin özel durumlarının eski İnanç sistemi ile ilişkilendirilmesi mümkündür. Şamanizm´de de kadın kişiye ve bilhassa özel halleri döneminde farklı bir konum belirlendiği bilinmektedir[6].

Felekeddin Bey (Ahi Arap-Kesik Baş) yatırı da mitoloji masasında irdelenmeye alınabilir. Kesikbaş olarak bilinen yatırlar Allah rızası için cihat edip şehit düşen ve buna rağmen gövdesinden ayrılmış başı ile savaşabilen ulu zatlardır[7]. Böylece bilinen fiziki ölüme rağmen kişioğlu kutsalı adına savaşırken ölmemiş kabul edilir. Bu tür ölümler İslamiyet´ten evvel ki Türk inanmalarında var mı idi? Kutsal Ötügen için savaşılırken yurdun cansız bilinenleri dâhil bitki, hayvan ve insanları adeta topyekûn savaşa katılıyorlardı. Bu savaşa evvelce bu dünyadan göçmüş ülkenin çeşitli ruhları da yaşayanlarla birlikte katılıyorlardı. Buna göre kutsal için savaşta bu dünyada olmayanlar da yer alabiliyorlardı. Savaşa katılan Kesik Baş da ruhuyla savaşmış oluyordu. Bu iki izah arasında bağlantı kurulup kesik Baş inancının uzak geçmişin inançlarının devamı olduğu söylenebilir mi?  Türk destanlarından Mitolojik döneme kadar uzanmamış olsa da Genç Osman Destanı´nda kahraman “kelle koltuğunda 3 gün savaşmakta” dır.

Bunlardan Kartal Dede konusu üzerinde Kazan yerleşim yerinin inanç etimolojisi ele alınırken Kaz konusu ve onun mitolojik irdelenmesi münasebeti ile tekrar durulacak, Ulu zatların isim alışları konusunda Koyun Baba örneğinde olduğu gibi, Don Değişme motifi kapsamında ele alınacaktır.Karyağdı Hatun/Sultan konusuna ise umma(aşerme bahsi itibariyle açıklık getireceğiz.

Turhasan veya Durhasan ismi daha ziyade Dursun, Yaşar gibi isimlerde olduğu gibi çocuğu veya erkek çocuğu yaşamayan ailelerde çocukların yaşamaları amacıyla konulur. Böylece ölüm iradesi olan güce mesaj verilmiş olur. İslamiyet´te Eren isminde olduğu gibi isimden hareketle mesaj verme uygulaması vardır. Ancak Kaya, Çınar gibi bazı tabiatla, Aslan, Kartal, Börü gibi hayvanlarla ilgili isimlerin pagan dönemden kalma, oldukları putperestlik izleri taşıdıkları gerekçesi ile uygun bulunmadıkları da bilinmektedir. Eski Türk inanç sisteminde kara iyelerin cazibe olmamaları için erkek çocuklarına geçici çirkin isimlerin konulduğu da bilinmektedir.

Tur Hasan Bay yatır ismine gelince, Kaz Dağı Türkmenlerinin çeşme ve mezarlarında, Sarı Kız Dağı ve çevresinde Kazayağı resmedilir. Biz de Ceyhan bölgesinde Dur Hasan Baba´nın türbesi etrafında yaptığımız çalışmalarda buraya da kazayağı damgasının kazılmış olduğunu gördük. Esma Şimşek Anadolu´da İncelemesini yaptığı birkaç Durhasan Baba´nın mezarında Kazayağı Damgası tespit etmiş olmasına rağmen, biz Kazan Tekke köyündeki Horasan Erleri´nin soyundan olduğu ifade edilen Turhasan Bay ile ilgili böyle bir tespiti henüz yapamadık. 

Ancak, Sarkışla-Sarıkaya/Kürtler köyündeki Âşık Hüseyin Gürsoy (1902–1942) mezarında Kazayağı damgası vardır. Bu damgayı Tahtacı dini liderlerinin mezarlarında ve etnograf ilerinde görmek mümkündür.

Tahtacı Türkmenleri gibi Salur Türkmenlerinin bir kısmında da Kaz´ın ongun olduğu tespitinden hareketle, Yozgat Salurları arasında yapmayı planladığımız alan çalışmasında konu özel olarak ele alınacaktır.

Bala-Kartaltepe´deki Kartal Dede ziyaret yerinin bu ismi alması, taşıması Kartal´ın da Kaz gibi bir dönemin ongun olan kuşlar sınıfından bir hayvanın ismini almış olabileceğini düşündürmektedir. Şüphesiz bunlar olasılıklardan birisidir. Tespiti yapılan her hayvan ismi muhakkak bir onguna çağırım yapmayabilir. Bu isimlendirilişlerin farklı izahları da olabilir. Ancak Ongun olabileceği üzerinde durulan kaz gibi hayvanların aynı sınıftan diğer hayvanlarla birlikte Türk kültür coğrafyasında bir devamlılığı vardır.

Karlıova´da Kartalık Baba yatırı vardır[8]. Bu yatır bölge halkınca çok bilinen bir ismedir. Trakya´daki Amucalular Türkmenlerinin mezarlıklarıKuştepe ve Kartaltepe´de olup buralar kutsal mekânlar olarak bilinirler.

Hamit Zübeyir Koşay´dan aktarılan bilgilere göre Kartal Dede, Selçukluları dönemi erlerindendir. Kartal tepe ala´nın en yüksek yeri ve anılan mezar da tepenin dorundaymış. Etrafı Taşlarla çevrili üstü açık mezar halen yok olmuş bulunduğu alan parka dönüştürülmüştür. Yöre halkı uzun süre yağmur Duası için bu tepeye çıkarlarmış[9].

Yakutlara ait mitolojide de kartala ait motiflere rastlanır. Onlara göre ilk şaman Dünyaya kartal tarafından indirilmiştir. İnanışa göre, Şaman olacak çocuğun ruhunu kartal yer. Şaman bir kayın ağacı veya karaçam bulunan bir ormana doğru uçarak, bu ağaçlardan birine konar. Yumurtlar ve yumurtadan bir erkek çocuk çıkar. Çocuğu vahşi hayvanlardan koruyarak büyütür. Büyüyen bu çocuk ilk kam olur.[10]

Kartal Dede´nin cet, ecdat alışını irdelerken hayvan Ata miti´nden hareketle[11] Kurt Ata, Geyik Ata gibi Kartal Ata´nın da olabileceği izahı yapılabilir. Nitekim Radloff daŞamanizmde Kartal2ın hayvan ata kapsamında mütalaa edildiğini belirtir[12].

Tofa ve Dolganlar´da da Yakutlarda olduğu gibi kutsal hayvanlar; At, Kuğu, Kurt, Kartal, Ak Turna´dır. Bunlar toplumda yaşamakta olan soyları temsilcisi hayvanlardır. Ayı ve Kaz mitolojik muhtevalarına rağmen adeta unutulmuşlardır. Bu toplumda ayı eti yenilmez.[13]

Buryat Şamanizm´inde Tavşan onların koşucularıdır. Kurt, haber getiricileri, Kuğu şekline girdikleri hubilgan veKartal ise elçileridir[14].

Türk kültür tarihi çalışmalarının her alanında kartal yer alır ve bunlar mitoloji bağlantılıdırlar. Bu konuda Üçüncü[15]ve Aksoy[16] tarafından yapılmış iki değerlendirmeden kısa alıntılar aktarmak istiyoruz.

Hunlara ait I. Pazırık Kurganı´ndan çıkartılan bir eğer örtüsü üzerinde kartal ile grifon mücadele sahnesi verilmiştir. Noin Ula Kurganı´nda ise kartal-geyik mücadelesi, yünlü bir kumaş üzerine aplike şeklinde işlenmiştir.[17]

Noin Ula kurganından çıkarılan yünlü kumaş üzerinde kartal, geyik mücadele sahnesi vardır. Bugün ki Moğolistan´da, Orhun Anıtı çevresinde bulunmuş olan Kültigin´e ait taç üzerinde, kanatlarını iki yana açmış görkemli bir kartal figürü bulunmaktadır.[18]

M.S. VIII asırda Uygurlara ait Hoço Mabedinin tavan kısmında alçı üzerine boyama şeklinde çift başlı kartal figürü görülmüştür.[19]

Kartal motifi Göktürklerin bir kolu olan Şato Türklerinde mühim bir yer teşkil eder.[20] 

Kartal ve onunla ilgili inançlar Turan dil grubuna mensup halkların kültür ürünüdür. “Kartal Yükseklerden uçmayı, Kurt ise özel olmayı temsil eder”.[21]

Kartal da çok iyi bir nişancıdır. Mitolojide sadece kartal yuvasında doğan kişilerin iyi bir nişancı vasfına sahip olabileceği düşünülmektedir. Yine kartalla alakalı olarak farklı bir efsanede Şamanist unsurlar görülmektedir. Çok önceleri ne hastalık ne ölüm varmış; fakat zamanla ruhlar yeryüzüne çıkıp insanlara kötülük getirmeye başlamışlar. Bunun üzerine Tanrı, insanlara yardım etsin diye gökten bir kartal göndermiş. Kartal yeryüzüne inince insanlarla anlaşıp, birleşmek istemiş, fakat insanlarla kartal birbirlerinin dilini anlamamışlar. Kartal Tanrı´nın yanına dönüp, Tanrıya yeryüzünde olan bitenleri anlatmış. Daha sonra Tanrı kartala yeryüzüne inmesini ve orada karşılaştığı ilk insanla yaşamasını söylemiş. Bunun üzerine kartal kanatlarını açıp yeryüzüne inmiş ve ağacın altında uyuyan bir kadınla karşılaşmış. Daha sonra bu kadınla yaşamaya başlamış ve kadın kartaldan gebe kalmış. Ayı ve günü dolan kadının bir erkek çocuğu olur. Çocuk zamanla büyüyerek yeryüzünün en büyük atası ve Şaman´ı olur.[22] Kartal´ın ata olduğu veya ilk şamanın atası olduğu inancı başka verilerle de doğrulanmaktadır.

Yakut Türklerinde önemli bir yere sahip olan kartalın, şehirlerin ortalarına dikilen sırık üzerinde, ağaçtan yontulmuş figürü bulunurdu. Sırığın tepesinde bulunan bu kuşa “gök kuğu” adı verilirdi. Bu kuş çift başlı şekilde yapılırdı ve sırık dünyanın direği olarak tasavvur edilirdi. Sırık göğe kadar uzanırdı. Bu gök sırığı sembolik olarak yedi ve sekiz dallı yapılırdı. Sırığın her bir dalı göğün katlarının temsil ederdi. Sırığın tepesinde bulunan kartal, kırmızı renge boyanırdı. Gök kuşunun oturduğu katta, Tanrı, ruhlar ve Tanrı´nın çocukları dolaşırdı. Çoğu zaman bu ruhlar kuş şeklinde uçarak yeryüzüne iner yeni bir çocuk doğacağı zaman, çocuğun ağzına ruh üflerdi. Öyle anlaşılıyor ki, bu çift başlı kartal, kuş şeklindeki ruhların koruyucusu idi. Mitolojide yer alan “Gök Direği” şeklinde tasavvur edilen sütun “Hayat Ağacı”nı temsil etmektedir.[23]

Azerbaycan ve Anadolu Türk düğünlerinde Şah Bezeme diye bilinen bir uygulama vardır. Buna göre Bey Şah´ı bezenir. Çok kere 9 dallı olan bir ağaç dalının beher dalına meyve türü tatlılıklar asılır. Damat düğün evine geldiğinde bu bezenen dal havaya kaldırılır ve görevli “here/herkes bir Allah desin” diye bağırır ve davetliler “Allah Maşallah” diye bağırırlar. Böylece yeni evlilere bol çocuklu bol rızıklı mesut bir hayat dilenmiş olunur[24].

Yakutlarda kuş gibi tasavvur edilen ruhlar daha ziyade kartal şeklindedir. İlkbahar ve güz mevsimlerinin meydana gelmesi kartalın temsil ettiği ruhun iradesine bağlıdır. Kartal bir defa kanadını sallarsa buzlar erimeye başlar, ikinci defa sallarsa ilkbahar meydana gelmektedir. Kartal yakut geleneğinde güneşin ve Gök Tanrı´nın sembolü sayılmıştır

Yakutlara göre en korkunç ant kartal adıyla içilen yemindir. Kartal adıyla yok yere yemin edenlerinin ocağının söneceğine veya neslinin kesileceğine inanılmıştır. Yakutlardan biri evinin yanında kartal görse, ona et ziyafeti vermek zorundadır. Herhangi bir kişi yanlışlıkla kartal öldürse, şamanı çağırır ve tören yapılarak kartal bu ayinle kaldırılır. Kısır kadınlar kartala başvurarak ondan çocuk isterlerdi. Bundan sonra dünyaya gelen çocuğa kartaldan türemiş denirdi. [25]

Batı Türklüğünde de yaşayan Türk halk inançlarında çocuk istemi ile ziyaret edilen ulu mezarlardan sonra dünyaya gelen çocuğa o yatırın ismi verilir.[26]O yatır adeta o çocuğun manevi atasıdır.

Turanî halkların kadim mitolojisinde arketipsel bir motif olarak kartal motifi Sümerler ve Türkler tarafından paylaşılmıştır. Aynı sembol Etrüsklerde de mevcuttur. Roma´ya bu yoldan geçmiş olması muhtemeldir. Şamanist kurban ritüelinde, kartal mühim bir unsurdur. Bu törenlerde şaman davuluna vurarak, manzum dualar okur ve bildiği bütün ruhları çağırır. Kartal çağrılan bu ruhlar arasındadır. Çünkü kartal Tanrı Kuşu´durŞaman bu törenlerde yanında kartal tüyü ve kartal pençeleri bulundurur[27].

Doğu Anadolu´da ana dili Kürtçe olan Türklerde çocuğun kırkı çıkarılırken, diğer canlıların kırkı ile bebeğin kırkı karışmasın diye uçan ve kaçan bilinen bütün göksel ve yersel canlıların bu arada kartal´ın da ismi anılır. Bu uygulama bazı Karapapak toplumlarında da vardır[28].

Ayrıca şaman davullarında gezegenleri sembolize eden rozetler görülür ve bu rozetler kuş şeklindedir. Ayinlerde şamanın giydiği elbise kuşu sembolize ederek, şaman bu kuşun yardımı ile gökyüzüne veya yeraltına seyahat eder. Mezar taşlarında görülen kuşlar ölünün gökyüzü seyahatinde ona rehberlik eder. Şamanlara göre her insanın koruyucu bir ruhu vardır. Kartal da koruyucu ruhlar arasında görülmüştür. Bundan dolayı silahlarda görülen kartal figürü koruyucu ruh anlamına gelmektedir. Tuğlarda kullanılan kartal figürleri kudret ve asalet sembolü sayılmıştır.[29]

Göğün rakipsiz hâkimi olan kartal sonsuzluğun sembolü sayılmıştır. Kartal sadece uçan kuşlar için değil, yeryüzündeki diğer hayvanlara da korku vermektedir.[30]

Kartal´ın bu özelliğini Anadolu Türk halk kültürünün çeşitli sözlü kültür örneklerinden izleyebiliyoruz. Rüyada görülen kartal, zengin, güçlü kuvvetli bir kimseye çağırım yapar. Yüksek bir mevki şan, şeref ve övgüye işaret eder. Rüyada kartala sahip olmak geniş mülk anlamına gelir[31].  Bir kimse rüyasında kartalla mücadele etse amirinin onu rahatsız edeceğine ona sorunlu bir kimseyi musallat edeceğine inanılır. Kartalla birlikte yukarıdan aşağıya düştüğünü gören kimsenin maksat ve gayesinin hâsıl olmayacağına inanılır[32].

[1] Dr. Türk Halkbilim araştırma Kültür ve Strateji Merkezi, yasarkalafat@gmail.com  www.yasarkalafat.info 

[2] Ankara Büyük Şehir Belediyesi, Manevi Mimarlarıyla Ankara, Ankara Büyük şehir belediyesi, Ankara, 2007, 

[3] Ankara Büyük Şehir Belediyesi, Manevi Mimarlarıyla Ankara, Ankara Büyük Şehir Belediyesi, Ankara, 2007, 

[4] Yaşar Kalafat, Türk Kültürlü Halklarda Ulucanlar, Berikan, Ankara, 2011; Anadolu Kültür Coğrafyasında Erenler, Berikan, Ankara, 2012;  (A.Turan ile ) Anadolu Kültür Coğrafyasında Manevi Mimarlar ve Halk İnanmaları, Berikan, Anakara,  2013

[5] Ankara Büyük Şehir Belediyesi, Edebi ve Tarihi Şahsiyetleri İle Ankara, Ankara Büyük Şehir Belediyesi, Ankara, 2007,

[6] Yaşar Kalafat, Altaylar´dan Anadolu´ya Kamizm-Şamanizm, Sosyal Antropoloji Araştırmaları, Yeditepe, İstanbul, 2004

[7] Yaşar Kalafat, Siirt Yöresinde yatırlar Etrafında Şekillenmiş Halk İnançları ve Kesik Baş Motifi”, Türk Kültürlü Halklarda Ulucanlar, Berikan,, Ankara, 2011, s. 159-171

[8] Yaşar Kalafat, Türk Kültürlü Halklarda Ulucanlar, Berikan, Ankara, 2011 s. 33 

[9] Ankara Büyük Şehir Belediyesi, Edebi ve Tarihi Şahsiyetleri İle Ankara, Ankara Büyük Şehir Belediyesi, Ankara, 2007, s.27

[10] Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu´da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara 1995, s.77 Zikreden kemal Üçüncü Türk Tarih Kurumu´nun Armasındaki Çift Başlı Kartal ‘Tam Türk mü değil mi?´ Kartal Sembolizmi.

[11] Yaşar Kalafat, Türk Halk İnanmalarından Hayvan Üslubunda Mitolojik Devridayım-1, Barikan, Ankara, 2013, s. 207-217

[12] W.Radloff, Bibirya´dan Seçmeler Çev. A.Temir, İstanbul, 1976 

[13] Kaynak kişi; Yuriy Vasilyev, Krş. Yaşar Kalafat, Türk Halk İnanmalarından Hayvan Üslubunda Mitolojik Devridayım-1, Barikan, Ankara, 2013, s. 207-217

[14] M.C.Özönder, “Türkiyedeki Kazak Göçmenlerin Dinî Yapıları ve Şamanlık Bakiyeleri”, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildrileri,  Gelenek, Görenek ve İnançlar,, IV. C. Ankara, 1982, s. 419-427

[15] Prof. Dr. Kemal Üçüncü, “Kartal Sembolizmi, Türk Tarih Kurumu´nun Armasındaki Kartal ‘Tam Türk mü Değil mi?´Odatv.com

[16] Doç.Dr. Mustafa Aksoy, “Kartal Sembolizmi, Türk Tarih Kurumu´nun Armasındaki kartal ‘Tam Türk mü Değil mi?´ haberakademi.com

[17] Nejat Diyarbekirli, Hun Sanatı, İstanbul 1992, s.129. Kemal Üçüncü Derlemesinden, Zikreden Kemal Üçüncü “Türk Tarih Kurumu´nun Armasındaki Çift Başlı Kartal ‘Tam Türk mü değil mi?´ Kartal Sembolizmi.

[18] Nejat Diyarbekirli, Hun Sanatı, İstanbul 1992, s.129. Zikreden Kemal Üçüncü, Zikreden Kemal ÜçüncüTürk Tarih Kurumu´nun Armasındaki Çift Başlı Kartal ‘Tam Türk mü değil mi?´ Kartal Sembolizmi.

 

http://yasarkalafat.info/?p=1474