Nükleer silahlanma: Skandal ikiyüzlülükler

Nükleer silahlanma: Skandal ikiyüzlülükler

ABD nükleer silahlanmanın yayılmasına karşı, fakat buna son vermek için askeri güç kullanma tehdidini kullanma kabiliyetine artık sahip değil. Bugüne kadar nükleer silahlanmayı durdurmuş olan ülkeler artık bu durumu tekrar gözden geçiri

Immanuel Wallerstein

ABD ve İran, İran’ın nükleer silah edinmesi ihtimali üzerine yapılan ciddi müzakerelerin ortasında. Bu müzakerelerde bir formül üzerinde uzlaşılma ihtimali düşük görünüyor, çünkü her iki ülkede de uzlaşmaya şiddetle karşı çıkan ve olası herhangi bir anlaşmayı sabote etmek için fazlaca çaba gösteren etkin güçler bulunmakta.

ABD ve batı Avrupa’nın standart görüşüne göre esas mesele, güvenilmez olarak kabul edilen bir ülke olan İran’ın silah elde ederek İsrail ve genel olarak Arap Dünyası üzerinde hâkimiyet kurmasının nasıl engelleneceği. Aslında pratikte mesele tam olarak bu değil. Eğer elinde silah varsa bile, İran’ın bu nükleer silahı kullanma olasılığı nükleer silah sahibi diğer on ülkeden çok daha düşük görünüyor.

Esas mesele biraz farklı. İran’ın nükleer bir güç olmasını engellemeye çalışmak bir seti bir parmakla engellemeye benzer. Eğer parmak çekilirse taşkın olur. Korkulan şey eğer parmak çekilirse olacaklar; çok kısa bir süre sonra nükleer silah sahibi güçler dünyada on tane olmakla kalmaz, yirmi ya da otuza çıkabilir. Bunu açıkça anlamak için nükleer silahların tarihini gözden geçirmek gerekir.

Hikaye İkinci Dünya Savaşı’nda ABD ve Almanya arasında diğer ülkeler üzerinde kullanmak amacıyla atom bombası geliştirmek için yaşanan şiddetli rekabet sırasında başladı. Almanya pes etti ve başarılı da olamadı fakat ABD daha avantajlı durumda idi. Bu noktada iki şey gerçekleşti. ABD ve Sovyetler Birliği, Potsdam görüşmesinde Almanya’nın pes etmesinden üç ay sonra, yani bu 8 Ağustos’ta, Sovyetler Birliği’nin Japonya’ya karşı savaşa girmesi üzerinde uzlaştı. Ve ABD 16 Temmuz’da, Almanya’yla savaşın sona ermesinden sonra, ilk nükleer patlamayı denedi.

6 Ağustos’ta (Sovyetler Birliği’nin Japonya’ya karşı savaşa gireceği taahhüdünden iki gün önce) ABD Hiroşima’ya atom bombası attı. Sovyetler Birliği 8 Ağustos’ta sözünü yerine getirdi. Bu bombalamanın bir defaya mahsus bir seçenek olmadığını kanıtlamak için ABD, 9 Ağustos’ta Nagazaki’ye ikinci bombayı attı.

Bu bombalar neden atıldı? Resmi açıklamalar bu bombalamaların savaşı oldukça kısalttığı üzerineydi. Ve böyle de yapmış olabilir. Fakat aynı zamanda bu bombalamaları, ABD’nin Sovyetler Birliği’ne bir güç gösterisi denemesi olarak algılamak da mantıklı geliyor. İlginç zamanlama, bu varsayımı güçlendirmekte.

Daha sonra ne oldu? Savaş zamanı vaatleri nedeniyle ABD bazı teknik bilgileri hemen İngiltere ile paylaştı. Sonra bunu, dünya çapında nükleer silahları yasaklayacak bir uluslararası anlaşma yapma girişimi izledi. Bu girişim başarısız oldu. 1949’da Sovyetler Birliği kendi bombasını ateşledi ve ikinci nükleer güç haline geldi. 1952’de İngiltere de bir silah patlattı ve üçüncü oldu.

Eski bir üçleme olan “Büyük Üçlü” güçlerinin listeyi böyle sonlandırması gerekiyordu. Fakat Fransa önemli bir güç olma iddiasını sürdürmeye karar verdi ve 1960’ta bir bomba patlattı. 1964’ta Fransa’ya Çin katıldı. 1971’de Çin Halk Cumhuriyeti’nin Çin’in yerine geçmesinden sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin hepsi nükleer silahlara sahipti.

Bir kez daha, bu silahlara sahip olanların listeyi kendileriyle kısıtlamaları gerekiyordu. Şüphesiz bu yolda programları olan ve zamanla nükleer kulübe üye olmayı başaracak on ila yirmi ülke bulunuyordu. Beş nükleer güç Nükleer Silahları Sınırlama Anlaşması (genellikle NPT olarak kısaltılır) adında bir anlaşma geliştirdiler. Anlaşmada bir takas önerildi. İmzalayan devletler beş nükleer gücün iki şeye; kendi pozisyonlarında bu türden silahların miktarını azaltacaklarına ve nükleer gücün sözüm ona barışçıl kullanımları için gerekli olan maddi kaynağı nükleer olmayan güçlere sağlamaya söz verdikleri takdirde nükleer silah geliştirme isteklerinden vazgeçeceklerdi.

Bir ölçüde anlaşma oldukça başarılı idi. Neredeyse bütün ülkeler anlaşmayı imzaladı ve nükleer program uygulayanların neredeyse hepsi programı kaldırdı. Diğer yandan, NPT’nin kullanışlılığını sınırlayan iki şey ortaya çıktı. Birincisi, anlaşmayı imzalamayı reddeden ya da imzalayıp daha sonra vazgeçen ülkelere yapılabilecek pek bir şey yoktu. İmzalamayı reddeden ve daha sonra bomba patlatan birtakım ülkeler vardı: Hindistan 1974’te, İsrail 1979’da, Pakistan 1998’de ve Kuzey Kore 2008’de (Kuzey Kore’nin başarılı nükleer silah denemesi 2006’da ilan edilmişti - çv. notu). Buna ek olarak İsrail bilgilerini ortağı Güney Afrika ile paylaşmıştı. Ve Pakistan diğer ülkelere bilgi ve silah satmaya başladı.

İkinci olumsuz sonuç, sözüm ona barışçıl kullanım için verilen bilgilerin nükleer silah yapmaya (oldukça hızlı bir şekilde) dönüştürülemeyeceğinden emin olmak teknik açıdan son derece zor. Temel teknik mesele zenginleştirilmiş uranyum ve plütonyumun ve çift kullanımlı olarak adlandırılan teknolojinin silah geliştirmede faydası. IAEA esasen ülkelerde barışçıl kullanım olanaklarını yaymak için 1957’de oluşturuldu. Fakat daha sonra bilginin kötüye kullanımına karşı idari önlemler alarak bir şekilde karşıt bir rol oynamaya başladı. 1993’te yanlış kullanımı denetlemede Uluslararası Atom Enerji Kurumu’nun yetkisini artırmak için daha fazla güç vadeden, “ek protokol” kabul edildi fakat en az elli ülke protokolü imzalamayı reddetti. Ek protokol sadece daha önce imza atmış ülkeler tarafından imzalandı.

ABD gücünün gerilemesi bütün bu konuları tekrar gündeme getirdi. Öyle görünüyor ki ABD nükleer silahlanmanın yayılmasına karşı fakat buna son vermek için askeri güç kullanma tehdidini kullanma kabiliyetine artık sahip değil. Bu nedenle, daha önce çatışmalarda ABD ordusuna güvenen ya da iç politikalarına ABD’nin müdahalesinden çekindiği için nükleer silahlanmayı durdurmuş olan ülkeler, artık bu durumu tekrar gözden geçirmeye hazır. Japonya başbakanı demeçleri açıkça bu durumu vurguluyor. Ve tabi ki yerel yayılma olasılığı yüksek. Eğer Japonya bu yönde ilerlemeye devam ederse Kuzey Kore, Avusturalya ve hatta Tayvan’a bile yayılabilir. Hem Mısır hem de Suudi Arabistan bu doğrultuda tepki verirler, İran ve Türkiye de. Ve Brezilya ve Arjantin çok da uzakta olmayabilir. Hatta Avrupa’da İsveç, Norveç ve İspanya ve muhtemelen Hollanda programlar başlatabilir. Ve Sovyetler Birliği’nin eski nükleer alanları olan Belarus, Ukrayna ve Kazakistan tekrar başlatmak için gerekli bilgiye sahip.

Nükleer silahlanma: Skandal ikiyüzlülükler

Herkes pişkince yalan söylüyor. Ülkeler nükleer bir felaketi engellemek için çalışmıyor. Herkes olası düşmanları karşısında jeopolitik konumunu korumaya ya da geliştirmeye çalışıyor. Kimse başkalarının üzerine atmak için bir bomba istemiyor. Herkes hiç kimse kendisine atamasın diye bir bomba istiyor.

ABD 1945′te Japonya’ya iki nükleer bomba attığından bu yana dünyada bir nükleer kıyamet endişesi var. Öte yandan, gerçek bir savaşta bu ikisinden başka nükleer bomba kullanılmadı.

ABD’nin atom bombasına sahip olması, elbette ki ona muazzam bir askeri avantaj sağladı. ABD bu silah üzerindeki tekelini korumak isterken diğer ülkeler de bu tekeli kırmak istedi. Birincisi ve en önemlisi, Sovyetler Birliği buna niyetlendi ve 1949′da muradına erdi. Büyük bir felaket endişesi yaratan bu durum muhteşem bir avantaja dönüştü. Bu noktadan sonra, iki “süper güç,” bombayı “ilk” kullanan taraf olmamak üzere konuşulmamış bir mutabakata vardılar. Karşılıklı şüpheler baki kalsa da, zımni barış bugüne kadar bozulmadı.

Ne var ki, bu kulübün bir parçası olmayı hak ettiklerini düşünen başkaları da vardı. Büyük Britanya, kulübe ABD’nin davetiyle katıldı. Ve hem Fransa hem de Çin nükleersiz kalmaları konusundaki bütün talep ve baskıları geri çevirdiler. Böylece 1970′ler itibariyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin tamamı nükleer güç haline geldi.

ABD işte tam da bu zamanda, kulübün daha fazla üyeye kapatılması için girişimde bulundu. Esas itibariyle bir sözleşme teklifi olan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı desteklediler. Eğer söz konusu beşli dışında herhangi bir ülke nükleer silah geliştirmeyeceğini açıklarsa, bunun karşılığında iki şey elde edecekti: (1) barışçıl amaçlarla atom enerjisi geliştirme hakkı ve (2) nükleer beşlinin, en sonunda bütünüyle bu silahları yok etmek üzere nükleer cephaneliklerinden arınma sözü vermesi.

Bütün dünya bu anlaşmayı imzaladı, üç ülke hariç: İsrail, Hindistan ve Pakistan. Üçü de nükleer silah geliştirme çalışmalarını sürdürdü. Başlangıçtaki çeşitli ikazlara rağmen, kulübün davetsiz üyeleri fiili üyeler haline geldi.

Anlaşmayla ilgili iki sorun vardı. Birincisi, nükleer beşlinin hiçbiri (ve daha negatif bir pozisyondaki diğer üçü de) nükleer cephaneliklerini azaltmak yönünde bir niyete sahip değildi ve zaten öyle bir şey de yapmadılar. Son olarak Başkan Obama, anlaşmada öngörülen 25 yıllık süre geçince Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın süresinin uzatılmasını ABD Kongresi’nde onaylatmak için, ABD silahlarının iyileştirileceğini ilan etti. Şüphe yok ki diğer bütün nükleer güçler de aynısını yapmak isteyecektir.

İkincisi, muazzam siyasi sonuçlara yol açabilecek teknik bir sorundu. Sözüm ona barışçıl amaçlı nükleer enerji kullanabilmek için bir ülke teknik yeterlilik bakımından birtakım aşamaları geçmek zorunda, ki bundan sonra bir adım ileri gidip nükleer silah elde etmek çok kolay oluyor. Ne var ki, bu hak, nükleer olmayan güçlere, nükleer silah elde etmemeleri karşılığında bir ödül olarak öneriliyor.

Bu da bizi bugünkü bulunduğumuz yere getiriyor. Nükleer beşli (ve şüphesiz nükleer sekizli) silahlarını geliştiriyor. Eşzamanlı olarak ABD (ve bazı diğerleri) nükleer olmayan güçleri anlaşmada kendilerine tanınan haktan vazgeçmeye zorluyor. İran’la tartışılan mesele bu. ABD ve İsrail’in yaygara kopararak savunduğu şey şu: İran anlaşmada kendisine tanınan hakkı kullanması için güvenilir bir durumda değil, çünkü İran daha sonra bir adım ileri gidecektir. Ve İran bombayı İsrail’e saldırmak için kullanacaktır.

Kuzey Kore, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’ndan (her ne kadar belirsiz bir biçimde de olsa) çekildi ve şu anda dokuzuncu nükleer güç. Nitekim, bir dizi ülke İran’la aynı yolda ilerleyerek nükleer kapasitelerinin teknik düzeyini artırıyorlar. Ancak anlaşılan ABD onların daha “güvenilir” olduğunu düşünüyor ki bu konuyu açıktan bir vakaya dönüştürmüyor.

Herkes pişkince yalan söylüyor. Ülkeler nükleer bir felaketi engellemek için çalışmıyor. Herkes olası düşmanları karşısında jeopolitik konumunu korumaya ya da geliştirmeye çalışıyor. Kimse başkalarının üzerine atmak için bir bomba istemiyor. Herkes hiç kimse kendisine atamasın diye bir bomba istiyor.

Bu topyekûn bir açmaz ve böyle de kalacak. Tavizde bulunmak hiçbir ülkenin kendi çıkarnıa değil. Bu nedenle de dünya baştan aşağı nükleer yayılmaya doğru ilerliyor. Bu tehlikeli mi? Elbette. Peki bu, garanti bir felaket anlamına mı geliyor? Böylesi bir ihtimal çok düşük. Hatta binde bir ihtimal ama bu bir de çok fazla. Ancak hiçbir şey değişmeyeceği için, bu binde bir olasılığın hepimizin aklı başına gelmeden önce gerçekleşmemesini umut etmekten başka bir şansımız da olmayacak. Fiili bir zımni barış ABD ve Sovyetler Birliği’ni birbirine saldırmaktan alıkoydu. Aynı şey Hindistan ve Pakistan için de işe yaradı. Peki, yalnızca jeopolitik üstünlük arayışıyla sınırlı olmayıp prestij ve onur meselesi de olan bu oyun, neden daha fazla nükleer oyuncuyla devam etmesin?

İran ve Bomba

İran’ın nükleer programı hakkındaki tartışmanın çoğu gerçekten, her yönüyle histeriktir. Senatör John McCain’in demecine şahit oldum: “Askeri harekâttan daha kötü olan tek şey vardır, bu da nükleer silahlı İran’dır.” İnsanın Shakespeare’in sözüyle cevap veresi geliyor: “Hiç uğruna kuru gürültü”. Müthiş bir kuru gürültü olduğunu ve yüksek konumdaki bazı kişilerin İran’ın nükleer silahları ele geçirmesini engellemek için askeri harekâta girişmek konusunda ciddi olduklarını hariç tutun. Öyleyse bunun neden ve kimin için bu denli önemli olduğunu sormalıyız.

Her şeyden önce, yarın İran nükleer silahlara sahip olursa, bunu niye bir felaket sayalım? Bugün nükleer silahlara sahip olduğu bilinen dokuz ülke vardır. ABD, Büyük Britanya, Rusya, Fransa, Çin, İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore. İran onuncu olursa ne değişir? İran kimi tehdit eder? Hangi ülkeyi bombalayabilir? Hâlihazırda, İran’ın askeri olarak saldırgan olduğunu veya olacağını gösteren herhangi bir belirti bulunmamaktadır. Retorik ve amaç birbirinden farklı şeylerdir.

Fakat İran bombayı kullanmayı amaçlamıyorsa neden ona sahip olmak istesin? Bazı açık sebepler var. Bombaya sahip dokuz ülkeden biri hariç, geri kalan hepsi bunu İran’a karşı kullanmaya yeterince yakın duruyor. İran hükümetinin bu durumdan etkilenmemesi için saf olması gerekir. Dahası, ABD’nin son beş yıla ait politikalarından kolayca anlaşılabilen bir şey; ABD’nin Kuzey Kore’ye değil, Irak’a saldırmasını sağlayan en büyük fark, Irak’ın Kuzey Kore’nin sahip olduğu nükleer silahlara sahip olmamasıydı.

İkinci açık sebep, İran milliyetçiliğidir. İran’ın nükleer bir güç olma emellerinin şimdiki başkanla başlamadığını hatırlayalım. Bunlar, İran devriminden de önceye, İran’ın Şah günlerine kadar dayanır. Açıkça, bugün orta büyüklükte bir güç olan İran, nükleer kulübün üyesi olursa jeopolitik gücünü artıracaktır. İran tüm diğer devletler gibi kendi ulusal çıkarlarına sahiptir ve açıkça, bölgesinde merkezi bir rol oynamayı istemektedir.

Fakat tek başına bu, dünyanın ya da bölgenin barışını etkiler mi? Sovyetler 1949′da ilk nükleer patlamasını yaptığında Batı dünyasının feryadı çok yüksek oldu. Fakat geçmişte net olan bir nokta vardı ki, o da 1949′dan 1991′e Sovyetlerin dağılması arasında bir Amerikan-Sovyet savaşının olmamasına katkı sağlayan tek faktörün iki gücün de nükleer silahlara sahip olduğuydu. Berlin ablukasında, sözde Küba füze krizinde ve Afganistan savaşında tüm şiddetli gerilimlere rağmen iki tarafın da nükleer silah kullanmayacağını garantileyen, karşılıklı yıkımdan duyulan korkuydu. Hindistan ve Pakistan’ın bombaya sahip olmaları da Keşmir anlaşmazlığında çok güçlü bir sınırlama oldu.

Terör dengesi Orta Doğu’da neden bu kadar iyi işlemez? İran’ın nükleer silahları tasarrufu Orta Doğu’da neden yatıştırıcı bir unsur olamaz? Sunulan tek cevap, İran hükümetinin bombayı kullanmaktan kaçınacak kadar akıllı olmadığıdır. Fakat biri bunun bir saçmalık- ırkçı bir saçmalık- olduğunu söylemeli. Şu anki İran yönetimi politik olarak ABD yönetimi kadar sofistikedir ve çok daha az militarist bir sestir.

Öyleyse neden herkes bu kadar telaşlanmaktadır? Henry Kissinger bunu bir süre önce açıkladı ve Thomas Friedman New York Times’ta bunu yeni tekrarladı. Çok nettir ki, İran bir kere nükleer silahlara sahip olursa, diğer ülkeler için de bu yolu açmış olacak ve en azından 10-15 ülke daha böyle silahlara sahip olmak için hızlı bir çalışmaya girecek. Belli bazı adaylar var: Güney Kore, Japonya, Tayvan, Endonezya, Mısır, Irak (evet, Irak.), Güney Afrika, Brezilya, Arjantin ve birçok Avrupa ülkesi. 2015 yılında 25 tane nükleer güç olabilir.

Bu tehlikeli midir? Her zaman düğmeye basabilecek konumda bulunan çılgın kişiler ve gruplar oldukça, tabii ki… Ama bu çılgın kişiler veya gruplar bugünkü dokuz nükleer güçte de vardır ve kişisel olarak, gelecek 15 ülkede bunlardan daha çoğunun bulunduğuna inanmıyorum. Nükleer silahsızlanma zorunlu bir amaçtır fakat dünyanın bir kısmının silahsızlanması değil, herkesin silahsızlanması koşuluyla.

İran’ın nükleer silahlanmasından dolayı, özellikle Birleşik Devletler’in telaşlanmasının sebebi, nükleer silahların sözde orta büyüklükte devletlere yayılmasının Birleşik Devletler’in askeri gücünü açıkça azaltmasıdır. Fakat bu, bu durumun dünya barışını etkileyeceği anlamına gelmez. Öyleyse İran’a bir Birleşik Devletler saldırısından veya İsrail saldırısından endişelenmeli miyiz? Gerçekten hayır, çünkü ABD bugün böyle bir saldırıyla meşgul olacak güce sahip değildir, Irak rejimi bunu desteklemeyecektir ve İsrail de bunu yalnız yapamayacaktır. Yani yapılan, hiç uğruna bir kuru gürültüdür.

 



Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

Türkiye'nin havacılık motorlarında lider şirketi TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI), yaklaşık 10 yıllık dönemde 12 milli, 1 yerli olmak üzere 13 motora imza attı.

Teknoloji

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Vücutta kolay morarma o hastalığın habercisi olabilir!

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sıcaklıklar 30 derecenin üzerine çıkacak (Bu hafta hava nasıl olacak?)

TBMM açılıyor: Gündemde kripto para düzenlemesi var

Yerel seçim dünya medyasında: İstanbul 'büyük ödül', muhalefeti bekleyen tehlike

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!

Yükleniyor