7 Haziran Çarşamba günü, sabahın erken saatlerinde İran Meclisi´ne ve 1979 Devrimi´nin lideri ve İslam Cumhuriyeti rejiminin kurucusu Ayetullah Humeyni´nin anıtmezarına iki terörist saldırı düzenlendi. Uzun namlulu tüfekler, tabancalar ve intihar yelekleri ile Meclis´in idari binalarından birine giren dört kişiden birinin kendisini patlattığı, üçünün güvenlik güçleri ile çıkan çatışmada öldürüldüğü bildirildi. Humeyni´nin anıtmezarına saldıran iki kişiden birinin üzerindeki bomba düzeneğini patlattığı, birinin de vurulduğu belirtildi. İki saldırının sonunda 17 kişi hayatını kaybetti, 40´tan fazla kişi yaralandı.
Çok uzun bir aradan sonra Tahran´da ilk defa meydana gelen terör saldırılarının sorumluluğunu IŞİD üstlendi. Daha meclis binasındaki çatışma sürerken IŞİD´in sözde haber ajansı Amaq, saldırganların baskın sırasında çektiği kısa bir görüntü yayınladı. Sağlıklı bilgilerin olmadığı ve şüpheciliğin had safhada olduğu durumlarda olduğu gibi İran´da terör saldırısından sonra çok sayıda komplo teorisi ortaya atıldı ve çözümlemelerle komplo teorileri iç içe geçti.
Teoriler...
Öncelikle, güvenlik tedbirlerinin son derece yoğun olduğu başkent Tahran´da, en çok korunduğu varsayılan yerlerden meclis binasına ve anıtmezara silahlı ve bombalı saldırının nasıl yapılabildiği sorgulandı. Saldırganların hedef seçimi ve eylem tarzı tartışıldı. Bazı kişiler de İran´da cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası şekillenen siyasi dengelere ve çekişmelere, özellikle Devrim Muhafızları ile Ruhani hükümeti arasındaki gerginliklere ve farklılıklara dikkat çekti. Ayrıca, hem Meclis Başkanı Ali Laricani´nin hem de İran Rehberi Ayetullah Ali Hamanei´nin yaptıkları ilk açıklamalarda saldırıları ‘önemsiz bir kaç olay´ diye nitelemesi ilginç bulundu.
Bazı kişiler terör saldırılarını IŞİD´in üstlenmesine rağmen saldırılarla Trump yönetiminin İran´a yönelik politikaları arasında ilişki kurdu. Nitekim İran karşıtı duruşuyla öne çıkan ABD Başkanı Donald Trump, 21-22 Mayıs´ta Suudi Arabistan ve İsrail´e yaptığı ziyaretlerde terör örgütlerini desteklemek ve Ortadoğu´yu istikrarsızlaştırmakla itham ettiği İran rejiminin izole edilmesi gerektiğini söylemişti. Keza Tahran´daki saldırıların, El-Kaide lideri Usame Bin Ladin´in öldürüldüğü operasyonda etkili rol oynadığı iddia edilen Michael D´Andrea´nın CIA´de İran ile ilgili dosyanın başına geçirilmesinden kısa bir süre sonrasına denk gelmesine dikkat çekildi. Devrim Muhafızları, yayınladığı bildiride terör saldırısının ABD Başkanı Trump´ın bölgede ‘gerici´ hükümetlerin liderlerinin buluşmasından kısa bir süre sonra gerçekleştiğini hatırlattı; terör saldırısında bu ülkelerin payının olduğunu iddia etti. Devrim Muhafızları Komutan Vekili General Hüseyin Selami, televizyona verdiği mülakatta terör saldırısının Suudi Arabistan, İsrail ve ABD arasında yapılan, İran´ın gücünü kırmaya yönelik ortak projenin bir sonucu olduğunu iddia etti.
Terör saldırısının ardından İran´dan gelen açıklamaların çoğu Suudi Arabistan´ı hedef aldı. Zira, Suudi Arabistan Savunma Bakanı ve Veliaht Vekili Prens Muhammed bin Selman, 2 Mayıs´ta yayınlanan televizyon konuşmasında İran´ın ülkesine yönelik bir savaş yürüttüğünü iddia etmiş, ama ‘Suudi Arabistan´ın oturup savaşı beklemek yerine çatışmayı İran´a taşıyacağını´ söylemişti. Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr de 7 Haziran´da, saldırıdan saatler önce el-Arabiya televizyonunda yaptığı konuşmada İran´ın bölgedeki müdahaleleri ve terörizme desteği nedeniyle cezalandırılması gerektiğini söylemişti. İran´ın BM´deki Büyükelçisi Gulamali Hoşru, Güvenlik Konseyi´ne yazdığı mektupta Prens Muhammed´in ve Cubeyr´in konuşmalarını hatırlattı ve saldırıların bu açıklamalardan kısa bir süre sonra gerçekleştiğine dikkat çekti.
Haberin devamı : http://www.orsam.org.tr/index.php/Content/Analiz/5119?s=orsam|turkish