Habib Fayyad
Tahran ve Ankarayı, kimi zaman yakınlaştıran, kimi zaman da uzaklaştıran farklı türden ilişki bir araya getiriyor. Aralarındaki yakınlaşma, bir gün bile entegre olmalarına yol açmadı. Bununla birlikte uzak olmaları da asla çatışmaya sebep olmadı. Pozitif soğukluk, güçte eşitlik eğilimlerde ihtilaf anlamına gelen zıtlık ilkesine ram olan iki devletin ilişki sürecine hükmeden kaçınılmaz bir kaderdi sanki. Bu ilke, iki tarafı da karşılıklı ilişkilerini, şu anki bölgesel saflaşmanın ve hakkında ihtilaf içinde oldukları krizlerin dışında tutmaktan alıkoymamıştı.
Karşılıklı ilişkilerinde her iki taraf da sabit bir pragmatik yaklaşımdan yola çıkıyor. Buna göre gerilimlerin üzerinden atlıyor ve ortak çıkarları koruyacak şekilde doğal bir süreç içinde ilerliyorlar. Bununla birlikte ilişkileri daha da pozitif bir aşamaya taşıyacak müzmin engeller mevcut. Yine de bu engellerin, tarih, coğrafya, ekonomi, din ve milliyet tarafından belirlenmiş olan değişmez bağları etkilemesine izin verilmiyor.
Buradan hareketle -Ankara, Suudi Arabistanın Yemen saldırılarını desteklemesine rağmen- İran ve Türkiye ilişkileri alışılageldik süreçten çıkmayacaktır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Tahran ziyareti, ilişkilerin daha ileri bir gerilim seviyesine taşınmasına mani oldu. Taraflar, Yemen krizinin çözümünde birlikte çalışmak konusunda anlaştılar. Fakat aynı ziyarette, Suriye krizi konusunda tarafların yeniden konum alabileceği izlenimi yaratan hiçbir işaret yoktu.
İrana göre Türkiyenin Suudi saldırılarına desteği, Ankaranın Tahran yerine Riyad ile ittifak kurma arzusundan kaynaklanmıyor. Türkiye, Tahran üzerinde, Yemen krizini barışçı yollarla çözüme götürecek ve bölgesel dengenin, nükleer anlaşmanın son aşamalarında olan İran lehine bozulmasına engel olacak bir baskı yaratmayı amaçlıyor. Aynı bakış açısı, Cumhurbaşkanı Erdoğanın, İranlı ev sahibi karşısında, ekonomik çıkarları siyasi değerlendirmelerin önünde tutmasına neden oldu; zira Ankara, yaptırımların kaldırılmasından sonra Tahranla ekonomik ortaklığa girme ve Türk topraklarını, İrandan Avrupaya ulaşacak petrol ve doğal gazın geçiş yolu hâline getirme beklentisinde. Üstelik Türkler, yaptırım döneminde petrol ihracatı ve para havalelerinde yanında durdukları İslam Cumhuriyetinden birtakım ekonomik imtiyazlar almakta öncelikli olduklarına inanıyorlar. (Lübnan`da yayımlanan El Safir gazetesi - 11 Nisan 2015)
Haber metni: http://assafir.com/Article/412677