Teşkilat-ı Mahsusa`nın 100. Yılında Türklük Bilimi-Enteljans İlişkileri

Teşkilat-ı Mahsusa`nın 100. Yılında Türklük Bilimi-Enteljans İlişkileri

Teşkilatı Mahsusa dönemi Türk millî istihbaratının da, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı’nın da hedeflerini dönemlerinin tehdit unsurları oluşturmuş ve zamanlarının imkânlarına göre yapılandırılmaya donatılmaya çalı?

Azerbaycan Cumhurbaşkanı eski yardımcısı Prof. Dr. Kamil Veli Nerimanoğlu`nun oturum başkanlığında, Avrasya Bir Vakfı Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde 'Teşkilat-ı Mahsusa`nın 100. Yılında Türklük Bilimi-Enteljans İlişkileri' üzerine bir konferans veren Dr. Yaşar Kalafat`ın (*) konuşmasının tam metni şöyle:

'Biz bu konferansımızda, Millî İstihbarat Teşkilatı’nın yaklaşık 100 yıllık zaman zarfında geçirdiği mevzuat değişikliği, yasama, yargı ve yürütme ile bağlantıları, bu değişikliye yol açan iç ve dış amiller gibi hususları üzerinde ayrıntılı duramayacağız. İstihbaratın ana konularını tek tek ele almaya da kalkışmayacağız. Biz daha ziyade istihbaratın ana uğraş konulardan olan “Bilimsel ve Teknik İstihbarat”, “Sosyal İstihbarat” ve ayrıca “Biyografik İstihbarat” türleri üzerinde dolaylı güncellemelerle duracağız. Bir takım ilişkilendirmeler yapıp “Psikolojik Harekât”, “Stratejik Enformasyon Savaşı” ve “Propaganda” konularına değineceğiz. Doğal olarak, referanslarımız tamamen açık kaynaklar olacak ve halkbilim-Türkiyat zemininde kültür stratejisi penceresinden bakarak konuları ele almaya çalışılacaktır.

Açıklamalarımızda; “Açık Kaynak İstihbaratı” ile “Veri, malumat ve bilginin toplanması uyum ve bütünleştirilmesinin sağlanması”, “analiz, sentez ve yorumlarının yapılması”, edinilen “istihbaratın işleme koyucuya yansıtılması” safhalarına, Türklük bilgisi çerçevesinde dokunmalarda bulunacağız. Devlet istihbaratının iki-üç dönemi için yapacağız karşılaştırmamız bu çerçevede olacak.

İstihbarat’ın bir sosyal bilim alanı olduğu anlayışından hareketle, teorik düşünce mantığından millî teorik analizlerde Türklük bilimin yeri üzerine duracağız. Bu münasebetle TM, Teşkilatı Mahsusa’nın kuruluş dönemindeki (1914–1918) stratejik hedefleri ile günümüz şartlarını kültürel kimlik açısından karşılaştırmaya çalışacağız. Bu arada MAH Millî Emniyet Hizmetleri dönemi (1926–1965) MİT Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı’nın (1965-) başlangıç dönemi olarak kabul edilebilir.

Yapmaya çalıştığımız, düşüncelerimizi pratiğe dökerek biraz dahi olsa yaşanılan dönemlerden hareketle geleceğe ışık tutmaktır.

Bilindiği üzere istihbarat en yalın hali ile haber alma ve haber alınmasına karşı koyma işleminde, şahısların, kurumların ve giderek milletlerin varlıklarının korunup menfaatlerinin kollanılması olayıdır.

Millî istihbaratları “millî” yapan, yapılan istihbaratın, millet adına yapılmış olmasıdır. O özellik, ona; şahıs, zümre, bölge, kesim adına yapılmış olmanın üzerinde olduğu vasfını kazandırır. Millet yapılanması, sosyal varlık olarak zümrecilik, bölgecilik gibi bütün bu yapılanma ve süreçlerin aşıldığı safhadır.

Hasım istihbarat örgütleri faaliyet gösterecekleri hedef ülkelerinde basın ve yayın organlarına sızarlar ve toplum liderlerinden taraf değiştiremedikleri kimselerin, etkinliklerini lehlerine dengelemek için siyasî, sosyal, dinî ve kültürel alanlarda etkinlik gösterebilecek “görüş liderleri” yetiştirirler. Propaganda vasat ve vasıtalarını ele geçirirler. Türk istihbarat tarihi dönemleri itibariyle, hasmın bu özelliği, yüzyılın son çeyreğinde çok yoğunlaşmıştır.

Bu nokta da açık kaynaklar; istihbaratın sağlanması, işlenmesi ve halk kesimlerine yansıtılmasında, Türklük bilimcinin önemini ortaya çıkarır.

Türklük bilimi kadroları sadece ve muhakkak ana dili Türkçe olan güzidelerden oluşmaz iken, Türklük bilimi sadece Türk dilini de incelemez. Türkoloji’ye biçilen bu kaftan asgari 2 asır evvel Fransızlar, Almanlar, Ruslar, İngilizler, Amerikanlar tarafından milli güvenlikleri adına, milletleri için biçilmiş, onların espiyonaj ve k/espiyonaj anlayışlarında esas teşkil etmiştir.

Türkolog/Türklük bilimci akademisyenin araştırma alanına doğal olarak giren konular itibariyle ona Türklüğün lehine ve aleyhine olan gelişmeleri takip edebilme, bilgi sahibi olabilme imkân ve yeteneğini vermektedir. Ona stratejik düşünce özelliğinin verilebilmesi, onun milliyeti adına analitik düşüncesini sağlayacaktır.

Millet tanımının Türkiye Cumhuriyeti millî devletine uyarlama sürecinde, sivil ve resmi güzideleri stratejik düşünce düzeyi itibariyle, TM ve MAH dönemi, daha sonraki istihbarat kuruluşu olan MİT döneminin güzidelerinden teorik bilinç düzeyi daha yüksek kimselerden oluşmuştu.

Milli İstihbarat Teşkilatı mensubu kadroların teorik düzeyleri, kendilerine karşı istihbarî mücadele verilen kesimlerinden sübversif/yıkıcı-bölücü faaliyetler mensubu aydınlarından daha düşük olmuştur. Bu son dönemde Alanın çeşitli sahalardaki Türkolog uzmanlar ile gerekli diyalogu kuramamış olmak zafiyet olarak düşünülebilir. Basın yayın kuruluşları ile kurulabilmiş ilişki konusunda sağlıklı bir bilgiye şahsen sahip değiliz.

Türk ve İslam kelimeleri yıkıcı bölücü etkinlikler içerisinde olanlara ciddi bir ürküntü kaynağı olmuşlardır. Bu iki tanımı bir arada içeren ifade biçimleri ise bu çevreleri adeta çıldırtmıştır. Hasım istihbarat örgütleri bu türden çevreler içerisinde yuvalanmış veya bu çevrelerin düşmanı olmuşlardır. Seyit Ahmet Arvasi tarafından konulan ve Abdurrahman Küçük tarafından haklı olarak tekrarlanan bu teşhis Türk millî istihbaratının her dönemi için geçerli olmuştur.

Millî Emniyet döneminin başlangıç yıllarında Ural-Altay, Kuzey ve Güney Kafkasya Türklüğünün beyin gücünden İstanbul Türkiyat’ın, Anakara DTC Fakültesi’nin, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu gibi kuruluşların oluşturulmasında Türklüğün dil, tarih, edebiyat, siyaset gibi alanlarında, temel bilgi ve teori konularında ciddi yardımlar alınmıştır.

İstihbarat örgütlerinin bu tür kuruluşlardan istifadeleri birebir olabileceği gibi dolaylı da olabilir.

Teşkilatı Mahsusa döneminde Türkiye’ye devşirilen beyin gücü, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı’nın belirli dönemlerinde kısmen yön değiştirmişti. Bu kuruluş siyasî iktidarların tercihleri sonucu, yeni çalışma ortamı arayışı içerisinde olan Türk dünyasından bir kısım bilim insanlarına adeta ABD’ye yönlendirmede aracılık yapılıyordu.

Sovyet Rusya enteljansının Türk dünyası alfabe ve dil birliği karşısında aldığı tedbirler Türkiye Cumhuriyetinin dış Türkler politikasına yansıyabilmiştir. Bu hususu dönemin Türkiyat kongrelerinden izleyebiliyoruz.

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, Dünya Türklüğünde, dil ve alfabe birliği konusunda, Türkiye merkezli girişimler olmuş, küçümsenmeyecek mesafeler alınabilmiştir. Bu dönemde TÜDEV (Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve işbirliği Vakfı) sahnededir.

Türk dünyasının diğer kesimleri ile Türkiye arasında dil, edebiyat, eğitim, sanat ve yayıcılık alanlarında gelişen kültür birliği çalışmaları TÜRKSOY, TÖMER, TİKA, Yunus Emre Vakfı ve Y.E. Araştırma Merkezi türünden benzeri kuruluşların doğmasına yol açabilmiştir. Bu kuruluşlar Türk istihbaratının Milli İstihbarat dönemine rastlamakla birlikte, gelişmelerde MİT’in öncelikli ve doğrudan katkısı bize göre olmamıştır. Dış Türkler amaçlı olarak 1961 yılında kurulan Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, doğal olarak espiyonaj ve k/espiyonaj boyutları da olmasına rağmen, giderek bu kuruluş amacı ve potansiyeli ile mütenasip bir devlet desteği görememiştir, görmemektedir. Bu kuruluşun “yok” sayılışı bilhassa “Türk ve Türklük”e yüklenilen anlamın değişmeye başlama döneminde gözlenmiştir.

TKAE’nün millî bir kuruluş olarak kurulmuş olduğu yıllar; Doğu Almanya’yı Araştırma Enstitüsü, Amerikanın Sesi Radyosu, bu çevrenin yayın organı olan “Dergi” nin büyük ölçüde Ural-Altay ve Kafkasya Türklüğünden araştırmacı ve düşünür devşirdiği dönemdir.

Diğer taraftan, Türk sosyal bilimci aydını Türklüğe gerçeğine uygun yeni bir anlam kazandırma sürecinde, fikir-çözüm üretebilme bağlamında, sadece Türkiye’nin etnik milliyetçilik konularında değil, benzeri millî sorunların geneli itibariyle de çözümleyici bir varlık gösterebildiği pek söylenemez. Anadili Türkçe olan Türk kesimlerin kimlikleri konusunda sadece Anadolu’da değil, Türk kültür dünyasının genelinde de ihtiyaç duyulan sonuçlar henüz alınamamıştır.

Etnik milliyetçi kültürel propaganda siyasî ve silahlı propaganda ile Türkiye içinde ve dışında, emperyalizmin güdümünde bütünleştirilmiş, zamanla kendince bölgesel özellik kazanabilmiştir. Türkiye Türklüğü, bir anlamda Türk dilli olmakla sınırlandırılmış, Türkiye’yi bu anlamda ürettiği fikirleri ile korumak ve kollamak durumunda olan AKDTK (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu) gibi kuruluşlar, yaşanılan gerçeği adeta yok sayarak, yenilenemeyen, hasımca tezlere karşı görüş üretemeyen, bir cumhuriyet tarihi dersi ile halkın karşısına çıkmışlardır. Bu dönemlerde, TKAE, ATKD (Azerbaycan Türk Kültür Derneği), TDAV (Türk Dünyası Araştırma Vakfı), ABB (Anadolu Basın Birliği) gibi birkaç kuruluş kapılarını bir kısmı amatör kültürel kimlik çalışan gönüllülere aralamışlardır. Bu dönemde Silahlı Kuvvetlere ait süreli yayınların konulara yaklaşımları ile bahsi geçen diğer yayınların yaklaşımları arasında bir uyum vardır.

Modern istihbarat örgütlerinin bünyelerinde ya Strateji Merkezleri olur veya Devletin resmi veya yarı resmi strateji merkezleri istihbarat örgütlerine gerektiğinde destek sağlarlar. ABD gibi bazı ülkelerde, CIA’nin organik bağ kurduğu üniversitelerin olduğu bilinmektedir.

Türkiye’de bu türden Türkolog-istihbaratçı ilişkileri çok kere hasım propagandanın kasıtlı yıpratmasına muhatap edilmiştir.

Strateji merkezleri aynı zamanda istihbarat örgütleri için esp. ve k/esp. vasatlarıdır. Yabancı istihbarat örgütleri bu türden kuruluşlara sızmak ister veya hedef kabul ettikleri ülkelerde bu türden kuruluşlar oluştururlar.

Bu arada, YÖK’ün 2000’li yılların başlarında her üniversitede, amaçlarına ulaşamayan bir Strateji Araştırma Merkezi kurduğu da bilinmektedir.

Türkiye’de durum bu iken, enerji kaynakları öncelikli bölgesel politikalar da geliştiren emperyalizm, “Üst akıl” vasfını; siyasî oryantalizmin oluşturduğu, strateji uzmanı kadrolardan alır. Bunlar ilgili bölgenin yerel ana dillerini de bilen, bölge kültürü konusunda yetişmiş, geniş arşiv bilgileri ile donatılmış, farklı ilmî disiplinlerden araştırmacılardır. Operasyon uygulanılan ülke ile ilgili sürekli analiz ve sentezler yapmakla meşguldürler.

Ermenistan’ın, Türk Aşıklık Geleneği ve Sazını, Bulgaristan’ın, Türk yoğurdunu, Keza Ermenistan’ın Türk Lavaş Ekmeği ve Tandır’ını UNESCO’da milliyetleri adına tescil ettirmeğe kalkışmaları, Türkmenistan, Azerbaycan ve Türkiye’nin bu tutumlar karşısında ortak tavır almış olmaları, kültürün kimliklendirilmesinde, Türkolog-k/espiyonaj ilişkilendirmesine tipik örnektir.

Özetle;

Devlet aklının rutin icraatının bir sonucu olarak millî varlığın korunup kollanılması,

Hür düşünceye, ilmî çalışmaların tarafsızlığına müdahale edilmemesi,

Hasım güçlerin siyasî oryantalizm gibi yapılanmaları, sömürü çıkarları için bir silah olarak kullanmaları karşısında, ilgili alanlardan millî güçler oluşturulup onlardan bu sahada hizmet alınması, farklı şeylerdir.

Atatürk, Sovyet sosyal emperyalizminin bir gün dağılacağından bahisle, o gün için Türk dünyası kesimleri arasında, kültür köprülerinin kurulması konusunda, şimdiden hazırlıklı olunmasını isterken işaret edilen husus budur.

Türkiye’nin Türk devletleri ile kültürel alanda dayanışması, özellikle Azerbaycan’la olmaktadır. Türkiye’nin resmi ve özel üniversitelerinin beherinde ortalama 5 Azerbaycan Türkü akademisyen vardır. Türkiye’de yapılan geniş anlamda Türkoloji’nin kapsamına giren, her daldaki Türkiyat içerikli kültür şölenin beherine asgari 5 Azerbaycan Türkü iştirak etmektedir. Bu gelişme Atatürk’ün işaret ettikleri istikamette stratejik bir gelişmedir.

İki veya yedi devletin bir millet oluşturmasının yöntemi kültür birliğidir. Kültür ve Türklük bunun için stratejik objedirler. Strateji, her alanı ile istihbaratla iç içedir ve Stratejik amaçla kullanılmayan istihbarat büyük ölçüde nafiledir.

Türkiye Cumhuriyetini Osmanlı Devletinden ayıran amaç, millî devlet oluşturmayı hedeflemiş olmasıdır. Bu devletin temeli kültürdü ve Türk kültürü stratejik hedef olarak alınmıştı. Türklük sadece Türkiye ile sınırlandırılmamıştı.

Türk devletleri arasında milli eğitimleri için ortak müfredat, edebiyat ve tarih gibi konularda ortak yayınların hazırlanması girişimleri 1990–2000 yılları arasında yaşanmış, bu arayışa süreklilik kandırılamamıştır. 10 000 Öğrenci Projesi, Ortak Üniversitelerin kurulmaları da bu kapsamda düşünülebilir. Projelerin akamet sebepleri k/espiyaj büyülteci ile incelenebilir. Alan, istihbarî olabildiği kadar da Türkiyat’ın alanıdır.

Muhtemelen, Türkiye’nin ilk strateji merkezi, faaliyete geçmesi 1999 yılı ile başlayan ASAM’dır. Üniversite müfredatlarına strateji ve istihbarat programlarının alınması ASAM’la ve onun kurucusu Ümit Özdağ’la başlamıştır. ASAM, TRT ve TİKA gibi kuruluşların personeli için de strateji programları açmış, ilgili fakültelerin öğrencilerine strateji konusunda staj imkânları sağlamıştır. Türkiye’de zamanla strateji merkezlerini yaygınlaşmasını bu kuruluşun personeli sağlarken, bu kuruluş diğer ülkelerin strateji merkezleri ile de ilişkiler kurabilmiştir.

Ancak, bize göre, sosyal bilimler alanında, Türk akademik kadroları stratejik düşünce kavramını yeterince kazanamamış, Türkologların potansiyeline, pozisyonlarına, esp ve k/esp alanlarında, emsali batı ülkelerindeki yer aldırılamamıştır.

Ülkenin her vatandaşının Türkoloji donanımlı olması topyekûn millî güç için çok önemli iken, yüksek eğitimden geçmiş personel için bu önem doğaldır ki daha farklı önem arz edecektir.

Bu, Türkoloji amacı kazandırılmış Top Yekûn Güç, sadece ana dili Türkçe olan Türklerden oluşmuyor, milleti oluşturan tüm toplum kesimlerinden bu amaçla donatılmış kimselerden oluşuyordu. Gerçeğine uygun Türkolog kadroları mutlaka dar anlamda Türk/Türkmenlerden meydana gelmiyordu.

Buradan hareketle milletin tanımı noktası, milletin yapı taşları bakımından tanımını, Türk Millî İstihbaratı söz konusu olunca da, Türk milletinin tanımını, giderek Türk’ün tanımını yapmayı gerekli kılar. Bu kısa açıklamaların yapılmasından sonra, Türklük biliminin tanımı, alanı, millilik özelliği ve millî İstihbarat alanındaki yeri ile rolü üzerinde tekrar durulabilir.

Millete dair yapılan tanımlar, yapanların anlayışına göre az çok farklılıklar arz edebilmektedir. Geçen 100 yıllık zaman Türklük için millet tanımında bir farklılık getirmiş midir? Bu sorunun cevabı millî istihbaratın farklı dönemlerdeki istihbarat hedefleri ve buna bağlı olarak, var ise değişimlerini anlayabilmek için gereklidir. Bunu yapabilmek, Türk Millî İstihbaratının her iki dönemi arasında karşılaştırmanın her alanda yapılabilmesi ile mümkün olabilirdi.

Milli istihbaratlar, şüphesiz Milli Güvenlik Belgesi gibi millî belgelerden bağımsız değillerdir. Veri, malumat ve bilginin uyumu, bütünleştirilmesi, analiz ve sentezlerinin nihai sonucunda oluşan Milli Güvenlik Belgeleri, belirlenen yeni tehdit unsurları ile yeni istihbar hedeflerini de belirlemiş olur. Böylece istihbarat örgütlerinin çalışma planları ve faaliyetleri için esas bilgi unsurları tespit edilmiş olurlar. Şartlar yeni tehdit unsurlarını belirlerken, Milli Güvenlik Belgeleri mahiyeti istikametinde, istihbarat örgütleri esas bilgi unsurlarını istihbar yapar veya istihbarata karşı koyarlar. Özetle her iki dönemde millî istihbarattaki hedef değişikliğini Milli Güvenlik Belgelerinin içeriğinde aramak gerekecektir.

21i yy. ilk çeyreğinde, Başkanlık Sistemi hazırlıklarının sürmekte olduğu Türkiye’de, Cumhurbaşkanlığı Teşkilat Kararnamesi ile Güvenlik Politikaları Başkanlığı da kurulmakta, bu kuruluş, ulusal güvenlik konularında strateji ve politikalar da geliştirebilecek tarzda donatılıyordu.

Karşılaştırmada önemli yer tutan diğer iki husustan birisi, istihbarat örgütlerinin devlet kurumları arasındaki yetki-sorumluluk bağlantısı konumudur. Diğeri ise, istihbarat örgütlerinin karakterini (iç güvenlik dış güvenlik konuları gibi) belirlenmiş olan, görev alanın hedefler itibariyle sınırlandırılmasındaki farklılıktır ki, biz bu iki konuya da donanımımız bakımından giremeyeceğiz.

Ancak, siyasi iktidarların yönetimindeki devlet icraatları ile devlet istihbaratının randımanı arasında çok kere gözden kaçan önemli bir nokta vardır. Sıçrana döneminde önlenememiş çekirge salgını, zamanında gerekli tedbir yeterince alınamadığı için, uçma safhasında afata dönüşür.

Etnik terör karargâhının Türkiye dışında oluşu ve bölgenin emperyalizmin koruması altında bulunuşu, terör karşıtı mücadeleden beklenilen sonucun alınamayışının mazereti olamaz. Etnik terör, Türkiye’de sosyal tabanı olmayan bölgelerde de, sonu alınamayan eylemlerini yaptırım vasıtası olarak kullanabilmektedir.

Etnik terör bir kimliğin inşası, tescili ve resmiyet kazanması için mücadele verirken aynı zamanda, adına mücadele verdiği kesimin kültürünü oluşturmaktadır.

Teşkilatı Mahsusa dönemi Türk istihbaratı, orduları muzaffer olmuş bir milletin çağının ulus devlet anlaşışına uygun yapılanması ile uyum sağlamak durumunda idi. Bu yapılanma; İmparatorluk bakiyesi olmanın getirdiği ümmet devlet, şeriat rejimi, ırkçılık gibi bir takım sorunlar ile komünizm, etnik milliyetçilik gibi bir takım siyasi-ideolojik akımları da istihbarat hedefleri arasına almayı gerektirebiliyordu. Emperyalizm, göz açtırmak istemediği Türkiye Cumhuriyeti gibi genç devletlerin istihbarat örgütlerini ülkenin iç konuları ile oyalarken, onun çevresine bakmasını, dış tehdide doğrudan yönelmesini önlemiş oluyodu.

İlk Büyük Millet Meclisi üyelerinin asgari % 90’ı Teşkilatı Mahsusa ile bir şekilde ilişkisi olmuş kimselerden oluşuyordu. Kurumlar arasında doğal olarak mefkûre birliği de vardı. Ancak, yine de yasama, yargı ve yürütme konularında bir seri çalkantı yaşanıldı.

Bu türden; etno-sosyal, etno-kültürel, etno-siyasi hassas zeminler, hasım veya hasım olması muhtemel ülkelerin Espiyonoj faaliyet alanlarıdır. Bu nokta, iç ve dış istihbarî konuların ilişkilendirildiği noktadır. Türkiye gibi devletler, k/espiyonaj operasyonları sonucu; birlikte yaşanılan halklara karşı çağdaş, gerçekçi, demokratik, şeffaf çözümler üretebildiği sürece, hasım istihbarat millî mevzilerinde yeni menziller kazanamaz.

Ancak, “etnisite” merkezli bir çözüm, çok kere “millî” devlet merkezli yapılanmaları temelinden sarsar, sarsabilir. Birlikte yaşanılan halkların millet yapılanması içerisinde varlıklarını inkâr etmemek ile milleti oluşturan kesimlere millî devlet üstü yapı kazandırmak istemek çok farklı şeylerdir.

75 milyon nüfuslu Türkiye Cumhuriyetinin 30 milyonu, karma evliliklerin sonucu oluşan nüfusu oluştururken etnik temelli çözüm aramak, etnik kimlik tuzağına düşmektir. Bu tuzağa Türk istihbaratı her döneminde muhatap edilmek istenilmiştir. Millî kimliğe alternatif kimlik arama girişimleri, çok kimlikliliğe ve giderek bölünmeye götürür.

Hasım istihbaratın psikolojik istihbaratını önlemek adına geliştirilen Sansür tedbirleri başlangıçta daha ziyade hasım istihbaratın kadrolu personeline yönelik iken, giderek adeta bunlar görev alanlarını yerli taraftarlarına bırakınca sansürde bu yeni işbirlikçileri hedef almıştır.

Bu nokta aynı zamanda kültür operasyonlarının önem kazandığı noktadır. Bu noktada emperyalizm; misyonerlik ve siyasi oryantalizmin etkinliklerine öncelik verir. Bu dönem çok kere milletlerin millî kültürel kimliklerinin inkâr edildiği, yok sayıldığı, birlikte yaşayan halkların kültürel ortaklıkları konusunda ihtilaf çıkarıldığı dönemdir. Bu dönemde etnik milliyetçilik hareketleri arasında millî devlete karşı ortak cepheler geliştirilir. Mesela anadili Kürtçe olan halktan hareketle geliştirilmek istenilen bir akımın kapsamına Asurîler, Zazalar Süryaniler ve Yezidilerin alınmasına çalışılır.

Bu husus, istihbarat mensubunun genel Türkoloji’nin kapsamında yer alan dinler tarihi disiplini donanımını gerektirir.

Günümüzde emperyalizm çıkarlarına uygun Ortadoğu tasarımını yaparken, bölgenin millî ordularını ve onların millî bütçeleri gibi eğitim ordularını da kullanabilmektedir.

Irak’ın anadili Kürtçe olan halk kesimleri arasındaki ihtilafların çözülmesinde, Irak Kürtlüğünün Saddam dönemindeki yaralarının sarılmasında, Türkiye Cumhuriyeti, komşu akraba halklara, oradaki soydaş toplumlarla birlikte yardım sağlarken, biraz da müttefiki olan emperyalist gücün baskı ve yönlendirmesi ile bu destek gerçekleşmiştir. Daha sonraki yıllarda emperyalizmin bu tavrı, siyasi Kürt yapılanması içerisine, bölge terörist örgütlerini de kapsayacaktır.

Bölge ülkelerinde, siyasi iktidarlara baskı yapabilen emperyalizm, bölge halklarına, halk direnişi noktasında hükmü geçemeyeceğini anlatabilmek için, Bölge ülkelerinin millî psikolojik hareket operasyonları önem kazanır. Bölge etnik yapılanmalarının sözcülerine, ortak millî devlete karşı emperyalizmle işbirliği yapmanın antiemperyalist bir tavır olmadığı, bu türden psikolojik hareket operasyonları ile anlatılabilir.

Bu husus da, Türkolog’un stratejik donanımını gerekli kılar. Türkiye Türklüğü ve genel dünya Türklüğü kanaatimize göre stratejik düşünce noktasında yeni ikmallere muhtaçtır. Bu yoksunluk kültürel kimlik algılayışındaki farklılıktan doğmaktadır. Kültürün stratejik bir obje olduğunun ve kültür akrabalığının sadece dil birliği ile sınırlı olmadığının anlaşılabilmesi nispetinde bu sorun aşılabilecektir.

Bu noksanlık Teşkilatı Mahsusa’nın ilk dönemlerinde daha sınırlı idi. Asrımızın son çeyreğinde ülkemizdeki akraba olmak-soydaş olmak gibi bazı yeni strateji arayışlarında, kimlik anlayışı çıkış noktasında bir kısım çelişkiler yaşanmaktadır.

Bu noktada, Türk milli istihbaratının dönemler arası karşılaştırılmasının yapabilmesi adına, farklı dönemlere mahsus stratejik açılım örneklemesi yapılması gerekir ise;

“Türkiye’de farklı kültürlere demokratik yaşama hakkına karşı saygılı davranmak, ihmalleri ve hataları ikmal ve telafi etmek ile halkların ortak eseri olan milleti etnik kesimlere bölmek, milletin tümüne ait olan milli mirasları bu yolda israf etmek farklı şeylerdir.” denilebilir.

Stratejik Enformasyon Savaşı verileri ile meseleye bakılınca; Türk millet geleneğinde ırkı anlamda milliyetçilik, millet hayatının hiçbir döneminde olmamıştır. Osmanlı Türk Devletinden, ulus devlet Türkiye Cumhuriyetinin çıkarılışı döneminde de büyük ölçüde “çağın gereği” anlayışına uyulmak zorunda kalınmıştır. Emperyalizm tarafından, Teşkilatı Mahsusa döneminde ve Millî İstihbarat Müsteşarlığı döneminde de çift standartlı bir uygulama ile bölgede yeni sömürü alanları açılmaktadır.

Uzun vadeli emperyalist politikalara karşı sık değiştirilen kısa vadeli politikalar ile cevap verilmeye kalkılarak oyun kurucu olunamaz. Böyle durumlarda emperyalizm karşısında stratejik üstünlüğün sağlanılması zorlaşır.

Örneklemek gerekir ise, emperyalizm; “demokratik davranılması gerektiği” algı operasyonları ile demokrasi talebinde bulunurken, destek vermiş olmasına rağmen, “terörizmin hâkim olduğu ülkelerin işbirliği için güven verici olmadığı” algı operasyonlarını aynı dönemde uygulamaya sokabilmektedir.

Emperyalistler, bu müdahaleci, şekillendirici tutumları ile kültür emperyalizmine karşı koyma durumunda olan millî devletlerin Türkolog kadrolarını dahi hedef saptırılması, pasife edilmeleri gibi alanlarda ciddi şekilde etkileyebilirler.

Bu nokta da aynı zamanda Türklük tanımının çok önem kazandığı noktadır.

Kültür emperyalizminin aşmakta zorluk çektiği en büyük engel, birlikte yaşayan halkların tarih boyunca geliştirdiği ortak halk kültürleridir. Teşkilatı Mahsusa kadroları nihai tahlilde bu teşhisi koymuş, halkın güzide tarafından daha yakından tanınıp, halklar arası kültürel farklılığın inkâra sapmadan asgariye indirilmesini sağlamayı hedeflemiştir. Tarama ve Derleme sözlükleri bir noktada ortak Anadolu Türkçesi’nin oluşturulması amaçlıdırlar. Bu dönemde Türkoloji’nin farklı dalları gibi Türk Halkbiliminin de farklı alan ve dalları değerlendiriliyordu. Bu istikamette bazı iniş çıkışlara, zaman zaman yaşanan duraklamalara rağmen küçümsenemeyecek mesafeler alınmış ve fakat gelişmenin seyrini hasım espiyonaj güçleri, milli kadroların istihbaratından evvel operasyonlarına yansıtabilmiştir.

Bu konuda vernaküler bir dil, yayın ve eğitim dili olma noktasına getirilebilmiş ve Türkçeye alternatif oluşturmuştur.

Bu dönemin uygulamaları “tek tipleştirme”, “yok sayma”, “aynileştirme” teşhisleri ile ithama uğrarken, ithama uğrayanların da “milletperverlik” ile “etnik milliyetçilik” yapma arasındaki farkı anlayamama gibi hatalı tutumları, bu ithama az-çok haklılık kazandırabilmiştir.

Süper Güç türünden sözde müttefikler, yaptırımlarını, sömürü planına alınmış ülkelerin hayatına her safhada sokarlar. Öyle ki, dolaylı da olsa işbirliği içerisinde bulundukları ülkelerin! İstihbarat kadrolarını dahi bir şekilde belirler, etkiler, baskı altına almak isterler.

Dünya Devleti Güç(ler); millî devletlerinin parlamentoları, silahlı kuverleri, uluslar arası ilişkileri, ekonomik hayatları gibi alanlarında yaptırımcı güç olarak sahne alabilirlerken, söz konusu ülkelerin istihbarat çalışmalarına ilgisiz kalmaları beklenemezdi.

Türkiye Cumhuriyeti birlikte yaşadığı anadili Türkçe olmayan halklar için getirdiği “tanım” çözümü ile Türk dilli dünya halkları ile kuracağı yeni bağlar için aradığı çözümler arasında, çelişki içermeyen “tanımlar” geliştirmek durumunda kalmıştır. Bu hal yeni istihbarî tanımlar ve istihbarî hedefler getirmiştir. Yukarıda değinilen bu noktaya ayrıca dönmeye çalışacağız.

Akrabalığın yegâne belirleyici unsuru, belirtildiği üzere sadece ana dili aynılığı değildir. Zira kimliksel kültür sadece dille oluşmaz. Türkiye Türklüğünün kültür akrabaları gibi Özbekistan, Kırgızistan Türklüğünün de özelde akrabası olan toplum kesimleri de vardır. Dünya Türklüğü, Türklüğün her coğrafyasındaki akrabaları ile bir bütündür.

Türk istihbarat geçmişinde, yüz yıllık süreç dünyada yeni güç merkezleri, onların dengeleri ve onların güç kullanım anlayışlarını, anlama sonuçlarını doğurmuştur.

Bu hal, Türk milli istihbaratında çalışma alanı, çalışma tarzı, hedefler ve konum itibariyle kaçınılmaz değişimler de getirmiştir. İfade edilmek istenilen değişim, yeni yapılanma şartlarının onaylanması ile ilgili değildir, yeni tehditler ve imkânların haber alma ve ona karşı koymaya doğal olarak yansıyacağı hususudur.

Değişen ve gelişen yeni şartlar ile, hasım espiyonaj ve onun güdümündeki yapılanmaların sosyal bilimlerden yararlanması artmıştır. Değişmeyen ve hatta ters doğrultuda gelişme seyri gösteren ise Türkolog’un bu millî mücadelede yerini almaması, alamaması olmuştur.

Bu kısa ve yüzeysel özetlemeden sonra istihbarat yöntemlerinde değişmeyen esaslardan birisinin hasmın silahı ile donatılmış olmaktır ki diğer açıklamalarımızla ilişkilendirerek kısaca da olsa önemine değinilebilinir.

Hasım casusluk faaliyetleri ile kültür emperyalizminin dayanışması karşısında, millî kültür kadroları hasma karşı harekete geçirilemediği gibi, hasım güçler, millî güçlerin imkânları ile millî mevzilerini çeşitli yöntemlerle işgal etmişlerdir.

21.yy.ın Türk millî istihbaratı, terör konusunu da mücadele yöntemi kapsamına almış, etnik milliyetçilik ve onun tırmandırılan tahribatı ile mücadele ederken, MİT, emperyalizmin her türlü imkân ve yöntemi ile de savaşmaktadır. Bu savaş geçen yüzyılda da aynı güçler arasında olmuştu. Ancak, emperyalizm siyasî oryantalizmi operasyonlarında etken faktör olarak kullanırken, Türk millî istihbaratı, Türkiyat’a görebildiğimiz kadarı ile gerekli rolü verememiştir.

Hasım ve hasım olması mümkün ülkeler kadrolu istihbarat mensuplarından, yani kayıtlı espiyonaj ve k/espiyonaj personelinde n çok fazla istifayı, ilişkili oldukları istihbarat ağlarından, bilgi havuzlarından yaparlar. Bu tespit, başka bir ifade ile “Entelijans sadece ve muhakkak istihbarat örgütlerince doğrudan yapılmaz. İstihbaratın %95’i açık kaynaklardan yapılırken, açık kaynaklardan edinilen istihbarat olmaz ise %5 lik diğer istihbaratın teyidi, tekâmülü ve devamlılığı sağlanamaz.” Anlamındadır.

Psikolojik harekâtın vasat ve vasıtaları çok kere istihbarat örgütlerinin ilişkili bulundukları topyekûn gücün içerisinden edinilir. Harekâtı kurgulayan istihbarat örgütü, büyük ölçüde sahnede değil perde arkasındadır. Emperyalist Dünya Devleti, Süper Güç, ülkesinde ve ülkelerde, bu alanda edebiyat, tiyatro ve bilhassa sinema ve görsel ve yazılı basında bir sektör oluşturmuştur. Esasen girmediği vasat ve kullanmadığı vasıta yok gibidir. Stratejik enformasyon savaşlarında; düşünen, fikir üreten, fikrini çeşitli vasıtalara yansıtan, ilgili vasatlarda bilgi bankalarının olması kaçınılmazdır. Entelijans kadroları dışında entellere ulaşma imkânı olmayan ülkelerin enformasyon savaşı yapması ve enformasyon savaşlarına karşı koyması mümkün değildir. Kara propaganda uygulamaları için bile çok kere Türkolog bankası olmayan Türk devleti bu türden mücadelede doğal olarak varlık gösteremez. Türkiye’de alanla ilgili kimselerin büyük çoğunluğu AKDTYK’nun kendilerine sağladığı Türkolog Bankası gibi yeni imkânların farkında bile değildir.

Hareket ve karşı hareket var ise bunların psikolojik harekât boyutları da olacaktır.

Psikolojik hareket operasyonları farklı bir operasyonel etkinliğe bağlı olmayarak müstakil operasyonlar olarak da düzenlenebilirler.

Hükümetler adına yapılan psikolojik harekât girişimleri, her daim ve mutlaka devlet adına yapılmamış olabilir. Bu takdirde bu türden operasyonlar millî olmaktan ziyade iç siyasete dönük olurlar.

Saniyen ve teyiden arz edelim, biz Türklük biliminin alanını sadece Türk dili, edebiyatı, tarihi ile sınırlı tutmayan çevrecilik, uluslar arası ilişkiler, iletişim, enerji ve diğerleri ile birlikte düşünüyoruz. Bütün sosyal bilimleri kapsayan bir Türkoloji anlayışından yanayız. Ayrıca Türklük biliminin sadece ve muhakkak aslî alanı Türkoloji olan, kol ihtisası ile sınırlı tutulmayıp her disiplinden aydının, mesleki birikiminde, Türkoloji’nin de yer alması gerektiğini düşünüyoruz.

Teşkilatı Mahsusa döneminde donanım ve sayısal yapı bakımından Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı dönemine nazaran imkânlar çok daha sınırlı idi. Ancak imkânları hedefe yöneltmek noktasında, o dönem ekin alma imkânı daha fazla idi. Bunda şüphesiz, dönemin hâkim psikolojisi ve rejimin de payı vardı.

İstihbarat örgütleri milletleri için istihbarat yaparlarken Türk istihbaratı için günümüz itibariyle 250 milyonluk bir Türk potansiyel söz konusudur. Akraba topluluklarla birlikte bu miktar 300 milyona ulaşır. Bu potansiyel Türklüğün ve onun karşısında olanların hem espiyonaj ve hem de k/espiyonaj vasat ve vasıtasıdır.

İstihbarat tarihimizin son 100 yılı için yapılabilecek karşılaştırma adına da “Türk” tanımına yüklenen anlam üzerinde durulabilir. Bizim gözleyebildiğimiz kadarı ile Teşkilatı Mahsusa dönemi “Türk” anlayışı bazı zikzaklar çizerek, zamanla anlam kaymasına uğramış, yaklaşık son 15 yılda, millet olma anlamında Türklüğün içerdiği anlam Türk milletini oluşturan çeşitli kesimlerden bir kesim konumuna getirilmiştir.

Türklük, bir kavim veya ırk olmadan öteye kavim ve ırkları da içerebilen millet anlamındadır. Bundan uzaklaşılmıştır. Türk etnik milliyetçiliğinin bazı tutumları da, birlikte yaşanılan diğer halkların etnisiteleri adına yapılan girişimlerini de tetikleyebilmiştir.

Türklük, Doğu Bloğu’nun dağılması ile farklı coğrafyalarda tekrar tarih sahnesine çıkarken ve bu çevrelerin Türklük adına sergiledikleri dayanışma, Anadolu Türklüğünde de yer alan diğer halkların Anadolu dışındaki soy veya dil akrabaları ile ilgilenmeleri, dayanışma aramaları doğal sonucunu doğurmuştur. Bu gelişme, Türkiye Cumhuriyetini kuran halkın adı anlamındaki “Türk” ile “Türk dilli” veya “Türk soylu” olma anlamındaki “Türk” tanımları arasında yukarıda yapmaya çalıştığımız sentezi lüzumlu kılmıştır.

Türkoloji’nin bilgi araştırma, bilgi oluşturma ve bilgi depolama alanlarındaki faaliyetlerinin yanı sıra bilgi-strateji ilişkileri boyutunun da bulunduğu üzerinde durulmasını gerektirmiştir.

Akraba ve Soydaş Toplumlar Başkanlığı bu amaçla kurulmuş iken, Türk Konseyi türünden yapılanmalar farklı vasatta kimlik çıkışlı strateji arayışları içerisindedirler. Türk Konseyi ve bağlı kuruluşlarından Türk Akademisi gibi kurumlar oluşmadan evvel Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Türkiye Türkologları “Türk Medeniyetinin Dünü Bugünü ve Yarını” gibi başlıklar altında Türklüğü kültürden hareketle bir güç oluşturma, sömürüden kurtarma adına her yıl tekrarlanan uluslar arası ilmi bilgi şölenleri düzenlemişlerdir.

Bütün bu gelişmeler, Türk milli istihbaratının Milî İstihbarat Müsteşarlığı’nın görev ve teşkilatlanma yapısına doğal olarak yansımıştır.

İstihbaratın faaliyet alanlarından birisi de belirtildiği üzere Biyografik istihbarattır. İstihbarat örgütleri hasım veya hasım olması muhtemel ülkelere yönelik biyografik istihbarat yapar ve diğer istihbarî etkinliklerde olduğu gibi, onlar tarafından ülkelerine yönelik biyografik istihbaratı önleme çalışmalarını sürdürürler. Bu uygulama bütün istihbarat örgütleri ve bütün zamanlar için geçerlidir.

Biyografik istihbarat her seviyedeki kimse için yapılabilir. Hakkında istihbarat yapılacak kimsenin seçimini, hedef şahsın seçiliş sebebi tayin eder.

Örneklemek gerekir ise bazen bir inşaat işçisini bazen bir halkbilimci Türkolog’u inceletilip zaafından hareketle taraf değiştirmesi veya hedefe sevki sağlanabilir. Geniş anlamda Türklük bilimcinin hasım istihbarat kuruluşlarınca bağlantısı millet hayatında onarımı zor tahribatlara yol açabilir. Bu husus akademik yayın indekslerinden yurt dışında verilen akademik tez konularına varıncaya kadar uzanan çok önemli bir konudur.

Biyografik istihbaratın asıl amacı şüphesiz bu değildir. Biyografik istihbarat daha ziyade devlet başkanları seviyesinde kimseler için onlar büyüteç altına alınarak yapılırken, onların siyasi, ideolojik eylemlerinin altındaki psikolojik yapı irdelenir. Bu bilgilerden hareketle lider kullanılarak ülke iç veya dış politikada dönülmesi zor dönemeçlere sokulabilir.

Biyografik istihbarat kadar önemli olan bir diğer istihbarat alanı da sosyal istihbarattır. Dinî lider namzedi bir kimseyi hasım istihbaratlar millî olan istihbaratlardan daha yakından takibe alabilmiş ise ve o şahsın muhtemel faaliyet vasatına dair daha sağlıklı bilgiye sahip ise, millî güçler yenik düşmeye mahkûmdur. Bu tespit istihbaratımızın yakın geçmişi itibariyle değerlendirilince her iki dönemde de başarının randımanı farklı değildir.

Teşkilatı Mahsusa, Milli İstihbarat Müsteşarlığına evrilme döneminde Türkoloji’nin halk bilimi dalı hizmet verebilir durumda olsa idi, bazı isyanların tahribatı bu derece büyük olmayabilirdi. Hasım psikolojik hareket operasyonlarının başarı şansı çok daha az olabilirdi.

Biyografik istihbarat çok kere kendisi ile birlikte ideolojik istihbaratı da getirir. Bu nokta dünya Türklüğü bakımından farklı önem arz eder. Yukarıda da belirtildiği gibi Türklük bir stratejik objedir. Onun içerisindeki hizipler, ideolojik kırılmalarla takip edebilen istihbarat örgütleri vurucu güç ve koruyucu kalkan edinebilirler.

Haber alma ve haber almaya karşı koyma vasıtalarından birisi de elektronik istihbarattır. İstihbarat örgütleri istihbaratlarının güvenliği için doğal olarak hasım tarafından dinlenilmek istemez, mani olmaya çalışılır ve hasım tarafı teknik donanımları ile dinlerler.

Lozan Anlaşması görüşmelerinin Türkiye’de yapılmaları sağlanamayınca, görüşmelerin seyrinin Ankara ile paylaşılmasında ciddi muhaberat güvenliği sorunu yaşanmıştır. Türkiye’nin muhatap edildiği bu mecburiyet, Türkiye’nin teknik donanım sorunundan doğmuştur. Zamanın ekonomik ve teknik şartları bu sonucu doğurmuştur.

21.yy.ın ilk çeyreğinde, Türkiye elektronik haber almaya karşı tedbirlerden yoksun ise bu hal sadece teknik istihbarat mahremiyetine sahip olmamakla izah edilemez. Bu tespit, aynı zamanda, bilginin güvenirliğinden daha az önemli olmayan bilginin güvenliğinin sağlanamıyor olması ile ilgilidir. Bu türden güvenlik zafiyetleri de üç yılda veya beş yılda oluşmazlar ve varsa zafiyet köstebeğin sadece belirli noktalarda aranması ile de önlemezler.

Yabancı istihbarat örgütlerinin, üst seviyede siyasi kadrolara uyguladığı teknik dinleme operasyonları ile millet hayatında önemli yer tutan kimselerin dinlenilmeleri, siyasilerin mahremiyetine girilerek provokasyon/kışkırtma ve ajitasyon imkanı sağladığı için aynı zamanda biyografik istihbarat operasyonlarıdırlar.

SONUÇ:

Teşkilatı Mahsusa dönemi Türk millî istihbaratının da, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı’nın da hedeflerini dönemlerinin tehdit unsurları oluşturmuş ve zamanlarının imkânlarına göre yapılandırılmaya donatılmaya çalışılmışlardır.

Haber alma imkânları kapsamına, kadrolu istihbarat mensupları dışındaki yetişmiş personeli, istihbarat ağı içerisinde istihdam noktasında, kanaatimizce, Teşkilatı Mahsusa döneminde daha fazla başarılı olunabilmiştir. Milli İstihbarat Müsteşarlığı döneminde, gözlenilebilen kadarı ile bu potansiyelin azami % 5 inden istifade edilebilmektedir. Hasım bu imkânının % 100 ünü haber almasında kullanabilirken, haber alınmasına karşı konulması alanında da kullanabilmektedir.

Emperyalizmin, siyasi oryantalizmi yol aydınlatıcı olarak alması, yakın döneme ait olmadığı bir gerçektir. Şu da bir gerçektir. Türk devlet yapılanmalarında milliyet hiçbir zaman tamamen yok sayılıp ihmal edilmemiştir. Çok kere milliyete ve Türklüğe yüklenilen anlam farklılık içerebilmiştir.'


* Dr. Yaşar Kalafat:


İlk ve orta tahsilini 1939 yılında dünyaya geldiği Kars`da, Yüksek tahsilini 1961 - 1962 yıllarında mezun olduğu Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi`nde zooteknist olarak yaptı. 1986-1987 Güz döneminde Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden fark derslerini vererek mezun oldu. 1987 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünden Yakın Çağ Tarihinden 'Şeyh Sait' konulu 1989 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Halk Edebiyatından 'Doğu Anadolu`da Eski Türk İnançlarının İzleri' konulu ve 1991 yılında Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dinler Tarihi`nden 'Kuzey Azerbaycan Doğu Anadolu ve Kuzey Irak`da eski Türk Dini İzleri, Dini Folklorik Tabakalaşma' konulu mastırlar yaptı. 1992 yılında Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ana Bilim Dalı`ndan 'Şark Meselesi Işığında Şeyh Sait Olayı, Karakteri, Dönemindeki İç ve Dış Olaylar' konulu çalışması ile bilim doktoru ünvanını aldı. 2002 yılında KPSA (Kazakistan)nın Fahri doktoru oldu.

Irak, İran, Suriye, Türkmenistan, Tacikistan Afganistan, Özbekistan, Karakalpakistan, Kırgızistan, Kazakistan, Nahçıvan, Azerbaycan, Gürcistan, Karaçay-Çerkez, Oseya, Acaristan, Kabartay-Balkar, Dağıstan,Ukrayna, Kırım, Çuvaşistan, Tataristan, Başkurdistan,Altay, Hakasya,Yunanistan, Romanya, Makedonya, Sırbistan, Dağıstan, Bulgaristan, Moldovya, Gagauzeli, Kıbrıs, Dağlık Altay gibi Türk Bölgelerinde, Suudi Arabistan`da Almanya, Belçika, Avusturya, Norveç, İsveç, Hollanda bulundu ve buralarda alanında yaptığı çalışmaları sürdürmektedir. Başbakanlıktan emekli olduktan sonra ASAM`da Kafkasya Araştırmaları Masası Başkanı ve Yönetim Kurulu üyesi olarak çalışmıştır. İLESAM, Folklor Araştırmaları Kurumu, Dinler Tarihi Derneği üyesidir.

 



Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Türk savunma sanayisi 10 yıla 13 havacılık motoru sığdırdı

Türkiye'nin havacılık motorlarında lider şirketi TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI), yaklaşık 10 yıllık dönemde 12 milli, 1 yerli olmak üzere 13 motora imza attı.

Teknoloji

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Vücutta kolay morarma o hastalığın habercisi olabilir!

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sıcaklıklar 30 derecenin üzerine çıkacak (Bu hafta hava nasıl olacak?)

TBMM açılıyor: Gündemde kripto para düzenlemesi var

Yerel seçim dünya medyasında: İstanbul 'büyük ödül', muhalefeti bekleyen tehlike

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!

Yükleniyor