Muhammed Nurettin
Şu soru İslam dünyasında daima sorulmuştur: Batı’nın meydan okumalarına karşı ilerlemeyi nasıl gerçekleştiririz?
Türk Kurtuluş Savaşı’nı yöneten, Türkiye’yi yeniden kurtaran ve birleştiren adam, Türkiye’nin kimliğini veya en azından çehresini değiştirmek için çetin mücadelelere giren adamın kendisidir.
Mustafa Kemal Atatürk, sadece benzersiz bir askerî lider değildi. Ayrıca siyasi ve fikri bir proje getirerek Türkiye’yi gelişmiş devletlerin saflarına koymayı umdu. Ancak Atatürk, çoğu zaman din düşmanı damgasıyla karşı karşıya kaldı. Bu çok doğru olmamakla birlikte, yaptığı yenilikler, Türkiye’nin İslami görüntüsüne temas etti. Öyle ki hilafet ve saltanat ilga edildi, tekke ve zaviyeler kapatıldı, dinî eğitim ortadan kalktı, İsviçre Medeni Kanunu benimsendi, laik rejime geçildi.
Atatürk’ün Batılılaşma projesi bağlamında, şekli görünebilecek adımlar atıldı. Ancak bu adımlar toplumun kültürel kimliğinin kalbine uzandı. Zira Osmanlı alfabesi yerine Latin alfabesi benimsendi.
Değişim birkaç yıl sürdü. Atatürk’ün başlıca argümanı veya bahanesi Osmanlıca dilinin zor olduğu ve halk içinde yaygın olan okuma yazma bilmeme gerçeğini ortadan kaldırma çabalarına yardımcı olmamasıydı. Böylelikle Latin alfabesi benimsenmiş oldu.
Alfabe değişikliği sadece şekli bir değişiklik değildi. Zira değişiklik, Türklerin -Arap ve Fars alfabesiyle yazılmış- bütün yazılı mirasları ile iletişimini kopardı. Milyonlarca kitap ve belgenin yanı sıra mezarlık, cami ve kale gibi yerlerdeki yazıtlar, modern alfabe diliyle eğitim gören nesil açısından anlaşılmaz hâle geldi. Bu durum, söz konusu neslin, kökünü aldığı ağaçtan kopmasına neden oldu.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın Osmanlıca dilinin okullarda ikinci dil olarak okutulması çağrısında bulunması, Türk insanının mazisine dönüş kapsamında gerçekleşti. Erdoğan, Osmanlıcanın günlük olarak iki veya üç saat okutulmasını önerdi.
Bu makul ve gerekli bir durumdur. Zira modernliğin özü alfabe değişikliğinde değildir.
Japonlar, Çinliler hatta Yahudiler ve Hindistanlılar alfabelerini değiştirmedi. Bütün bu alfabeler gayet zor. Ancak Japonlar ilerlemenin simgesi oldular. Keza Çin de öyle.
Ancak unutmamamız gerekir ki Atatürk döneminde yapılan dil değişikliği, siyasi ve kültürel bir proje bağlamındaydı ve bu projenin hedeflerine hizmet ediyordu.
Bugün ise Osmanlıca eğitimine geri dönülmesi -ikinci bir dil olarak olsa bile- Erdoğan’ın içeride ve dışarıda yönettiği karşıt bir proje kapsamındadır.(Katar, El Şark - 13 Aralık 2014)