Yabancı Ülkelerin Hint Okyanusu`ndaki Donanma Varlığı

Yabancı Ülkelerin Hint Okyanusu`ndaki Donanma Varlığı

Soğuk Savaş boyunca, ABD’nin Hint Okyanusu’ndaki öncelikli hedefi; ABD ve müttefiklerine yönelik olarak Basra Körfezi petrolünün tedarikini güvence altına almak idi. Bunun için, Basra Körfezi’ndeki monarşilerin ve şeyhliklerin güçlendir

Emekli koramiral GM Hiranandani *

Hint Okyanusu üzerindeki Deniz İletişim Ağları’nın (SLOC - Sea Lines of Communication) gündeme ilk kez gelmesi, 90’lı yıllara denk düşer. Bu tarihte; küreselleşme güçleri, devasa bir ekonomik büyüme sürecini harekete geçirmişler; bu süreç, tüketimin ve rekabetçi ticaretin artmasına, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerde petrol talebinin yükselmesine neden olmuştu.

73,556,000 kilometre karelik bir alanı kaplayan Hint Okyanusu’nda, petrol zengini Orta Doğu, Doğu Asya ve Afrika’yı Avrupa’ya bağlayan, en kritik deniz hatları ve dargeçitler bulunuyor. Petrolün ve mal ticaretinin büyük bölümü, bu güzergahlara bağımlı hale geldi. Okyanus, adeta uluslararası ticaretin üzerinden geçtiği karayoluna dönüştü. Bu durum, kaçınılmaz olarak kilit ticaret güzergahları ve dargeçitlerin üzerinde kurulacak egemenlik konusunda ülkeler arasında bir rekabete yol açtı.

SLOC’ların güvenliği

Okyanusun yayıldığı geniş alan içinde, dünyadaki konteynır yüklerinin yarısını, dökme yüklerin üçte birini ve petrol sevkiyatının üçte ikisini içeren ağır uluslararası deniz trafiğine ev sahipliği yapılıyor. Bu sularda, Basra Körfezi ve Endonezya’nın petrol sahalarından gelen petrol ve petrol ürünlerinin ağır trafiği de gerçekleşiyor ve dünyanın açık-deniz petrol üretiminin yaklaşık üçte biri, bu okyanus üzerinde yürütülüyor.

SLOC’lar, stratejik açıdan önemli bazı deniz ve körfezler üzerinden büyük limanları birbirine bağladı: Basra Körfezi; Kızıldeniz; Arap Denizi’ndeki Lakshadweep ile Kerala arasındaki Laccadive Denizi; Bengal Körfezi’nde Andaman Adaları ile Burma arasındaki Andaman Denizi; Kızıldeniz’in girişindeki Aden Körfezi ve Basra Körfezi girişindeki Umman Körfezi. 1985 ila 1995 yılları arasında, yaklaşık 10 yıl içinde, bölgedeki yük ve petrol trafiğinde yaklaşık %30 oranında artış yaşandı. Bölgenin artan öneminin ilk işareti bu şekilde alınmış oldu.

Hint Donanması, yeterince kısa süre içinde şunu anladı ki; değişen şartlara yanıt verebilmesi için, denizlere dair vizyonunun, Hint Okyanusu’nda temel ulusal güvenlik çıkarlarımızın bulunduğu kritik alanları içermesi gerekiyordu. Dolayısıyla, Donanma da, temel çıkar alanlarını yeniden tanımlayarak, bu kapsama Basra Körfezi ve Malakka Boğazı’nı dahil etti.

Buna ek olarak, Donanma’nın öncelikleri üzerinden yeniden geçilmesinde, bir başka olay da belirleyici oldu: “güç projeksiyonu”… Donanmalar, geleneksel olarak, bir yandan kıyı bölgelerde güç projeksiyonu öğretisini takip ederken, bir yandan da “denizlerin kontrolü” noktasına ağırlık verirlerdi. Ancak, bu durum Soğuk Savaş sırasında değişti: Sovyet donanmaları ile Batılı güçlerin donanmaları arasında açık denizlerde gerçekleşen bir karşılaşma, deniz kuvvetlerine dair öğretilerde “mavi deniz” vurgusunun artmasına neden oldu. Soğuk Savaş döneminin sona ermesi ise, yeniden kıyıları önceliğine alan yaklaşıma geri dönülmesine yol açtı. Yeni öğreti, kıyı bölgelerde bir “güç projeksiyonu” modeli öneriyordu; bunun da anlamı, caydırıcılık veya yaptırım gücü sağlayacak yeterli güç bulundurmak amacıyla, mukabil kuvvetler konuşlandırmak idi. Dolayısıyla, “güç projeksiyonu”, dünya üzerindeki ileri donanmaların merkez unsuru halini aldı. Hint Donanması açısından da, özellikle kritik önemdeki SLOC’lar’da ve dolaylarında mevcudiyet sergilemek üzere gerekli önlemleri almak kilit önem arz eder hale geldi.

Hint Okyanusu’ndaki SLOC’lar

Hint donanmasının SLOC’ları korumaya dair duyduğu endişelerin ne denli fazla olduğunu anlamak için, Hint Okyanusu’ndaki başlıca SLOC’ların boyutlarını mercek altına almak gerekir.

Hint Okyanusu’ndaki başlıca dargeçitler

Hint Okyanusu’nda yüksek güvenlik gerektiren başlıca dargeçitler arasında şunlar yer alır:

- Basra Körfezi ile Umman Körfezi arasındaki Hürmüz Boğazı;

- Süveyş Kanalı ve Kızıldeniz’e güneyden erişim noktası olan Bab-el-Mandeb;

- Madagaskar ile Afrika kıyısı arasındaki Mozambik Kanalı;

- Sumatra ile Malezya arasındaki Malakka Boğazı;

- Hint Okyanusu ile Borneo arasındaki Sunda Boğazı;

- Hint Okyanusu ile Sulawesi arasındaki Lombok Boğazı.


Yeni Tehditlerin Ortaya Çıkması

Tüm bölgesel ve alt-bölgesel güçler, Hint Okyanusu’nda “varlık göstererek”, “devriye güçler bulundurarak” ve “güç projeksiyonu” yaparak, güç denklemlerinde eşit pozisyonda olduklarını düşündüler. Ancak, korsanları ve terörist faaliyetleri hesaba katmamışlardı. Küreselleşme-sonrası dönemde artan deniz faaliyetleri, kaçınılmaz olarak ekonomik yayılmacılığa ve gelişime neden oldu.

Bununla birlikte, bu durum ne tuhaftır ki dinamik okyanus-ötesi bir topluluğun ortaya çıkışına engel olmadı; çünkü büyük olasılıkla bölge ülkelerindeki çarpıcı farklılıklar ve çıkar uyuşmazlıkları, bu ülkeleri birbirlerinden uzak durmaya yöneltirken, bir yandan da her bir ülkeyi Avrupa ve Kuzey Amerika ile ekonomik bağlantılarını sürdürme yönünde teşvik etti.

Sonuç olarak, SLOC’lar bağlamında ticaret, değer ve önem açısından kayda değer oranında arttı. Bu sular üzerinden transit geçen ve yüksek meblağlı yüklemeler ise, “korsanlık” ve “terörizm” faaliyetlerinin çirkin yüzlerini göstermeleri için adeta bir davet niteliğindeydi.

Korsanlık: 1980’lerin sonunda ortaya çıkan ve denizciliğin önündeki en büyük tehditlerden biri de, korsan faaliyetleri. Uluslararası Deniz Örgütü’ne göre, “korsanlık”, 1990’lı yılların başından beri, tıpkı Orta Çağ’da olduğu boyutlarda denizciliğe bir tehdit oluşturmakta. 1984 yılından beri toplam 2680 vaka tespit edildi; dolayısıyla son yirmi yıl içinde her üç günde bir korsan faaliyet gerçekleşmiş bulunuyor. Vakaların büyük bölümü, karasuları içinde, gemiler ya bulundukları yere demir atmışken ya da bir rıhtıma girmişken gerçekleşti. 1990’lı yıllarda bu konuda düzenli bir artış gözlemlendi ve istatistiklerin de gösterdiği gibi, ateşli silah kullanımını da içeren olaylarda önemli bir artış söz konusu.

Kısa sürede şurası netlik kazandı ki; Hint Okyanusu’ndaki dargeçitler üzerinden (Hürmüz, Malakka, Lombok ve Sunda Boğazları gibi) gerçekleşen trafik akışında herhangi bir aksamanın felaket sonuçlar doğurması mümkün. Özellikle enerji akışları konusundaki aksaklıklar, kıyı devletleri açısından kayda değer bir güvenlik endişesi oluşturuyor; keza bu ülkelerin enerji kaynaklarının büyük bölümü, denizlere bağımlı…

Bir ülkenin jeopolitik stratejilerini etkilemede enerji, kritik önem arz ettiği için, enerji arzındaki herhangi bir aksama, ciddi güvenlik sonuçlarına neden olacaktır. Enerji talebindeki değişkenlik de göz önünde bulundurulduğunda, bölgedeki SLOC’ların ve Dargeçitlerin güvenliği konusunda ülkelerin hassasiyet göstermeleri kaçınılmaz hale geliyor.

Terörizm:

1980’lerin sonunda “deniz terörizmi”, henüz yeni bir kavramdı. Hatta, doğrusal bir zihin yapısı olan ulusal deniz kuvvetleri açısından anlaşılması pek de kolay değildi. Bunun neden olduğu tehdidin boyutları ise, 1990’lı yıllarda ortaya çıktı; keza deniz saldırılarının sayısında ani bir artış gözlemlendi. 2000 yılında, Amerikan Donanması’na ait Uçak Gemisi USS Cole’e Aden körfezinde yapılan saldırı, tüm dünyayı hayrete düşürdü. Aslında, bu yaşananlar, ABD’ye yapılan 9-11 saldırılarının adeta nahoş bir habercisiydi.

Donanmalar, operasyon planları dahilinde “Terörizm” etmeni üzerinden tepkilerini gösterdiler. Ancak, bu kolay bir egzersiz sayılmazdı; keza “asimetrik savaş”la etkin şekilde mücadele; çok daha fazla zaman, deneyim ve geniş ölçekli koordinasyon gerektiriyordu.

Aşağıda betimlendiği şekliyle, yaşananların giderek şiddetli bir hal alması, bu tehditleri çevrelemede daha geniş kapsamlı ve çoktaraflı bir işbirliğine gereksinim olduğunu gözler önüne serdi.

Yaşanan Vakalar

1985 - 7 Ekim günü, Filistin Özgürlük Cephesi’nden dört militan, Mısır açıklarında İtalyan yolcu gemisi Achille Lauro’nun yolunu keserek, gemiyi kontrolleri altına aldı. Yolcuları ve mürettebatı esir alıp, İsrail hapishanelerindeki 50 Filistinli’nin serbest bırakılmasını talep etti.

1998 - Malezya bandıralı Petro Ranger adlı tanker, 16 Nisan günü, beraberinde 1,5 milyon dolar değerinde dizel yakıt ve gaz yağı eşliğinde Singapur’dan Ho Chi Minh kentine doğru yola çıktı. Ertesi gün, geminin kayıplara karıştığı haberi geldi. Sonradan öğrenildi ki, Güney Çin Denizi’ne konuşlanmış olan Endonezyalı korsanlar, gemiyi alıkoymuşlardı. Korsanlar, geminin Avustralyalı kaptanını 10 gün boyunca silah tehdidiyle esir tuttular; ardından da yüklerin üçte birinden fazlasını Çin bandıralı bir gemiye aktardılar. Çin Deniz Polisi, 26 Nisan günü gemiyi durdurdu ve korsanlar ölüm cezasına çarptırıldı.

1999 - Alondra Rainbow adlı ticaret gemisi, 1999 Ekim’inde, silahlı ve maskeli korsanların eline geçti. Daha sonra anlaşıldı ki, korsanlar aslında geminin Endonezyalı personeliydi. Gemi, Hindistan donanması tarafından kurtarıldı.

2000 - 12 Ekim günü, ABD Donanması’na ait USS Cole adlı savaş gemisi, Aden Körfezi’nde demirlediği sırada, patlayıcı yüklü bir tekneyle vuruldu. Saldırı sonucu on yedi denizci öldü; otuz dokuzu da yaralandı.

Bu tür vakalara bir yanıt olarak, 1995 yılında Bahreyn ve Kuveyt’te, Amerikan Beşinci Filosu kuruldu. Filonun amacı; Hint Okyanusu, Basra Körfezi, Arap Denizi ve Kızıldeniz dahilinde denizden geçen iletişim hatlarını denetlemekti.

Aynı sene içinde, Hindistan ve ABD arasında savunma ilişkilerine dair bir protokol imzalandı. Protokolde; her iki taraf da savunma işbirliğini güçlendirmenin önemini teslim ediyor; ikili ilişkilerin yeni alanlarda gelişmesinin bir süreç dahilinde ve hem küresel hem de bölgesel meselelerin gelişimiyle paralel olarak tesis edileceği belirtiliyor; ve savunma alanındaki güçlendirilmiş işbirliğinin, Asya’nın istikrarı ve güvenliğine olumlu katkı sağlamak üzere tasarlandığı vurgulanıyordu.

ABD Savunma Bakanı, aynı yıl içinde Hindistan’ı ziyaret etti. Hindistan donanmasının SLOC’ların güvenliğini sağlamada verdiği katkıyı öven Bakan, Ulusal Savunma Koleji’ne yapmış olduğu konuşmada, ülkesinin Basra Körfezi bölgesinin güvenliği ve istikrarını sağlamada Hindistan ile ortak çıkarlara sahip olduğunun özellikle altını çizdi. Aynı zamanda, denizlerin özgürlüğünü sağlamaya dayanan ilişkinin ne denli stratejik bir temeli olduğunu bir kez daha dile getirdi. Bu konuşma, 1990’lı yıllarda işbirliği, dayanışma ve eşgüdüm yoluyla SLOC’ların güvenliğini sağlamaya dair Hint donanmasının yaklaşımına uygun düşen bir tasdikti adeta…

Geriye dönüp bakarsak…

İçinde bulunduğumuz on yıllık dönem içinde, Hindistan Donanması, SLOC’ları korumanın giderek daha büyük bir önem arz ettiğinin ayrımına vardı ve bu doğrultuda çabalarda bulundu. Bu şekilde davranarak (yani; giderek büyüyen bir piyasa ekonomisi içinde serbest ticareti savunarak), hem bölgesel düzeydeki stratejik çıkarlarını ilerletti; hem de kıyı komşularının da süreçten kendilerine yarar sağlamasına yardımcı oldu.

Hint donanması, ilk kez Batılı donanmalarla artan işbirliği işaretleri göstermeye başlamıştı. Hindistan ve ABD, 1990’lı yıllarda iki büyük, ortak donanma tatbikatı düzenlediler; üçüncüsünü de 1996 yılında gerçekleştirdiler. Bunlar; Hindistan’ın büyük bir donanma eşliğinde giriştiği ilk büyük ortak deniz tatbikatlarıydı ve diğer ülkelerle de benzeri tatbikatlar düzenlenmesine kapı araladı. Kısa süre sonra, Fransa ile de tatbikatlar yapıldı. 2002 yılı başında, tatbikatlara İngiltere ve Singapur donanmaları da dahil edildi.

1990’larda işbirliği ve dayanışma yolunda atılan bu adımlar; sadece korsanlık ve terörizm tehditlerine etkin şekilde karşılık vermeye yardımcı olmakla kalmadı, aynı zamanda ilgili devletlerin farklı algıları, hassasiyetleri ve ulusal çıkarlarını dikkate alan algıların oluşumuna katkıda bulundu.

1990’lı yıllarda Hint Donanması’nın rolünü anlamak için, o dönemde hangi koşullar altında faaliyet gösterdiğini gözden geçirmek gerekir. Bu bağlamda, özellikle bölgede diğer donanmaların artan varlığını da göz ardı etmemek gerekir.

1990 yılı başında, Hint Okyanusu, dünya meselelerinde merkezi bir rol üstlenmeye başladı. Bu rol sadece ekonomik değildi; askeri açıdan da önem taşıyordu. Şaşırtıcı olmasa gerek, bölgede, birçok donanma bulunuyordu. Hint Donanması da, Okyanus’ta önemli bir güç haline geldi; operasyonlarının alanını genişletti. Diego Garcia’da bir üssü bulunan ABD ise, Doğu Asya’daki deniz operasyonları sayesinde başat bir güç konumunda. İngiliz Hint Okyanusu Bölgesi`ni (Birleşik Krallık`ın Doğu Afrika`dan Endonezya`ya kadar olan topraklarıdır. Yüzölçümü 60 km² olan adaların en büyüğü Diego Garcia`dır) kurmuş olan Britanya ise, 1960’lı yıllarda itibaren Hint Okyanusu’ndaki varlığını azalttı. Fransızların bazı kritik konumdaki adalarda toprakları bulunuyor. Çin, Japon ve diğer bölge donanmaları da, okyanusun stratejik önemini anlamaya ve bölgeye ilgi duymaya başladı.

Olayların Gelişimi (1945–80)

Hint Okyanusu’na dair çıkarların çarpıcı düzeyde artmasının tarihsel kökenleri mevcut. Bu bölge üzerinde hakimiyet kurma sorunsalı, 1945’lere –yani; İkinci Dünya Savaşı sonunda, iki güçlü ülke arasında –ABD ve SSCB- Soğuk Savaş düzeni kurulmasına- dek uzanıyor: Başlangıçta, rakip çıkarlar ve çakışan hedeflerden kaynaklanan anlaşmazlık, nihayetinde SSCB’nin dağılması ve yeni konfederasyonun en büyük bileşeni olarak (ancak askeri açıdan güçsüzleşmiş) Rusya’nın ortaya çıkmasıyla sonuçlandı.

Soğuk Savaş boyunca, ABD’nin Hint Okyanusu’ndaki öncelikli hedefi; ABD ve müttefiklerine yönelik olarak Basra Körfezi petrolünün tedarikini güvence altına almak idi. Bunun için, Basra Körfezi’ndeki monarşilerin ve şeyhliklerin güçlendirilmesinin yanı sıra, petrol sahalarını ele geçirmek için Sovyetlerin karasal tehdidini çevreleyecek ve caydıracak kuvvetlerin konumlandırılması gerekiyordu.

1960’lı yıllardan itibaren, Britanya ve ABD, İngiliz donanmasının Hint Okyanusu’ndan çekilip, yerine Amerikan donanmasının geçmesi üzerine anlaştılar. Britanya, Chagos takımadalarından itibaren İngiliz Hint Okyanusu Bölgesi`ni oluşturdu; böylelikle Diego Garcia’nın ABD donanmasına kiralanmasını sağladı. Bu dönemde Suudi Arabistan ve İran’daki ABD-yanlısı monarşiler, kendi donanmalarını kurmak yönünde teşvik edildiler.

1970’li yıllarda, ABD ve Sovyet donanmaları, Hint Okyanusu`nun kuzeybatı bölgesindeki üs ve yakıt ikmali tesisleri için çeşitli entrikalar çevirdiler. Hedef yerler arasında Afrika Boynuzu üzerinde Somali’deki Berbera, Kızıldeniz’de Etiyopya’da Asmara, Güney Yemen’de Socotra adası, Umman’da Muskat ve Umman açıklarında Masirah adası yer alıyordu. ABD, Diego Garcia’yı bir donanma üssüne çevirmeye başladı. Her iki donanmaya ait savaş gemileri, Hint limanlarına iyi niyetli ziyaretler yaptılar.

1970’li yılların sonu itibariyle, ABD destekli İran şahına yönelik ülke-içi muhalefet öylesine şiddetlendi ki, bir devrimin gerçekleşmesi bekleniyordu. Afganistan yakınlarında, komünist-yanlısı bir darbe ilk aşamada başarılı oldu; ancak kısa bir süre sonra muhalefeti susturdu. Afgan liderleri, muhalefeti susturmak amacıyla acilen Sovyetlerin askeri desteğini talep ediyorlardı.

Batı’ya yönelik petrol tedarik hatlarına Sovyetler`in kara üzerinden bir tehdit savurması beklentisi içindeki ABD, Basra Körfezi’ne deniz üzerinden askeri bir müdahale için kendini önceden hazırlamaya başladı.

1979 sonunda iki ayrı krizin yolları kesişti: İran Şahı, bir darbe sonucu alaşağı edildi. Sovyet birlikleri, himaye altındaki hükümete destek amacıyla Afganistan’a girdi. Sovyetler, Basra Körfezi petrolünü tehdit etme gibi bir niyetleri olmadığına dair sürekli olarak güvence verseler de, ABD, düzenli olarak Yedinci (Pasifik) Filosu’ndan Kuzey Arap Denizi’ne gemi konuşlandırarak, temkinli olmayı sürdürdü. Merkez karargahı ABD’de bulunan yeni bir ABD Merkez Kumandanlığı, işte bu operasyonlara yönelik olarak kuruldu. Afganistan’da sürekli yeni gelişmeler olurken, İran-Irak Savaşı (1980-1988) sona erdi. Basra Körfezi’nin içine ve dışına doğru ilerleyen tanker konvoylarına eskortluk etmek üzere Batı’nın donanmalarını konuşlandırması gerekiyordu.

Hindistan ile Amerika arasındaki ilişkilerin buzları, Başbakan Rajiv Gandhi’nin 1985’te gerçekleştirdiği Amerika ziyaretinin ardından çözülmeye başlamıştı. Kendisi ile ABD Başkanı Reagan arasındaki ilişkiler gelişmiş; ABD-Hindistan ilişkileri parlak bir döneme girmişti. Daha sonra gelen ABD Savunma Müsteşarları ve Deniz Operasyonları Kumandanları, Hindistan’ı ziyaret ettiler. Hindistan’dan gelen bir Donanma Heyeti, ABD Donanması’nı ziyaret edince, bunun peşi sıra, gemiler de birbirlerinin limanlarına uğramaya başladılar.

1990’lardaki Gelişmeler

1990 yılında, Irak, Kuveyt’i işgal etti. Irak’ı tahliye etmek üzere bundan sonra gerçekleşen operasyonlar sırasında ABD savaş gemileri, Basra Körfezi’nde konuşlanarak Irak’ı bombaladı. Umman ve Katar yakınlarındaki üsleri ve Basra Körfezi’nde başat varlığıyla, ABD Donanması, Hint Okyanusu’na yerleşmişti. Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılması ve bundan sonra donanmasının Hint Okyanusu’ndan geri çekilmesi de, ABD’nin elini kuvvetlendirdi.

Bundan sonraki yıllarda, Afganistan’daki çalkantılar, terörist faaliyetlerde artış ve ABD’nin Irak savaşından aldığı dersler, ABD’yi Hint Okyanusu’ndaki stratejisini gözden geçirmek zorunda bıraktı. Ancak, bu bölgedeki varlığını azaltacağına dair herhangi bir işaret bulunmuyordu. Tam tersine, bu olaylar neticesinde, bölgedeki varlığını koruma kararlılığı artmıştı.

Hindistan, Hint Okyanusu’nun kuzeyinde başat bölgesel güç olarak görülmeye; donanması ise bölgenin temel donanması olarak kabul edilmeye başlanmıştı. Hint hükümeti ise, ABD donanmasıyla ortaklık kurmayı arzuluyordu. Bunun için de, güven artırıcı önlemlerin görüşüldüğü birkaç üst düzey toplantı düzenlendi ve Malabar deniz tatbikatlarına karar verildi. 1992 yılında başlayan tatbikatlar, 1994 ve 1995 yılında yeniden yapıldı.

ABD, 1995 yılında Beşinci (Hint Okyanusu) Filosu’nu kurdu. Filo’nun merkez karargahı Bahreyn’de bulunuyordu. Amaç ise; Kızıldeniz, Arap Denizi, Basra Körfezi ve komşu topraklar üzerinde tatbikatlar yürütmekti. 2000 yılı itibariyle, Amerikan Donanması, Hint Okyanusu’ndaki başat donanma haline geldi.

Mercek altına alınanlar…

1995 yılı itibariyle, Hint Okyanusu bölgesinde nüfuz elde etmeye çalışan bir dizi donanma türedi. Amerikan donanmasının dışında, ondan sonra en büyük varlığı gösteren Fransız donanması, daha sonra da boyutunu küçültme girişimlerine rağmen yerini korumayı başaran Britanya donanması, ardından da Çin ve Japon donanmaları geliyordu. Bu donanmalar da, denizlerdeki çıkarlarını korumakla ilgilenmeye başlamışlardı.

Bu kuvvetlerin büyük bölümü, bölgedeki varlıklarını korumak amacıyla tutarlı ve zorlayıcı bir mantıksal temel eşliğinde, operasyonlarına dair uzun vadeli bir perspektif benimsediler.

Hint Okyanusu’ndaki Amerikan Donanma Varlığı

Amerika’nın Hint Okyanusu’ndaki varlığının stratejisine geniş çerçeveden bakıldığında, merkezinde Diego Garcia’nın bulunduğu görülür.

ABD’nin Hint Okyanusu’ndaki varlığına dair üç temel neden bulunuyor:

1. Amerika’nın jeostratejik varlığını koruma arzusu: Söz konusu strateji, uzun vadeli öngörülere dayanan bir stratejiydi ve sanıldığının aksine, kısa-erimli hedeflere veya petrole erişimi güvence altına almaya odaklanmamıştır.

2. Bölgedeki temel çıkarlarını koruma: Hint Okyanusu’ndaki temel çıkarlarını korumak amacıyla on yıllar boyunca yoğun yatırımlar yapmış olan ABD, Basra Körfezi’ndeki varlığını koruyup güçlendirecek şekilde güçlerini konuşlandırdı. ABD Beşinci Filosu, daha önceden Diego Garcia’ya konuşlandırılmış olan kapsamlı bir müdahale kapasitesi eşliğinde bölgede kalmaya niyetli olduğunu açıkça gösteriyor.

3. Amerikalıların 1990’lı yıllarda tanıştığı yeni terörizm tehdidiyle başa çıkmak: Bu bölgede varlığını devam ettirerek, terörist odakların kökünü kazımayı ve gerek finansman kaynaklarına gerekse silahlara erişimlerini kısıtlamayı amaçlıyorlar.

Hint Okyanusu’ndaki Fransız Donanma Varlığı

Fransa, Hint Okyanusu’ndaki “denizaşırı topraklara” dair bir yükümlülük altına girmişti. Elindeki ada topraklarının savunulması açısından Cibuti ve La Reunion adaları son derece önemliydi. Ayrıca, Hint Okyanusu’ndaki Fransız sömürgelerini de unutmamalı. Tüm bunlar için de Paris`in, bölgedeki denizlerde önemli bir varlık göstermesi gerekiyordu.

Fransa’nın petrol tedariklerinin önemli bir bölümü, Basra Körfezi’nden kaynaklanıyor. Fransa, petrol güzergahları üzerindeki denetimi için denizlerde varlık göstermesini gerekli görüyor. Planları açısından bölgenin ne denli önemli olduğunu anlamak için; 1980-88 arasında İran-Irak savaşına bakmak yararlı olacaktır; zira söz konusu dönemde Hürmüz Boğazı’nın kapatılması ve bunun sonucunda petrol tedariklerinin aksaması tehdidine karşı çıkan ABD ve Britanya ile birlikte Fransa’nın çokuluslu bir güç ittifakı kurmuş olduğunu görüyoruz.

Fransa, Cibuti’deki varlığını, 1980’li yıllarda Somali ve Etiyopya arasındaki çatışmada bir istikrar unsuru olarak görmüş ve kendisini önemli bir dengeleyici aktör addetmişti.

Hint Okyanusu’ndaki Çin Donanma Varlığı

1990’lı yılların başında, Çin’in Hint Okyanusu’ndaki varlığının ardında stratejik gerekçeler söz konusuydu:

- SLOC’larını güvence altına alma gereksinimi: Çin, Orta Asya, Afrika ve Güney Amerika’daki piyasaları geliştirmek için yoğun yatırımlar yapmakta; keza Afrika’dan kesintisiz hammadde akışını ve temel ihracat piyasalarına nihai mal satışını sağlamak üzere SLOC’ların güvenliğini temin etmesi gerekiyor.

- Sürekli enerji tedariki arzusu: Çin’in büyüyen ekonomisi gereği, kesintisiz şekilde enerji tedarikine gereksinimi var. Deniz yoluyla gerçekleşecek kesintilere karşı kendilerini güvence altına almak isteyen Çinliler, kara üzerinden boruhatlarını geliştirme süreci içindeler.

Hint Okyanusu’ndaki Japon Donanma Varlığı

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, Japonya’nın güvenlik politikası beş temel unsur üzerine temellenmişti:

1. Bir daha asla nükleer silah geliştirmeme taahhüdü;
2. Ordunun sivil denetimi;
3. Münhasıran savunma-güdümlü bir askeri strateji;
4. ABD-Japonya Güvenlik Antlaşması’na bağımlılık;
5. Petrol tedariklerinin güvence altına alınması.

Japonya, Hint Okyanusu, Malakka Boğazı ve Güney Çin Denizi üzerinden Basra Körfezi’nden petrol tedarik ediyor. Dolayısıyla, bu ülke, petrol ve doğalgaz tedarikleri için tamamen ithalata bağımlı durumdaydı. Petrol ve doğalgaz ithalatlarına bu denli bağımlı olunması, deniz güzergahlarının da güvence altına alınmasını gerektirmiştir.

Uzun zaman önce bir askeri güç olmaktan vazgeçmiş bir ülke, komşu ülkeler tarafından bir tehdit olarak algılanabilir. Japonya, askeri çabasını öz-savunma ve deniz hatlarının korunmasına odakladı ve tek başına askeri kapasitesini geliştirmekten çekindi. Keza bu şekilde, bölgesinde silah yarışını provoke edebilirdi. Japon yasaları da, kolektif güvenlik tedbirlerine katılımı yasaklıyordu.

İşte bu sebeplerden ötürü, Hint Okyanusu’nda Japonya’nın herhangi bir donanma varlığı olmadı. Bununla birlikte, mevcut koşullar göz önünde bulundurulduğunda, bu ülkenin Hint Okyanusu’nda bir donanma varlığını aşamalı şekilde kurması mantıklı görünüyor. Bu yeni stratejiyle paralel olarak, Japon Donanması, SLOC’ların korunmasına ve devriye güçleri ile barış koruma misyonlarının üstlenilmesine başladı.

SONUÇ

Hint Okyanusu, 1990’lı yıllarda büyük bir askeri faaliyetin merkezi haline geldi. Bunun başlıca sebebi, yerküre üzerindeki deniz trafiğinin büyük bölümünün stratejik olarak bu bölgede yoğunlaşmasıydı. Bu trafik kapsamında, hem enerji ticareti, hem malların sevkiyatı söz konusu.

Bölgeye rekabet ve düşmanlıklar hakim. Her bir donanma, diğeri üzerinde “varlık” ve “denetim” kurma arayışı içinde. Hint Okyanusu’nun sularını kontrol etmenin simgesel önemi ve bu kontrolde varılan aşama da, bu süreçte belirleyici bir etmen. Hindistan Donanması açısından ise, Hint Okyanusu’nda varlık sergilemek, gelecek planlarına dahil etmesi gereken yeni bir hakikate dönüştü.

 

* G.M. Hiranandani, Hindistan ordusundan emekli koramiraldir.

Kaynak: http://www.indiandefencereview.com/spotlight/External-Naval-presence-in-Indian-Ocean.html

 



Türkiye'nin kalkınma hamleleri yeni müfredatta

Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB) kamuoyunun görüşüne sunulan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında hazırlanan yeni müfredat taslağındaki çeşitli derslerde, Türkiye'nin kalkınma projelerine dair içeriklere de yer verildi.

Teknoloji

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Tüm gözler Kahire'de... Hamas'tan 'İsrail' açıklaması: Ciddi bir anlaşmazlık yok

İsrail basını 'kâbus senaryosu'nu yazdı: Netanyahu için tutuklama emri çıkarılacak! IDF kanlı plana onay verdi

Zelenski dünyaya duyurdu: En az 7 Patriot sistemine ihtiyacımız var

İsrail'den Lübnan'a hava saldırısı! Cemaat el-İslami lideri Musab Halaf öldürüldü

İsrail, Gazze'deki savaşı sürdürme planlarını onayladı

Irak, 30 yıl aradan sonra Türkiye sınırında üs kurdu

Türk SİHA'ları Yunanistan'ı masrafa soktu: Milyarlık programa onay verdiler

Türkiye'nin kalkınma hamleleri yeni müfredatta

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

Yükleniyor