Ali Hacı Muhammedi
Türkiye, gelecekte daha çok nüfuz sahibi ve etkin olmak adına bölgesel aynı zamanda uluslararası politikasında yeni bir eksen oluşturmak istiyor. Bu yüzden Ankara, ABD ve Çin ile dış ilişkilerini geliştirmeli ayrıca Rusya ile yeni fırsatların oluşmasını sağlamalıdır.
Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimini kazandıktan sonraki konuşmasında barış mesajı verdi ve cumhurbaşkanlık sürecinde “Yeni Türkiye”’den söz etti. Bu, “Yeni Türkiye”nin özellikleri nelerdir? Erdoğan’ın “Yeni Türkiye”den kastettiği ne? Bu ibareyi sarf etmekle hangi hayali düşünüyor?
İlk bakışta bu ibare şu anlamlara geliyor; Türkiye tarihinde ilk defa halkın doğrudan oyu ile Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi, parlamento sisteminden başkanlık sistemine geçiş, cumhurbaşkanlığının yetkilerini genişletmek için Anayasa’da gereken değişikliklerin yapılması, kamu isteğine dayalı ve demokrasi ile paralel giden yeni bir kültürün Türk toplumunda oluşturulması.
Ama Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” ibaresinin anlamı iç politika ve bu değişikliklerden daha ötede. Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut’un yeni Türkiye’den yaptığı analizi kapsıyor. Bulut, Erdoğan’ın zaferinden sonra yeni Türkiye için tartışmalı bir perspektif çizdi. Bu perspektif, AB ile ilişkilerin azalması, Orta Doğu’da ve diğer yerlerde Türkiye nüfuzunu genişletmek, Türkiye’nin rol oynayacağı daha çok fırsatları yakalamayı gösteriyor. Yiğit Bulut, AB’nin Türkiye ile iş birliği yapması için gereken potansiyele sahip olmadığını, Türkiye’nin AB üyesi olmak hevesinden vazgeçmesi gerektiğini çünkü AB’nin de kendine özgü sorunları olduğunu ve AB üyesi ülkelerin politikacılarının da Türkiye’nin üyeliğine karşı olduklarını iddia etti.
Bu yüzden yeni Türkiye’nin AB’ye girmek hayalinden vazgeçmek olduğunu düşünmek mümkün. AK Partinin geçen yıllardaki politikaları gösteriyor ki ilişkilerin gelişmesi için her zaman bir seçeneğin kaybolması durumunda başka alternatifler aranıyor. Yiğit Bulut’a göre Türkiye, dış ilişkilerini ABD ve Çin ile genişletmeli ayrıca Rusya ile yeni fırsatların oluşmasını sağlamalıdır. Dolayısıyla Türkiye gelecekte daha nüfuzlu ve etkin olma adına uluslararası ayrıca bölgesel siyasetlerinde yeni bir eksen oluşturmayı hedefliyor.
Kanıtların da gösterdiği üzere Türkiye’nin AB üyesi olma süreci durdu ve Erdoğan da AB’ye üye olmak konusunda isteksiz görünüyor. Çünkü Erdoğan, AB yolunda ilerlemenin pasif olmak ve Türkiye’de daha çok reformların yapılmasını kabullenmek nihayetinde hâkimiyetin bazı boyutlarını Brüksel’e devretmek anlamına geldiğini düşünüyor ki bunu yapmaya meyilli değil. Ama tabi Erdoğan Batı ile iş birliğini azaltmayı da istemediğini kanıtladı. Bu yüzden Türkiye’nin kırılgan yapısına rağmen bu yeni Türkiye’de, Türkiye-ABD ilişkileri eskisine göre daha yakın ve önemli olacaktır. Böylece Türkiye AB olmadan da Batı ile ilişkilerini genişletebilir.
Geçen yıl Erdoğan’ın Amerika ve Yahudi karşıtı konuşmaları, Amerikan liderleri tarafından eleştirilere neden olmuş olsa da bu konuşmaların Türk toplumunda AKP’yi destekleyen tutucu kesimleri cezbetmek için bir araçtan başka bir şey olmadığına inanıyorum. Obama telefon görüşmesiyle Erdoğan’ı seçim galibiyeti nedeniyle kutladı ve bu, ikilinin geçen altı ay içinde ilk telefon görüşmesiydi.
Başka bir bakışla 'yeni Türkiye', Türkiye’nin son yıllardaki çok yönlü ve çok boyutlu dış politikasını, bu defa daha az risk, istikrarı koruma ve bölgede ilişkileri onarmak anlamındadır. Görünen o ki; hükûmet, 12 sene deneme ve hatadan sonra dünyada veya bölgede gerçekçi bir dış politika izleme veyahut Türkiye’nin Orta Doğu, Doğu Anadolu ile Orta Asya’da etkinliğini, nüfuzunu genişletmek için daha ılımlı bir yaklaşımı benimseme çabasında.
Yukarıda zikredildiği gibi Türkiye’nin AB üyeliğinin uzun sürmesi ayrıca bazı Avrupalı ülkelerin bu konudaki baltalamaları nedeniyle Erdoğan her zaman buna alternatif bulma arayışındaydı ve geçen sene defalarca Şanghay İşbirliği Örgütüne üye olmak istediğini belirtti. Bu yüzden Erdoğan Avrasya’da serbest ticaret anlaşması için Türkiye’nin hazır olduğunu ilan etti.
Nihayetinde söylenebilir ki 'Yeni Türkiye', Türkiye’nin dış politikasında yeni anlayış ve algılamayı ve de belki Türkiye’nin dünya ile bölgede olumlu-olumsuz tutuma göre dış politikayı yeniden gözden geçirme olabileceğini gösteriyor. Bu da uluslararası ilişkilerde Türkiye’yi duygusal bir siyasetten gerçekçi bir siyasete doğru sevk edebilir. (İran, Fars News - 19 Ağustos 2014)