Yirmi Birinci Yüzyılda Güvenlik Temini

Yirmi Birinci Yüzyılda Güvenlik Temini

Hiç kuşku yok ki, ani değişimlerin yaşandığı, giderek belirsizleşen, karmaşıklaşan ve birbiriyle bağlantılı hale gelen bir dünyada yaşıyoruz. Ancak, vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuz iddiasına güçlü bir şekilde karşı

Dünyada çatışmalardan beslenen yapılar var. (ASAM)

 

Anders Fogh Rasmussen - NATO Genel Sekreteri

Bugünlerde iyimser olmak pek kolay değil. Çevremiz daha ziyade profesyonel karamsarlarla çevrili durumda. Gazetelerde, televizyon ekranlarında, bloglarda…

Euro’nun çökeceği ve Avrupa’nın dağılacağı yönündeki spekülasyonları duyuyoruz. Dünyanın yavaş yavaş Avrupa’yı kenara ittiğine dair korkular söz konusu. Avrupa’nın içe döndüğü, komşularının ona sırt çevirdiği, Kuzey Amerika’nın kendisine yeni dost ve ortaklar aradığı yönünde söylentiler de cabası…

Orta Doğu ve Kuzey Afrika çapında bir takım çalkantılar ve belirsizlikle karşı karşıyayız. Yeni güçlerin ekonomik, siyasi ve askeri olarak ortaya çıkışına tanıklık ediyoruz. Ve, birçok yorumcu tarafından Batı’nın çökmekte olduğuna dair öngörüler dillendiriliyor.

Hiç kuşku yok ki, ani değişimlerin yaşandığı, giderek belirsizleşen, karmaşıklaşan ve birbiriyle bağlantılı hale gelen bir dünyada yaşıyoruz. Ancak, vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuz iddiasına güçlü bir şekilde karşı çıkıyorum.

Avrupa ve Kuzey Amerika’nın elinde halen devasa kaynaklar, kararlılık ve fikirler var. Birlikte çalıştığımız zamanlarda, pozitif değişime yönelik daha büyük bir güç bulmamız imkansız.

Ancak, bazı temel sorunlara yanıt vermemiz gerekiyor: Trans-Atlantik topluluk küresel düzeydeki cazibe ve nüfuz gücünü nasıl sağlayabilir? Dünya değişirken bu değişimi nasıl yorumlarız ve bunu şekillendirmeye nasıl yardımcı olabiliriz?

Bugün vereceğim mesaj; NATO’nun bu sorunun yanıtının kilit bir parçası olacağıdır. Bu belirsizlik döneminde güçlü bir NATO, güven kaynağıdır. NATO, uluslararası düzeyde geniş anlamdaki güvenlik ve istikrara asli bir katkı sunmaktadır. Bugünkü sorunlara bu çerçeveden yanıt vermemiz gerekiyor.

Altmış yıldan uzun süredir NATO, güvenlik ve istikrarın garantörü olageldi ve bu sayede bu kıtanın gelişmesi sağlandı. 28 demokrasili bir ittifakız. Eşi benzeri olmayan bir Trans-Atlantik diyalog ve Trans-Atlantik eylem forumuyuz. Başka kimsenin sağlayamayacağı bir şekilde karmaşık ortak operasyonlar başlatıp bunların devamlılığını sağlayabiliyoruz.

Başka kimsenin yapamayacağı bir şekilde ortaklarla etkin bir şekilde çalışabiliriz. Ve kısa süre önce gerçekleşen Şikago zirvesinde bu İttifak’ın ekonomik sorunlara rağmen güvenlik meseleleriyle başa çıkmasını sağlamak ve geleceğe güvenli bir şekilde hazırlamak için önemli adımlar attık.

Küresel riskler ve tehditlerin yaşandığı bir dönemde güvenliğin sağlanması için işbirliğine dayalı bir çabanın ortaya konması gerekiyor. Dolayısıyla, NATO, dünya çapında diğer örgütler ve ülkelerle bağlantısını güçlendirmeye devam etmelidir.

Ortaklarımız, son yirmi yıldır NATO’nun başarısının bir anahtarı olageldi. Bu doğrultuda çok fazla iş başarıldı ve bundan gurur duymakla haklıyız. Dünya çapında ordular, bizim standardımıza ulaşmaya, askeri güçlerimizin birlikte çalışma yeteneğine benzemeye çalışıyor. Daha da önemlisi, diğer ulusların karmaşık çok-uluslu operasyonlara katkılarını, başka hiçbir örgütün başaramayacağı şekilde entegre edebiliriz.

Afganistan’dan Balkanlara dek, ve son yıl Libya’daki ortaklarımız, misyonlarımızın operasyonel sonuçları ve siyasi meşruiyetlerinde asli bir rol oynadı. Böylelikle NATO daha güçlü, dünyamız da daha güvenli hale geldi. Dolayısıyla NATO’nun güçlü ortaklara yatırım yapması kadar, modern askeri donanımlara ve esnek güçlere yatırımda bulunması da önemlidir.

Ortaklıklar kurmak; ulusal düzeyde kalmak ile küreselleşmek arasında bir tercih unsuru değildir. Bu, NATO’nun temel çalışmalarının bir parçasıdır. Neredeyse tüm alanlarda başarılı olmak için etkin ortaklıklar kurmamız gerekiyor. Krizleri yönetmemiz, ortaya çıkan güvenlik sorunlarına karşı savunma sağlamak, istikrarı teşvik etmemiz için ortaklıklara gitmeliyiz.

Bugünün sorunlarıyla tamamen Avrupalı bir perspektiften başa çıkmamız imkansız. Ancak burada önemli olan güvenlik sorunlarının nerede olduğuna bakılmaksızın sürece müdahil olmaktır. Dolayısıyla, Avrupa’da, Euro-Atlantik alanında, dünya çapında müdahilliğimizi sürdürmemiz gerekiyor.

Öncelikle, Avrupa’da tamamlanmamış işlerimizi tamamlamalıyız.

Avrupa Birliği’nin genişlemesi bağlamında NATO’nun Açık Kapı politikası, daha şimdiden kıtayı temelden ve daimi olarak dönüştürdü.

NATO üyeliği, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde reformun güçlü bir teşvikçisi oldu. NATO üyeliğini isteyen ülkeler, silahlı kuvvetlerini yeniden yapılandırdılar ve demokratik denetim altına aldılar. Saydamlıklarını ve hesap verebilirliklerini güçlendirdiler; hukukun üstünlüğüne önem verdiler.

Öte yandan, NATO üyeliği olasılığı, yatırımcılara güven verdi. Bu da ekonomik kalkınma ve dinamizm getirdi. Son otuz yıldır NATO’ya katılan ülkelerin aynı zamanda Avrupa Birliği’ne katılması veya bu üyeliğe hazırlanması da bir tesadüf olmasa gerek.

On yıl önce, ülkem Avrupa Birliği dönem başkanlığını sürdürürken, ben de Danimarka Başbakanı’ydım. Söz konusu yılda, Kopenhag ve Prag zirvelerinde yeni üyeleri NATO ve Avrupa Birliği’ne katılmaya davet ettik. Bunlar, Avrupa’nın geneli açısından önemli ve zekice adımlar idi.

Ancak söz konusu yolculuk halen tamamlanmış değil. Biz ve ortaklarımızın halen yapacak onlarca işi var. Bu yolculuk boyunca kısayollara başvurmayacağız. NATO’nun kapısı ise, salt onun önünde durduğunuz için otomatik olarak açılmaz.

İttifakımıza üyelik yoğun çalışmayı ve siyasi taahhütler üstlenmeyi gerektiriyor. Böylelikle, güçlü bir reform ve sorumluluk siciline sahip olmak lazım. Eski sorunlarla başa çıkmak için yeni bir kararlılık üstlenmek gerekiyor. Açık kapı politikasına olan taahhüdümüzün karşısında, doğru zamanda ortaklarımızın da gereken atılımları gerçekleştirme sorumluluğunu üstlenmesi önem taşıyor. Çünkü ancak bu şekilde Kuzey Atlantik alanının güvenliğine katkı sağlanabilir ve hepimiz için daha iyi bir gelecek için ortam hazırlanabilir.

Daha açık ve daha istikrarlı bir Avrupa’nın, Euro-Atlantik alanına (Rusya dahil) getireceği birçok yarar bulunuyor. Durumun Moskova’da bu şekilde algılanmadığını biliyorum. Ancak, NATO’nun yeni üyeleriyle Rusya’nın ticaretinin arttığı da bir gerçek. Açık Kapı politikamız, Rusya’ya, her daim arzuladığı stratejik ortamı sağladı: Batı sınırlarında istikrar…

Bununla birlikte, NATO’nun Açık Kapı politikasına ilişkin Rusya’nın yanlış algıları devam ediyor. İttifak hakkındaki birçok efsane de cabası. Bununla başa çıkmak için çabalamamız gerekiyor. Rusya’ya şunu anlatmamız lazım: Güvenliği bize karşı değil, bizimle birlikte kurabilir.

NATO’nun ve Rusya’nın güvenliği, iç içe geçmiş durumdadır. İşte bu yüzden de ortak hedefimiz; gerçek bir stratejik ortaklık kurmak yönünde olmalıdır. Karşılıklı güven, saydamlık ve öngörülebilirliğe dayalı bir ortaklık… Afganistan gibi ortak çıkar alanlarında birlikte, yapıcı bir şekilde çalışmalıyız. Bizi halen bölen temel konuları birlikte ele alabilmeliyiz.

İttifak, Rusya açısından bir tehdit değil. Rusya’nın bizim açımızdan bir tehdit olduğuna inanmıyoruz. Artık birbirimize geçmişin prizmasından bakmayı bırakalım. Birlikte gelecekte daha yakın çalışma fırsatlarına odaklanalım.

Ve bu tür bir işbirliği için en büyük fırsat, füze savunma sistemidir. Söz konusu sistem, oyunun kurallarını değiştirme ve daha iyiye yöneltme potansiyeline sahiptir. Bu değişimi yapmak için çabalarımızı iki katına çıkarmalıyız çünkü füzelerin sayısının artma tehlikesi son derece ciddidir ve bu füzeler arttıkça artık ucu bucağı yakalanamaz.

Yukarıda sözünü ettiğim gibi, NATO’nun ortaklıkları kendi içinde, trans-Atlantik alanda, yakın komşu bölgemizde başlar. Ancak orayla sınırlı kalmaz. Ekonomimiz küreselleşti. Güvenliğimiz küreselleşme. Ve eğer halklarımızı etkin bir biçimde koruyacaksak, güvenliğe yaklaşımımızın da küreselleşmesi gerekiyor.

İşte bu yüzden de işbirliğine dayalı güvenlik, İttifak’ın ticaret yapma biçiminde asli bir unsur teşkil etmektedir. Bu da şu anlama geliyor: NATO, diğer uluslarla ve BM, AB gibi uluslararası kuruluşlarla siyasi ve askeri açıdan angaje olabilmeli ve buna istekli olmalı.

Birkaç hafta önce Avustralya’yı ziyaret ettim ve burada Başbakan Julia Gillard ile ortak bir siyasi deklarasyona imza attık. Bu son derece kritik bir adım idi; çünkü her ne kadar dünyanın farklı noktalarında yaşasak da, NATO ve Avustralya güvenlik konusunda dünyaya aynı pencereden bakıyor. Ortak değerleri paylaşıyoruz. Ortak sorunlara ortak yaklaşımlar geliştirmek konusunda aynı kararlılığı paylaşıyoruz. Ve, ortak deklarasyonumuz da, bunu nasıl gerçekleştireceğimizin çerçevesini sunuyor. Alanında bir öncü… Ancak, sonuncu olmayacağından eminim. Çünkü diğer birçok ulus da ortak sorunlarla mücadele konusunda NATO ile yakın temas halinde çalışıyorlar.

Örneğin Afganistan’da, Avustralya, NATO öncülüğünde kurulan 50 uluslu koalisyonun bir parçası. Söz konusu koalisyon, tarihte bu zamana dek kurulmuş en büyük koalisyon olma özelliğini taşıyor. Ortaklarımız dünyanın beş kıtasından geliyorlar. Çünkü Afganistan’ın bir daha uluslarımızı tehdit eden teröristlere sığınak teşkil etmemesini istiyoruz hepimiz…

Muharebe misyonumuz, 2014 yılı sonu itibariyle sona erecek. Ancak, bundan sonra izne çıkmayacağımızı biliyorum. Afgan güvenlik güçlerinin eğitimi konusunda sorumluluk yüklenmeye devam edeceğiz. Ve daha nice karmaşık güvenlik sorunuyla başa çıkmayı da sürdüreceğiz. Dolayısıyla, birlikte gelecekte daha yakın çalışmak amacıyla ortaklarımızla şimdiden pratik çalışma deneyimi edinmeliyiz.

Bu noktada herhangi bir kuşku yok. Sözünü ettiğim şey, mevcut ortaklıklarımızı değiştirmek değil. Dünyanın diğer bölgelerindeki ayak izlerimizi artırmak da değil. Mevzu bahis, NATO’nun küresel sorumluluklar üstlenmesi ise hiç değil. Tüm bunlar, NATO’nun küresel bir perspektif kazanmasıyla bağlantılı. NATO, üzerine düşen rolü küresel olarak oynamalı, dünya çapında ortaklarımızla eş güdümlü olarak hareket etme yeteneğimizi geliştirmeliyiz.

Bugün ortak çıkar teşkil eden güvenlik meselelerinde ortaklarımızla düzenli istişare içinde bulunuyoruz. Söz konusu istişarelerin daha sık, hedefe odaklı ve derin içerikli olmasını istiyorum. Spesifik alanlarda işbirliğine gitmeye hazır ve mahir ortaklar ve müttefiklerle birlikte bir takım gruplaşmalar geliştirmenin son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

Söz konusu gruplaşmaların, farklı ortak gruplarının çıkarlarına hizmet edecek kadar esnek, ancak somut sonuçlar verecek kadar da hedefine odaklanmış halde olduğunu görüyorum. Ayrıca, meslek-içi eğitim gibi alanların, yeni ortaya çıkan güvenlik sorunlarının ve zeki savunma konseptinin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Bugün birçok partner ülke, NATO’nun askeri eğitim ve tatbikatlara katılmak üzere sunduğu fırsatları değerlendiriyor. Ancak bunu geçici temelde gerçekleştiriyorlar. Bunun çok daha yapısal bir yaklaşım çerçevesinde ortaya konmasını istiyorum. Ve çok daha fazla sayıda ulusun bu tür faaliyetlere müdahil olması gerektiğini savunuyorum.

Bir işbirliği örneği; güvenlik güçleri arasında olanıdır. Söz konusu işbirliği, hem NATO hem de ortakları açısından daha fazla öğrenme ve daha fazla iş başarma potansiyeli sunar. Afganistan’da birlikte olay mahallindeyken edindiğimiz dersleri temel almalıyız ki birlikte gelecekte hareket etme yeteneğimizi güçlendirelim.

Yükselen güvenlik sorunlarıyla başa çıkmak, birlikte daha iyi işler başarabileceğimiz bir başka alandır. Deniz güvenliği, enerji güvenliği ve sanal güvenlik gibi alanlar karmaşıktır. Ve bu alanlarla başarılı bir şekilde başa çıkmak için yüksek düzeyde işbirliği, eşgüdüm ve istişare gerekmektedir. Deniz güvenliğini örnek olarak alalım. Müttefik ve ortak donanmaların spesifik alanlarda (örneğin korsanlarla mücadele) birlikte daha yakın çalışmalarının büyük fayda sağlayacağına inanıyorum.

Gruplaşmalar dahilinde işbirliğine gidilebilecek üçüncü alan ise; Zeki Savunma’dır. Bu, sadece NATO ve ortak uluslar için bir hedef değildir; aynı zamanda NATO ve Avrupa Birliği’nin çok-uluslu yetenekleri gerektiren projelerde daha yakın çalışmaları için de ortam sağlar. Her bir ulusun bir diğer ulusla deneyimlerini paylaşmasından çok önemli dersler çıkarılabilir. Ve gruplaşma yaklaşımı, çabalarımızı odaklamamızı ve kaynaklarımızdan mümkün mertebe yararlanmamızı sağlayacaktır.

İşbirliğinde bulunduğumuz alanları artırmanın yanı sıra, birlikte hareket ettiğimiz ulus sayısını da artırmalıyız. Örneğin Çin’i alalım. Bu ülke, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi bir üyesi. Giderek daha önemli bir küresel rol oynuyor. Ve, Birleşmiş Milletler İlkeler Şartı uyarınca hareket eden bir ulus olarak, NATO’nun Çin’i daha iyi anlaması ve barış ve istikrarı güvence altına almak üzere birlikte çalışacağımız alanları belirlemesi gerekiyor. İşte bu yüzden de Çin ile daha aktif bir diyalog gerçekleştirmeye ihtiyacımız var.

Hindistan gibi başka önemli ülkeler daha var. Bu ülkelerle diyalogumuzu artırmalı ve işbirliği fırsatlarını araştırmalıyız.

Bunu yapmak için ise, küresel olarak farkındalığı yüksek bir ittifak kurmamız gerekiyor. Küresel olarak karşılıklı bağımlı olmalı, küresel olarak mahir şekilde hareket etmeliyiz. İşte, NATO’ya yönelik vizyonum bu şekilde.

NATO’nun ortaklıkları, bugünün ve yarının güvenlik endişelerini karşılamada kilit bir rol oynuyor –yerel, bölgesel veya küresel olmaları ise pek bir şey değiştirmiyor. Ortaklıklarımızın menzili ise, yaşadığımız dünyayı ve karşılaştığımız sorunları yansıtıyor.

Ancak, diğer tüm ortaklıklardan daha büyük bir önem taşıyan bir başka ortaklık daha var. Gerek önemi, gerek kendine haslığı, gerekse diğer müttefikler açısından taşıdığı anlam itibariyle: Transatlantik ortaklık.


Transatlantik bağ, NATO’nun kalbinde yer alıyor. Özgürlük, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne olan ortak inancı yansıtıyor. Ayrıca, Kuzey Amerika ile Avrupa arasındaki paylaşılan liderliğin de temelini oluşturuyor.

Kimilerine göre, ABD’nin rotasını Asya-Pasifik’e çevirmesi, bu kendine özgü ortaklığın sonu anlamına geliyor. Ancak bu iddia yanlış. Amerika ve Avrupa’nın güvenliği, bölünmezdir. Biz, birlikte çalıştığımız zamanlarda daha güçlü ve daha güvenliyiz. İşte bu yüzden de NATO, İttifak açısından asli önem arz ediyor.

İşte, ortaklıklarımızı da söz konusu transatlantik bağ çerçevesinde güçlendirmeliyiz ve bunu yapabiliriz. Avrupa’da, Rusya’da ve dünya çapında… Çünkü yirmi birinci yüzyılda hepimiz birbirimizle bağlantılıyız; istesek de istemesek de… Pozitif bağlarımız ve ortaklarımızla devam eden angajmanımız, karamsarlığın ilacıdır. İyimserlik sebebidir. Ve hepimizin arayışını sürdürdüğümüz güvenliğin temel anahtarıdır.

Teşekkür ediyorum.

SORU-CEVAP BÖLÜMÜ

Patricia Lewis: Soru cevap bölümünü açmış bulunuyorum. Sorum şudur: Soğuk Savaş’ın üzerinden bunca zaman geçmesine karşın NATO-Rusya arasındaki ilişki halen neden gündemimizde bulunuyor ve füze savunma meselesi, niçin bu denli ısrarcı olunan bir mesele haline geldi? Soğuk Savaş’ın sonundan beri söz konusu diyalogun değişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Anders Fogh Rasmussen: Bu soruya verilecek basit bir yanıt var: Tüm bunlar, kadük hale gelmiş Soğuk Savaş mantalitesinden arta kalanlar yüzünden oluyor ve bunlardan kurtulmamız şart oldu. Her iki tarafta da demode düşünüş tarzları olabilir. Ancak, Kremlin’deki lider kadrosunun, Rusya açısından en iyi olanının (gerçek hayatta var olmayan yapay bir düşmana karşı saldırgan tedbirlere para ve çok fazla siyasi çaba yatırmak yerine) gerçek tehditlere odaklanmak olduğunu anlayacağını umuyorum. Çünkü, NATO, Rusya’nın düşmanı değildir.

Rusya açısından Batı ile, Avrupa Birliği ile işbirliğine gitmenin, ekonomik kalkınmasını geliştirmesi açısından daha hayırlı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca NATO ile işbirliğine giden bir Rusya, karşılığında pozitif bir yatırım ortamına sahip olacak. Dolayısıyla, işbirliğine gitmek Rusya açısından da NATO ülkeleri açısından da karşılıklı yarar sağlayacaktır.

Genel sekreter olarak göreve gelmemin üzerinden kısa bir süre geçmişti ki Moskova’yı ziyaret ettim ve burada –muhtemelen görece olarak genç bir dinleyici kitlesine yönelik- bir radyo şovuna katıldım. Radyo sunucusu bir soru soruyor ve düzenli dinleyiciler arasında bir anket düzenliyordu: NATO’yu bir dost olarak mı görüyorsunuz, yoksa bir düşman mı?, idi soru. Yanıtlayanların %62’si dost olarak gördüğünü açıkladı. Bu, son derece olumlu bir eğilim…

Patricia Lewis: Dolayısıyla, onlar bir sonraki kuşağı oluşturuyor.

Anders Fogh Rasmussen: İşte benim de söylemek istediğim bu. Bir sonraki kuşağın, daha küresel ve batıya dönük bir bakış açısı olacağını düşünüyorum. Umudum bu yönde.

Şimdiyse füze savunmaya ilişkin spesifik sorunuza gelirsek; Ruslar, bizim kurduğumuz sistemin doğrudan Rusya’ya yönelik olmadığı konusunda bazı güvenceler talep ettiler. Bu konuda yeterince güvence alamadıklarını iddia ettikleri için de henüz bir uzlaşıya varamadık.

Ancak, bu konuda üç tespitim var: Öncelikle, Ruslara bu konuyu açıkladık ve her iki tarafın uzmanlarının buluşmasını sağladık. Ruslara; sistemimizin Rusya’ya saldırmaya yönelik olarak tasarlanmadığını, Rusların caydırma politikalarının altını oymak gibi bir hedefimiz olmadığını açıkladık. Dolayısıyla, teknik olarak, söz konusu sistem, Rusya’yı tehdit etmeye yönelik olarak tasarlanmış değil.

İkinci olarak, siyasi açıdan da Rusya’ya saldırmak gibi bir niyetimiz bulunmuyor. On beş yıl kadar önce Kurucu Antlaşma adı verilen ortak bir belge imzalamıştık ve bu belgede Rusya ve NATO, birbirlerine karşı güç kullanmayacaklarını beyan etmişlerdi. Bu beyannameye bağlı olmayı sürdürüyoruz; umarım Ruslar da bu konuda bizim gibi davranıyorduk. Bu siyasi taahhüdü yenilemeye hazırlanıyoruz.

Üçüncü olarak, Rusya için en inandırıcı yol, bu sistemin Rusya’ya karşı yönelmediğini kendi gözleriyle görmelerini sağlamaktır. Ancak bu şekilde pratik bir işbirliğine olumlu bakarlar. Somut açıdan bakıldığında, verilerin paylaşımı, ortak tatbikatların hazırlanması, ortak tehdit analizlerinin geliştirilmesi için bir çerçeve oluşturacak olan iki ortak merkez kurulmasını önermiştik. Böylelikle, sistemimizin kendilerine karşı yönelmediğini kendi gözleriyle görebilirlerdi.

Bu zamana değin bu konuda bir sonuca ulaşamadık. Diyalog devam edecek ve belli bir aşamadan sonra bir anlaşmaya varacağımızı ümit ediyorum.

Patricia Lewis: Çok teşekkür ediyorum.

Evet, soruları alalım. Mikrofonu elinize aldığınızda lütfen isminizi belirtin ve sorunuzu veya yorumunuzu kısa tutun. Sağ taraftan soru almak isteyen birini görüyorum.

SORU: Yeni dünya düzeni ve güvenlik konusunda bir şey sormak istiyorum. Bay Lavrov, Suriye’de yaşananların sonucunun yeni dünya düzenini belirleyeceğini söylemişti. Peki bu durum NATO’nun Rusya’ya müdahalesini engelliyor mu? Bir diğer sorum ise; Suriye devlet başkanı Beşar Esad, Türk jetinin düşürülmesi karşısında üzgün olduğunu dile getirdi; dolayısıyla NATO ve Türkiye nezdindeki gerginliği biraz azaltmaya çabalıyor. Bu konudaki değerlendirmelerinizi öğrenebilir miyim? Teşekkürler.

Anders Fogh Rasmussen: İkinci sorudan başlayalım: NATO’nun Türkiye ile güçlü bir dayanışma sergilemesinin Şam üzerinde bir etkisi olduğuna ve Başkan Esad’ın bu kabul edilemez eylem karşısında üzüntüsünü dile getirmesine sebebiyet verdiğine ben de inanıyorum.

Suriye konusunda NATO’nun herhangi bir askeri müdahale niyeti bulunmamaktadır. Türkiye ile dayanışma içinde olduğumuzu ifade ettik. Türkiye bir müttefiktir; halihazırda Suriye’de yaşananları etkileyen bir ülkedir. Dolayısıyla, bu ülkeyle dayanışma içinde olduğumuzu ifade etmemiz de normaldir. Ancak NATO’nun askeri bir müdahale niyeti yoktur; çünkü Suriye’de izlenecek doğru yolun, siyasi bir çözümden geçtiğine inanıyorum. Bunun da birçok sebebi bulunuyor.

Bu anlamda, geçtiğimiz haftasonu Cenevre’deki eylem grubu toplantısında bazı önemli adımlar atılmasını memnuniyetle karşılıyorum. Ve uluslararası camianın, Şam’daki siyasi lider kadrosuna demokrasiye geçiş sürecini başlatmaları için yeknesak ve güçlü bir mesaj göndereceğine inanıyorum. Bu, Cenevre toplantısından çıkan net mesajdır. Bu konuda sizinle son derece açık konuşacağım: Rusya’nın Şam ve Suriye’deki tavrını dikkate aldığını, uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmede özel bir rol üstlendiğini ve Suriye halkının meşru taleplerine yanıt verecek bir demokrasiye geçiş dönemini kolaylaştırdığını düşünüyorum.

Patricia Lewis: Teşekkürler. Benoit Gomez’e söz vereceğim. Kendisi, Twitter’dan bize ulaşan canlı soruları aktaracak.

SORU: Teşekkürler. Chatham House’tan Benoit Gomez. Ben, bir Genç Atlantist üyesiyim; dolayısıyla geçtiğimiz Mayıs ayında Şikago’da düzenlenen Genç Atlantistler Zirvesi’ne katıldığınız için özel olarak teşekkür etmek istiyorum.

Twitter’dan iki soru seçtim. Bir tanesi yine Suriye ile alakalı. NATO’nun bu ülkeye askeri bir müdahale niyetinde olmadığını söylediniz. Ancak, NATO’nun niyeti olmasa da Suriye’ye herhangi bir askeri müdahaleye dair senaryolar üzerinde çalıştığını söyleyebilir miyiz?

İkinci soru ise; bir Chatham House üyesinden. NATO, çok-taraflı nükleer silahsızlanma alanında daha fazla ilerleme sağlanmasına nasıl katkı sunabilir?

Teşekkür ediyorum.

Anders Fogh Rasmussen: Suriye’ye müdahalede bulunma gibi bir niyetimiz olmadığı için, düşünmediğimiz müdahalelere dair senaryolar hazırlamıyoruz. Ancak, yine de durumu yakından izlemeyi sürdürüyoruz –özellikle de müttefiklerimizden Türkiye’nin Suriye’nin komşusu olması ve bir Türk jetinin düşürülmesinin ardından NATO’nun durumu yakından takip etmesi, doğal bir şey.

Çok-taraflı nükleer silahsızlanma konusunda Mayıs ayında NATO zirvesinde bir araya geldiğimizde bir belge kabul ettik. Belgenin ismi; savunma ve caydırıcılığın gözden geçirmesi. Söz konusu belgede, nükleer silahlardan arınmış bir dünya doğrultusunda çalışma taahhüdümüz yineledik. Bu pek güncel gelişme sayılmaz; çünkü bugün dünya uluslarının büyük bölümü bu vizyonu benimsemiş durumda. 1970 yılında Nükleer Silahların Yaygınlaşmasını Önleme Antlaşması imzalandığında, bu antlaşmanın odak noktasında nükleer silahlardan arınmış bir dünya doğrultusunda çalışma hedefi bulunuyordu.

Ancak bu belgede ikinci olarak şuna temas ettik: nükleer silahların dünya çapında varlığı devam ettiği sürece NATO nükleer bir ittifak olmaya devam edecek. Dolayısıyla, saf değiliz; bu konuda son derece gerçekçi bir yaklaşım benimsemiş durumdayız. Ancak şunu da özellikle belirttik ki, eğer bu süreç dengeli biçimde ilerlerse birçok taktik nükleer silahta daha fazla indirime gitmek için adımlar atmaya da hazırız. Bununla, Rusya’nın elindeki taktik nükleer silah cephaneliğini işaret ediyorum. Çünkü NATO’nun nükleer ulusları, Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana ellerindeki nükleer silah sayılarında önemli ölçüde azaltıma gittiler. Ancak, bunun benzerini Ruslar yapmadı. Dolayısıyla, tam saydamlığı sağlamamız ve daha fazla azaltımların dengeli bir biçimde gerçekleşmesine imkan tanımamız gerekiyor.

Patricia Lewis: Rusya’nın taktik nükleer silahları karşısında ABD’nin Avrupa’da bulundurduğu taktik nükleer silahlardan söz ediyorsunuz sanırım.

Anders Fogh Rasmussen: Evet.

Patricia Lewis: Tamam. Burada iki soru soracak kişi var. Evet, sizi dinliyoruz.

Soru: NATO’nun dünyanın herhangi bir yerindeki güvenlik sorunlarına yanıt verebilmesi için transatlantik düzeydeki bir çağrının özelliklerini haklı olarak vurguladınız. Ancak, bu konuda çok hızlı bir şekilde bir dizi meydan okumayla karşılaşıyoruz. NATO’nun dünyanın geri kalanında bu konuda yaşanan sorunlara daha hızlı yanıt verebilmesi için neler yapmak gerekiyor?

Patricia Lewis: Mikrofonu sıra boyunca ilerletebilir misiniz? Benzer soruları gruplandırmak istiyorum. Teşekkürler.

Soru: Sayın Bakan, tespitlerinizde, NATO ile Avrupa Birliği’nin çok-uluslu çatışmalarda daha büyük bir işbirliğine girmesinin öneminden söz ettiniz. Şimdilerde çatışma-sonrası yeniden yapılanma ve kalkınma çabalarına bakıldığında, birçok yorumcu, NATO’nun Avrupa Birliği’nin yumuşak gücü karşısında oluşturduğu sert gücün, oldukça önemli bir bileşke olduğundan söz ediyor. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir; nasıl bir yol haritası izleyeceksiniz?

Patricia Lewis: Tamam. Bu taraftan bir soru daha alalım. Sonra diğer tarafa geçeceğim. Teşekkürler.

Soru: Merhaba. NATO’nun uluslararası örgütlerle olan ortaklığının öneminden söz etmiştiniz. Benim sorum; Birleşmiş Milletler ile NATO ilişkisi konusunda. Kimileri, Birleşmiş Milletler’in ABD nezdindeki çıkarlarıyla çatışsa bile NATO’nun giderek artan siyasi rolüne ve Birleşmiş Milletler’in siyasi rolüne vurgu yaptı. Bu konudaki görüşlerinizi merak ediyorum. Teşekkürler.

Anders Fogh Rasmussen: Öncelikle, yeni ortaya çıkan güvenlik sorunlarına hızlı yanıt verebilme yeteneğimiz, NATO bünyesindeki süregiden reform çalışmalarımızın da merkezinde yer alıyor. Silahlı kuvvetlerimizi daha “konuşlanabilir” hale getirmek üzere reforma tabi tutmamız gerekiyor. Bu bağlamda önemli ilerlemeler kaydettik ve Afganistan’daki operasyonumuzun da bu dönüşüm sürecini kolaylaştırmaya yardım edeceğini düşünüyorum; çünkü tüm NATO müttefikleri Afganistan’a birlik konuşlandırdılar ve bu sayede ulusal silahlı kuvvetlerini daha hızlı konuşlanabilir hale getirme sürecine adım atmış oldular.

Dahası, mevcut ekonomik kriz bağlamında, statik yapıların daha mobil, esnek silahlı kuvvetlere dönüştürülmesi suretiyle daha büyük bir güvenlik ve tasarrufa gidilebileceğine inanıyorum.

Bunun somut bir örneği ise, NATO bünyesinde kurulan Karşılık Gücü NRF. Söz konusu güç, önümüzdeki yıllarda daha etkin hale gelecek; çünkü Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa’daki varlığını yeniden yapılandırma çabalarının bir parçası olarak, NATO’nun Karşılık Gücü’ne düzenli olarak ve daha kapsamlı bir şekilde katkıda bulunmaya karar verdi. Böylelikle Avrupa ordusu ile Amerikan ordusu arasındaki bağlantılılık hali iyileştirilecek; birlikte daha etkin şekilde çalışabileceğimiz ortaya çıkacak.

Dolayısıyla, güvenlik tehditlerine (füze tehditleri, sanal tehditler gibi yeni güvenlik tehditlerine de) hızlı bir şekilde yanıt verebilmek için elimizden geleni yapıyoruz.

Avrupa Birliği konusuna değinirsek, Avrupa Birliği ile NATO arasında bir tür görev bölüşümüne gidilmesi, son günlerde son derece popüler bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Böylelikle Avrupa Birliği’nin yumuşak, NATO’nun ise sert bir güç işlevi görmesi isteniyor. Ancak bana göre bu iş bu denli kolay değil. Her ikisinin birlikte ilerleyebileceğini düşünüyorum. Yumuşak güç unsurlarına tüm kalbimle inanıyorum; ancak yumuşak güç araçlarının etkin şekilde çalışması için onları zaman zaman sert güç enstrümanlarıyla da desteklememiz gerektiği düşüncesindeyim.

Ancak, mevcut ekonomik koşulları göz önünde bulundurursak, Avrupa Birliği’nin Lizbon Antlaşması çerçevesinde savunma konusundaki yapıcı işbirliğine gitmesinin de pek kolay tasavvur edilebilen bir şey olduğunu sanmıyorum; çünkü bunun için AB üye ülkeleri arasında bazı ağır savunma yatırımlarına gitmek gerekecek. Bu ekonomik kemer sıkma döneminde güçlerin gereksiz yere iki kez kullanımının ve aralarında rekabet çıkmasının önüne geçmek gerekiyor. Avrupa Birliği ve NATO’nun birbirini tamamlar şekilde birlikte çalışmasını sağlamalıyız.

Bu konuda çok fazla şey yaptım ve AB-NATO ilişkisini ve ortaklığını iyileştirmek anlamında daha fazla şey yapmaya da devam edeceğim. Ancak, her iki kuruluşta aynı programları ve yetenekleri izlemek suretiyle kaynak israfına gitmememizde vergi mükelleflerinin dikkatli denetimine çok şey borçluyuz.

Birleşmiş Milletler ile NATO arasında son yıllarda artan bir pozitif ilişkiye tanıklık ediyoruz. Libya operasyonu, bu anlamda mükemmel bir örnek. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Libya’da sivil halkın korunması için tarihi bir karar aldı. NATO müttefikleri, BM Güvenlik Konseyi kararını uygulamaya karar verdiler ve bunu uygulamanın en iyi yolunun NATO üzerinden olduğunu düşündüler. Dolayısıyla, NATO, Birleşmiş Milletler’den aldığı bir yetkilendirme sonucunda mevcut operasyonu yedi ay içinde gerçekleştirdi. Halihazırda Afganistan’daki operasyonumuz, Birleşmiş Milletler görevlendirmesini temel alıyor. Keza Kosova’daki varlığımız da aynı şekilde. Somali kıyılarında korsanla mücadele faaliyetlerimiz de aynı şekilde BM görevlendirmesi sonucunda yürütülüyor.

Dolayısıyla, NATO, Birleşmiş Milletler Şartı ilkeleri temelinde faaliyet gösteriyor. İşte bu yüzden de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri ve tüm geçici üyelerle diyalog içinde bulunulması gerektiğini savunuyorum.

Patricia Lewis: Zaman ilerliyor. Üç-dört soru daha alacağım. Şimdilik bu sorularla sınırlı kalacağım.

SORU: Sanal güvenlik meselesine hiç değinmeden atlamanız beni biraz şaşırttı; çünkü sanal bir saldırıya uğrayıp uğramayacağı konusunda artık kimsenin elinde yeterli bilgi bulunmuyor. Ayrıca, tüm füze savunma sistemi de, sanal saldırılar karşısında kırılgan konumda. Bence; Amerikan Füze Savunma Ajansı, füze savunma sisteminin sanal kırılganlığı meselesini yeterince incelemiş değil. Bir –affedersiniz iki- ay önce RUSI Füze Savunma Konferansı’nda dillendirilen zorlu sorular karşısında verilen yanıtlar, bu argümana ulaşmama sebep oldu.

Patricia Lewis: Evet, konferansın üzerinden altı ay geçti.

Soru: Sorulardan biri bu şekilde. İkinci soru ise; NATO’nun yeni Amerikan stratejisine nasıl uyum sağlayacağı ile ilgili. Görünen o ki Amerika artık giderek CIA öncülüğündeki istihbarat faaliyetlerine ve silah yollu saldırılara bel bağlıyor. Bu, NATO gibi bir örgüt açısından kontrol etmesi ve kumandası zorlu bir durum. Bu noktada bazı sorunlar var. Amerika’nın Afrika çapında üsler kurma hızı ve ivmesi, bir NATO üyesi olarak ABD açısından yeni bir girişim gibi görünüyor.

Patricia Lewis: Çok teşekkürler. Birkaç soru daha alabiliriz. Teşekkürler.

Soru: Koruma Sorumluluğu meselesine gelirsek; NATO bu alanda proaktif olmayı düşünüyor mu? Çünkü açıkçası Koruma Sorumluluğu kavramı halihazırda Suriye’de uygulamaya geçirilmeli; ancak bu yönde herhangi bir adım atılmış değil.

Soru: NATO’nun şu anda elinde en güçlü askeri yeteneklerin bulunduğunu dolaylı olarak ima ettiniz. Ancak, Usama bin Ladin’i bulup öldürmek bile NATO’nun 10 yılına mal oldu. Afganistan’daki savaşın daha ne kadar süreceğini de kimse bilmiyor. Askeri donanımlara gerçek anlamıyla yatırımda bulunuyor muyuz sizce? Yoksa, düşmanın elinde artık konvansiyonel olmayan askeri silahların olduğunu ve dolayısıyla aslında hedefe yanlış bir yoldan ilerlediğimizi unutuyor muyuz?

Soru: Benden önceki konuşmacıların sorularına dayanarak, bence bradaki mesele, NATO üyelerinin sağlayacağı üst düzey askeri güçtür. Artık devlet aktörleri, asimetrik nitelikte, kinetik olmayan araçlar kullanıyorlar. Şu anda sadece NATO ile sınırlı kalmayan, daha geniş bir güvenlik mimarisi içinde hareket ediyoruz. Eğer bugün NATO uluslarının yurttaşlarını düşünürseniz, tek başına yapay olarak enerji fiyatlarını artırabilen ekonomik araçları kullanan devlet aktörleriyle karşı karşıyayız; para birimlerini yapay olarak yöneten, NATO uluslarındaki yurttaşların maaşları üzerinde böylelikle etki doğuran uluslarla karşı karşıyayız. Sanal savaşlara gelirsek; bugün hepimizin birer cep telefonu var; enerji ağlarına ve telekomünikasyon yapılanmalarına bağlıyız. Öte yandan, sanal savaşa başvurduklarını artık kabul eden bazı devlet aktörleri söz konusu. Yirmi birinci yüzyıla geniş bir tehditler çerçevesinden bakarsak, bu mimariye dair perspektifiniz nedir?

Soru: Kısa bir soru. Konuşmanızın sonunda, NATO’nun Pasifik boyunca Amerika’yı desteklediğine atıfta bulunmuştunuz. Bunun nasıl bir konvansiyonel siyasi rol olabileceğini düşünüyorsunuz?

Anders Fogh Rasmussen: Bazı soruları tek bir yanıtta cevaplandırabileceğimi düşünüyorum. İlk soru sanal güvenlikle bağlantılı olduğu için asimetrik savaşlarla ilgili soruyla da bağlantı kurulabilir. Biz, sanal güvenlik meselesine odaklanmış bulunuyoruz. Aslında, sanal güvenliğe en yüksek dereceden öncelik veriyoruz. Birkaç örnek verelim: NATO içinde sistemlerimizin korunmasını güçlendirmek için bir takım adımlar attık. Bence en son istatistikler, günde 100 kez saldırıya uğradığımıza işaret ediyor. Dolayısıyla, NATO’nun bugün bu doğrultuda gerçekleştirdikleri son derece anlamlı. Sistemlerimizi daha etkin şekilde korumalı ve bunun için bir dizi adım atmalıyız.

Sizin de anımsattığınız gibi, beş yıl önce müttefiklerimizden Estonya sanal saldırıya uğradı. Merkezi Tallinn’de bulunan bir Mükemmeliyet Merkezi kurduk. Bu merkez aracılığıyla bilgi, deneyim ve en iyi uygulamaları paylaşıyoruz. Ayrıca, sanal saldırıya uğrayan ve bu tür saldırılarla tek başına başa çıkacak kapasiteye sahip olmayan müttefiklerimize yardım eden bir birim kurduk. Dolayısıyla, sanal güvenliğimizi iyileştirmek adına birçok adım attık ve bu yoldaki çabalarımızı da sürdüreceğiz.

Casus uçak kullanımına gelirsek, eğer sorunuzu doğru anladıysam, yanıtım şu şekilde olacak: Yasal bir çerçeveden bakıldığında insansız bir hava aracı kullanmak ile insanlı bir hava aracı kullanmak arasında herhangi bir fark göremiyorum. Yasal çerçeveden ikisi aynı şeye karşılık geliyor. Dolayısıyla, birçok müttefikin insansız hava aracı kullanması, NATO açısından bir sorun teşkil etmiyor. Halihazırda istihbarat toplamak, daha iyi denetim ve keşifte bulunmak amacıyla insansız hava araçlarının kullanımını teşvik ediyoruz. İnsansız hava taşıtı kullanımı, Libya’da sivil zayiatın azaltılması ve yan hasarların asgariye indirilmesi konusunda bize son derece yardımcı oldu. Bu konuda başarılı olduğumuzu düşünüyorum.

Patricia Lewis: Pakistan’da, Afganistan’da casus uçak kullanımı konusunda büyük bir etik tartışma söz konusu.

Anders Fogh Rasmussen: Evet, farkındayım.

Patricia Lewis: Evet. (gülüşmeler)

Anders Fogh Rasmussen: Ancak, bu konudan endişelenmediğimi belirtmek istiyorum.

Patricia Lewis: Tamam! Bu iyiye işaret. (gülüşmeler)

Anders Fogh Rasmussen: Ancak, Afganistan konusunda, NATO sürece müdahil oldukça görev alanımız Afganistan ile sınırlıdır. ISAF, Afganistan’ın ötesinde faaliyet göstermez.

Patricia Lewis: Doğru.

Anders Fogh Rasmussen: NATO adına konuşuyorum.

Patricia Lewis: Doğru! (gülüşmeler)

Anders Fogh Rasmussen: Koruma sorumluluğu kavramına gelirsek, NATO’nun bu konuda daha proaktif bir yaklaşım benimseyip benimsemeyeceği sorulmuştu. Ardından, benim Suriye konusundaki açıklamama (Suriye’ye müdahil olma anlamında bir niyetimiz olmadığına dair) referansta bulunmuştunuz. Şunu vurgulamak isterim ki, bu tür kararların konu bazlı alınması gerekiyor. Çünkü bir örnek diğerine benzemez. Ve Libya ile Suriye arasında da net bir farklılık söz konusu –her ne kadar bugün Suriye’de yaşananlar, Libya’da gördüklerimiz kadar acımasız ve korkunç olsa da… Libya’da son derece net bir Birleşmiş Milletler görevlendirmesi söz konusuydu; bölge ülkelerinden de aktif destek almıştık. Ancak bu koşulların hiçbiri Suriye’de sağlanmış değil. Bölgeden bize herhangi bir çağrı yok; uluslararası topluluk bir NATO eyleminde bulunması yönünde davet edilmedi.

Dahası, Suriye’de yeknesak bir muhalefet de yok: hepsi bölünmüş durumdalar ve yabancı bir ordu müdahalesine karşı duruyorlar. Tüm bu unsurları dikkate almanız gerekiyor. Bir askeri müdahalenin hayırlı olup olmayacağını değerlendirmek lazım. Bence Suriye söz konusu olduğunda yapılması gereken en iyi şey, siyasi bir çözüm aramaktır. Ancak, siyasi bir çözümü kolaylaştırmak için de uluslararası camiadan (Rusya ve Çin de dahil) güçlü ve yeknesak bir mesaj almak gerekiyor.

Asimetrik savaş konusuna gelirsek; bu konuya daha önce de değinmiştim. Bu son derece ilginç bir soru ve daha geniş bir zaman diliminde enine boyuna konuşulması gerekiyor. Ancak, bu konuda oldukça bilinçliyiz. Asimetrik savaşlara karşılık vermek için esnek davranmaya da hazırız. Somut bir örnek verelim: el yapımı bombalar. Bu bombalar fazla pahalı değil ve büyük hasar verebilirler. Böylesi asimetrik savaş unsurlarına karşı koymalı ve bu saldırılara yanıt verebilme yeteneğimizi geliştirmek üzere NATO bünyesinde çok-uluslu projeler başlatmalıyız.

Ekonomik savaşlardan söz etmiştiniz; bu elbette NATO genel sekreteri konumumun ötesine geçen, son derece ilginç bir mesele. Ancak, şunu özellikle belirtmek isterim ki; ekonomi ve güvenlik birbirlerine sıkı sıkıya bağlı iki kavram. Bunun tek sebebi, savunma bütçeleri veya savunma bütçeleriyle bağlantılı iktisadi tasarruflar değil; bunun yanı sıra yüksek borç oranlarına sahip ülkelerin ekonomik olarak güçlü ülkeler karşısında daha kırılgan hale gelmelerini de bir etmen olarak dikkate almak gerekiyor. Dolayısıyla, güçlü mali politikalar, aynı zamanda güçlü güvenlik politikalarıyla eşdeğer. Eğer ekonomik olarak kırılgan iseniz, güvenli değilsiniz. Diğer uluslararası aktörlere bağımlı hale gelirsiniz. Mali evinizi düzenli tutun ki, güvenliğinizi de güçlendirebilseniz. İşte bu yüzden, bir politikacı olarak, çok yakın gelecekte savunma alanına çok daha fazla para yatırmayacağımızı düşünüyorum; çünkü güvenlik sektörünün de artık mali dengeleri göz önünde bulundurması gerekiyor. Gelecekteki güvenliğimizi güçlendirmenin bir ön koşuludur bu…

Son soruya gelirsek; Amerika’nın Asya-Pasifik bölgesindeki öncü rolüne değinmiştiniz. Bu konudaki Amerikan stratejisini memnuniyetle karşılıyorum; çünkü Amerika’nın bu bölgede angaje olmasının İttifak’ın geneli açısından yararlı olduğu kanısındayım. Özellikle de bölgedeki yükselen güçleri hesaba katarsak… Bu güçleri bir tehdit olarak nitelendirdiğimizden değil; daha ziyade Avrupa’daki deneyimlerimiz temelinde “işbirliğine dayalı güvenliğin”, “ortaklık ve ittifaklar kurmanın”, güvenliğe katkıda bulunduğunu düşünüyoruz. NATO, bunun en açık örneği. Altmış yıldan uzun süredir Avrupa ve Kuzey Amerika’da barış ve istikrarın garantörü olageldik. Ve bu deneyimin dünyanın diğer bölgelerine taşınması gerekiyor. Bence önemli olan şey, Amerika’nın Asya’daki öncülüğünün transatlantik ilişkinin aleyhine işlemeyeceğidir. Amerikalılar da bunu net bir şekilde açıkladılar ve pratik örneklerle desteklediler. Amerika’nın NATO temelli füze savunma sistemine olan katkısı da, Avrupa güvenliği karşısında üstlendiği sorumlulukların devam ettiğinin bir örneği…

Dolayısıyla bu konuda benim karamsar bir tablo sunmamı beklemeyin.

(Gülüşmeler)

Anders Fogh Rasmussen: İttifak’ımızın geleceği konusunda oldukça iyimserim. Transatlantik ilişkiyi, Euro-Atlantik güvenliğin temeli olarak görüyorum. NATO da, bugünkü ve yarınki sorunların çoğuna verilecek açık ve net bir yanıttır.

Patricia Lewis: Sayın Rasmussen, açık sözlülüğünüz ve bize bu kadar değerli zamanınızı ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. Süremizin soruna geldik. Dinleyici kitlemizden daha birçok soru geldiğini duyabiliyorum. Neredeyse tüm günümüzü birlikte geçirdik; ancak tüm sorulara ayıracak vaktimiz ne yazık ki yok. Chatham House’a teşrif ettiğiniz için size gerçekten çok teşekkür ediyorum. Bugün burada bizimle olan ve bilgisayarlardan bizi izleyen herkese de sonsuz teşekkürler. Oldukça ilginç bir oturum oldu ve size minnettarız. (Chathamhouse)

 



Türkiye'nin kalkınma hamleleri yeni müfredatta

Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB) kamuoyunun görüşüne sunulan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında hazırlanan yeni müfredat taslağındaki çeşitli derslerde, Türkiye'nin kalkınma projelerine dair içeriklere de yer verildi.

Teknoloji

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

Yapay zeka teknolojisi finans sektörünün geleceğini belirlerken yasal düzenlemelerden hayata geçen uygulamalara kadar çok sayıda yenilik hem sektöre hem de son kullanıcıya fayda sağlıyor.

Teknoloji

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

E-ticaret platformlarında etkin şekilde kullanılan ve geçen yıl 5,39 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaşan yapay zeka tabanlı chatbotlar, 7 gün 24 saat e-ticaret kullanıcılarının sorularını yanıtladı.

Teknoloji

Milli uydu İMECE uzaydaki birinci yılını tamamladı

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin ilk yüksek çözünürlüklü yerli ve milli gözlem uydusu İMECE'nin uzaydaki birinci yılını tamamladığını duyurdu.

Teknoloji

Tüm gözler Kahire'de... Hamas'tan 'İsrail' açıklaması: Ciddi bir anlaşmazlık yok

İsrail basını 'kâbus senaryosu'nu yazdı: Netanyahu için tutuklama emri çıkarılacak! IDF kanlı plana onay verdi

Zelenski dünyaya duyurdu: En az 7 Patriot sistemine ihtiyacımız var

İsrail'den Lübnan'a hava saldırısı! Cemaat el-İslami lideri Musab Halaf öldürüldü

İsrail, Gazze'deki savaşı sürdürme planlarını onayladı

Irak, 30 yıl aradan sonra Türkiye sınırında üs kurdu

Türk SİHA'ları Yunanistan'ı masrafa soktu: Milyarlık programa onay verdiler

Türkiye'nin kalkınma hamleleri yeni müfredatta

AVRASYA BİR VAKFI BİLİM TEKNOLOJİ DERNEĞİ KONFERANSI (27 NİSAN 2024)

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile ticaret tartışmalarına noktayı koydu: O iş bitti

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

İsrail'in "konforlu mağduriyeti"

Meteoroloji'den 44 ile toz taşınımı uyarısı! Göz gözü görmeyecek

Yapay zeka finans sektöründe izlerini artırıyor

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Türkiye fırtınaya teslim! Çatılar uçtu, minareler devrildi

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

Yapay zeka tabanlı sohbet robotları e-ticarette memnuniyeti artırıyor

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Genellikle erkeklerde görülen akciğer kanseri kadınlarda artışa geçti! İşte en önemli sebebi

Bakan Bolat'tan fahiş fiyat açıklaması: Rekabet kanununda değişiklik yapılacak

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

Yükleniyor