UNUTMAYALIM - Türk dünyasının bilim adamları dizisi - Sekizinci yazı
BAKÜ MEKTUBU
Bir alim hayatını kaybedince nereye gider beyni?
Göçünce dünyadan insanlığın kaybı ne olur?
Mükafatı hayatın acımasız meşakkatlari mi?
Yoksa her defasında vuruldukça düştüğü yerden daha güçlü, daha onurlu biçimde kalkarak hayata meydan okumaktan hiç yılmayışı mı?
Henüz delikanlılık çağında edindiği prensiplerinden yetmiş yıl boyunca tek milim de olsun geriye adım atmayışı mı?
İnsan evladında ender görülen hafızasının yanısırsa bildiği sekiz dilin avantajlarını bıkıp usanmadan verimli kullanarak dil-edebiyat alanına bırakıp gittiği temel eserler mi?
Yazı biter, soru listesi bitmez.O nedenle uzatmayalım.
Adı-soyadı: Ekrem Cafer
Bilimsel titri: Prof. Dr.
İştigal konuları: Şark dilleri ve edebiyatları üzerinde incelemeler, klasik edebiyatın Aruz şiir ölçüsüne ilişkin çalışmalar, çeviriler, üniversitelerde dersler…
Ezebere bildiği şairler: Abduhlak Hamit, Tevfik Fikret, Hüseyin Cavid, Mikail Müşfik…. Ve bunların yanısıra arşivinden çıkan imzalı kitaba bakar mısınız?
“Ekrem Cafer yoldaşa, kardeş edebiyatın hocalarından birine sevgilerle.
Nazım Hikmet 1957”
Nazım Hikmet”in bu imzası neyin kanıtı biliyor musunuz? Kendisinin ilk kitabı olan “Güneşi içenlerin türküsü” 1928”de Bakü”de yayınlanmış, ondan sonra şair bir de 1957”de Bakü”ye yeniden gele bilmişti. Bakü, Nazım”I bir “proleterya şairi” olarak değil bir “Türk şairi” olarak bağrına basmış, kendisini 1920”lerin sonlarından tanıyan şair-yazarlarımız Bakü”yü yeniden ziyaretinde onunla birlkte zaman geçirmenin mutluluğunu yaşamışlardı. İşte o Türkçü bilim adamlarımızıdan biri Prof.Dr.Ekrem Cafer”di. İlerleyen yıllarda Azerbaycan Bilimler Akademisi Şarkiyat Araştırmaları Enstitusü”nün her sene yayınladığı “Türk edebyatı meseleleri” kitabına dahil edilen yazıların daimi müliiflerinden biri Nazım”ın “Kardeş edebiyatın hocalarından” biri olarak bahsettiği Prof. Dr. Ekrem Cafer”in ta kendisi olacaktı. Ve Türk edebiyatının konu,içerik ve anlatım bakımından farklı kutuplarında bulunmalarına rağmen ortak özellikleri “Özgürlük” olan kalem sahiplerinin sıralamasında Prof.Dr.Ekrem Cafer için Abdulhak Hamit, Tevfik Fikret ve Nazım Hikmet aynı pozisyondaydı. Hepsi Türk şairleriydi, hepsi kardeşti. Suçsuz yere yaşadığı ve hayatının adeta sıfırdan başlamasına neden olan on iki senelik zulüm ve meşakkatin nedeni de Prof.Dr.Cafer”in “Türkçü” kişiliğiydi.
Mayıs 1905”de Azerbaycan”ın Kuzeyinde, Kafkasya dağlarının eteğindeki Lahıç kasabasında doğan Ekrem Cafer”in hayat serüvenine göz atmadan önce doğduğu kasabanın sembolik önemine değinmemiz gerekir.“Lahıç” her şeyden önce özgürlükçü direnişi simgeleyen bir yer olarak bizim belleğimizde yerini korumaktadır. Şark”ın ilk Cumhuriyeti”nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade 27 Nisan 1920”de devletimizin varlığına yabancı güçlerce son verilince yaklaşık altı ay Lahıç”ta saklanarak kardeş Türkiye”ye gitmenin yollarını aramıştır. Lahıç”taki lise eğitimini erken tamamlayan delikanlı Ekrem ise 1920”de Bakü”ye gelerek Azerbaycan Öğretmenler Okulu”na kaydını yaptırmıştır. 1925”de Okuldan mezun olduktan sonra Azerbaycan”ın farklı bölgelerinde eğitim alanında görev yapan Ekrem Cafer, yeni bir eğitim için 1929”da Moskova”ya gönderilmiş, kaydını yaptırdığı Moskova İkinci Devlet Üniversitesi”nin Rus dili ve edebiyatı bölümünden 1932 yılında mezun olunca doktora öğrencisi olarak eğitimini orada sürdürmenin yanısıra bilimsel çalışmalarını da Moskova”da devam etmiştir. Sovyet diktatörü Stalin”in aydınları infaz ettirdiği, Sibirya”ya sürdürdüğü 1937 yılında Bakü”ye dönenn Ekrem Cafer önce Eğitim Enstitüsü”nde sonra ise Bakü Devlet Üniversitesi”nde Azerbaycan dili bölümü başkanlığı yapmıştır.En çok sevdiği Türkçü şair Hüseyin Cavid aynı yıl tutuklanarak cezasını çekmek üzere Sibirya”ya gönderildiğinde kendisinin de birkaç sene sonra aynı kaderi yaşayacağını düşünememişti. Moskova”da evlendiği eşinden 1939”da ayrılan Ekrem Cafer 1942”de Bakü Devlet Üniversitesi”nin oditoryumunda ders anlatırken gelen polisler kendisini alıp götürmüş, mahkeme hiçbir delil ortaya koymadan kendisine yedi sene hapis cezası keserek Rusya”nın Kuybışev kentindeki cezaevine göndermiştir.
1949”da infaz süresi dolunca Azerbaycan”a dönememiş, Türkmenistan”ın başkenti Aşgabad”da beş sene yaşamak zorunda kalmıştır. Bakü”ye dönünce hayatının yeni bir ağır trajedisiyle karşılaşmış,ikinci hanımının ve oğlunun açlıktan hayatlarını kaybettiğini öğrenerek yaşamın daha bir acımasız darbesini yemiş fakat her şeye rağmen bilime ve edebiyata olan bağlılığı sayesinde ayakta kalmayı başarmıştır. Sürgün yıllarını Türkmen, Tacik ve Özbek dillerini de iyi düzeyde öğrenmek suretiyle bir fırsata dönüştürmüştür. Bakü”ye dönüşünden sonra Azerbaycan Bilimler Akademisi”nin önce Edebiyat, sonra ise Şarkiyat Araştırmaları Enstitü”sünde kidemli araştırmacı olarak bilimsel çalışmalarını sürdüren Ekrem Cafer”in en büyük tesellisi gençlik yıllarında çok yakın ilişkiler içinde bulunduğu və Aralık 1941”de Sibirya”daki cezaevinde hayatını kaybeden Hüseyin Cavid”in 1956”da beraat ettirilmesi olacaktı. Cavid”in mezarının Ekim 1982”de Azerbaycan”a nakledilmesinden sonra onun dört ciltlik kitabını da Prof. Dr. Ekrem Cafer yayına hazırlayacak,ders verdiği üniversitelerde Cavid”in şirlerini peşpeşe ezbere söylerken coştukça coşacak, soluklanırken “Onun beraati Stalin”in yüzüne bir lomba tükürüktür. Ey cellat,ey knez.ey kinto,neden bu kadar büyük bir insana kıydın, neden bu kadar aydını infaz ettin?”- diye haykırmaktan kendini alıkoyamacaktı. Altmış beş yaşını geçtikten sonra yaptığı üçüncü evlilkle, nihayet aile mutluluğunu yakalayan Ekrem Cafer bunun da verdiği moralle 1969”da dünya Şark bilimciliği tarihine geçecek profesörlük tezini savunmuştur: “Aruzun teorik temelleri ve Azerbaycan Aruzu”nun Arap,Fars,Türk,Tacik ve Özbek Aruzu ile kıyaslanması” konulu tez daha sonra 1002 adet tirajla ilk ve son kez basılmıştır.Bu çalışması Prof.Dr.Ekrem Cafer”i sadece Sovyetler Birliği sınırları içinde değil klasik şiirin şekil bakımından araştırılması alannında dünya ölçeğinde de kabul gören bir bilim adamı durumuna getirmiştir.
Başka sözle ifade etsek, Prof. Dr. Ekrem Cafer ismi klasik şiirin “Aruz ölçüsü” ile aynı paralelde simgeleşmiş, söz konusu “Aruz ölçüsü” olunca devreye adeta otomatik biçmde Prof. Dr. Ekrem Cafer ismi dahil olmuştur. Çünkü bilimsel nitelikleri bakımından Prof. Dr. Ekrem Cafer”in kitabından sonra klasik şiirin Aruz ölçüsü üzerine yeni bir temel eserin yazılması imkansız olduğu gibi buna ihtiyaç da duyulmamaktadır.Tabii ki Prof. Dr. Ekrem Cafer”i dünya çapındaki bilim adamları sırasına çıkaran, onu bu alanda otorite haline getiren eser sadece klasik Şark şiirinin şekilleri ve biçimleri üzerindeki araştırmaları olmayıp, başta Azerbaycan Türkçesi olmak üzere dil üzerindeki genel teorik çalışmaları, çevirileri, Arap alfabesinden bir dönem latin, daha sonra ise kiril alfabesine aktararak yayınlattığı yazmalar, üniversite duvarları arasında verdiği ve hepsi canlı gösteri niteliğindeki dersler, yurt içindeki ve dışındaki sayısız konferanslar, basına verdiği kapsamlı mülakatlardı. Prof. Dr. Cafer demeç için gelen her bir gazetecinin öncelikle klasik şiir ve Aruz ölçüsü bilgisini test eder, sınavdan geçemeyen gazeteciyle ne sohbet eder ne de yazılı sorularını yanıtlardı. Onun bilime verdiği değeri görmek bakımından hiç geri adım atmadığı bu prensibinden haberdar olmak da önemli bir delil olsa gerek.Veya klasik şiir türünün geçtiğimiz yüzyıldaki son şairleri kaleme aldıkları gazellerin kalitesinden kuşku duyunca öncelikle o örnekleri bu işlerin en büyük iki bilicisine gösterir,onay aldıktan sonra okura sunar veya makam üzerinde söylerlerdi. İşte başlıktaki “Göster Ekrem Cafer”e” sözleri de gazel şairimiz ve makam ustamız Hacıbaba Hüseyinov”un “Tab-ı şiirinde Hacı belki de noksanın var; Yaz götür, göster Ali Fehmi”ye, Ekrem Cafer”e” kıtasından alıntıdır. Sayısız kıymetli kitabın, yazmanın, not defterinin bulunduğu kişisel kütüphanesi de bir kalem sahibi olarak dünyaya bırakıp gittiği eşsiz hazine niteliğini, kuşkusuz tüm zamanlarda muhafaza edecektir.
Ve Prof.Dr.Ekrem Cafer”in belki de en önemli özelliği sürekli gençlerin arasında bulunması, zamanını gençlerle ve gençler için değerlendirme aşkıydı.Kuşkusuz, bunu hem bilimin namına ve hem de gençliğin kendi milli menşeyinden kopmasını önlemek adına yapıyordu. İşte bundan dolayı ne gençler onu yalnız bırakıyor ne de o gençlerden kopa biliyordu.
Bir bilim insanı gençliği kendine çekemiyorsa, onun geleceğe köprü salması nasıl mümkün olabilir ki?
18 Ağustos 1991”de 86 yaşında hayata gözlerini yuman dünya çapındaki bir akademisyen, bir bilim adamı Prof.Dr. Ekrem Cafer işte geleceğe salmayı bu köprüden dolayı ebediyete gönül rahatlığı içinde kavuşmuştur. Bir bilim ve gönül adamı olarak babamın da yakın arkadaşıydı. Düğünümde kutlamak isteyenlere sözü kendisi vermekle kalmayıp Muhammed Fuzuli´nin ´Leyla ile Mecnun´ manzum romanını parçalar halinde baştan sona ezbere söylemişti. Genç akademisyenler olarak Aruz ölçüsünü öğrene bilmemiz için Yazmalar Enstitümüzün müdürü Ord.Prof.Dr. Cihangir Kahramanov´un daveti üzerine gelip bize dersler vermişti. Tüm bunları hesaba katarak ve bilim-gönül insanları olmalarından dolayı aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.