Orhan Sakin


2014 mü 1914 mü?

Orta Doğu´daki gelişmeler, yüz yıl önce yarım kalmış bir projenin raftan indirilip başka aktörlerle yeniden piyasaya sürülmesi olamaz mı?


 

Dünyanın gözü tekrar Ortadoğu´da ve özellikle de IŞİD denilen ve ne olduğu biraz belirsiz oluşumda. Tam herkes ABD Irak´tan asker çekti, bölge normalleşebilecek diye ümitlenmeye başlamışken, savaş rüzgârları yeniden esmeye başladı. ABD öncülüğünde koalisyon oluşturulmuş durumda.

 

Gelinen bu aşamada, Türkiye´deki hemen herkesin, daha önce iki kez yapılan Irak harekâtlarında olduğundan daha fazla endişelendiğine şüphe yok. Diğer taraftan şu anki yaşananların, gerçekte hangi senaryonun parçası olduğunu da doğru olarak bilme imkânından mahrumuz. Onun için medyatik büyük stratejistlerimizin her birinden, farklı bir uzman görüşü dinliyoruz, okuyoruz. Fakat kafamız karıştıkça karışıyor, acaba bunlardan hangisi doğru diye.

 

Kasım 1914. Tiflis

 

Birinci Dünya Savaşı´na Osmanlı Devleti´nin fiilen girişinin üzerinden bir ay henüz geçmemişti. 26 Kasım 1914´te Tiflis´e gelmiş olan Rus Çarına isteklerini sunmak için harekete geçen genç Ermeni aydınları, iki gündür oldukça ateşli nutuklar eşliğinde tartışmalı toplantılar yapıyorlardı. Mesela Tarihçi Leo, 'Gürcülerle aralarının bozulmaması için Ermenilerin Trabzon ve Karadeniz sevdasından vazgeçmelerini, Kilikya´ya ağırlık verilmesini' istiyordu. Bunun için tarihten deliller getiren Leo´ya göre “kurulacak bir Ermeni devleti, Mersin´den Gümrü´ye kadar uzanmalıydı.” Diğer taraftan Hovhannes Tomanyan, coşkun bir konuşmanın eşliğinde: “Biz Erzurum´un tepelerinde sağlam olarak ayakta durup Akdeniz´e doğru bakmalıyız” diye haykırıyordu. Ovanes Kaçaznuni ise, “Karadeniz´e açılan bir yolun niçin olması gerektiği” yolunda nutuklar atıyordu.

 

Oysa daha iki ay öncesine kadar Taşnak liderleri, Erzurum´da İttihatçılarla kolkolaydılar ve girilecek savaşta Osmanlı saflarında savaşma kararı almışlardı.

 

29 Kasım günü, Nersesyan Lisesi´nin salonunu dolduran Ermeniler, Melikyan yönetimindeki okul korosunun marşlarıyla coşmuşlar, Çara sundukları taleplerinin cevabını başpatrikten dinlemek için bekliyorlardı. Ancak heyecanla beklenen cevap kısa ve bütünüyle diplomatçaydı: “Rahatsız olmayın, bütün arzularınız gerçekleşecektir…”

 

Okudukları birkaç Avrupalı kitap dolayısıyla, her şeyi bildikleri zehabına kapılan genç Ermeni komitecilerin, uzun vadeli düşünen kurt politikacıların derin planlarını anlayabilmeleri o tarihte mümkün değildi.

 

Neydi bu uzun vadeli plan?

 

Çok değil, şimdi de bu olayın yaşandığı tarihten sadece bir yıl öncesine gidelim.

 

8 Ekim 1912´de başlayan Balkan Harbi, 29 Eylül 1913´te bitmiş. Avrupalı büyük güçlerin hedeflerinden birisi, fakat en önemlilerinden birisi gerçekleşmişti: Türkler Avrupa´dan denize kadar atılmıştı.

 

Bu “Şark Politikası” denilen Avrupa´nın birbiriyle yaşadığı ihtilaflara rağmen, müştereken yürüttükleri planın birinci aşamasıydı. Şimdi sıra ikinci aşama gelmişti. Yani Türklerin Anadolu´da kuşatılarak etkisizleştirilmesi ve kültürel olarak imhası…Aslında Anadolu ile Orta Asya´nın bağını kesmek çalışmaları Avrupa´da daha 15-16. yüzyıla dayanıyordu. Mesela İran´ın, Rusya´nın ana görevlerinden birisi buydu. Ama 1900´lere gelindiğinde bu kuşatma için Türklere düşman hale getirilmiş, Trabzon´dan İskenderun körfezine kadar uzanan bir “Büyük Ermenistan projesi”, birilerince en uygun yol olarak tasarlanmıştı.

 

Nasıl mı?

Hatırlayalım: Osmanlının hammadde zengini bölgelerini paylaşmak için dünya baronlarının, 1880´lerde düğmesine bastıkları operasyonlar, 1908´de “Jön Türklerin iktidara hakim olmalarıyla yeni bir aşama kazanmış, 1914´e gelmeden Balkanların bütünüyle Osmanlıdan kopmasıyla çok önemli bir aşama katetmişti: Türkler denize kadar Avrupa´dan atılmıştı.

 

Şimdi ardından Anadolu´nun doğudan kuşatılması aşamasına geçilebilirdi. Bunun için 1878 Berlin Konferansından beri İngilizlerce dayatılan Vilayat-ı Sitte ıslahat projesi raftan indirildi. 1914´ün Şubatında ıslahat anlaşması imzalanmıştı bile.

 

Ama bu esnada patlak veren büyük savaş, özerkliği de yeterli görmeyenlerin hayallerini süsleyecek yeni imkânlar sunabilirdi. Mesela, İskenderun´dan başlayıp, Musul´u da içine alacak şekilde, diğer ucu Trabzon´a ulaşan, Sivas´ın ötesinde bir Büyük Ermenistan…

 

Bundan sonrasını da kısaca hatırlayalım:

 

Büyük ümitler ve iddialarla ve Avrupa´nın desteğini arkalarına alan genç Türkler, kurnazlığı akıllılık sanarak hata üstüne hata yapmaya devam ettiler.

 

Hemen hiç kimsenin istememesine rağmen, birkaç kişinin oldubittisiyle ülke savaşa sokuldu; üstelik de büyük güçlerin karşısında, hatta saldırgan taraf durumuna düşürülerek.

 

Ermeniler ise, bağımsızlık hayaliyle Emperyalist güçlerle işbirliği yaparak atalarının bin yıllık mirasına ve çıkarlarına ihanet ettiler.

 

Daha sonrasını ilk mektep okuyan herkes biliyor.

 

Büyük Ermenistan projesi hariç diğerleri gerçekleşti.

 

Netice olarak,

 

olayları bir de tersinden okuyalım:

 

Mesela, birinci olarak Abdülhamit ve ekibini beğenmeyen, yürekleri vatana hizmet aşkıyla yanan burnu büyük gençler, tecrübeye ve tecrübeli devlet adamlarına biraz kulak verselerdi,

 

Orduyu ve devlet kurumlarını aşırı derecede politize edip birbirlerine düşürmeselerdi,

 

Halkın bir kısmını küskünler haline getirmeselerdi,

 

Ülkeyi bir oldubitti ile savaşa sokmasalardı; üstelik de yanlış tercihlerle, yanlış ittifaklar ve uluslararası yasalara göre suçlu pozisyona düşürerek…

 

Bütün siyasi tarafların, Doğu ve Güney Doğu Anadolu´da yaşanan olayların bir Ermeni sorunu olmadığını, aslında bunun Akdeniz´den başlayarak Karadeniz´e kadar bütün bir Anadolu´yu kuşatma ve büyük güçlerin kendilerine bir üs teşkil etme projesi olduğunu o gün görmüş olsalardı, günümüzde nasıl bir dünyada yaşıyor ve hangi problemleri tartışıyor olurduk acaba, bir düşünelim…

 

Nerden başladık, nereye geldik. 'Bütün bunların İŞİD ile Suriye ile ne ilgisi var?'

 

Böyle diyebiliriz, ama İŞİD´in şu sıralar saldırdığı ve PYD´nin kantonlar oluşturduğunu iddia ettiği bölgelerin, Türkiye sınırına paralel, İskenderun´a doğru uzanıyor olması tesadüf mü acaba? Duygusallığı ve siyasi angajmanlarımızı bir tarafa bırakıp düşünmeye çalışalım; bu gelişmelerin, yüz yıl önce yarım kalmış bir projenin raftan indirilip başka aktörlerle yeniden piyasaya sürülmesi olamaz mı? Yani sormadan edemiyor insan kendi kendine, İŞİD, bölgede birilerinin silahlanmasını meşru hale getirmek görevini mi yapıyor diye. Görevini yaptıktan sonra da ortadan kaldırılacak olan bir araç olabilir mi mesela? Düşünmek suç değilse, sadece düşünüyoruz... Ve bu zamanın tam da 'kırk düşün bir adım at' atasözüne uygun bir zaman olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Katillerin gözü döndü! İsrail’den Şifa Hastanesi’ne katliam gibi baskın: Sivilleri acımadan öldürdüler

Uzman isim Türkiye'nin rolünü anlatarak uyardı! Karadeniz'i bekleyen büyük tehlike

Pakistan'dan Afganistan'a hava saldırısı!

Rusya'da seçim: Dünya Putin'i protesto ediyor

Türkiye ve Irak'tan ortak bildiri

ABD uçağından görünen detay! Filistin topraklarına alçak imza

Rusya’da kritik seçim! Halk sandık başında: Putin yeniden mi geliyor?

Zelenskiy, Ukraynalıların Rusların Avrupa'ya geçişini engellediğini söyledi

İsrail-Hamas savaşında son durum... ABD'nin İsrail taktiği deşifre oldu! Washington Post yazdı: Kongre resmen bypass edilmiş!

Atlantik Konseyi'nden çarpıcı Türkiye analizi: Avrupa'nın güvenliğini sağlama fırsatı var