Selim Çoraklı


Çağımızda Bir Alperen: Arvasi


 

İnsan yaratılış itibariyle (Halk) eşittir ve insanın elinde bu alana müdahale diye birşeyin olmadığı sabittir. Ancak ahlak (Hulk) yönüyle insanın elinde çok şey vardır ve bu alan insanın kazanımına sunulmuştur. Bunun için insanların ahlaklı, dürüst, faziletli, fedakar vs. ahlaklara sahip olması gibi hususlar alacağı terbiyeye ve göreceği ilme bağlıdır. Bu anlamda kendini yetiştirerek zirve noktalara çıkan insanların sayısı alabildiğine çoktur. Bahusus bu insanları bizim inanç ve kültür tarihimizde çok sayıda olduğunu görürüz.

Çağımızın önemli ilim, ahlak ve fazilet insanlarından biri de Seyit Ahmet Arvasi´dir. Çünkü Arvasi Hoca, insanlığın ideolojik bataklıklar içerisinde çırpındığı bir dönemde, kendini yetiştirerek insanları özellikle de “Ülkücü” gençleri aydınlatma yolunda durmadan çalışmış, fikir üretmiş, hep onların saadetleri için çırpınıp durmuştur. Arvasi Hoca, fikir ve düşünce hayatının çeşitli uçurumlarında kol gezen ve okumayı seven gençlere el uzatarak, adeta onların koruyucu meleği olmuş, onların yerine fırtınaları göğüslemiş ve muhtemel sarsıntılara karşı daima tetikte beklemiştir.

“İ´lây-ı Kelimetullah” için “Nizam-ı Âlem Ülküsü”nü gaye edinen Arvasi Hoca, yukarıda zikredilen anlamda fikir planında bir Akıncı bey´i görevini üstlenmiş, Ülkücü hareketin ideolojik saplantılar içerisinde boğulmaması için istikametin “İslam” olduğunu akli, mantıki ve ilmi delillerle göstermiştir.

Arvasi Hoca, inanç bakımından çok büyük tehlikeli uçurum olan kavmiyetçilik/ırkçılık (nasyonel sosyalizm) gibi ideolojilerin Ülkücü hareketin başında kol gezdiği bir dönemde, onların önüne geçerek “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” diyerek, gerçek sokağın/caddenin İslam olduğunu nazarlara sunmuştur. Bu anlamda Ülkücü hareketin İslam ile tanışmasında ve yaşamasında Arvasi´nin katkısı alabildiğine çoktur.

Bir dâvâda gayenin büyüklüğü, fikir ve düşünce plânının sağlamlığı, çok ehemmiyetli bir keyfiyettir. Arvasi Hoca, açık biçimde Ülkücü hareketin gayesinin “İlay-ı Kelimetullah” olduğunu ifade etmiş, bu gayeye ulaşmak için gençlerin kendilerini çok iyi donatmaları gerektiğini savunmuştur. Arvasi Hoca, hemen bütün yazılarında direk veya endirek yollarla davanın gayesinin gerçekleşmesi ve aleme nizam verilmesi için Ülkücü gençliğin İslamiyeti çok iyi bilmesini ve yaşamasının mübrem bir keyfiyet, kaçınılmaz bir gerçek olduğunu savunmuştur.

Her hamle ve hareket adamı gibi Arvasi Hocanın perspektifinde, her şeyden evvel, Allah(cc)´ın hoşnutluğu olmuş, bunu gerçekleştirmek içinde Resullullah (sav)´ı örnek alan bir hayat yaşamaya çalışmıştır. Bu anlamda Arvasi Hoca, hem tebliğ

hem de temsil keyfiyetini kendisine yakışır şekilde sergilemiştir:

'Ben, İslâm iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslamiyeti gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim.'

Arvasi Hoca, sözlük manasıyla, “Dünyaya ve kâinata hâkim olan düzen ve denge” demek olan Nizam-ı Âlem davasını, “Türk-İslam kültür ve medeniyetinde kullanılan bir ıstılah olarak Allah´ın bütün varlıkları ihata eden emir ve ölçüleri manasına gelir. Canlı ve cansız bütün kâinatın ve tabiatın ilahi ve umumi bir nizam içinde bulunduğunu ifade eder. Gerçekten de kâinatı ve tabiatı oluşturan enerji ve madde dengesi ve bu dengeye hâkim olan nizam muhteşemdir” şeklinde tarif eder. “Nizam-ı Alem” davasını savunanların gözlerini kıprmadan örnek alabilecekleri bir ahlaka ve İslami yaşantıya sahip olan Arvasi Hoca, kaleme aldığı eserleriyle de, zihinlerimizi bulandıran, kavram kargaşası haline gelmiş olan meseleleri Kur´an ve Sünnet perspektifinden bakarak çözüm yolları bulmuş ve bunu gençliğe sunmuştur.

Yaşantı itibariyle Peygamberimize (sav) bağlı bir hayat süren Arvasi´nin en önemli yönlerinden biri de, yaşadığını yazan, yazdığını yaşayan, inandığını söyleyen, söylediğine inanan ve savunduğu fikirleri her zaman ve zeminde savunmasını bilen biri olmasıdır. Bu manada ona tarihimizin içinden günümüze miras kalmış bir örnek Alp-Eren, bir peygamber aşığı ve mirasçısı saymak asla mübalağa olmaz.

Arvasi Hoca, “Resulü Ekreme hasret” isimli makalesinde Peygamber aşkını şöyle dile getirmiştir:

“Sen geldin, çığlıklar bitti, gözyaşları dindi, köleler hür oldu, kadınlar yüceldi, erkekler ‘sahte tanrıları´ kırdılar, iffet, helal kazanç ve kardeşlik yeniden doğdu. Hak, adalet, şefkat ‘devlet´ oldu. Mazlumlar, mağdurlar kuvvetlendiler. Zalimler, gaddarlar alçaldılar, kahroldular. Garipler, sahipsizler, kimsesizler sende ve senin aziz kadronda sevgi, yakınlık ve kardeşlik buldular. Güçsüzler senin meclisinde güçlendiler, kendilerinde güç vehmedenler, ‘Hakk´ın karşısında´ el bağladılar. Mazlumlar senin şefkat ve merhametinde huzur ve tevazu buldular, zalimler senin heybetinle titrediler. Tebessümün, kimsesizlere cesaret verirken, mübarek alnında kabaran damarların zalimlerin ödünü koparıyordu.”

Arvasi Hoca, Türk kavminin şairin;

“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz.

Gelmişiz cihana insanlık nedir öğretmişiz.

Kapkaranlıkken afak-ı insaniyetin.

Nur olup fışkırmışız tâ sinesinden zulmetin.” kelimeleriyle İfade ettiği gibi İslam ile şereflendikten sonra büyük medeniyetler kurduğunu savunmuştur. Bugün de Türk kavminin

İslamiyeti en kâmil manada yaşayıp, yaşatmasıyla aynı ufku tutacağına inanan Arvasi Hoca, tek çarenin ne olduğunu şu cümleleriyle ortaya koymuştur:

'Türk-İslâm kültürüne, Türk-İslâm medeniyetine, Türk-İslâm Ülküsü´ne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslâm aşk ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslâmiyet´i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, dünya Türklüğü´nün, İslâm Dünyası´nın ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yok.' , “Türk milletinin ve dolayısı ile Türk milliyetçiliğinin âlemşümul davası, Allah ve Resulü´nün davasıdır ve bunun adı İslamiyet´tir. Türk milleti, bugün yeryüzünü işgal eden din ve ideolojiler içinde, yol gösterici olarak İslamiyet´i seçmiş bulunmaktadır.”

Arvasi´nin kaleme aldığı “Türk-İslam Ülküsü (3 cilt), Kendini Arayan İnsan, İnsan ve İnsan Ötesi, Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz ve Hasbihal (6 cilt) ve benzeri eserlerini incelediğimizde bütün gayretinin imanlı bir gençlik yetişmesi olduğunu görürüz. Bunun için çırpınmış, bunun için kafa yormuş ve aramızdan ayrılana kadar da bu istikametini asla bozmamıştır. Bu hususta başkaları ikballer peşinde koşarken Arvasi Hoca gözünü “Büyük ideale” dikmiş, bunun gerçekleşmesi için çaba sarf etmiştir. Arvasi Hocayı yakından tanıyanlar bu çabanın asla normal bir çaba olmadığını da müşahede etmişlerdir.

Arvasi´nin eserlerini incelediğimizde İslam şemsiyesi altında bulunan Müslüman kavimlerin (İslam Âlemi) ve bâhusus Türk kavminin geçirdiği buhran ve bunalımları, içine düşülen zor ve çileli durumların sebeplerini tespit ettiğini görürüz. Arvasi Hoca bu alanda sadece tespitle kalmayarak kurtuluş çarelerini de Kur´an ve Sünnet ışığında göstermiş, daha doğru ifade ile bu uğurda ömrünü feda etmekten çekinmemiştir. 31 Aralık 1988 günü, bu dünyadaki misafirliğini tamamlayıp Hakk´a yürürken de daktilosunun başında yine çareler aramakla meşgul oluşu bunun en büyük delilidir.

Arvasi Hocanın mücadelesine, kaleme aldığı eserlere ve yetiştirdiği gençlere baktığımızda ona rahatlıkla bir “Mürşit” diyebiliriz. Çünkü Arvasi Hoca, aldığı ilimleri bir kuş gibi karşısındakine kay olarak vermemiş; gerçek bir mürşit gibi onları hazmederek süt haline getirmiş ve ihtiyacı olanlara böyle takdim etmiştir. Bu anlamda ona bir “Mektep Adam” demek hiçte mübalağa değildir.

Arvasi Hocanın milliyetçilik anlayışı asla kana, ırka, soya dayanmaz. “Kültürel bir milliyetçilik” adını verdiği bir milliyetçilik anlayışını savunmuş ve bunu bir eserinde şöyle ifade etmiştir:

“Milliyetçilik bir milletin kendini ekonomik, kültürel, sosyal ve politik yönden güçlendirmesi, başka millet ve gruplara

sömürtmeme çabasıdır. Bu bakımdan milliyetçilik meşru bir hak ve şuurdur.”, “Milliyetçilerin ıstıraba ve çileye düçar olduğu dönemler, devlet ve millet düşmanlarına felaket, dostlarına ise saadet getirmeye vesile olmuştur.'

“Türk-İslam Ülkücüsü, İslam´ın ahlak ve faziletine göre yaşamak azim ve kararındadır. Bu Allah ve Resulünün sevdiği ve övdüğü ahlaka sahip olmak iradesini ifade eder.” Diyen Arvasi Hoca, Türk Milletine ve onu millet yapan İslam´ın mukaddes değerlerine karasevda ile bağlıydı. “Türk-İslam Ülküsünü Yoğuranlar” isimli makalesinde Türk milletinin İslam ile şereflendikten sonra nasıl bir mevkie ulaştığını veciz ifadelerle ortaya koyar:

“Türk milletinin tefekkürüne, en az bin yıldan beri, İslam dini biçim vermektedir. Kurduğumuz muhteşem kitaplıklar incelendiğinde görülecektir ki, ilim ve fikir adamlarımızca, insanoğlunun meydana getirdiği her türlü kültür ve medeniyet ürünleri atalarımızca incelenmiş, araştırılmış, aşağı yukarı bütün din ve inançlar süzgeçten geçirilmiş ve İslamiyet, tam bir şuur ve yüksek bir irade ile tercih edilmiştir. Böylece, vahyin aydınlığına ulaşan Türk´ün akıl ve idraki, İmam-ı Buhari´leri, İmam-ı Gazali´leri, Mevlana Celaleddin´leri, Yunus Emre´leri, büyük mantıkçı ve şeyhülislam Mollafenari´leri, Yunan felsefesini İmam-ı Gazali çapında tenkit edebilen ve yüce hünkar Fatih Sultan Mehmed Han´ın takdirlerine mazhar olan Hocazade Efendileri, İmam-ı Brigivi´leri, İbn-ı Kemal´leri yetiştirdi ve onların fikir, kitap ve dersleri ile olgunlaşarak büyük imparatorluklar, dünyayı hayran bırakan kültür eserleri ve ölmez medeniyetler meydana getirdi.”

Arvasi Hoca, Türk milletini “Allah´ın ordusu” bilen bir anlayışa sahipti. Bunun için çağımızda “Allah´ın ordusu” olmaya namzet ülkücü gençliğin Cihad ruhunu kuşanması gerektiğini savunur ve yolun ne olduğunu şu cümleleriyle ortaya koyar:

“Bütün sahte tanrıları ve mabutları, gönüllerden, kafalardan, zaman ve mekân köşelerinden çıkarıp atmak isteyen, ´Allah´tan başka ilah yoktur´ prensibini temel ölçü kabul eden, şanlı Türk Milleti´ni ´Allah´ın ordusu´ bilen, ´Türk Milleti birlik, Türk Devleti güçlü olursa insanlık kurtulur, zulüm biter´ ölçüsü içinde hareket eden Türk-İslam ülkücülerinin ´fikir sistemi´, yüce peygamberler silsilesinin mukaddes alınteri ile ıslanmış, peygamberlik mührünü kıyamete dek elinde tutan şanlı kurtarıcımızın ve peygamberlerimizin ´O´na ve onlara selam olsun´ nurdan ellerinde biçimlenmiş, onu takip eden muhteşem ´Sahabi kadrosu´ tarafından ´cihad ruhu´ ile beslenmiş, büyük veliler eliyle yoğrulmuştur. Türk-İslam Ülkücüsü ´Cahid-ü fillah´ (Allah için savaşan) dır.”

Başta da değindiğim gibi Arvasi Hoca inandığını yaşayan, yaşadığına inanan, inandığını söyleyen, söylediğini yaşayan bir

mektep insandır. Bütün ömrünü bereketli bir şekilde eser yazarak ve insan yetiştirerek geçirmiştir. Böyle büyük ve ideal bir ruhu birkaç makalede anlatmanın zorluğu ortadadır. Bunun için Arvasi Hocayı gerçekten tanımak isteyenler, onun bizlere miras bıraktığı eserlerini okumak ve nasıl bir yol çizdiğini iyi öğrenmek zorundadır.

Bugün değişik arenalara savrulan ülkücü gençliğin özellikle 1970´li yıllarda İslamiyet´i tanıması ve yaşamasında emeği çok büyük olan Arvasi Hoca, 6 Aralık 1979 tarihinde Hergün Gazetesi´nde “İnandığımız Gibi Yaşamak Zorundayız” isimli bir makalesinde inandığı gibi yaşamak isteyenlerin neler yapmaları gerektiğini çok veciz biçimde ortaya koymuştur:

Yazımı Arvasi Hocanın bugünün ülkücü gençliğine çok büyük mesajlar veren önemli makalesini paylaşmak istiyorum. Zira Arvasi Hoca bu makalesinde idealindeki gençliğin portresini üstün bir sanatkâr mahareti ile muazzam bir biçimde ortaya koymuştur:

“Türk milliyetçiliği kendine mensup olan fertlerden, her şeyden önce, aşağıda sayacağımız hususiyetlere sahip olmasını bekler. Bunlar, Türk-İslam ülküsüne gönül vermiş kişilerin, vazgeçilmez birer niteliği haline gelmelidir. Bunları kısaca şöyle ifade edelim: Türk-İslam ülküsü; İman, aşk, aksiyon ve karakter adamıdır.

Türk-İslam ülkücüsü, her şeyden önce bir iman adamıdır. O, yüce ve şanlı kurtarıcımız ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (ona selâm olsun ) gibi inanır. Bu sebepten o muhteşem Sahabi kadrosunun izinde yürüyen ve Peygamber çizgisini titizlikle koruyan Sünnet yolunun büyük müçtehitlerinin ve velilerinin taviz vermez takipçisidir. O, Allah´tan başka ilah tanımaz ve bunu yaşayışı ile belli eder.

Yine Türk-İslam ülkücüsü kendi kültür ve medeniyetini, dünü ve bugünü ile dosdoğru ve ecdada layık bir biçimde bilir. Saptırmadan ve taviz vermeden gelişme yollarını açar; gelecekte ulaşacağı hedefleri, en berrak bir şekilde kafasında ve vicdanında billurlaşır. İman etmek, davayı kavramakla kalmayıp kesin inanca yükselmek demektir. Yoksa davayı bilmek başka, davayı düşünmek başkadır.

Türk-İslam ülkücüsü, bir Aşk adamıdır. Ülkücü için aşk, davasını arkadaşları arasında iken, sosyal bir heyecan halinde duymaktan ziyade, tek başına kalındığı, çetin şartlar altında yaşanıldığı, ihanet ve kahpeliklere uğrandığı zaman dahi asla ümitsizliğe düşmeden, büyük bir şevkle davanın ağır yükünü omuzlarına alabilme ülküsü ve ihtirasını, kendinde bulabilmek demektir. Aşk öylesine ulvi bir duygudur ki yalnızlıklar, ayrılıklar ve ıstıraplar onu daha fazla kamçılar ve diriltir.

Türk-İslâm ülkücüsü; tam bir karakter adamıdır. Karakter davası, bir iman, aşk ve aksiyon halinde, herkesten önce, kendinde yaşatma şuur ve iradesidir. Bu sebepten o kendini ve

mümkünse derece derece yakınlarını, tam bir otokritiğe tabii tutarak varsa aykırılıklardan ve tezatlardan kurtarır. Kendisini ülküsünün müşahhas bir temsilci haline getirmeye gayret eder. Konuşmadan çok davasını düşünür. Bu nokta çok önemlidir. Karakter, fikir ve davranışlar arasındaki ahenk ve intibakı ifade eden bir ahlak terimidir.

Davanın belki de en çetin yanı, onu yaşamak ve bir hayat üslubu olarak şahsiyetine mal etmektir. Bu, zorlu bir irade savaşını gerektirir. Türk-İslam ülküsüne düşman olan çevreler, en çok doğacak böyle bir irade savaşından korkarlar. Bu sebepten onlar, ellerinden geldiğince, bizim bu azim ve irademizi çökertmeye çalışacaklardır. Bizi alaylarla, tehditlerle, iftiralarla ve dedikodularla yıldırmaya çalışacaklardır. Bütün bunlara direnmek ve tahammül etmek zorundayız. Vakarımızı bozmadan, öfkelenmeden, sabırla ve azimle yolumuza devam etmeliyiz.

Yüce kitabımız Kur´an-ı Kerim´in ifadesiyle ‘Kınayanların kınamasına aldırmadan´ nasıl inanıyorsak öyle yaşamalıyız. Böyle bir iman ve azim karşısında, hasımlarımızın yenik düştüğünü hayretle göreceğiz. Zafer, davasını yaşayarak yaşatan kadrolarındır. Yaşanmayan bir davanın yaşama şansı, yavaş yavaş ortadan kalkar.”

Son sözüm şudur:

“Bugünkü ülkücü hareketin her zamandan daha çok Arvasi Hocanın eserlerine ihtiyacı vardır. Kendini muhafaza etmek ve gayeden sapmak istemiyorsa, çölde kalan insanın suya duyduğu hasret kadar bu eserlere de ihtiyacı olduğunu bilmelidir. Çünkü bu eserler okuyanları gerçek ve tek çıkar yol olan Allah´a(cc) ve Resulü´ne çağırmaktadır.”

Arvasi Hocadan istifade edebilenlere ne mutlu…

 

Katillerin gözü döndü! İsrail’den Şifa Hastanesi’ne katliam gibi baskın: Sivilleri acımadan öldürdüler

Uzman isim Türkiye'nin rolünü anlatarak uyardı! Karadeniz'i bekleyen büyük tehlike

Pakistan'dan Afganistan'a hava saldırısı!

Rusya'da seçim: Dünya Putin'i protesto ediyor

Türkiye ve Irak'tan ortak bildiri

ABD uçağından görünen detay! Filistin topraklarına alçak imza

Rusya’da kritik seçim! Halk sandık başında: Putin yeniden mi geliyor?

Zelenskiy, Ukraynalıların Rusların Avrupa'ya geçişini engellediğini söyledi

İsrail-Hamas savaşında son durum... ABD'nin İsrail taktiği deşifre oldu! Washington Post yazdı: Kongre resmen bypass edilmiş!

Atlantik Konseyi'nden çarpıcı Türkiye analizi: Avrupa'nın güvenliğini sağlama fırsatı var