Derinya Mağusanın eski sınırları içinde kalmış olan bir Rum köyü. Hemen yakınında da Paralimni adlı bir başka Rum köyü var.
Bir dönem Paralimni köyünün geçmişini çok iyi araştırmıştım zira köyde yaşayan Rumların soyadları dikkatimi çok çekmişti. Kimininki Karaosman, kimininki Davulcuoğlu, kimininki Karamustafa, Zilingir (Çilingir) ve benzeri Türkçe isimlerdi. Bulgularım ilginçti. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerine adaya Yunanistandan gelen misyoner papazların çalışmaları, bitmeyen savaşlar, Balkan harpleri ve Türklerin vergi vermek yerine askere alınmasından kurtulmak için bu köyün sakinleri topluca din değiştirmişler ve askere gitmek yerine vergi vermeyi tercih etmişler. O dönemlerde askere giden erkekler ya hiç geri gelmiyorlarmış, ya da 8-10 sene sonra köyün yolunu hatırlarlarsa ve hayatta kalabilmişlerse geri dönebiliyorlarmış. (Referansım, 1973 yılında Paralimnide yaşayan yaşlı köylülerle yaptığım konuşmalar)
Derinya ise içimi sızlatan bir Rum köyü. Anılarımda güzel bir yeri yok.
1974, Mutlu Barış Harekatının son günlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri Mekanize Birliği Mağusaya ulaştıktan sonraki gün, rehber ve çevirmen olarak üzerine çıktığım tanklardan bir tanesi Mağusa-Derinya yolunda Derinya istikametinde ilerlerken, Maraştan kaçan ve önümüzde giden onlarca Rum otomobilini ve arkamızda sıra sıra dizilmiş elliden fazla Rum aracını uzun uzun seyretmiştim. Yüzlerinde panik ve korku vardı. Bizi geçemedikleri gibi ne yapacaklarını da bilmiyorlardı ama arkamızdan geliyorlardı. Tank komutanına rica etmiştim, bu gidenler sivil halktır sakın ateş etmeyelim diye. O da beni dinlemiş, belli bir yere kadar geldikten sonra tankın namlusunu havaya kaldırmış ve tankı sağa çekerek durdurmuştu. Tankın namlusu havaya kaldırılınca, Ben savaşa hazırım. Ateş ederseniz ben de ateş eder, ilerlerim demekmiş, bu olaydan sonra öğrendim. Panik halde hepsi geçip gittiler, bizim tarafa hiç bakmadan
Ne var ki, aradan birkaç gün geçtikten sonra kendiliğinden oluşmuş sınırın öte tarafındaki Rum Milli Muhafız
Ordusunda görev yapan askerler, bisikleti ile bize doğru gelmekte olan bir mücahidimizi roketatar ile vurarak şehit etmişlerdi. Hiç anlayamamıştım bir bisikletliye niye roketatarla saldırdıklarını. Hala daha da anlamış değilim.
Derinya kapısı bana aynı zamanda 1963-1967 yılları arasında Kıbrıslı Türklere uygulanan UTANÇ BARİKATLARInı da hatırlatır hep. Güneşin altında bizi saatlerce bekletirler, iç çamaşırımıza kadar aşağılayıcı bir şekilde üstümüzü arardı Rumlar, küfrederek, aşağılayarak ve de söverek
Derinya ile ilgili hatırımdaki bir başka olay da, seneler evvel sınırlarımızı delmek için bir gösteri ve girişim yapılmasıydı Derinya sınır kapısının Rum tarafında kalan kısmında.
Bu olay 14 Ağustos 1996 günü yaşanmıştı. Rumlar kendi taraflarında Mağusanın Türk Silahlı Kuvvetler tarafından kurtarılmasının 22. yılında protesto amaçlı bir eylem yapmışlardı ve eylemin son saatlerinde ağzında sigara olan, ki daha sonra sigara izmaritinde yapılan analizde içinde uyuşturucu olduğu saptanmıştır, Solomos Solomu adlı bir Rum, sınırı izinsiz olarak geçmiş ve sınırda direk üzerinde asılı duran bayrağı indirmeye çalışmıştı. Sınırda nöbetçi Türk askerinin Dur ihtarını dikkate almadan ilerlemiş, nöbetçinin ihtar olarak havaya ateş etmesine aldırmamış ve direkte asılı duran Türk Bayrağını indirmek için direğe tırmanmaya başladığında da boynundan vurularak ölmüştü.
Bu haksız girişiminin ve yasalara aykırı olarak sınırı delmenin bedelini hayatı ile ödeyen Solomunun konusunu Kıbrıs Rum Yönetimi bilinçli olarak, içinde Rum ve Yunanlı hakimlerin de yer aldığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürmüş ve Türkiyeyi yaklaşık 370 bin Avro ödemeye mahkum ettirmişlerdi, hem suçlu hem de güçlü oldukları halde .. (Devam edecek)