Selim Çoraklı


Dertlerimiz Bıraktığı Gibi!


 

İstiklâl Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy, bir büyüğümüzün ifadesi ile “Asr-ı Saadet´ten günümüze yansıyan bir şahsiyet” olarak yaşadı ve bizlere güzel bir miras bıraktı.

Mehmet Akif Ersoy, İslâm´ın verdiği ruh ve şuurla kendisine “gerici” diyenlerden yüz bin devir ileride bir düşünce yapısına sahip olduğunu yaşantısıyla ortaya koydu.

Akif, hayatı boyunca Hakk´ın rızasını kazanmanın peşinde koştu. Ümmetin dertleriyle ilgilendi ve bu hususta sözcümüz oldu. Özellikle, ahlaki, siyasi, ekonomik, sosyolojik vb. alanlarda dertlerimizle ilgili yaptığı tespitler aradan bunca zaman geçmesine rağmen hâlâ değişmedi. Zikredilen alanlardaki dertlerimize koyduğu teşhisler neticesinde ortaya attığı çözüm yolları, ister ferdi isterse de sosyal hayatta uygulamaya konulmadığı için bugün de aynen devam ediyor. Akif´in tespit ettiği gibi; dün ümmetin fertleri dünyanın hemen her yerinde kan, gözyaşı, çile ve ölüm çemberinde nasıl inliyorsa, bugün de aynı seviyede feryatlar devam ediyor.

Mehmet Âkif düşündüklerini söyleyen, söylediklerini yaşamaya gayret eden biriydi. Onun hakkında düşüncelerini ifade edenlerin tamamı, “Âkif; hayatı boyunca, belli ahlâki prensiplerle yaşamış bir karakter adamıdır. Dostları arasında her zaman dürüst, sözüne güvenilir bir insan olarak kalmıştır. Şiirlerindeki, nesirlerindeki ve vaazlarındaki söylediği İslâmi prensiplere, hayatı boyunca son derece bağlı kalmıştır” şeklindeki ortak noktada birleşirler.

Âkif, sadece yaşadığı toplumun değil, bütün dünyadaki mazlumların sesi oldu ve onların uyanmaları için uyarılarda bulundu. İnsan onurunu yücelten, insanı insan yapan değerlerin, en öldürücü silahlar karşısında bile dize gelmeyeceğine inandığı için şöyle haykırır:

“Garb´ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;

Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,

Medeniyyet! dediğin tek dişi kalmış canavar?”

Mehmet Âkif, bütün fikirlerinde 1400 yıllık görkemli bir medeniyeti savunur. O, bu medeniyeti yok etmeye yönelik saldırının, o zamanın Avrupalısı tarafından “kültürün vazgeçilmez bir ürünü; medeni milletlerin gücünün ve canlılığının bir ifadesi” olarak algılandığının şuurundadır. “Medeniyet”, onun şiirlerinde “emperyalizm”in bir simgesidir. Bu açıdan Âkif; sömürgeciliğin “keşif kolu” olarak bilinen psikolojik savaşı, bütün ayrıntıları ile izleyen, toplumunu uyaran ve tedbirler öneren bir düşünürdür. Bunun için önce milletçe gafletten kurtulmamız gerektiğine inandığından dolayı “Alınlar terlemeli” isimli şiirinde bunu şöyle dile getirir:

“Cihan altüst olurken, seyre baktın, öyle durdun da,

Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda!

Hayat elbette hakkın, lâkin ettir haykırıp ihkaak;

Sağırdır kubbeler, bir ses duyar: Da´vâ-yı istihkaak.

Bu milyarlarca da´vâdan ki inler dağlar, enginler;

Oturmuş, ağlayan âvâre bir mazlûmu kim dinler?”

Sadece tek başına bu dizeler bile, Âkif´teki milli mücadele şuurunu açık bir biçimde koymaya yeter de artar.

Âkif, İslâmiyeti hayatında yaşamaya azami derecede gayret gösteren, onu kalemiyle en yüksek seviyede savunmasını yapan ve gelecek nesillere yol gösterebilen bir büyüğümüzdür. Ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki, bugün Âkif gibi bir mânâ erini neslimiz hakkıyla tanımıyor. Tanımayınca da haliyle fikirlerinden yeterince istifade imkânı meydana gelmiyor. Bunun sebeplerinin başında Âkif´in, inandığını yaşaması ve yazması sebebiyle laikçi zorbalar tarafından bilerek görmezlikten getirilmeye çalışılması gelmiştir. Ancak bir kısım şom ağızlılar ve karanlık ruhlar Âkif´i anlamasa veya sevmese de, onu sevenler ve onun inandığını yaşayan, yaşadığını yazan bir insan olduğunu bilenler, her yönüyle baş tacı etmiş ve her zaman ondan yeterince istifade etmenin yollarını aramışlardır ve bundan sonra da arayacaklardır.

Âkif, “Haksızlık karşısında susan dil şeytandır” inancındaydı. Haksızlığa tahammül ettiği ve hele yaltaklanarak menfaat peşinde koştuğu asla görülmemişti:

“Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam.

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale

Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum.

Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynum!

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim

Adam “aldırma da geç git” diyemem; aldırırım

Çiğnerim, çiğnenirim Hakk´ı tutar kaldırırım.”

Âkif, İslâm´ın doğrularını bilfiil yaşamaya gayret eden biriydi. Verdiği sözden döndüğü hiç görülmemişti. Vefa duygusu onun en belli başlı özelliklerinden birisiydi.

Arkadaşları, onun bir defa olsun yalan söylediğini duymadılar. Verdiği sözden caydığına şahit olmadılar. Yakın dostlarından Mithat Cemal Kuntay´ın anlattığı şu olay Âkif´in kişiliğini tek başına ortaya koyacak parlaklıktadır: “Balkan Harbi başlarken, Âkif Bey, yegâne geçim yolu olan resmi memuriyetinden istifa etti. Kirada oturduğu evine, bir Cuma günü gittim. Beş çocuğundan başka, dört çocuk daha vardı. ‘Bunlar kim?´ dedim. ‘Çocuklarım!´ dedi. Sonra anlattı. Baytar Mektebi´nde iken bir arkadaşıyla anlaşmışlar. ‘Kim önce ölürse, çocuklarına sağ kalan baksın!´ demişler. Arkadaşı vefat etmiş, Mehmet Âkif´te, verdiği söze bağlı kalarak anlaşma hükmünü yerine getirmiş. Hâlbuki o zamanlar, Âkif Beyin beş parası yoktu; fakat beş çocuğu vardı!”

Âkif, ülkenin kalkınması ve milletimizin dünyada yeniden eski etkili konumuna kavuşabilmesi için neler yapılması gerektiğini düşünmüş ve bu düşüncelerini bir yandan cami ve cemiyet kürsülerinde, bir yandan da güzel dizelerle şiirlerinde dile getirmiştir. Âkif, bütün olumsuzluklara rağmen milli mücadele ruhunun yeniden dirilmesi için canla başla çalışmış ve bu hususta topluma önder olmasını bilmiştir.

Dostlarından Nevzat Ayas´ın anlattıkları onun nasıl yüce bir ruha sahip olduğunun en güzel göstergelerinden biridir: “Âkif sadece bir köşeye çekilip düşünen, duyan, düşündüklerini ve duyduklarını yalnız yazmakla kalan bir şair değildir. Doğru bildiği şeyleri yapmaya çalışan, hareketlerini samimi duygularına uygun düşürmeye uğraşan bir cemiyet adamıdır da... Memuriyet mesleğinde, cemiyet ve vatan işlerinde kendine teveccüh eden, üstüne düşen vazifeleri yapmak içine didinmiş durmuştur. Âkif´in

ahlaki düşüncelerine ve duygularına esas teşkil eden, hayatına düzen veren dini prensiplerdir.”

Dünün, bugünün ve yarının değişmez illeti, şüphesiz değişik saiklerle ümmetin birbiri ile yaptığı çekişmedir. Akif eserlerinde tefrikanın milleti yok eden en büyük hastalıklardan biri olduğunu dile getirir. Gerçektende dün olduğu gibi bugün de inanan insanlar parça parça olmaları sebebiyle, güçlerini kaybetmiş ve adeta “üç buçuk soysuza” esir düşmüşlerdir.

Âkif, Safahat´ta tefrikanın milleti içine soktuğu kaosu şöyle dile getirmiştir:

“Girmeden bir millete tefrika düşman giremez

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.

Neden uhuvvetiniz böyle münhasır namaza?

Çıkınca avluya herkes niçin boğaz boğaza?

İslâm´ı evet, tefrikalar kastı kavurdu,

Kardeş bilerek, bilmeyerek kardeşi vurdu.

En büyük düşmanıdır ruh-u Nebî tefrikanın,

Adı batsın onu İslâm´a sokan kaltabanın!

Medeniyyet size çoktan beridir diş biliyor,

Evvelâ parçalamak, sonra da yutmak diliyor.

***

Sen! Ben! desin efrâd, aradan vahdeti kaldır;

Milletler için işte kıyâmet o zamandır.

Mâzîlere in, mahşer-i edvârı bütün gez:

Kaanûn-i İlâhî, göreceksin ki, değişmez.

***

Hani milliyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne!

Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine.

“Arnavutluk” ne demek? Var mı Şerîatte yeri?

Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!

Arab´ın Türk´e, Laz´ın Çerkez´e yahut Kürd´e,

Acem´in Çinli´ye rüçhanı mı varmış? Nerde!

Müslümanlıkta “anâsır” mı olurmuş? Ne gezer!

Fikr-i kavmiyyeti tel´in ediyor Peygamber.

Artık ey millet-i merhûme, sabah oldu uyan!

Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan?”

 

Âkif, ümmetin binlerce dertle boğuşmasına rağmen, birçoklarının buna aldırmamasını çok yadırgar. Çünkü onun gözünde bu millet yüksek karektere sahiptir. Âkif bu gerçeği şu mısralarla diyle getirir:

“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz.

Gelmişiz dünyâya milliyyet nedir öğretmişiz!

Kapkaranlıkken bütün âfâkı insâniyyetin.

Nûr olup fışkırmışız tâ sînesinden zulmetin.”

Zikredilen vurdumduymazlığın milletleri yok eden en büyük tehlikelerden biri olduğunu söyler. Âkif´in tespit ettiği hastalığın bugün de aynen devam etmesi İslâm toplumunu sefil bir duruma düşürmüştür. Dertli Akif, 6 Mart 1913 tarihinde bu vurdumduymazlara karşı çok ağır konuşur:

“Ey, bu toprakta birer na´ş-ı perîşan bırakıp,

Yükselen, mevkib-i ervâh! Sakın, arza bakıp;

Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var...

Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!

Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdârımıza!

Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!

Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark´ın, tükürün!

Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!

Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!

Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!

***

“Ey millet, uyan! Cehline kurban gidiyorsun!

İslâm´ı da “batsın!” diye tutmuş, yediyorsun!

Allah´tan utan! Bâri bırak dîni elinden...

Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen!

Lâkin, ne demek bizleri Allâh ile iskât?

Allah´tan utanmak da olur ilm ile... Heyhât!”

 

Mehmet Âkif, Müslümanların dertlerini paylaşmanın iman gereği olduğunu yaşayışıyla da ortaya koyar. Bunun temellerinin de Kur´an ve sünnete dayandığını ortaya koyar. Peygamberimizin (sav) “Kim Müslümanların derdini kendine mâl etmezse onlardan değildir” şeklindeki Hadîs-i Şerifi´ni de Safahat´ında şöyle yorumlar:

“Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...

Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nâfile!

Kaç hakîki Müslüman gördümse: Hep makberdedir;

Müslümanlık, bilmem amma, gâlibâ göklerdedir!”

Âkif, “Ey Müslümanlar, Allâh´tan, nasıl korkmak lâzımsa öylece korkunuz” âyetini tefsir ederken şu beyitleri serdeder:

“Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;

Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdân´ın...

Ne irfânın kalır te´siri kat´iyyen, ne vicdânın.

Hayat artık behîmîdir... Hayır ondan da alçaktır;

Ya hayvan bağlıdır fıtratla, insan hürr-i mutlaktır.”

En büyük düşman dün de cehalet, bugün de...

 

Mehmet Âkif, “Hikmet mü´minin yitiğidir” anlayışıyla çağın geliştiği ilim ve tekniğin alınarak kullanılması

gerektiğini savunur. En büyük düşman olarak da cehaleti bilirdi. Bir şiirinde cehaletin insanımızı ne hale getirdiğini şöyle dile getirmiştir:

“Felâketin başı, hiç şüphe yok, cehâletimiz;

Bu derde çâre bulunmaz - ne olsa - mektebsiz;

***

Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır.

Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır.

Eyvah bu zilletlere sensin yine illet,

Ey derd-i cehalet sana düşmekle bu millet,

 

Âkif, Batı´dan birebir aktarılan fikirlerin milli ve manevi değerlerimizle çelişeceği ve toplumumuz için sağlıklı olamayacağı görüşünü savundu. Zikredilen çerçevede ülkemizde “Manevi kimlik bocalaması” konusunda meydana getirilebilecek hususlara karşı çıktı. Batı medeniyeti tanımlamasına karşı tavır takındı. İstiklal marşında Batı´nın medeniyet diye yutturmaya çalıştığı şeyin tek dişi kalmış bir canavar olduğunu anlattı:

“Garb´ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;

Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,

“Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?”

 

Âkif, korkak Müslümanlardan da nefret eder. Ona göre iman en büyük kuvvettir ve korkaklığın imanla, İslam´la telif edilebilecek hiçbir yanı yoktur. Bu açıdan en büyük kahramanlığın Müslümanlık olduğunu söyler ve “O mü´minlere ind´allah ecr-i azîm var ki: Birtakım kimseler kendilerine “Düşmanlarınız sizin için kuvvetlerini topladılar; onlardan korkmalısınız”

dedikleri zaman bu haber imanlarını artırır da: ‘Allah´ın nusreti bize kâfidir, o ne güzel muhâfızdır!´ derler” mealindeki âyetle ilgili şunları yazar:

“Şehâmet dini, gayret dini ancak Müslümanlık´tır;

Hakîkî Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır.

Cebânet, meskenet, dünyâda, sığmaz rûh-i İslâm´a...

….

Demek: İslâm´ın ancak nâmı kalmış Müslümanlarda;

Bu yüzdenmiş, demek, hüsrân-ı millî son zamanlarda.

“Hakîkî Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır”

Demiştim... İşte da´vâm onların hakkında sâdıktır.

 

Bugünkü nesillerin Akif ruhuna büyük oranda ihtiyacı var.

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı