Selim Çoraklı


Diktatörler/Diktatörlük


 

Diktatörler elbette tarih boyunca olmuştur ve günümüzde de olacaktır. Bu açıdan “Kim diktatör, diktatörlük nedir, diktatörler ne yapar?” gibi soruların cevabını bulmak gerekir.

Diktatör sözlüklerde, “Bütün siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel vs. yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse” olarak tarifini bulur. Diğer bir tarifi ise; zorbadır.
'Diktatörlük' ise “Egemen ve mutlak siyasi bir gücün, bir ya da birçok kişinin oluşturduğu bir yürütme organınca, denetimsiz olarak yürütüldüğü devlet yönetim biçimidir. Böyle bir yönetim biçiminde iktidardakiler asar, keser, yok eder, hukuk ve kanun tanımaz. “Bildiğim bildik, çaldığım düdük” tavrındadır.

“Otokratik yönetim” şekli de diyebileceğimiz diktatörlüklerde her şey ya diktatörün ya da oligarşik bir grubun elinde bulunur.  Bu anlamda Krallarda bir çeşit diktatörlerdir.

Diktatörlük kavramının ilk çıkış yerinin Eski Roma olduğu söylenir. Devleti yöneten yüksek yetkilere sahip kişiler “diktatör” olarak isimlendirilirdi. Ancak Roma´daki diktatörler konsüller tarafından seçildiği için değişmesi mümkündü.

Zaman içinde diktatörlük Eski Roma´daki tarifinden sıyrılarak, “Mutlak güç ve mutlak otorite” haline dönüşerek farklı bir diktatörlük meydana geldi.

Tarih boyunca yeknesak bir diktatörlükten söz etmek mümkün görünmemektedir. Diktatörlükleri iyi incelediğimizde “Kişi, parti, askeri” gibi bazı diktatörlük şekilleriyle karşılaşıyoruz.

Kişi diktatörlüğünde yönetimi elinde tutan kişi tek otoritedir. Bu tür kişiler kontrol edilemediği için tarihe büyük zalimler olarak geçmişlerdir. Çünkü tebaasındaki kişileri insan yerine koymaz, astığı astık kestiği kestik demektir. İstediği kişiyi istediği makama atar, istemediğini kimseye danışmadan görevden alır ve istediği cezayı verir.

Yakın tarihimizde dünya üzerinde bu türden birçok diktatör görmemiz mümkündür.

Sovyetlerde Josef Stalin, Çin´de Mao Zedong, İtalya´da Mussolini, Almanya´da Hitler, Irak´ta Saddam Hüseyin, Suriye´de Esad, Küba´da Castro, Libya´da Kaddafi, Kuzey Kore´de Kim, yakın tarihimizin en önemli diktatörlerindendir.

Diktatörler hiçbir şeye karşı sorumlu olmadıkları için yaptıklarının hep doğru olduklarına inanırlar.

Siyasi alanda özellikle muhalefetin ağzından sık sık iktidardaki kişiler diktatörlükle suçlanır. Bunun altında yatan tek sebep yönetenin diktatör olması değil, suçlayanların iktidar nimetlerinden yeterince istifa edememesinin acısıdır. Anadolu´da bunu anlatan, “Kedi ulaşamadığı ciğere murdar dermiş.” şeklinde çok güzel bir deyimimiz vardır.

Diktatörlük bazen siyasi gücün, birkaç kişilik bir grubun elinde toplandığı yönetim tarafından da uygulanır. Oligarşik bu grup bazen seçimle de iş başına gelmiş olsa da bir parti; bazen de darbe ile iktidarı ele geçiren askeri bir konsey olabilir. Bu tür diktatörlükler de insan hakları, hukuk gibi kavramlar kendine asla yer bulamaz. Bu tür diktatörler istedikleri kanunları çıkararak istedikleri işleri kimseye danışmadan yerine getirirler. Yakın tarihimizde biz de bunun en çarpıcı örneği 12 Eylül 1980 tarihinde bir kısım diktatörlük heveslisi general tarafından kotarılan darbedir.

Bir insanın diktatör olması aslında bir fıtrat sapmasıdır. İnsan elinde bulunan “Gadap kuvvesi” bir inanç tarafından kontrol edilmediği takdirde diktatörlüğe giden yol açılmış olur. Eline güç ve kuvvet geçiren kişiler o gücü kontrol edecek bir inanç ve ahlaka sahip olmadıklarında bunu zulüm aracı olarak kullanmaktan asla çekinmezler.

İnsanlık tarihi Gadap kuvvesini kontrol edemeyen çok zalim diktatörler görmüştür. Bu tür sapkın kişiler milyonlarca insanın hayatını katletmiş ve milyonlarcasına da zulmetmiştir.

Diktatörlerin akıl ve mantığı normal insanınki gibi çalışmaz. Şeytan kan mecralarından girerek bu tür insanlara insan katletmekte dâhil her türlü kötülüğü telkin eder. Bu anlamda diktatörler aslında Şeytan´ın esiri olmuş kişilerdir. Allah´(cc)ın kâr ve zararı seçmesi için insana verdiği aklı kullanamadığı için sapar.

Diktatörlerin en belirgin vasfı yönettikleri kişileri insan saymamasıdır. Bunun için onlara karşı maddi ve manevi şiddet uygulamaktan asla çekinmez. Diktatörlerin hayat suyu ve gıdası şiddettir. Şiddet olmadan yaşayamazlar.

Diktatörler aynı zamanda çok korkaktır. Bunun için etraflarına daima korku salarak korkaklıklarını örtmeye çalışırlar. Bu korkular sebebiyle asla bir dostları olamaz. Bunun için bazen en yakınlarını harcamaktan ve katletmekten çekinmezler.

Diktatörler paranoyaktır da.. Kimseye güvenmezler. En yakınlarının kendilerine ihanet edeceğini var sayarlar. Diktatörlüğünün gideceği korkusu onu rahat da uyutmaz.  

Diktatörler müthiş de yalancıdırlar. Güç ve iktidarlarını ayakta tutabilmek için yalanı adeta bir gıda bilirler. Söyledikleri yalanları da asla yalan olarak kabul etmezler.

Diktatörler büyüklük, kibir, gurur abidesidir. Dünyanın en büyük insanı olarak kendilerini görürler. Kendilerine de adeta âşıktır. Bünyelerini kin ve nefret kapladığı için kimseye merhamet de duymazlar.

Diktatörler kendilerini hatasız görürler. Bunun için yapacakları işlerde asla birilerine danışmazlar. Yüzbinlerce insanı ölüme sürüklerler ama bunu hata saymazlar. Bu tip bir diktatör olarak 15 Temmuz´da Türkiye´ye karşı darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY isimli şer şebekesinin başındaki Pehsilvanya Şeytanı´nı göstermek mümkündür. Yüzbinlerce insanın hayatını mahvetmesine rağmen hiçbir pişmanlık duymaması nasıl bir diktatör olduğunun en açık göstergesidir.

Diktatörler sevgi denilen en güzel duygu ile asla tanışmamıştır. Zaten diktatörlerin çocuklukları da genel olarak sevgisizlik ortamında geçmiştir.

Diktatör için sadece kendi düşünceleri vardır. Bunun için asla kendilerini başkalarının yerine koyamaz.

Diktatörler diğer insanların düşünceleri, duyguları ve acılarını asla duymaz. Bu tür diktatörler için katledilen, öldürülen insanlar bir değer ifade etmez.

Diktatörlük sadece devlet yönetme alanında kendini göstermez. Bir de mikro diktatörler vardır ki, ellerine fırsat geçse büyük diktatörlerden asla geri kalmazlar. Bunlara en güzel örnek olarak bir dernek, parti veya bir sivil toplum kuruluşunun başına geçen ve artık “Ölene kadar” bu makamdan ayrılmayanları gösterebiliriz. “En mükemmel, en doğru, en becerikli, en büyük!” kendileri olduğu için başka kimseye hayat hakkı tanımazlar. Bu türden kişiler arada bir kendilerini yeniden seçtirmeyi de asla ihmal etmezler. Ama seçimin yegâne adayı kendileridir. Birilerinin aday olmasına asla tahammül edemezler.

Mikro diktatörlere başka bir örnek de tarikatlardaki şeyhlikleri gösterebiliriz. Hatta en tehlikelileri de dini kullandıkları için bunlardır. Çünkü ele geçirdikleri makamı asla ölene kadar kimseye kaptırmazlar. Bunun için dini istismar etmekten, “Allah ile aldatmaya” kadar yapmayacakları hiçbir kötülük yoktur.

İnsanlık tarihi ister makro isterse mikro planda olsun diktatörlerden çok çekmiştir. Bunun için insanlık, her türlü diktatörlükten kurtulmanın yolunu bulup hayata aktarmak zorundadır. Diktatörlüğün tek panzehri de Allah´(cc)ın bize bir büyük nimet olarak verdiği aklımızı çalıştırmak ve yine bize rehber olarak gönderdiği vahyi hayatımızın merkezine yerleştirmektir.

Gerisi laf-ı güzaftır.

Vesselam.

Katillerin gözü döndü! İsrail’den Şifa Hastanesi’ne katliam gibi baskın: Sivilleri acımadan öldürdüler

Uzman isim Türkiye'nin rolünü anlatarak uyardı! Karadeniz'i bekleyen büyük tehlike

Pakistan'dan Afganistan'a hava saldırısı!

Rusya'da seçim: Dünya Putin'i protesto ediyor

Türkiye ve Irak'tan ortak bildiri

ABD uçağından görünen detay! Filistin topraklarına alçak imza

Rusya’da kritik seçim! Halk sandık başında: Putin yeniden mi geliyor?

Zelenskiy, Ukraynalıların Rusların Avrupa'ya geçişini engellediğini söyledi

İsrail-Hamas savaşında son durum... ABD'nin İsrail taktiği deşifre oldu! Washington Post yazdı: Kongre resmen bypass edilmiş!

Atlantik Konseyi'nden çarpıcı Türkiye analizi: Avrupa'nın güvenliğini sağlama fırsatı var