Mustafa SEVER


Gençlerde İnanç Hususunda Çözülmeler

Küreselleşme, kimileri için barışın, demokrasinin, uluslararası ilişkilerin gelişeceği, insanlar arasında yardımlaşmanın, dayanışmanın gerçekleşeceği bir çağın başlamasıdır.


Prof. Dr. Mustafa Sever

 

 Kimileri içinse, başta ABD olmak üzere gelişmiş Batı ülkelerinin dünya uluslarına siyasî, ekonomik egemenliklerini kabul ettirerek türdeş bir insanlığın, dolayısıyla türdeş bir dünyanın inşa edilmeye koyulduğu bir süreç olarak kabul edilmektedir. 

Küreselleşme, bilim ve teknolojideki, dolayısıyla iletişimdeki ilerlemeleri göz önüne alarak Marshall McLuhan’ın işaret ettiği “küresel köy”ü kurma projesidir. Bu projeye göre, bu köyde inanma, yaşama, toplumsal değerler açısından türdeş bir Batı kültürü hâkim olacak, her ulusun geleneksel inançları, yaşama tarzı, egemenliği Batı kültürüyle uyum sağlayabildiği oranda yaşayacaktır. Sürecin dışında kalmak mümkün değildir; gittikçe gelişen, yaygınlaşan küresel kültür karşısında her ulus ne denli kendi olarak kalabilirse, yani etken olabilirse varlığını sürdürecek, aksi takdirde ulusal özelliklerini, dilini, dinini, geleneklerini, kısaca ulusal kimliğini yitirecektir. 

Türkiye’de özellikle 1980’de başlayan süreçte siyasî, ekonomik ve toplumsal birçok değişmeler yaşanmış; bir yandan köylerden şehirlere göçler, gecekondulaşma, işsizlik, vd. yaşanırken diğer yandan dinî anlamda başörtüsü, örtünme, laiklik-anti laiklik tartışmaları yaşanmıştır. Algılama ve yansıtmada farklı dinî anlayışlar, farklı yaşama biçimleri sergilenmeye başlamış ve günümüzde de devam etmektedir. Özellikle son yıllarda gençler arasında İslamiyet’ten uzaklaşma, Deizm’e ve Ateizm’e yönelme konusunda toplumun her kesiminde ciddi endişeler yaşanmakta ve dolayısıyla bu hususta tartışmalar sürmektedir. 2019 yılında yapılan bir araştırmada genç nüfusun %28’ini oluşturan dindâr-muhafazakâr gençlerin oranının %15’e düştüğü ileri sürülmüştür. Ancak, dinî inançlardaki değişim ve dönüşümler sadece dindâr-muhafazakâr gençler arasında değil, gençliğin bütününde, hatta toplumun her yaş grubunda da yaşanmaktadır.

Tarih öncesi (mitik dönem) dönemden başlayarak insanların kendilerini, çevrelerini, çevrelerindeki diğer canlı-cansız varlıkları ve varsaydıkları gizil güçleri algılama, anlamlandırma, adlandırma çabasıyla ürettikleri inançlar ve ritüeller dinin ilk biçimleridir. İnsanların algı, düşünme ve dile getirme sürecinin gelişmesi ve daha kompleks biçime dönüşmesiyle kendilerinden üstün saydıkları ve kutsallaştırdıkları güç ya da güçlere inanma, tapınma ve ritüellerin kalıplaşması, kural hâline gelmesi ve kuşaklar arası aktarımla yerel dinler oluşmuştur. Abuzar’ın (2011:145) Van Baal ve Van Beek’ten aktardığına göre din, insanın var oluşuyla ilgili problemlerini çözme konusundaki yetersizliklerinin kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaya çıkan, yalnızlık ve yardıma muhtaç olma duygusundan kurtulmasını sağlayarak yaşadığı çevreyle iletişim kurduğu semboller sistemidir.

Her insan topluluğunun içinde yaşadığı coğrafyaya, toplumsal koşullara, yöneten-yönetilen ilişkilerine göre geliştirilen inançlarla toplumun sürerliğini sağlayan toplumsal ölçütler meydana gelmiş, bu kuralların kutsallaştırılması ya da kutsal bir kaynağa bağlanması sürecinde kalıplaşan ilkelerin oluşturduğu din, toplumun bir aradalığını ve devamını sağlayıcı ilkeler olarak vücut bulmuştur. Fığlalı’nın (1994: 27) belirttiği gibi “İnsanın var olduğu yerde din olmuş, çünkü din duygusu, insanın yaratılışından bu yana var olagelmiştir. 

Günümüzde anlamlandırıldığı şekilde genel olarak din, Tanrı’ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren kurum (URL-1) olarak; inananlar açısından ise, Allah tarafından yeryüzündeki elçisine vahiy edilen, elçiden de insanlara bildirilen inanç ve ritüelleri içeren bir yapıdır. Diğer bir söyleyişle, akıl ve mantık sahibi insanların özgür iradeleri ve tercihleriyle seçtikleri, imân ettikleri ve gereklerini yerine getirdikleri ilâhî ilkeler bütünüdür. 

Din, insanın insanla, insanın toplumla iletişim ve etkileşiminde ortak ilke, tavır, davranış oluşturma, dolayısıyla toplumsal yaşamı bir düzenlilik içerisinde sürdürme açısından başvurulan bir kaynaktır. Bu yönüyle toplumsal yaşamın sürdürülmesi için çeşitli işlevleri yerine getirir. Her şeyden önce de kişilerin tavır ve davranışlarını biçimleyen bir işlevdedir. Ancak bu işlev olumlu ya da olumsuz yönde olabilir; ki bir yandan kişiler arasında birliği, ortaklığı tesis ederken diğer yandan da ayrıştırıcı, kamplaştırıcı olabilir. Özellikle yöneten-yönetilen ilişkilerinde ya da toplumda söz sahibi kişi ve gruplarla toplum arasında dinin farklı amaçlarla kullanılması, istismar edilmesi söz konusu olabilir. 

Her devlet, yurttaşlarına eğitim, ekonomi, siyaset, sağlık, hukuk, vd. açısından belli bir zihniyet kazandırma yönünde faaliyetlerde bulunur. İnsanlar çeşitli kanallardan va’z edilen bu zihniyeti, benimseme-benimsememe yönünden özgür olmalarına karşın, toplumsal baskının yoğunluğu karşısında ister istemez edilgenleşirler. İnananlar açısından bakıldığında ise, toplumsal yaşamda bu “zihniyet”, kişilerin toplumsal yaşamdaki eylemleri için bir rehber rolü görür. Kişinin ahlâkı, davranışları, diğer insanlarla iletişimi ve etkileşimi, toplumsal olaylara tepkisi bu zihniyetle ilişkilidir. Çünkü, “[din] kökleşmiş kurallar ve değerlerin öncelikli kaynağını oluşturur.” (Giddens, 2012:581). Kuşaklar arasında aktarıla gelen inanç ve ritüellerin kaynağı, yukarıda da belirtildiği üzere, yaşanılan zamandan mitik döneme kadar gitmektedir. Bu inanç ve ritüeller, eğer “inananlarına genel kurallar ve değerler sağlarsa, toplumsal dayanışma[yı]” (Giddens, 2012:582) sağlayıcı bir etkinlikte devam eder. İnanan insanların birlikte uyguladıkları ritüeller yoluyla din, topluluğun birlikteliğini sağlayıcı duyguları güçlendirdiği gibi günah-sevap ikilemiyle kişilerde oto kontrolü canlı tutarak toplumsal yaşamın düzenine katkı sağlar. Ancak insanın olduğu yerde istismarın da olabileceği unutulmamalıdır. 

Ekonominin, gelir dağılımının, toplumsal refahın düzenli olduğu toplumlarda din, laik şekilde, toplumsal yaşamda önerdiği ilkelerle birliğin, bütünlüğün sağlayıcı rolündedir; ancak toplumsal eşitliksizliklerin, gelir dağılımında adaletsizliklerin olduğu, ehliyet-liyakat sisteminin uygulanmadığı toplumlarda din, istismara, sömürülmeye açıktır. Yani, kimi grupların çıkarlarını gizleme, örtme işlevinde de kullanılabilir.  

Dinin kişi yaşamında, dolayısıyla toplumsal yaşamda olumlu birçok işlevi vardır; ancak olumluluk, toplumsal yaşamı düzenleyici dinî-ahlâkî ilkelerin kişi ve toplumun sağlığı ve devamı yönünde kullanılmasına, kişiler arası ve toplumsal kurumlar arası eşgüdüm içinde uygulanmasına bağlıdır. Bu da yaşanılan sürecin ekonomik, siyasî, kültürel durumuyla yakından ilişkilidir.

Sermayenin uluslararasılaşmasıyla gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde arz-talep dengesi değişmiştir. Bilimde, teknikte, iletişimde ve ulaşımdaki ilerlemeler, yeni olanaklar üretimin artmasını sağlarken tüketimin de artmasını gerekli kılmıştır. Bu gereklilik, tüketimi temel alan ve tüketimin adeta bir fetiş hâline gelmesi yönünde her türlü yolun ve yöntemin kullanılmasını olağan gören tüketim kültürünü doğurmuştur.

Küreselleşmenin hâkim kültürü olan ve Türkiye’yi de etkisinde bulunduran tüketim kültürü, gençlerin eğitimini, toplumsallaşma ve kültürlenme ortamlarını yeniden biçimlendirmiştir. Ülkenin ekonomisi, siyasî ve kültürel yapısı ve hareketliliği de gençlerin düşünsel yapısının, dolayısıyla tavır ve davranışlarının değişmesine ve küresel kültür yönünde dönüşmesine etki eder olmuştur. Doğal olarak toplumsal ölçütlerin, kişilerin tavır ve davranışlarının dayandığı dinî-ahlâkî ilkelerde de değişmeler, yeni yapılanmalar meydana gelmiştir. Bu değişmelerin başında, -toplumda kimi çevreler tarafından endişeyle karşılanan- özellikle son yıllarda gençliğin geleneksel dinî inançlardan, İslâmiyet’ten agnostizme, deizme, ateizme, Gök Tengri dini, vd. inançlara yönelmesi gelmektedir.

Gençliğin dinî yönelimleri, İslâmiyet’ten uzaklaşması, agnostizme, deizme, ateizme, Gök Tengri inancına yönelmesi farklı birçok disiplinin dikkatini çekmiş ve bu hususta araştırmacılar tarafından birçok değerlendirme, anket ve kamuoyu araştırması yapılmış, konunun değişik yönlerine dikkat çekilmiştir. Sözgelimi, Konya Milli Eğitim Müdürlüğü’nce 2018 yılının Nisanı’nda gerçekleştirilen “Gençlik ve İnanç” konulu çalıştayda imam hatip öğrencilerinin dini bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle deizme kaydığı sonucuna varılmış (URL-2); yine KONDA Araştırma Şirketi’nin (URL-3) 2019 yılında yaptığı araştırmaya göre son on yılda kendisini dindâr muhafazakâr olarak adlandıran gençlerin oranı % 28’den % 15’e gerilemiştir. Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Zübeyir Nişancı yürütücülüğünde hazırlanan ve Mart 2023’te yayımlanan “Sayılarla Türkiye'de İnanç ve Dindarlık" (URL-4) raporunda Allah inancı olmayan kişilerin toplam nüfus içindeki oranının % 5,7 olduğu, bunun % 1,5’inin ateistlerden, % 2,5’inin ise agnostiklerden oluştuğu belirtilmiştir. Rapora göre üniversite öğrencileri arasındaki inançsızlık, % 13’tür ve bu % 13 arasında deizme yakın olanlar çokluktadır. Yüksek lisans ve doktora öğrencileri ise, daha çok ateizme yakınlık duymaktadırlar; ki rapordaki tespit, eğitim düzeyi arttıkça seküler kimliklere yakınlığın arttığıdır. 

60 kişiyle yapılmış mülakatları ve bu mülakatlara dayalı yorumları içeren 2023’ün başında yayımlanan, “Dip Dalga: Eski Müslümanlar, Yeni Deistler/Ateistler, Agnostikler” (URL-5) kitabının editörü Hamdi Tayfur’la yapılan bir röportajda Hamdi Tayfur, sadece gençler arasında değil, neredeyse tüm yaş aralıklarında dinden bir kopuşun yaşandığını, dinden çıkanların sadece deist değil, ateist ve agnostik de olduğunu, gençlerin deizmin cazibesine kapılmadığını, İslâm’dan kaçtıklarını belirtmiştir. 

Bu konuda 2022 yılında yapılan “Lise Öğrencilerinde Ateizm ve Deizm Eğilimi Üzerine Bir Araştırma-Konya Örneği” başlıklı doktora tezinde (Kandemir, 2022: 106) görüşülen 473 lise öğrencisinden kendilerini % 3,4’ü ateist, % 2,7’si agnostik, % 2,3’ü deist olarak % 91,6’sı da inançlı olarak tanımlamıştır. 

Gençlerin dinî yönelimleri konusunda ileri sürülen bir diğer inanç da genel olarak deist yönelişin bir parçası olmakla birlikte özgün özelliklere sahip bir inanç olarak Türk deizmi olarak adlandırılabilecek Tengriciliktir (URL-6).

Gençlerin deizm[1], agnostizm[2], ateizm ya da tengricilik gibi bir inanca yönelmeleri bir yana, var olan temel gerçeklik, gençlerin inanç yönünden İslâmiyet’ten uzaklaşmaları, ancak İslâmiyet’in yerine bir inanç koyma yönünde bocalamalarıdır. Başta şüphe, belirsizlik sonucu agnostik olan kişi, deizme yönelmekte, deizmden de ateizme varmaktadır. Kimisi ise, geçmişe, kökenlerine dönme çabası içerisinde Türklerin İslâmiyet öncesi dini olan Gök Tengri inancına bağlanmaktadır. Ancak hepsinin ortak yönü, yaşadıkları ekonomik, toplumsal, ailevî ve kültürel sorunlara yanıt verecek bir din ya da ideoloji bulamamalarıdır. 

Kuşkusuz, gençlerin bu dalgalanmaları bocalamaları konusunda yapılmış pek çok araştırma ve dolayısıyla bu araştırmaların sonucunda ileri sürülen görüş, yorum ve değerlendirme söz konusudur; ancak yaşanılan süreçte gençlerdeki eğilim ve yönelimlerin neler olduğu kadar, bu eğilim ve yönelimlerin nedenleri de önemlidir. Nedenler, uluslararası ve ulusal nedenler olarak düşünülebilir. Çünkü artık “global bir köy”de yaşıyoruz ve bu köyde etken mi edilgen mi ya da efendi olarak mı köle olarak mı yaşayacağımız, köydeki ekonomik, siyasî, askerî varlığımız ve etkinliğimiz ölçüsünde belirlenecektir. 

Özellikle 1980 ve sonrası Türkiye’de ekonomik, siyasî ve kültürel birçok değişim yaşanmıştır. Sermayenin uluslararasılaşması, çok uluslu şirketlerin üretimi ve tüketimi küresel boyutta planlamaları, iletişim ve ulaşımdaki gelişmelerin küresel kültürü hemen her ülkeye taşımaları, her ülkenin toplumsal yaşamında etkisini göstermiştir. Türkiye’de de toplumsal değer ölçütlerinde, dinî-ahlâkî anlayışta, gündelik yaşamda, giyim-kuşamda, yeme-içme alışkanlıklarında birçok değişim yaşanmış ve yaşanmaktadır. Küreselleşmenin eyleyenlerinin/öznelerinin temel hedefleri dünyada tek tip bir kültür, tek tip bir yaşama biçimi oluşturmak, dolayısıyla hazcı tüketimi artırmak olduğu için ekonomik, siyasî ve hatta kimi zaman askerî güç kullanarak ülkeleri kendilerinin öngördüğü şekle dönüştürmektedirler. Bu süreçte dinî yönlendirmelerin de olduğu, hatta kendi dinleri dışındaki dinler hakkında bir algı yaratıldığı da söz konusudur. Özellikle 11 Eylül 2001’deki İslâm’ı referans alan bir terör örgütünün ABD’deki saldırısı sonrasında başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin, terörün sorumlusu, suçlusu olarak Müslümanları göstermesi, islamofobi/İslâm korkusu olarak adlandırılan ve İslâm dininin terörü muhtevi bir din olduğu anlayışını yaygınlaştırmıştır. Başta gençler olmak üzere bütün yaş aralıklarındaki insanların, İslâm hakkındaki bu algı yaratma çabasından etkilenmemesi düşünülemez ve İslâm’dan uzaklaşmaları da oldukça doğaldır.

Gençlerin dinden uzaklaşmasının bir dış nedeni de günümüzün Müslüman ülkelerinin siyasî, ekonomik ve refah durumlarıyla Avrupa ülkelerinin refah durumlarının karşılaştırılmasıdır. Bu karşılaştırmada, gençlerin dinden uzaklaşmaları bir yana birçoğunun ileride herhangi bir Avrupa ülkesine gitmek gibi bir amaçlarının olduğu da bir gerçektir. Hatta, gençlerin tanık olduğu gibi binlerce, milyonlarca Müslüman ülke insanının ülkelerini terk ederek Avrupa’ya yönelmeleri de ister istemez, insanların huzur ve refahında dinin öneminin tartışılmasına neden olmaktadır. 

Bu küresel etki yanında, ulusal düzeydeki etkiler de insanların dinden uzaklaşmasına neden olur. Bunlardan biri dinin istismar edilmesidir. İstismar, herhangi birinin başkası/başkaları üzerinde denetim sağlaması, onları istediği düşünceye yönlendirmesi yönündeki sürekli söz ve davranışlarıdır. Din adamından öğretmene, siyasetçiye, ekonomiste, ailede babadan, anneye, ağabey ya da ablaya kadar hemen herkes tarafından yapılan bir istismardır bu; ki insanın kişiliğine, inançlarına, davranışlarına yönelik bir saldırıdır. İstismara ma’rûz kalanlarda tiksinti yaratan bu saldırı sonunda kişi ya da kişilerde sözü edilenlere güvensizlik, inançsızlık geliştirir; ki çocuk ve gençlerde sarsıntı (travma) yaratacak etkidedir. 

Gençlerde dinden uzaklaşmanın bir başka nedeni ise, otorite olarak bilinen din adamlarının aynı konuda farklı yorum ve değerlendirmeleridir. Kimi mezhep ya da tarikat mensubu kişilerin çeşitli iletişim organlarındaki dinî ahlâkî değerlendirme ve yorumları yanında, İslâm’a değil de kendilerine taraftar devşirme yönündeki davranışları, sosyal medyadaki görüntü ve videoları, kendileri dışındakileri ötekileştirmeleri, insanlarda İslâm’dan uzaklaşmaya, hatta genel olarak dinden tiksintiye neden olmaktadır. Dinî mabetlerin amaç ve işlevleri dışında kullanılması, kimi dinî vakıf ve yurtlardaki çeşitli uygulamalar, yaşanan olaylar, kamu vicdanını yaralayan görüntüler de dinden, din adamlarından uzaklaşılmasına neden olmaktadır. Çünkü, bu yolla aslında toplumsal değerlerin içi boşaltılmakta, değerler değersizleştirilmektedir. Sözgelimi yetkililerin gençlere dünyevîlikten çok uhrevîlği önermelerinin hiçbir önemi olmamakta, çünkü gençler dünyevî mutluluğu ve yaşamlarında belli bir refahı hedeflemekte, hatta günah-sevap ikiliğini akıl ve mantık çerçevesinde değerlendirmektedirler.

Yaşanılan süreç küreselleşme sürecidir; ki bu sürecin bir özelliği de iletişimin, dolayısıyla -olumlu ya da olumsuz yönde- bilgiye ulaşma olanaklarının oldukça hızlı ve kolay olabilmesidir. İnterneti sağlıklı kullanan her birey anlatılan, söylenen, iddia edilen ya da istismar edilen her türlü bilgiyi, görüntüyü, videoyu kontrol edebilme olanağına sahiptir; ki gençler de bunu yaparak kendilerini istismar eden her türlü bilgi kaynağını araştırıp öyle karar vermektedirler. Hatta, dinî bilgilerdeki çelişkileri akılları ve bilimin kılavuzluğuyla fark edebilmektedirler. Bilgi verici birçok internet sitesinin varlığı, gençlerin bilgiye ulaşımını sağlarken sosyal medyada araştırma, sorgulama, etkileşim gruplarının varlığı da gençlerin sağlıklı bilgiye, bu arada dine özgü bilgilerin de kolay elde edilmesine olanak sağlamaktadır.

Gençlerin dinden uzaklaşmalarının, farklı inançlara yönelmelerinin bir nedeni de aile denetiminin zayıflamasıdır. Yaşanılan ekonomik koşullarda ebeveynlerin çalışmak zorunda oluşları, okula giden çocuk ve genç nüfusun genel nüfus içerisinde çoğunluğu oluşturması, gençlerin ailelerinden farklı şehirlerde eğitim-öğretim görmesi, vd. gibi nedenlerden dolayı da aile denetimi zayıflamakta, bu da gençlerin çevre baskısından, aile baskısından uzak, daha özgür düşünmelerine, davranmalarına, bilgi kaynaklarına ulaşmalarına olanak sağlamaktadır.

İnsan ikili yapıda (dikotomik) bir varlıktır. Bir yanı akıl, sağduyu, diğer yanı duygudur ya da bir yanı maddî diğer yanı manevîdir. Bu ikili yapının dengede olabilmesi için iki yönünün de doyurulması, yani maddî ihtiyaçlarının olduğu gibi manevî ihtiyaçlarının da karşılanması gerekir. Bu da din, imân, edep ve ahlâk yönünden insanın teçhiz edilmesiyle mümkündür. 

İnsan, inançsız olamaz. Toplumsal yaşam, ancak insanların ortak akılla ortaklaşa ürettikleri değer ölçütleriyle sürdürülebilir. Din bu açıdan insanî olan gerçeğin, kutsal bir güce bağlanması ve toplumsal yaşamda ilkeler şekline getirilerek toplumsal yaşamı düzenleyen bir etkinlikte uygulanmasıdır. 

Yaşanılan süreç, insanların huzur, refah, mutluluk açısından birçok sıkıntıyla karşılaştığı bir süreçtir. Gerçek ihtiyacının ne olduğunu bilmek, yetinmek, şükretmek, başkasının kişiliğine ve haklarına saygı göstermek, yaşadığı çevreyi korumak, paylaşmak gibi erdemler, ne yazık ki çağımızın insanın gündeminde yoktur. İnançlı ve bu inancın önerdiği edeple, ahlâkla hareket etme hususunda gençliğe önderlik edecek, rol-model olacak bireylerden yoksun bir toplumda yaşanmaktadır. Gençler, yarınları konusunda umutsuz, güven duyamadıkları, emin olamadıkları bir gelecekle karşı karşıyalar. Maddî sorunları onları manevî belirsizliğe taşımakta, bir hedef belirleme, bir şeyleri umut etme hususunda bocalamaktadırlar. Yaşanılan tüketim kültürü ortamında, deyim yerindeyse günlük yaşamaktadırlar. Teknolojiyi, iletişim araçlarını son derece yetkinlikle etkin şekilde kullanan, ancak idrak etme, analitik düşünme, çözüm üretme konusunda afallayan bir gençlik söz konusudur. Dinin, dinî değerlerin, kutsalın yaşamlarına etki etmediği bir dünya düşlemektedirler. 

Tüm bu gerçekliklerin ya da sorunların geri planında yukarıda belirtmeye çalıştığımız bir dıştan gelen, yani küresel etkilerin sonucu olan ve bir de iç yapımızdan kaynaklanan sorunlar söz konusudur. Gençlerin inanç yönünden bocalamalarına, yozlaşmalarına, kendi değerlerinden uzaklaşmalarına esas neden İslâmiyet olmayıp bu dini topluma va’z eden kurumların, kişilerin söyledikleriyle davranışları arasındaki uyumsuzluktur. Ehliyetsiz kişiler sorumluluk duymazlar. Toplumsal yaşamda akıl ve bilimin yönlendiriciliğinde dinî kurumların düzenlenmesi, dinî bilgi verecek kişilerin ehliyet sahibi kişilerden seçilmesi ve denetlenmesi gerekmekte; ancak her şeyden önce gençlerin yarına güvenle bakabilmeleri, akıl-duygu ya da maddî-manevî dengelilik içinde yaşayabilmeleri için ekonomik kaygı duymayacakları bir geleceğin devlet tarafından inşası gerekmektedir. Ayrıcalıkların olmadığı bir ortamda, eşit koşullarda yarışmaları, âdil bir değerlendirmeyle ehliyetlerine uygun şekilde istihdam edilmeleri, bir yandan onların ekonomik açıdan güven içinde olmalarına olanak sağlarken diğer yandan gençlerdeki duygu-akıl dengesini sağlamlaştıracak ve bir diğer yandan da inanç dünyalarındaki dalgalanmaları, bocalamaları sakinleştirecektir. 

 

KAYNAKLAR

 

Abuzar, Celil (2011). “Dinin Toplumsal Yaşam Üzerindeki Etkisi”. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (26): 143-153.

Fığlalı, Ethem Ruhi (1994). Geçmişten Günümüze Halk İnançları İtibariyle Alevilik-Bektaşilik. Ankara: Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı Yayınları. 

Giddens, Anthony (2012). Sosyoloji. İstanbul: Kırmızı Yayınları.

KANDEMİR, Sibel          2022, Lise Öğrencilerinde Ateizm ve Deizm Eğilimi Üzerine Bir Araştırma-(Konya Örneği). Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı. Konya

URL-1                              sozluk.gov.tr Erişim: 16. 7. 2023 

URL-2                              https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/muhafazakar-gencler-deizm-ateizm-ve-agnostizme-nasil-kaydiklarini-anlatti-961529 Erişim: 06. 7. 2023

URL-3                              Sertaç Aktan, https://tr.euronews.com/2019/03/19/turkiye-de-deizm-neden-yukseliste-ateizm-deizm-agnostizm-panteizm-ne-demek Erişim: 06. 7. 2023

URL-4                              Nevzat Çiçek, https://www.indyturk.com/node/619071 Erişim: 26. 8. 2023

URL-5                              Ferda Balancar, https://serbestiyet.com/haberler/roportaj-sadece-gencler-arasinda-degil-neredeyse-tum-yas-araliklarinda-dinden-bir-kopus-var-120233/ Erişim: 06. 7. 2023

URL-6                                         Cemil Kılıç, https://www.odatv4.com/guncel/tengricilik-de-yukseliste-09041815-136547 Erişim: 06. 7. 2023


 

[1] Deizm: Peygambere, peygamberlere, vahiye, dine değil, sadece bir yaratıcının olduğuna dair inanç.

[2] Agnostizm: Bilinemezcilik, arada kalmışlık, kararsızlık.

 

 

Üst düzey isim İstanbul'da dünyaya duyurdu! Hamas'tan İsrail'e tarihi çağrı

İlham Aliyev: Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan'ı silahlandırıyor

ABD Başkanı Biden, İsrail ve Ukrayna'yı kapsayan 95 milyar dolarlık yardım paketini imzaladı

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı