UNUTMAYALIM - Türk dünyasının bilim adamları dizisi - Onikinci yazı
BAKÜ MEKTUBU
Biz onun kişiliğine her şeyden önce sovyet döneminde Türkçe kaynaklara en çok isnat eden, o kaynaklardan en çok alıntı yapan bir bilim adamı olarak saygı duyar, kimi zaman hayretlerimizi saklayamazken haliyle çoğu kez gıpta ederdik. O kitapların bir kısmının yasak, önemli bır kısmına ise erişilmesi çok zor dönemlerde, onları nereden buluyordu, o alıntı ve isnatları sansürden geçirmesini nasıl beceriyordu? Üstad Orhan Şaik Gökyay, Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Toğan, Prof. Dr. Abdulkadir İnan, Prof. Dr. Bahaettin Ogel, Prof. Dr. Murat Uraz, Prof. Dr. Muharrem Ergin....Hepsi Türk dilinin, tarihinin, antropolojisinin, halk edebiyyatı bilimciliğinin birer ekolü, hepsi adeta birer efsane olan bu bilim adamlarının kitap ve makalelerinden yaptığı alıntıları kendi yazılarına nasıl ustalıkla monte edip o yazılarla bir bütün haline getire biliyordu? Bundan önceki yazımda sonsuz sevgiyle bahsettiğim İsmail Şıhlı Hocam bir daha büyük cesaret örneği sergileyerek onu da Yayın yönetmenliğini yaptığı “Azerbaycan” dergisinin yazarları sırasına kattığında ben üniversitenin son sınıfındaydım. 1978, sovyetlerin “durgunluk” diye nitelendirilen o baskıcı yıllarının belki de doruğuydu. O yıl İsmail Hocamın çıkardığı “Azerbaycan” dergisinin Mart sayısında yayınlanan “Ali bey ve Köroğlu imgelerinin prototipleri üzerine” başlıklı yazısını alışılmışın dışındaki derinliğinden dolayı birkaç günde okuyup bitirmiş, yazarının Bilimler Akademisine bağlı Edebiyat Araştırmaları Enstitüsünde şube müdürü olduğunu öğrenmiştim. İşte Türk dilli destanlar üzerinde uzmanlaşmama bir sebep de Prof. Dr. Mir Ali Seyidov”un bu derin makalesi olmuştu. Sadece benim mi? Kesinlikle hayır. O yazı benim dışımda bir dizi genci milli kökenimizi, soyumuzu sopumuzu araştırmaya yönlendiren bir çığır niteliği taşımış, geleceğimize yürüdüğümüz yolda bize geçmişimizi sevdirmişti. Daha sonra bilimsel kariyerini derinden inceledğimde aslında onun 1940”ların sonundan Ermeni milliyetçiliğine, bölücülüğüne karşı en ön cephede yalnız başına, elde yalın kılıçla mücadele eden bir kahraman olduğunu görmüştüm. Dikkat buyurun lütfen,”sovyet enternasyonalizmi” sloganı altında “ermeni şovenizmi”nin gizliden gizliye, sinsice Türklüğün önüne her adımda bin türlü engel çıkardığı dönemlerde. Ve 1980”lere geldiğimizde biz onun asıl milli kahramanımız olduğunu anlayacaktık. 1983”de yayınlanan “Azerbaycan mitilojik düşüncesinin kaynakları” ve 1988”de çıkan “Halkımızın soykökünü düşünürken” kitapları yurdumuzda haince baş gösteren ermeni bölücülüğüne karşı bizi uyandıran, bizi konsolide eden başucu yapıtlar oldu...
Rahmetli bilimadamı babam Mir Mustafa”nın ceddi gibi Prof. Dr. Mir Ali Seyidov da Peygamber soyundan geliyordu. Erivan Hanlığı”nın başkentinde 5 Mayıs 1918”de doğdu. Mir Ali bey doğduğu sıralarda Erivan nüfusunun % 80”nini Türkler oluşturmaktaydı. Fakat Mir Ali Seyidov”un doğduğu 1918 yılında da günümüzdeki Ermenistan topraklarından bir hayli Türk sürüldü. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yönetimi Ermenistan”a desteğini güçlendirerek ermenileri şımarttıkça Türkler oradan göç etmeye mecbur kaldılar. Mir Ali Bey ilk ve orta okul eğitimini Erivan”da aldıktan sonra Bakü”ye gelerek burada Samet Ağamalıoğlu Su İşleri Yüksek okulunda okudu. Daha sonra Erivan”a dönerek oradaki Devlet Eğitim Üniversitesi”ne kaydını yaptırdı, 1944”de oradan mezun oldu. 1941-1945 yılları arasında Erivan Devlet Üniversitesi”nin Şark dilleri fakültesinde okudu, ünlü Türkolog Acaryan”ın talebesi oldu. Başarılı öğrenciliğinin yanısıra yeteneği sayesinde kendisine profesyonel futbol takımında forvet olarak yer buldu. Fakat ermeni şovenizmi sporda da boş durmadı, Mir Ali Bey ağır biçimde sakatlanmasından sonra futbolu bırakmak zorunda kaldı. Fakat yaşamı boyunca futbola olan ilgi ve alakası hiç eksilmedi, yakınlarının anlattığına göre Bakü stadının Şeref locasında daima yeri oldu.
Mir Ali Bey”in bir Türk milliyetçisi olarak yetişmesi Karabağ menşeli ünlü bilim adamı ve siyasetçi Prof. Dr. Ahmet Ağaoğlu”nun yetiştiği ortamı bize andırıyor. Hatıralarında Ahmet Bey de Karabağ”ın başkenti Şuşa”da okul öğrencisiyken ermeni şovenizminin kendi zihnini açtığını ve Türk milliyetçisi olarak yetişmesini kırbaçladığını ifade etmektedir. Erivan”daki üniversite yıllarında orada Azerbaycan Türkçesinde yayınlanan “Sovyet Ermenistanı” gazetesinde çeşitli görevlerde bulundu. 1945 yılında Bakü”ye taşınarak Bilimler Akademisi”ne bağlı Nizami Gencevi Edebiyat müzesinde göreve başladı. Araştırma konularını Azerbaycan-ermeni edebi ilişkileri konusu üzerine yoğunlaştıran Mir Ali Seyidov”un ana amacı bilimdeki ermeni sahtekarlıklarını ifşa ederek Türk kavimlerinin en eski ağız edebiyatı örneklerini toplumumuza ilk kaynaklardan sunmaktı. Ermeni dilini çok iyi bilmesi bu süreçte Mir Ali Seyidov”un çok işine yarıyor ve onun objektif çalışmalarıyla ilgili Moskova”ya sürekl açık veya anonim şikayet mektupları yazılıyordu. 1950”lerin ortalarından ünlü şairimiz Bahtiyar Vahapzade ile yakın dostluk ilişkileri kurarak bir birlerine sıkı destek olmuşlardı. 1953”de Bilimler Akademisi Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü”ne geçerek hayatının sonuna kadar orada görev yaptı. Yakından tanıyanların anlattıklarına göre 1968”de “Azerbaycan-ermeni edebi ilişkileri”(eski çağlar) konulu profesörlük tezini savunmak için kürsüye çıktığında yakın arkadaşı, Azerbaycan”ın Van Gogh”u diye tabir edilen ünlü ressam Settar Behlülzade salona girerek “Mir Ali”nin aleyhinde Moskova”ya gizli mektup yazan soysuz kimse ortaya çıksın bakalım” diye meydan okumuş fakat kimsenin sesi çıkmamıştı. Tez savunma kurulu başkanı Ord. Prof. Dr. Mehmet Arif Dadaşzade ünlü ressamımızı savunma sürecinin bitişine kadar yanında oturtmuş, yakın arkadaşı Behlülzade”nin bu desteğinden daha da cesaret alan Mir Ali Seyidov profesörlük tezini başarıyla savunmuştu. Prof. Dr. Seyidov”daki bilim kapasitesinin derinliğini ve güçlü eleştirel kabiliyetini gören Azerbaycan Yazarlar Birliği 1976”da onu kendi sıralarına katarak emeğine ve cesaretine verdiği değeri ortaya koymuştur. 1970”lerin ortalarından itibaren Üniversitelerin mezuniyet sınav komisyonları Prof. Dr. Seyidov”u her sene davet ederek başkanlık yapmasına ve mezuniyet diplomalarını imzalamasına fırsat tanımıştır.
Sovyetler Birliği”nin son dönemlerinde her toplum kendi milli konularını ön plana çıkarmaya başlayınca Azerbaycan Blimler Akademisi”nin attığı en yerinde ve etkili adımlardan biri de Nizami Gencevi Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü nezdinde Mitoloji ve Orta çağ Azerbaycan folkloru şubesinin kurulması ve Prof. Dr. Mr Ali Seyidov”un oraya müdür atanması olmuştu. Bilimler Akademisi ve Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü yönetimlerinin destekleriyle Prof. Dr. Seyidov”un önderliğinde milliyetçiliğinin ufkunu daha derinleştiren kitaplar yayınlandığı gibi bir dizi genç bilim insanı da yetişerek bu alandakı çalışmaların kurumsallaşmasını sağladı. 1940”ların sonundan itibaren başlattığı çalışmaların ödülü olarak 1982”de kendisine Onursal Bilim İnsanı payesi verildi. Eylül 1984”de İstanbul”da düzenlenen bir uluslararası toplantıya katılarak eski kültürümüzle ilgili konuşma yapması onun hayatının en büyük ödüllerinden biri olmuş, Bakü”ye dönüşünde yakınlarına “Konuşmamdan dolayı bana layık görülen para telifini sol elimle alıp sağ elimle otelin görevlsine verdim. Türk hizmetçi olmamalı”- diye duyduğu onuru ve kıvancı defalarca anlatmıştı. Ve 1980”lerin ortalarına gelindiğinde iyice azan SSCB sathındaki ermeni şovenizmi karşısında yine Erivan”ın asil sülalelerinden birinin evladı olan Prof. Dr. Mir Ali Seyidov”u gördü. Türklere karşı daha o yıllarda ileri sürülen iddialar bizzat Mir Ali Seyidov tarafından esaslı biçimde çürütüldü: sadece Moskova”da, Taşkent”te, Kazan”da değil, bizzat Erivan”da Prof. Dr. Seyidov bu asılsız iddialara karşı en temelli argümanları şovenistlerin yüzüne çarptı. Ve...19 Şubat 1988”de Karabağ”ımızdaki ermeni bölücüler bölgeyi Ermenistan”a ilhak etmeye kalkışınca Bilimler Akademimiz tek vücut olarak ayağa kalktı. Büyük salonda her gün düzenlenen protesto toplantılarının baş konuşmacılarından biri kuşkusuz, Prof. Dr. Mir Ali Seyidov oldu. Enstitü”deki şube müdürlüğü görevini bir kenara bırakarak bir taraftan, bu konuda gaflete dalmış bilim dünyamızı bilgilendirdiği gibi öbür taraftan milletimizin daha sıkı biçimde seferber olması için sadece kürsülerden değil meydanlardan sesini yükseltti. Ermeni işgalciliğinin, bölücülüğünün, soykırımcılığının tarihine ilişkin televizyonlarda konuşmalar yaptı, güncel basına demeçler verdi, konuştukça konuşmaktan, yazdıkça daha çok yazmaktan hiç yorulmadı. Çünkü Prof. Dr. Mir Ali Seyidov kendini buna borçlu hiss ediyordu. 1930”ların sonlarından bilim alanında başlattığı mücadeleyi şimdi cephede ve hem de dişe diş, kana kan şeklinde vermek gerekirdi. Hayatını verdiği araştırmaların sonucunda ermenilerin 1910”larda Osmanlı İmparatorluğunu arkadan vurdukları gibi bir gün mutlaka bizi de aynı bölücülükle, aynı terörle vurmaya kalkacaklarını çok iyi bilmekteydi. Ve işte 65 seneden beri göre göre geldiği bu gerçeği 1988-1992 yılları arasında her gün yeniden görecekti: önce Ermenistan”daki Türklerin tamamının kendi ata yurtlarından sürüldüğüne bir daha tanıklık edecek, onun paralelinde Karabağ”da örgütlenen ermeni bölücülüğünün, şovenizminin, terörünün bizi bir daha arkadan hançerlemesinin kahrını yaşayacaktı.
Kalbi bunlara dayanamadı ve o dev cüsseli insan ermenilere karşı savaşın yine ön cephesindeyken 26 Nisan 1992”de 74 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata gözlerini yumdu.
Ata yurdu Ermenistan”da tek Türkün bile kalmamasının acısını zaten yüreğine gömmek zorunda kalmıştı. Karabağı”ımızın işgal altına düşmesinin kahrını ise kalbi zaten kaldıramayacaktı.
Bundan öteye ben de bir şey yazamadım. Rahmet dileyip aziz hatırası önünde eğilmekten başka çarem de yok zaten...