Dr. Yaşar Kalafat


“İslam Öncesi Türk Tanrı İnancı” İsimli Eseri Okurken

Halk İnançları veya inanmaları dinden veya dinlerden tamamen bağımsız değildirler. Dinler de birbirlerinden tamamen bağımsız değildirler.


 

Yaşar Kalafat  (1)

 

GİRİŞ: 

Uzun zamandan beri okuduğum alanımla ilgili yayınları tanıtırken okuduklarımın bana düşündürdüklerini okurumdan ziyade kendimle paylaşıyorum. Başlangıçta bunu makale ve bildiriler kapsamında yapıyordum. Giderek mastır ve doktora tezleri ile de ilgili bu uygulamalarımız oldu. Hacimli akademik eserleri bir iki yazıda “dipnotlamak” kolay olmuyordu. Bu tür eserlerin arasında arkadaşım G. Ahmetcan Asena´nın eserlerinin özel bir yeri vardır. Asena, adeta Türk kültürünün farklı bir atmosferden bize ait olanları bulur çıkarır. Bana göre, tarih biliminin tüm yan dallarının yanı sıra onun tarih konulu çalışmaları tasavvuf da içerir. Onun  yarım düzineyi bulan kıymetli eserlerinden (2) çıkardığım notlarım zarflar doldurmuştur. Bu defa Hocamızın “İslam Öncesi Türk Tanrı İnancı”, Altınordu Yayınları, Ankara, 2021 künyeli eserine dair görüşlerimizi açıklayacağız.

O tanımlamalar yaparken, teorik bilgileri saha araştırmalarına dayalı şahsi gözlemleri ile zenginleştirmeyi  ve konulara farklı bir bakış açısı kazandırmayı tercih eder, teşhisini böyle koyar.

Biz de eserle ilgili açıklamalarımıza yer verirken konunun günümüze yansıyan uluslararası stratejik boyutuna da yer vermiş olacağız. Böylece sadece tarihte kalmayıp, tamamen esere de bağlı kalmamış olacağız. Bu yöntemi biz diğer çalışmalarımızda da uyguluyoruz.

Eser altı ana bölüm ve bölümlerin çeşitli alt başlıklarından oluşmuştur. Eser, Kaynakça ve Dizile tamamlanmaktadır. Eserde zengin bir görsel bölüm de yer almaktadır.

Bu arada, İslam Öncesi Türk halk inançları  çalışmak bizim 1981 yılından başlayıp aralıksız süren araştırma alanımızdır.

 

/resimler/2021-7/4/1312172736787.jpg

 

METİN:

İslam ve onun öncesine dair açıklamalarımız olacak. İslam kendisini tanıtırken Allah indindeki tek din olduğunu açıklamaktadır. Aynı zamanda bu tanımın kapsamında, yaradılışla birlikte ilahi tebligatsız insan toplumu olmadığı, hat da her topluma tebligatının kendi dili ile yapıldığı açıklanmaktadır. Hz. Muhammed´in tebligatı ile başlayan süreçle  Allah indinde tek din olan İslam´ın tekâmülünü tamamladığı da açıklanmaktadır.

Eserde yer alan, “Hem Tanrı hem de Gökyüzü anlamında kullanış şeklini” halk inançlarından hareketle takip edebiliyoruz. Mesela Anadolu´da Aras  Vadisi´nde söz verilirken “yukarıda Allah var şahittir” veya  “Allah her şeyi görür oradan bakıyor” denir. Hayvanların da yaşamları ile bu gerçeği tescil ettikleri anlatılırken de “Tavuk da tavuk hal ile her yudum su içişinde başını kaldırır  Allah´a bakar” denilir. Afetlerin ve rahmetlerin gökten indirildiği anlatılırken de “Allah gökten afatını indirdi. Allah gökten rahmetini gönderdi”, ifadesi kullanılır. Anadolu´da bebekler havale geçirdiklerinde onların popoları sıkılır ve onlar yukarıya doğru kaldırılır. Şifa kaynağının taktirinin yukarıda olduğu inancı vardır. Definden evvel cenaze Başkurdistan´da olduğu gibi, tedrisattan evvel Türkistan´da olduğu müderris, Anadolu´da zifaftan evvel damat, zaferden sonra komutan kutlamalarında olduğu gibi Türk destanlarında yukarı kaldırılır.

Kırklı bebek ve annenin bulunduğu odaya taze et getirilmez kesilen hayvanın ölüm kırkının  kırklı annenin doğum kırkı ile karışması istenmez. Kırklı anne ve bebeği hayvanın kırkından korumak için bebek yukarıya koruyucuya doğru çıkarılmış olur.

Hıdırellez´de kısmeti açılması istenen genç kızlar açık havaya pikniğe çıkarılır, salıncağa bindirilir yukarıya doğru sallanması sağlanır. Kısmeti kesen kötülüğün gidericisinin yukarıda olduğuna inanılır.(3) Keza kısmet açılması için Cuma salasından evvel minareye veya yüksek bacalara çıkılır. Benzeri bulguları artırmak zor değildir.

Eski Türk İnanç Sistemi´nin semavi bir dinin dönemindeki tezahür şekli olduğu fikrinin en güçlü mimarları arasında Prof. Dr. Hikmet Tanyu vardır.(4) Ekolun kurucusu veya kurucularının bayraktarları arasındadır. Kurucu  başkanı olduğu Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi bu görüş istikametinde çalışmalarını sürdürmüşler ve bu hareket devam etmektedir. Bizlerde o sınıfın öğrencilerinden olduk. Timür Devletov ile başlayan adeta yeni dönemde Şamanizm´e yeni bir açıklama şekli getiren çalışmalar başlatılmıştır.(5) Biz ilkel din olmadığını tarihin her döneminde zamanlarının şartlarına göre dini ilkel algılayanların da olabildiği kanaatini taşımaktayız. Bize, halk inanmaları çalışanı olarak bu kanaati veren Eski Türk İnanç Sistemi-Büyü bağlantılı çalışmalarımız olmuştur.(6) Halk İnançları-İnanmaları ve ayrıca büyü konusuna ilerideki  ilgili bölümlerde tekrar dönmeyi düşünüyoruz.  Büyü bir üst tanımla ak ve kara güçlerin insanlar hayvanlar, bitkiler, cansız bilinenler ve sanal varlıklarda bulunan ak ve kara kuvvelerin harekete geçirilmesi ve hareketlerinin engellemesi işlemidir. Basmak, sahiplenmek, örtmek, satmak, bağlamak, kesmek  (yol) bırakmak (uyku) türü eylem türlerinin önemi buradan gelmektedir.(7)

Halk İnançları veya inanmaları dinden veya dinlerden tamamen bağımsız değildirler. Dinler de birbirlerinden tamamen bağımsız değildirler. Aynı açıklama din-büyü bağlantısı için de yapılabilir. Bütün dinlerin bir büyü boyutu vardır. En azından semavî dinler büyüye karşı oldukları için ve yine çağdaş büyücüler semavî dinlerin söylemlerinden de yararlandıkları için bir şekilde bağlantılıdırlar. Bu noktada ilkel din yoktur. Her dönemdeki dinlere inananlar arasında ilkel tavır sergileyenler vardır. Dinler birbirlerini tamamlayarak tekâmetmişlerdir. Bu noktada büyücülük mü  dinler mi daha tarihi kıdeme sahiptir konusu tartışılır.(8)

&                                            &                                            &

“Roma İmparatorluğundan önce  aşağı yukarı Çularla aynı dönemler de bugünkü İtalya toprakları üzerinde hüküm süren Turkan (Etrüsk) veya Asenalar tanrı anlamında Tin (Tin-ia) sözcüğünü kullandılar Romalı Filozof Seneca, Turkanların Tin inancını şöyle belirtmektedir “Tin kâinatın  yönlendiricisi ve bekçisidir. Dünyanın hayatı ve ruhudur. Muhteşem eserin mimarıdır O kendisine verilen her isme layıktır. Eğer Onun adına kader dersen yanılmazsın çünkü o her şeyin bağımlı olduğu mercidir. O sebeplerin son sebebidir Ona kudret ve  inayeti rahman dersen yanılmazsın, çünkü o bu dünya için tedbirini alır ve her şey onun isteğine göre olur. Eğer ona doğa dersen yanılmazsın: çünkü o her şeyin neşet ettiği varlık (Veya her şeyin  sebebidir.) Biz O´nun nefesi (spiritu) ile yaşarız. Eğer O´na dünya dersen, yanılmazsın: çünkü gördüğün her şey O´dur. Tursiler böyle düşünüyordu. Onların inancına göre Tanrı (Tin) ıstampadan hiçbir şey olmaz.” (9)

Elementler ve gök kültünün ifşa ettiği kendi şahsına münhasır bu natüralist-panteist ruh, Sumer, Akad büyü kitaplarında yer alan bilgilerle örtüşüyor. Aslına bakılırsa burada sözü edilen natüralist-panteist ruhun eski belgelerde karşımıza çıkan özgün Zerdüşt dininin spiritüalist ruhuna aykırıdır.(10) Açıklamasını aktarırken 1990´Lİ larda Özbekistan´da görüştüğümüz dinler tarihi hocalarının açıklamalarını hatırlıyorum. Onlar özetle “Kuzeyden Türkistan´ın iç bölgelerine doğru inmeğe başlayan Şamanizm karşısında Zerdüştî´m din ulaması savaş açmıştır. Şamanizm´le ilgili yazılı belgeler dahil öğretici her şeyi yakmışlar imha etmişlerdir”. Demekteydiler. Aradan çeyrek asır geçmiş Prof. İlber Ortaylı bir Tv konuşmasında yaptığı açıklamada  mealen “Şamanizm kuzeyden güneye ve güney batıya inerken Zerdüştî´min imbiğinden geçerek adeta tekâmül etmiştir” demiştir. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Anadolu´da her yıl uluslararası Nevruz sempozyumları yapılması dönemi başlamıştı. Bu etkinliklere Macaristan dahil farklı Hristiyan mezhepli batı ülkelerinden Şamanizm uzmanı katılımcılar da oluyordu. Bunların bildirilerinden anlaşıldığı kadarı ile günümüz Hristiyan ülkeleri halk inançlarında Şamanizm farklı izler bırakabilmişti. Bu gerçeği biz Anadolu´da yaptığımız halk inanmaları alan çalışmalarında görebiliyoruz. Kuman/Kıpçak yerleşim bölgesi olmuş yöreler ile Oğuz bölgesi yerleşim bölgelerindeki halk inançlarında Eski Türk inançlarının izleri farklı canlılıklar sergilemektedir. (11)

Kuman/Kıpçak Yapılanması Macaristan´da olduğu gibi, Kuzey Kafkasya´da da günümüze kadar gelebilen izler bırakabilmiştir Sarıkamış´ın Oset halk toplumu Arpatlar/Alıpsallar, Tuganlar ve Kubatlardan oluşmuşken bu tür veriler takip edilebilen adeta son silik izlerdir.(12) Kuzey Kafkasya´da temasa geçtiğimiz Avar aileler ile anlaşabileceğimiz ortak bir dilde buluşamamıştık

İlişkilendirebildiğimiz kadarı ile Asena bu tespiti “Özünde birbirini tamamlayan düalizm konusunda Sümer-Akad edebiyatından bazı örnekler vermek istiyorum. Örneğin Mul-ge bazen Ramtar adı altında kötü, Rindara adı altında iyi ruhlar veya  Ana, hem bir cin hem ateş iyesi olarak karşımıza çıkar. (…) şartlar değişiyor, iklim değişiyor, insanlar değişiyor İnanç sistemi değişiyor. Tanrılar değişime uğruyor. (…) Kısacası inanç sistemi hayatta kalabilmek için ister istemez özünden uzaklaşıyor, değişiyor.” şeklinde açıklarken;

Biz, bize verilerin söyletebildiğinden hareketle açıklamamızı şu şekilde yapabiliyoruz. “Var olan her şeyin bir iyesisahibi vardır. Veya her varlık aynı zamanda bir iye/sahiptir. Sahipsiz varlık yoktur. Sahiplenilen sahibin hükmüne girer. Sahiplenilmemek için tedbirler alınır. Sahiplerin ak ve kara özellikleri vardır. Bunlardan ak veya karanın baskın olması veya yüzde nispetinin fazla olması ona ak veya kara özelliği kazandırır. Aklara sığınılarak karalardan, onların karalıklarından korunur, kurtarılır.

Sahipsizlerin sahibi semavi dinlerde Allah´tır. Sahipsiz bırakılan veya kalan varlık sahiplenilir. Semavi dinlerde bu birtakım cinler veya şeytandır

Var olanlar var oluşlarından itibaren alemler oluşturmuşlardır. Yaradılışları onları bir alemde var etmiştir. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, cansız bilinenler ve cin melek gibi Astra varlıkları kapsayan diğerlerinin alemleri vardır. Alem içi değişim gibi  alemler arası geçişle alem değişimi yaşanmış olur. Alem içi değişimde merkep donundan keçi donuna girilebilirken, alemler arası değişimde, varlıklar ateşten taşa dönüşebilir.

Ak ve kara, hayır ve şer, pozitif ve negatif tezat alternatif yapılanmaya; gerçek ve yalan anlam içeriği de katılabilir mi? (13) Bize göre bunun cevabı “Hayır” olmalıdır. Zira veriler ilgili disiplin kapsamında gerçektirler

Konu Kader bahsi ile bağlantılanınca halk inanmalarında kapsamında çözümünde sorun yaşanan bir husus vardır. Kişi kaderi ile mi dünyaya gelir. O daha dünyaya gelmeden onun için yazılmış olan kaderde, kişioğlu dünyaya geldiğinde kendi tercihleri ile yaşayacakları bilindiği için, onun kaderi ruhlar aleminin katında yazılmıştı. Yani kişi kendi kaderini kendi yazıyordu.

İzahın diğer boyutunda kişioğlu yaptığı ile sorgulanır bu alemde olmazsa diğer alemde yaptıklarının karşılığını görür. “Varsa çekeceğim, cezamı çekmiş olarak huzuruna gelmeği nasip et “ şeklinde yakarış örnekleri de vardır. Hatta  cezasını, yaptığı haksızlıkların hakkını gençken elden ayaktan düşmeden ödemek isteyen dua türleri, örnekleri de vardır. Yaratılmışın, yaşamının karşılığını bu veya diğer alemde görme tercihi yoktur.

Halk inanmalarında, “Gençliğinde yaptıklarının hesabını ahır yaşında Allah ödettiriyor.” İnancında olduğu gibi kader yargısının hükmünü kişioğluna o hayatta iken veya kargış türünde ise, “Yaptığın fenalıkları  Allah çocuklarından karşına çıkarsın” veya “Yaptığın hayırların karşılığını çocuklarında görmen nasip olsun.” Bir diğer alkış veya kargışta da “Yaptıkların çocuklarından karşına çıksın” denir. Halk inançlarında yaşamakta olan bu tespitten de kişioğlunun kaderi an be an değişebilmektedir. Nitekim bir özlü sözde de “Allah bu dünyada sormazsa öteki alemde bunun hesabını sorar” denilmektedir.

Halk inançlarındaki helallik almak, helalleşmek,  kişi hakkından arınmış olmak anlamında olmalıdır. Nitekim her vesile ile yapılan helalleşme bu içeriğe işaret eder. Özel dönemlerde mesela  hacca gitme döneminde yapılan da bu tür aklanmadır. Keza Sünni İslam´da cenaze namazlarında ölü için alınan helalleşme paklanması, Alevi inançlı  İslam kesimde  her cem merasimi münasebeti ile ceme katılanların tümü için geçerlidir. 

Daha ziyade  Ramazan aylarında yaşanılan inziva Allah indinde nedamet, arınma, haklardan arınma hareketidir.

“Kula bela gelmez

Hak yazmayınca

Hak bela yazmaz

Kul azmayınca” (Hz. Mevlâna)

Birey merkezli gibi görünen bu özlü söz toplumlara bu arada ulus türü sosyal yapılanmasını oluşturmuş halklar için de geçerliliği vardır. Moğolların Anadolu Türkellerine seferlerinin dökülen bunca kana rağmen hayırlara vesile olduğu da anlatılır.

“Kişinin hakkına hayırlı olan, onun ağırına gidendir” veya “Her şer de bir hayır saklıdır.” denilmiştir.

Eski Türk İnanç Sisteminde Tanrı katında kut bulan hakan, Tanrının buyruğuna uygun bir seri hayır hak işleminden dolayı mı kut buluyordu? Kut  bulduğu için mi o başarılı yaşamı sürdürebilmişti? Mesela aç halkı tok yapmasında budunun büyümesini sağlamasında başarılı olduğu için mi kut bulmuştu, kutlu kılındığı için mi bu başarıları sağlayabilmişti? Kardeş kavgası ile  hükümran olan prensin kaderi onun zaferlerinden evvel mi belirletilmişti. (14)

Konuya yaşanılan anılan stratejik boyut itibariyle kısa değinmelerle açıklık getirmek istiyoruz.

&                                            &                                                        &

Eserde Çin, Çinlilik Çin toplumunun tarihi oluşum şekli bu yapılanmada Türklerin payları konusunda birçoğu, birçok okuyucu için çok yeni olan tespitler de yer almaktadır. (15) Bizim dikkatimizi özel olarak çeken Türkiye kültür stratejilerinde yeterince üzerinde durulmadığına inandığımız başka bir husus daha vardır.  Türk Devletlerini yeniden bağımsızlıklarına kavuştukları yıllarda Türk Dünyası, Türk Kültür Coğrafyası,  Türk Devletleri 1000 Öğrenci Projesi, Ahmet Yesevi ve Manas Üniversitelerin kurulmaları döneminde, Türk kültür tarihinin yeniden araştırılması, Türk devletleri arasında ortak yüksek öğrenim müfredatlarının oluşturulması, TÖMER, TÜRKSOY, TİKA gibi kuruluşların etkinlerinin artmasıyla Türk kültürünün tarihi köklerine ortak yönelme hareketlerinin hızla artışı ile Bozkır medeniyetinde Türklüğe rakip bir varis aranmaya başlanıldı. Cengiz Han Tv. dizi filmi aylarca oynatıldı. Dizide Bozkır medeniyeti; şehircilik, ticaret, sanat, diplomasi ordu ve devlet teşkilatı sosyal hayat tüm haşmeti ile ele alınıyordu. Musikisi, el sanatları, Çadır medeniyeti beslenme kültürü tüm haşmeti ile Moğollara mal edilerek yansıtılıyordu. Adeta Atlı Göçebe Bozkır Medeniyetinin haşmeti Moğollar adına kimliklendiriliyordu. Hakikaten başarılı bir sunumlardı. Bu iki ayrı dizinin ilki 1977 yılında gösterime girmiş Hong-Kong yapımı bir eserdi. Diğeri Dizinin ismi de Cengiz Han´dı 2004 yılında gösterime alınmış yaklaşık 30 bölüm halinde gösterilmişti. Türklerin adeta esemesine bile okunmuyordu. İyi bir zamanla ile Balkanlardan Uluğ Türkistan´da Türklüğün geçmişten günümüze dünya kültürüne katkılarına başarılı bir sahip bulunmuştu bu sahip Moğollardı.

Adeta, Türklerin miraslarına sahip çıkmalarının dünya kültür hareketlerini stratejik boyutları ile takip eden merkezlerin dikkatinden kaçmadığını gösteren bir gelişme yaşanıyordu.

Altay Toplulukları Organizasyonu IX. Uluslararası “Uluslararası Altay Topluluklar Sempozyumu 27-30 Eylül 2021 tarihinde  Bursa´da, “Destanlarda Aileden Ulusa Kimlik” konusunda yapacaktır. Bu etkinliklerle Altay halklarının “Hayvancılık”, “Dil ve Edebiyat”, “Mesken”, “Yaylacılık”, gibi başlıklar altında bozkır medeniyeti ayrıntılı incelenmeğe alınmaktadır. Böylece dünya Türklüğünün yaşayan kültür genleri üzerinde durulmakta, aynı zamanda adeta satranç tahtasında bozkır medeniyetinin milli kimliği belirlenmeye çalışılıyordu.

Cengiz Han Tv. Film dizisi gibi, Tv yapıtları ile “bu medeniyetin sahibi Türkler değil biz Çinlileriz” mesajı veriliyordu. Sovyetler Birliğinin dağılması ile Batı Türkistan´da Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Kazakistan bağımsız olmuş, Uluğ Türkistan´ın güney paftasında Afganistan´da çalkantılar başlamıştı. Tacikistan´da sallantı da idi. Çin adeta  Kırgızistan´dan toprak tırtıklamaya devam ediyordu. Uygurlar Doğu Türkistan´da hala Çin´in boyunduruğundaydı.

Türkler-Moğollar ve Çinliler Atlı Göçebe Bozkır Kültürü konusunun üçüncü ve müteakip boyutlarını yaşayacağız. Moğolların tarihi batı seferinin yansıtılmasında Moğol-Türkmen tarihi ihtilafının günümüze taşınmasında da çelişkiye düşünülmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Günümüz Asya Moğol varlığı tarihi batı  Moğollarından bağımsız düşünülemez Ülkelerin devam eden dostluklarını menfaatleri belirler ancak kalıcı dostluklar pazara kadar değil mezara kadar olur.

TRT´nin Türk tarihi içerikli dizilerine olumlu algı yaratabilecek ürün yerleştirmesi dozunda ve usulünce olduğu sürece bir ihtiyaçtır. Ancak Moğollar Anadolu farklı ve İç Asya´da farklı bir millet değillerdir. (16) Dizilerde Moğol kültürünü  vahşet olarak gösterip, gerek gördüğünüz hallerde Cengiz Han´ın da Türklüğünü savunmak çelişkili bir strateji seyri olur. Anadolu´daki Müslüman halkın ulu zat mezarı kabul edip türbe muamelesi gösterdiği mezarlar aynı zamanda Moğol komutanlarının mezarlarıdır.

&                                                        &                                                        &

Asena Huma´yı anlatırken, (“Hauma” veya diğer adıyla “soma” bağlamında farklı izah denemeleri yapılmıştır. Soma bir tarafta  farklı mecazi (metaformik) anlamların yüklendiği bir olgu, diğer tarafta dağlarda yetişen bir bitki ve bu bitkinin sıkılması sonucu elde edilen “Ölümsüzlük iksiri”nin adıdır. Aslına bakılırsa kadim  Sanskrit-Iran literaturununde  “hauma, houma,” hömsoma” gibi farklı varyantlarla karşımıza çıkan “hauma/soma”nın gerçek mahiyeti konusunda kesin bilgi sahibi değiliz. Vedalar´ın en eski metinlerinde (Rig Veda) ilahların iksiri ve bir ayin içkisi olarak yüceltilen “göksel sema”, bazen semavi kuş veya boğa, bazen on ak atın çektiği bir araba veya farklı alemler arasında bir vasıta/köprüdür. Somayı içtik. Ölümsüzleştik. Nur´u gördük. Tanrı´yı (ilahları) bulduk.) (17)

Anadolu Türk halk inanç kültüründe Huma mevcut verilere göre semavî bir varlık mıdır, Sema alemi ile bağlantısı hangi hallerde  ve ne derecedir? Bu ve benzeri soruların cevabını bu konudaki edinilmiş bilgileri açıkladıktan sonra verebileceğiz.

Anadolu Türk halk kültürü coğrafyası halklarından Zazaların mitolojik geçmişlerine ciddi bir seyahat henüz yapılmamıştır. Son 10 yılda bu konuda yapılmış çalışmalara yeterince hulul etmemiş olmakla beraber Türkiye´de yapılmakta olanların tamamen de uzağında değiliz.  Bizim Zaza halk kültürü konularıyla ilgili denemelerimizin sayısı  20´yi bulmuş olmakla beraber hala bu konulu birikimimizin ihtiyaç duyulandan çok uzak olduğunu biliyoruz. Son yıllarda ülkemizde yapılan 2 uluslararası sempozyum ve bölgedeki üniversitelerde yapılmakta olan lisansüstü tez çalışmaları umarız beklenilen bilgi birikimi ortamını oluşturmaya bir başlangıç oluştururlar. Bu neviden çalışmalara dair görüşümüz “Mevcut olanı inkâr da etmemeli, olmayanı icat etmeye de kalkmamalı” şeklindedir.

Yavri yavri Huma  Kuşu yükseklerde seslenir” şeklinde Hulusi Seven tarafından derlenen ezgide Huma´yı Türk mitolojisindeki ilişkilendiren çalışmalar olmuştur. “Huma´nın, Homa boyutu da vardır. “Homa Tanrı´dır.  (…)  Homa  Yazata´dır (…) Homa (Peygamberdir), (…)  Homa; efor ve şifa verici bir bitkidir. Homa olarak adlandırılan, Zaza toplumunu hiç değilse  bu nedenle incelemek ve hala Allah yerine Homa sözünü  Tanrıya ad olarak merak ederek araştırmak neden düşünülmemiştir. (…)” görüşünde olanlar da vardır.”(18)

&                                            &                                            &                                

Hun sunak törenleri için  yapılan aramada “İmparatorluğun büyükleri her yılın her dolun ayında Tanru kut Tanhu´nun Ordas´ındaki sunak yerlerinde düzenlenen küçük kurultaylarda bir araya gelirler büyük kurultay ise yılın beşinci dolunayında Lung-çeng´de yapılır. Kurultaylar esnasında  ata ruhlarına Tine ve yer su ruhlarına adalar sunarlar”(19) Ayrıca komşu halkların sunaklarına dair ilgiler verilmektedir.

Bizim Doğu Anadolu´da Eski Türk İnançlarının izleri isimli çalışmamızda ilgili kaynaklardan derlediklerimiz de bu mealde idi. (20) Eski İnanç Sisteminde bir de yol iyesi olarak da geçen yerleşim yerlerinin giriş çıkışlarında, uzun yolların derbentlerinde, tepelerin doruklarında saçı yapılan mekanlar vardı. Bu iye, Boz  Atlı Hızır inancı ile de ilişkilendiriliyordu. Bunlardan Altay´dakilere bir şahit olduk katıldığımız uluslararası bir sempozyumda Nadya Yoguşova ile iyenin gönderine adak bezi bağladık ve ovo/obo olarak bilinen bu mekâna Prof. Dr. Reşat Genç, Prof. Dr. Sadık Tural gibi katılımcılarla birlikte  taş saçısı yaptık.

Ovo/Oboların bizim kanaatimizde Altaylar Anadolu halk kültürü devamlılığı itibariyle fevkalade önemi vardır. Bunları biz Zile çevresinde, Yozgat bölgesinde ve daha birçok yerde tespitlerini yapabildik. Alevi inançlı  İslam coğrafyasında Kutlu Özen´in tespitine göre bunlar Dede Yatağı, Dede Durağı, Dede Minderi olarak biliniyor. Onun tespitine göre bunlar menzildir. Dede dolaşırken buralarda soluklanmıştır. Bunlar da çok kere yol kenarlarında, tepe yamaçlarında, bazen de mezarlık kenarlarında olabiliyorlar. Bunlar da taş yığını, bir gönder ve ona bağlı adak bezlerinden oluşuyor. Yozgat´tan yaptığımız tespitte bu mekânlardan birisinin Ermeni kutsal mekânı olduğu açıklamasını dinlemiştik bize göre bu ifadedeki Ermeni söylemi de muhtemelen Gregoryen Türkleri anlatıyordu.

Ovo/veya Obo´lar konusuna bizin dikkatimizi ilk çeken Prof. Dr. Bekir Deniz   olmuştur  Daha sonra   Prof. Dr.  Cengiz Alyılmaz´ın  çalışmalarında da bu bilgileri benzerleri ile birlikte  izleyebildik.

Ovo/Obo´lar konusu Anadolu dip tarihi bakımından biz göbekli Tepe arkeolojik verilerinin ışık tutacağı kanaatindeyiz. Şöyle ki; Göbekli Tepe´de, toplu halde bulunduğu ifade edilen yavru kaplumbağa  kabuklarının inanç içerikli bir anlamı olmalı. Halk inançlarında kaplumbağanın çok muhtevalı bir alanı var. Bu alan yakın uzak çevresi ile Uluğ Türkistan´ı da kapsamakla kalmıyor. Anadolu Türk kültür coğrafyasını da içine alıyor, Göbekli Tepe yöresinde ise yoğunlaşmaktadır. Bengü Taşlarının kaidelerinin çok kere kaplumbağa  biçiminde olması tesadüfü müdür.? Asya Bozkırında ovo/oboların da kaideleri çok kere kaplumbağa şeklindedir. Bu taşların Eski Türk İnanç Sisteminde çok yönlü derinlikleri de bilinmektedir. Form değiştirmiş olmalarına rağmen Adak Bezi, Adak Saçısı olarak İslamiyet´in en katı olduğu mekanlarda yaşadığı bilinmektedir. Diğer taraftan resimlerden izleyebildiğimiz kadarı ile Göbekli Tepe´de de  mahiyetinin anlaşılmadığı ifade edilen ortası delikli kaide tespiti yapılmıştır.

 

/resimler/2021-7/4/1327437442398.jpg

 

 Sonuç;

Türk ellerinden ülke veya bölgelerin halk inançlarını eski Türk İnanç Sistemi ile ilişkilendirmek son yarım asrın alan çalışmaları arasında bir uygulama şekli olarak yer almıştır. Bu yöntemi bildiğimiz kadarı ile uygulamaya ilk taşıyan Prof. Dr. Dursun Yıldırım Olmuştur. Bizim çalışmalarımızda bu şablonu uyarlamadığımız Türk eli hemen hemen kalmadı. Bunlardan bir kısmı çok kere doğal olarak yüzeysel olabildiler. Bu şablon uygulanılarak, yaşayan inancın kaynağına ulaşılmak istenirken giderek yeni çalışmalarla kaynağın yayılma alanı da araştırma konusu yapılmaya başlanıldı. Türk halk inanmaları-mitoloji bağlantılı araştırmalar adına güzel bir gelişme oluştu.

İslam öncesi Türk Tanrı araştırılması büyük ölçüde ortaklıklar içermesine rağmen malumdur ki, farklı bir muhtevada olmalıydı.

Prof. Dr. Bahaddin Ögel Türk Kültür Tarihine Giriş isimli çalışmasını yaparlarken, bizler “Hocam yaşayan halk inançları örnekleri de koymalı mı” diyecek olurduk. O da bizlere, “Onu da sizler yapın”, derdi. Yanılmıyorsam bizim dileğimiz onun yönlendirmeleri giderek gerçekleşiyor, çok güzel çalışmalar yapılabiliyor. Ancak Türk dünyası o derece geniş ve Türk tarihi o nispette derin ki yanılmıyorsam almamız gereken daha çok yol var.

 

 

 

1-       Dr. yasarkalafat@gmail.com Halkbilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi

2-       İpek Yolu I:Çin-Doğu Türkistan (2009) Hallaç-Kurtarın Beni Tanrı´ dan (A.Schimmel´den tercüme, 2009)dan tercüme,2500  Yıllık Çin İmparatorluk  Belgelerinde  Hunlar ve Türkistan (J.M. de Groot´la birlikte,2010) Nikolay Şodoyev´in Diliyle Altay Bilik (2011) İpek Yolu II: Sibirya-Batı Türkistan (2014) Türkistan´da (Etrüsk) Tanrı, Ruh ve Ölüm(2019)

3-       Yaşar Kalafat, ”Halk İnançlarında Göğe Kaldırma Dinî  Pratiği”, 3. Milletlerarası Türk Halk Edebiyatı ve Folkloru

4-       Hikmet Tanyu,  İslamiyet´ten Önce Türklerde Tek Din  Tanrı İnancı, İstanbul, 1986

5-       Timur B. Dvletov, Şaman, Doğa´nın Şifası Uyanınca, Asi Kitap, İstanbul 2018

6-       Yaşar Kalafat, Yaşayan Türk Halk İnançlarında Büyü 1, Aktif Yayınevi, İstanbul, 2020

7-       Yaşar Kalafat, Develi Panel Notları, Programatik ve Stratejik Arayış Denemesi, Halk İnançları-Mitoloji Güzergahında Halk Sofizminin Yeri ve Önemi, 2019 Develi-Kayseri

8-       Yaşar Kalafat, agy.

9-       G. Ahmetcan Asena, “İslam Öncesi Türk Tanrı İnancı”, Altınordu Yayınları, Ankara, 2021 s.16

10-   Ahmetcan Asena age. s. 42

11-   Y. Kalafat-A.O. Abdulrezzak, Oğuz Boylarından Kızıklar ve Halk İnançları, ASAM Yayınları İstanbul,2020

12-   Yaşar Kalafat, A.O. Abdurrezzak, “Pınarbaşı Halk İnançlarında ‘Arpad´,Angut´ve Şiringa´ Tanımlamaları ve Mitolojik Derinlikleri”,  Y. Kalafat Halkbilimin ´den Armağanlar III, İstanbul 2021, s.105-113

13-   19. yüzyıl efsanesine göre Gerçek ve Yalan bir gün buluşurlar. Ama Yalan, kendisinden hiç beklenmedik şekilde doğru söyler ve ' bugün hava çok güzel” der. Gerçek etraf bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır. Gün gerçekten çok güzeldir.

Bir kuyunun önüne gelene kadar birlikte çok zaman geçirirler Yalan yine doğru söyler. 'Su çok güzel, birlikte banyo yapalım!' Gerçek , bir kez daha şüpheci bir şekilde suya dokunur, su gerçekten çok güzeldir. Soyunur ve yüzmeye başlarlar.

Yalan bir anda sudan çıkar, Gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçar kayıplara karışır.

Gerçek kızgın bir şekilde kuyudan çıkar Yalan ‘ı bulmak ve kıyafetlerini geri almak için her yere gider. Dünyada Çıplak Gerçeği görenler onu hor görmekte ve öfkeyle bakmaktadır. Zavallı Gerçek, kuyuya geri döner ve sonsuza dek ortadan kaybolur.

O zamandan beri Yalan, dünyanın her yerinde Gerçek gibi giyinmiş ve içimizde yaşamaktadır. Dünya ise hiçbir şekilde Çıplak Gerçeği görmek istememektedir. 

 

14-   Yaşar Kalafat, Türk Halkbilimi İnanç Araştırmaları III Kut, Berikan yayınevi Ankara 2018

15-   Ahmetcan Asena, “İslam Öncesi Türk Tanrı İnancı”, s. 18-20

16-   Yaşar Kalafat, “Günümüz Batı Türklüğü İtibariyle Türk Destan Çalışmalarına Stratejik Yaklaşım”,

17-   Ahmetcan Asena, “İslam Öncesi Türk Tanrı İnancı”, Age. s.45

18-   M. Sıraç Bilgin, Yazatalar ve Homa, Aryan Mitolojisi, Doz Yayınları, İstanbul, 1996, s. 173 Karş. Yaşar Kalafat, Türk Etnolojisinde Zazalar, Berikan yayınları, Ankara 2015, s. 197

19-   Ahmetcan Asena, “İslam Öncesi Türk Tanrı İnancı”, s. 112

20-   Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu´da Eski Türk İnançlarının İzleri, 6. Baskı Berikan  Yayıları, 2010, Ankara

 

 

 

ABD'nin Suriye'deki üssüne kamikaze İHA ve roket saldırısı düzenlendi

Zelenski: ABD yardımı, Ukrayna'nın ikinci Afganistan olmayacağının sinyalini verecek

Netanyahu: Hamas'a yakında acı verici darbeler indireceğiz

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!