Selim Çoraklı


Karizmatik Liderler İslam´ın Neresinde ?

Sosyal ilim sahasında ilk olarak Max Weber tarafından, egemenlik çözümlemesinde bir ideal tipi izah etmek için kullanılan 'Karizma' (büyüleyici özellik) sözcüğü, daha çok liderlik söz konusu edildiği yerlerde kendisini gösteren bir kavram.


 

Sosyal ilim sahasında ilk olarak Max Weber tarafından, egemenlik çözümlemesinde bir ideal tipi izah etmek için kullanılan 'Karizma' (büyüleyici özellik) sözcüğü, daha çok liderlik söz konusu edildiği yerlerde kendisini gösteren bir kavram. “Bir ferdin kişiliği ve sergilediği tavırları sayesinde başka insanları tesiri altına alma ve onlarda olumlu tepkiler uyandırma gücü' olarak da tarif edilen karizma kavramı, lider etrafında toplanan kitleler için liderde bulunan şahsi yetenekleri sayesinde bir güç atfetme inancını da temsil eder. Bu anlamda karizmatik kişilikler hemen her toplumda bulunur. Ancak, özellikle Müslüman topluluklarda dini bir hüviyete büründürüldüğü için, daha farklı bir boyutta karşımıza çıkmaktadır.

Bugün dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de 'Karizmatik lider'ler etrafında kümelenen ve adına 'Cemaat' denilen çok sayıda (karizmatik lider sayısınca) sosyal gruplar mevcuttur. Bugün geldikleri nokta itibariyle zikredilen sosyal grupların ister yapılanmaları, isterse de çalışmalarına baktığımızda yaşanan birçok problem, grupların yaptıklarını mercek altına almamız ve ciddi bir özeleştiriden geçirmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır. Zira İslam adına ortaya çıktıklarını iddia eden hemen her grup, kendi karizmatik liderinin fikirleri etrafında oluşturdukları yorumları, “Eşittir İslam” olarak takdim etmekte ve diğerlerini(!) kendi durdukları çizgiden hareket ederek tasnife ve değerlendirmeye tabii tutmaktadırlar. Haliyle merkezde kendileri oturunca diğerlerini de, bulundukları konuma göre merkeze uzak veya yakın oluşlarına göre bir yerlere oturtmaktadırlar.

İslamiyet´in, getirdiği hürriyet/özgürlük anlayışı ile insanı sadece Allah(cc)´a kul yaptığı ve tesis ettiği prensiplerle insanların insanlara kul olmasını engellediği açıktır. İslam bu yönüyle müntesiplerini Allah(cc)´tan başkalarına kul olmaya götürecek her türlü yolu tıkamıştır. Kur´an´ın konuyla ilgili ayetleri oldukça fazladır. Sadece kolektif hayatın canlılık emaresi olarak zikredilen, “Onların işi aralarında şura iledir.” ayeti bile tek başına bu meseleyi ispata yere. Kur´an´ın izah ve şerhini yapan Peygamberimizin (sav) hadisleri ve uygulamalarında da bunu çok açık bir biçimde görürüz. “İstişare eden hüsran görmeyecektir.” hadisi de bu hususta bir makale çerçevesinde meseleyi anlatmaya kâfidir. İslamiyet´in “cemaat” olarak yaşandığı Asr-ı Saadetteki uygulamalarda da insanları insanlara kulluğa götürecek bütün yolların tıkandığı uygulamaların varlığı açıktır.

Devletin başında olmasına rağmen kürsüden, “Eğer yanlış yaparsam ne yaparsınız?” deme erdemini gösteren Hz. Ömer(ra)´in bir sahabeden aldığı, yine aynı derecedeki erdemli “Seni kılıcımızla doğrulturuz” ceabı karşısında “Hamd” etmesi de, bu hususta gösterilecek misallerden bize şimdilik yetecek olanıdır.

21. yüzyılda yaşadığımız gerçeklere bakarak, “Kur´an, Sünnet ve Sahabe arasında bu derece açık olan bir meselenin daha sonraki asırlarda aynı berraklıkla devam etmediğini söylemek bilmem ki haksızlık olur mu?”, diye soruyor ve aynı soruya; “Hayır” cevabını, büyük bir vicdan rahatlığı içinde söylüyorum. Zira

bugün 'İslam kimliği' altında toplanan sosyal grupların bütün gayretleriyle çalışmalarına rağmen, yıllar sonra çıktıkları çizgiyi bile muhafaza edemeyişlerinin sebeplerinin başında ´Karizma´ hadisesinin geldiği; Müslüman aydınlar tarafından seslendirilemese de, artık gizlenemez bir duruma gelmiştir.

Niçin seslendirmedikleri konusuna gelince, bunun sebeplerinin başında, fertlerin elde ettikleri sosyal statünün kaybedilme tehlikesini yanında, özellikle ekonomik kaygıların geldiği açıktır. Kur´an, “Allah´ın ayetlerini az bir menfaat karşılığında satmayın.” demesine rağmen, ekonomik olarak bir yerlere bağlı olanların, mensubu oldukları grubun yanlışlarını ortaya koyamadığına maalesef onlarca hadise ile şahit olmuş bulunmaktayım. “Ne yaparsın hanede evlad-ı iyal var.” mazeretinin arkasına gizlenilerek yapılan bu yanlışların sosyal grupları zamanla davalarından uzaklaştırdığı ve artık müntesiplerin, “Sallabaşı al maaşı” durumuna düştükleri yine yüzlerce hadise ile sabittir. İslam açısından ciddi problemler ortaya çıkaran bu hadisenin, sosyal grupların yapılanmaları ve çalışmalarını da bu yapılanma etrafında teşekkül ettirdiklerinden kaynaklandığı açıktır.

Yıllar öncesinde sayıları bir elin parmakları kadar az olmasına karşılık, yapılanmalarındaki problemler yüzünden ortaya çıkan yeni karizmatik liderlerin etrafında kümelenerek, lider sayısınca bölünen ve bugün sayıları yüzleri bulan cemaatlerin (sosyal grup) sadece ferde verdikleri değeri göz önüne aldığımızda bile çok ciddi problemlerle karşı karşıya kaldığımız görülmektedir.

Karizmatik liderler etrafında Müslüman fertler tarafından teşekkül ettirilmiş bu sosyal gruplarda liderin konumunun yaptığı birçok açıkça işlenen yanlışa rağmen tartışılamaması bile, tek başına meselenin ne derece İslam´dan uzak olduğunu ortaya koyacak netliktedir. Bunun sebepleri çok farklı olmakla birlikte, burada karizmatik liderlikten kaynaklanan yanlışları dile getirmeye çalışmanın, yanlışlardan kurtulmaya giden yolda bir adım olacağına inanıyorum.

Karizmatik liderliğin yapı itibariyle “Şura” prensibine ters düştüğü açıktır. Zira daha çok ekonomik, sosyal, siyasi ya da inanç problemlerinin yaşandığı toplumların şartlarında ortaya fırlayan karizmatik lider, “Hep en iyiyi bilen ve en ileriyi gören olduğu için fikirleri tartışılmaz!” hale gelir. Sosyal şartların meydana çıkardığı karizmatik liderlere, zamanla müntesipleri tarafından, “Şeyh uçmaz mürit uçurur.” çerçevesinde olmadık sıfatlarda eklenince, iş daha da büyür ve hatta ülkemizde olduğu gibi “Masum, günah işlemez!” hale getirilir. Artık böyle bir liderin yaptığı bütün fiiller yanlış bile olsa, “Lider yaptıysa bir hikmeti vardır.”, “Sen liderden daha mı iyi bileceksin?” gibi mantıksız anlayışları ile tevil ve tefsir edilmeye başlanır. Yanlışa düşülmüş böyle bir zeminde, “Allah´ın ayetlerini az bir menfaat karşısında satmayın.” ayetinin ikazı ile, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” tehdidini nazara alarak; “Yahu arkadaşlar! Ne yapıyoruz. Bizim elimizde ölçü sistemi olarak Kur´an ve Peygamberimiz (sav) var. Liderimiz şu prensibe göre yanlış yapıyor. İslamî anlayışımıza göre liderimizin yaptığı yanlışı düzeltmek ve davamızın gidişatını selamete çıkarmak bizim görevimiz değil mi?´´ diyenlerin ise hiç şansının olmadığı ortadadır. Bu asla

soyut bir suçlama değil, isteyene onlarca misaliyle ispatlayabileceğim gerçek bir hadisedir. Zira böyle durumlarda en amansız yargısız infazların başladığını ve adeta liderin yanlışını söyleme cesareti gösterenlerin; İslam´da olmamasına rağmen adeta ´Aforoz´ edildiğini, sosyal gruptan uzaklaştırıldığını, hatta dinden çıktığının bile iddia edildiğini şimdiye kadar onlarca misaliyle gördük ve yaşadık.

Sosyal grupların oluşma safhalarını incelediğimizde karizmatik liderliğin sanki bugünün bir gerçeği gibi gösterilmek istendiği görülmektedir. Hâlbuki kaynaklarımıza baktığımızda zamanın bir gerçeği değil, aksine toplumların, kaynaklarımızdan uzaklaşmasının getirdiği bir paradoks olduğu açıktır.

Kitlelerin bu konudaki zaafından faydalanmanın yanında, liderin karizmasının gücüne göre; müntesiplerde meydana getirdiği psikolojik etkinin de bunda tesiri büyüktür. Bunun görünüşte masum bir hareketmiş gibi görünmesine rağmen netice itibariyle getirdiği yanlışları anlatmak hepimizin borcudur. Zira olağanüstü gücüne ve yenilmezliğine inanılarak peşine düşülen karizmatik lider, bu anlayışın hilafına bir yenilgiyle ya da başka bir olayla karşı karşıya kalınca, yüksek dozda tutulan moral güç, bu sefer aynı seviyeyi koruyarak tersine dönmekte ve şiddetli bir moral çöküntüyü ve yıkımıda beraberinde getirmektedir.

Karizmatik liderler etrafında oluşan sosyal grupların, bugün İslamî olarak ciddi problemlerle karşı karşıya bulunduğu üstü örtülemez bir gerçektir. Bu problem de ancak “Isırıcı Meliklik” esasına göre oluşturdukları bünyelerini, Kur´an ve peygamberimizin (sav) ortaya koyduğu ve Sahabeler tarafından uygulanması gerçekleştirilen (Hz. Ömer örneğinde olduğu gibi), ´Müşavere/Meşveret´ esasına dayalı bir yapılandırmaya dönüştürmeleri ile mümkündür.

Kur´an´ın 42. sırasında bulunan Şura suresinde Allah (cc) genel olarak, “Allah´a güvenip dayananların, büyük günah ve hayâsızlıklardan sakınanların, öfkelendikleri zamanlarda bile bağışlamasını bilenlerin, Rablerinin çağrısına cevap verenlerin, namaz kılanların ve kısaca İslami bir hayat yaşayanların…” işlerini birbirine danışarak yapmalarını emretmiştir. Yine başka bir ayette Peygamberize (sav) hitaben, “İş hakkında onlara danış.” diyerek Meşveretin İslam toplumları için ne derece önemli olduğunu ortaya koymuştur. Peygamberimiz (sav) bu emirlere uyarak, kendisine vahiy gelmediği konularda işlerini arkadaşlarına danışarak yapmış ve kendi görüşüne uymayan bir netice de çıksa, uygulamaktan çekinmemiştir. Bunun en müşahhas misali Uhud savaşına çıkmadan önce yaşanmıştır.

Günümüzde oluşan sosyal gruplara zikredilen nazarla baktığımızda, bırakın cemaat fertlerinin dört dörtlük olmasını, karizmatik liderlerin bile bu çizgiyi tutturamadıkları görülmektedir. Yok edilen şahsiyetleriyle “sıfır” olan fertlerin, Karizmatik liderin (liderliğine göre) sağına gelmesi ile zahiri olarak bir değer ifade ettiği görülse de, liderin ortadan çekilmesi halinde ortalıkta bir sürü sıfırın kaldığı tarihi hadiselerle şahittir. Bunun sebeplerinin başında sosyal grubun yaşaması uğruna insanların şahsiyetlerinin yok edilmesini gösterebiliriz. Hâlbuki İslam, her bir ferdin dört dörtlük insanlar olmasını emretmiş, vazettiği esaslar

buna göre hazırlanmış ve uygulandığı dönemlerde de müntesiplerini başarıdan başarıya götürmüştür.

Zikredilen noktalardan bugünkü sosyal grupların İslamî manada bir “Meşveret/Şura” sistemi kurduklarını söylemek hakka karşı haksızlık olur. Her ne kadar zahiri olarak her bir sosyal grubun istişare heyetinin olduğu görülse de, bunların daha çok, karizmatik liderin etrafında ona daha iyi baş sallayanlardan meydana geldiği görülmektedir. Sosyal statü ve ekonomik açıdan karizmatik lidere bağlı olanlardan oluşan bir topluluğun, hakkıyla fikirlerini ortaya koymasının ne kadar gerçekçi olacağı ortadadır. Karizmatik liderin, karizmasından gelen üstünlükleri bir kenara bırakmadan girilen her hangi bir meşveret zemininde, onun fikirlerine zıt görüşlerin ortaya konamayacağı açıktır. Böyle bir meşveretten çıkar kararın karizmatik liderin damgasını taşımaması düşünülemez. Zaten mevcut sosyal gruplarda da bugüne kadar zuhur eden gerçek budur ve hiçbir müntesip maalesef liderin rağmına fikir beyan etme şansına sahip değildir. 'Sahiptir' diyenler gerçeklere karşı başını kuma sokan bir sürü deve kuşundan başka bir şey değildir ve bu tiplerin oluşturdukları sosyal gruba İslamî demekte hakka karşı işlenmiş en büyük haksızlıktır.

Karizmatik liderler hakkında yukarıdan beri yazdıklarım yanlış ise lütfen 'hakkın hatırı alidir' düsturu gereğince okuyucularımızın doğru olanını yazmaları için bir engel olmadığı açıktır. Ayrıca bu sosyal grup mensuplarının bu hususta yapacakları şey ya doğruları yazmaları ya da mensubu oldukları sosyal grubun durduğu noktayı İslami açıdan yeniden gözden geçirmeleridir.

Not: 15 yıl önce kaleme aldığım bu yazıyı önemine binaen yeniden sizlerle paylaşmanın faydalı olacağına inandım.

Katillerin gözü döndü! İsrail’den Şifa Hastanesi’ne katliam gibi baskın: Sivilleri acımadan öldürdüler

Uzman isim Türkiye'nin rolünü anlatarak uyardı! Karadeniz'i bekleyen büyük tehlike

Pakistan'dan Afganistan'a hava saldırısı!

Rusya'da seçim: Dünya Putin'i protesto ediyor

Türkiye ve Irak'tan ortak bildiri

ABD uçağından görünen detay! Filistin topraklarına alçak imza

Rusya’da kritik seçim! Halk sandık başında: Putin yeniden mi geliyor?

Zelenskiy, Ukraynalıların Rusların Avrupa'ya geçişini engellediğini söyledi

İsrail-Hamas savaşında son durum... ABD'nin İsrail taktiği deşifre oldu! Washington Post yazdı: Kongre resmen bypass edilmiş!

Atlantik Konseyi'nden çarpıcı Türkiye analizi: Avrupa'nın güvenliğini sağlama fırsatı var