Mustafa SEVER


Küreselleşmenin Eyleyenleri ve Biz

Adını ne koyarsak koyalım, hızlı bir çağda yaşıyoruz ve dünya artık sandığımızdan da küçük ve bir bütünleşmeye doğru yol almakta. Pekiyi biz bu bütün içinde kaybolup gidecek miyiz, yoksa bu bütünde kendi kültürel kimliğimizle varlığımızı sürdürebilecek mi


 

 

Tüm yerelliklerin üzerinde ve adına “Batı uygarlığı” denen uygarlığın taşıyıcısı olarak gündemimize oturtulan küreselleşme sürecinde, İngilizce yoluyla Batı, etnik olarak çok farklı birçok ulus gibi Türk ulusunu da “egemen kültür”ün bir üyesi haline getirmeye çalışmaktadır. Dil ayrılığı yaratılırken kültürel benzerlikler de oluşturulmakta, farklı etnik yapılar, aynı egemen gücün/küreselleşmeyi gündemimize sokan gücün bir mensubu haline gelmektedirler. Yaşadığımız süreçte Türkiye ve Türkiye benzeri ülkeler ya ‘küreselleşen´ dünya sistemi içinde kalarak ciddi ahlâkî çöküntü ve toplumsal dağılma sürecine girmekte ya da ulusal bağımsızlığa yönelerek kapitalizmin merkezlerinin onayını almayan, kendi gücüne dayanan bir kalkınma çabasını başlatmaktadırlar.

İçinde yaşadığımız çevrenin (insanî ve coğrafi) korunması, sağlıklı olması, şahsî sağlığımızı ve güvenliğimizi, yarınlara emniyet içinde ulaşmamızı da sağlayacaktır. Çünkü her toplum, kendisini, geleceğini korumak ve sürdürmek için kendisi ve öteki/ler arasında bir güvenlik duvarı oluşturmayı hedefler; yani siyasî olduğunca ahlâkî sınırlarını çizer. Milletin sınırlarının çizilmesi, biz ve ötekilerin belirlenmesi yaşanılan süreçte oldukça hayatîdir. Bu sınır çizildiği zaman millet olarak sahip olunan değerleri tanıma, kendi değerlerimizle ötekilerin değerlerini mukayese etme özgürlüğünü de elde ederiz. Biz ve ötekiler açısından baktığımızda ötekiler, kısaca “Batı” olarak belirmektedir. Batı toplumunun eyleyen kişisi/etkeni, ahlâki değerleri hiçleyen ya da bu değerleri bağlayıcı unsur olarak görmeyen bir insan tipidir ve eylemlerini akla dayandırır. Bizim toplumumuzun etken varlığı/insanı, ahlâkı hiçleyen bir varlık değildir. Hedefe varmada her yolu mubah sayan bir anlayışta olmayan, varlığının sırrını temel varlıkta, Allah´ta bulan ve yaptıklarının, yapacaklarının günü geldiğinde hesabı olacağını bilen bir varlıktır. Çünkü bizim gibi geleneklerine bağlı toplumlarda temel ahlâkî değerlerin kaynağı dindir. Bu din ve ahlâkî ilkelerin temel amacı, toplum içinde bir düzenliliğin hüküm sürmesi, yönetenin de yönetilenin de mutlu olması, toplum katmanları asında toplumsal barışı tesis etmedir.

Bugün, teknolojik açıdan diğer ülkelere oranla daha gelişmiş ülkeler tarafından önümüze sürülen küreselleşmenin temel ilkesi sömürüdür. Bu sömürü başta ekonomik anlamda, ardından da siyasî ve kültürel anlamdadır. Çünkü küreselleşme, ekonomik ve teknolojik açıdan güçlü Batı´nın dünyayı yeniden şekillendirme teşebbüsüdür ve hedefi de doğal kaynakları henüz kullanılmamış, teknolojik yönden Batı karşısında edilgen konumdaki ülkelerdir. Bu bağlamda Batı´nın, kendi dışındaki ülkeler karşısındaki durumu “efendilik” şeklinde değerlendirilmelidir. Efendinin refah içinde yaşayabilmesi, işlerini sorunsuz yürütebilmesi için kölelerini de kendi ahlâkî anlayışında toplaması, birleştirmesi gerekir. Ancak, küresel ahlâkın yerleşmesi için, bazı engellerin ortadan kalkması gerekir. Bu engeller ise, öncelikli olarak milli kültürel değerlerdir. İletişim teknolojisindeki üstünlüğü ve iletişim araçlarını tekelinde bulundurması, efendiye/Batı´ya bu engelleri ortadan kaldırma imkânı vermektedir. Kölelerin doğru-yanlış, iyi-kötü, haklı-haksız, dost-düşman, vb. algılamaları da efendinin/Batı´nın kendilerine sunduğu bilgiler, tespitler çerçevesinde olmaktadır.

Hiçbir toplum, kendini ilgilendiren olay, durum ve sorunları kendi tarihinden, kültürel yapısından hareket etmeden değerlendiremez, çözümleyemez. Çözümü kendi dışında aramak, dış güçleri kurtarıcı görmek, birtakım toplumsal değerlerden vazgeçmeyi gerektirir. Gerekli donanım ve hazırlığa sahip Batı, bu fırsatı hiçbir zaman kaçırmamıştır ve günümüzde de ekonomik ve siyasî yapımıza, bunların uzantısı olarak toplumsal yapımıza, aile yapımıza son derece sistemli şekilde, her türlü araçla saldırmaktadır. Yaşanılan süreçte bu saldırılar halk tarafından son derece kanıksanmış olup artık sıradan olaylar derecesinde algılanmaktadır. Çünkü, küresel kültür, son derece yumuşak, güler yüzlü, hoşgörülü bir üslupla sunulmaktadır. Bu yönüyle küresel kültür, eskilerin söyleyişiyle aynileştiricidir. Her ülkedeki coğrafî şartlardan kaynaklanan ve farklı kültürel çeşitlilikler gösteren toplulukları, etnik topluluklar şeklinde gösterip sunduğu maddî imkânlarla, siyasî vaatlerle kendine çekmek çabasındaki küreselleşmenin eyleyenleri, dünyanın Amerikalı, Avrupalı algılanışını sağlarlar.

Adını ne koyarsak koyalım, hızlı bir çağda yaşıyoruz ve dünya artık sandığımızdan da küçük ve bir bütünleşmeye doğru yol almakta. Pekiyi biz bu bütün içinde kaybolup gidecek miyiz, yoksa bu bütünde kendi kültürel kimliğimizle varlığımızı sürdürebilecek miyiz? İşte bu noktada milli kültürümüz ve milli devlet yapımız, gerek iktisadî yaşamı düzenleyici gerekse ahlâkî ilkeleri, millî kültürün korunması, geliştirilmesi ve evrensel değerler olarak kabul görmesi yönünde bize yol gösterici olacaktır. Zira, genel anlamda Türk kültürünün ve devlet anlayışının merkezinde insan ve insanın mutluluğu vardır Batı, küreselleşme çerçevesinde dünyaya egemen olmaya, dünyayı “tek tip”leştirmeye çalışırken insanı teknolojik gelişmenin edilgen bir aracı haline getirmekte, bu da kendi içinde ciddi ahlâkî ve kültürel bunalımlar doğurmaktadır. Teknolojik yönden insan hayatını kolaylaştıran “ürünler elde edilmiş, ancak bu ürünler insanları mutlu edememiştir. “Bu büyüleyici teknolojik ürünler günümüz insanının içini kaplayan kin, öfke, öç ve çok kazanma hırsına engel olamamıştır. Tüketim toplumu olarak adlandırabileceğimiz ve adeta her şeyin satılık olduğu, her şeyin bir fiyatı olduğu bu toplumlarda insanlar, ekonominin, dolayısıyla da tüketimin aracı durumuna gelmekte bu da insanları bunalıma itmektedir. Benzer bunalımları yaşamamamız için bu süreçte geleneksel değerlerimiz ile çağdaş dünyanın evrensel değerlerini bir arada değerlendirmemiz gerekmektedir.

 

Ukrayna: Rusya, başkent Kiev'e seyir ve balistik füzelerle saldırdı

Rus istihbaratı: Fransa, ilk etapta 2 bin askeri Ukrayna'ya göndermek için hazırlık yapıyor

Katillerin gözü döndü! İsrail’den Şifa Hastanesi’ne katliam gibi baskın: Sivilleri acımadan öldürdüler

Uzman isim Türkiye'nin rolünü anlatarak uyardı! Karadeniz'i bekleyen büyük tehlike

Pakistan'dan Afganistan'a hava saldırısı!

Rusya'da seçim: Dünya Putin'i protesto ediyor

Türkiye ve Irak'tan ortak bildiri

ABD uçağından görünen detay! Filistin topraklarına alçak imza

Rusya’da kritik seçim! Halk sandık başında: Putin yeniden mi geliyor?

Zelenskiy, Ukraynalıların Rusların Avrupa'ya geçişini engellediğini söyledi