Selim Çoraklı


Makedonya´da Bir Türk Yapılanması:


 

Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti, “İmparatorluğa Mersiye” isimli şiirinde adeta bir ağıt havasıyla Osmanlı´nın Balkanlardan çekildikten sonra orada kalan yurtlarımız ve insanlarımızın düştüğü hali şöyle tasvir eder:

“Kosovalar, Plevneler bizsizdir,

Yosun tutmuş camilerim ıssızdır,

Boynu bükük minareler öksüzdür,

Açmaz olmuş Kızanlığın gülleri,

Biz neyledik o koskoca elleri? 

 

Hali görür, geleceği sezerdik,

Bir zamanlar ta Vistül´de gezerdik.

Haritayı biz kendimiz çizerdik,

Fetheyledik deryaları, çölleri,

Biz neyledik o koskoca elleri?

 

Rodopların ak başları yaslıdır,

Serdengeçti gönül, artık usludur,

Rüzgârları bile matem seslidir,

Zafer, zafer der, eserdi yelleri,

Biz neyledik o koskoca elleri?

Gerçektende Osmanlı Cihan Devleti´nin Balkanlardan çekilmesinin ardından o topraklarda kalanlar büyük açılara, işkencelere ve zulümlere maruz kalmışlardır. Osmanlı´nın mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti´nin zayıflığı sebebiyle sahip çıkamadığı insanımız yaşadığı topraklarda canla başla mücadele ederek bir varlık savaşına girmişlerdi.

Bu topraklardan biri de topyekûn Balkanlar ve bahusus bugün adı Makedonya olan topraklarda da aynıyla zuhur etmiştir.

Osmanlı´nın 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) ve 1912 Balkan Harbi´nin ardından yaşanan toprak kayıplarıyla birlikte, başta

1912 tarihinde zuhur eden Balkan Harbi ve 1. Cihan Harbi´nin ardından Osmanlı Balkanlardan çekilmiş ve o topraklar adeta “Bal”ı gitmiş “Kan”ı kalmış yurtlar haline dönüşmüştür.

Bu topraklarda yaşayan soydaş ve dindaşlarımız çoğu zaman maruz kaldıkları zulümler sebebiyle hayatlarını kaybetmiştir. Bazen de yaşanan katliamlar sebebiyle Türkiye´ye göç etmenin yollarını aramış ve bunu çoğu kez başarmışlardır. Bu çerçevede 1923-1933 arasında Yugoslavya´dan 110 bin, 1923-1938 yılları arasında Romanya´dan 115 bin, 1923-1949 yılları arasında Bulgaristan´dan 220 bin, 1923-1945 yılları arasında Yunanistan´dan 400 bin insanımız anavatan Türkiye´ye göç etmiştir.

Ancak Balkanlardan göç edemeyip o toprakların adeta birer bekçisi gibi kahramanca direnen insanlarımız da olmuştur. Zaten bugün Balkanlarda hala izlerimiz varsa bu isimsiz kahramanlar sayesinde olmuştur.

Balkanlarda komünist rejimler içinde yaşamak zorunda kalan Müslüman Türkler, zaman zaman yapılan zulümlere isyan etmiş ve başkaldırı olarak nitelendirilen hareketlere girişmişlerdir.

YÜCEL TEŞKİLATININ KURULUŞU

Yukarıda zikredilen çerçevede 1941 yılında Makedonya´da yaşayan Türkler, içinde bulundukları zor şartlara rağmen teşkilatlanma yoluna gitmiş ve tarihe “Yücelciler Teşkilatı” olarak geçen bir yapılanma içine girmişlerdir.

Yücelciler Teşkilatı´nın kurulduğu dönemde Türkiye´de iktidarda İnönü zihniyeti hâkimdi ve dış Türklerin varlığını bile kabul etmiyorlardı. Hatta o dönemlerde (1949) Türkiye´ye sığınan Türkler Rusya´ya geri iade edilmiş ve geri verilen Türkler teslim alınır alınmaz Boraltan Köprüsü üzerinde kurşuna dizilmişlerdir. (Boraltan Köprüsü Katliamı, Türkiye´ye sığınan Rus ordusunda askerlik yapan 195 Azeri Türkünün 1945 yılında mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde Sovyetler Birliği´ne iadesi sonrası yaşanan katliamdır. Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü´nden geçerek Türkiye´ye iltica eden Azeri Türkü İnönü hükümetinin talimatıyla iade edildi ve Boraltan Köprüsü´nde kurşuna dizildi.)

Yücel Teşkilatı, Makedonya Türklerinin millî ve dinî varlıklarını korumak ve yaşatmak üzere faaliyetler yürütmüş toplumsal bir harekettir.

Teşkilatın daha önceki halkası; Makedonya, Sancak, Kosova ve Bosna Müslümanlarının 1925 yılında kurduğu İslam Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti ile Cenubi Sırbistan Müslüman Teşkilatı ve Yardım Cemiyetidir. Ortak amacı, dinî kimliklerin ve hakların muhafazası ve savunusu olan bu teşkilatları örnek alarak daha küçük ölçekte bir bölge -Makedonya- için faaliyet göstermeyi hedefleyen Yücel Teşkilatının temelleri 1939 yılında Üsküp Yardım Cemiyeti çevresinde atılmıştır.

Yücelciler teşkilatı da Türkiye´deki İnönü yönetiminin ilgisizliği yüzünden varlığını devam ettirememiş ve kısa bir zaman sonra mensupları yakalanarak bazıları idam edilmiş, bazıları da yıllarca hapishanelerde süründürülmüştür.

Teşkilatın ilk çekirdeği Kemal Rasim Günsever´in evinde toplanmıştır. Bilindiği kadarıyla Şuayb Aziz, Şerafeddin Ferid, Nazmi Ömer, Muzaffer Ahmed, Fettah Süleymanpasiç ve Mehmed Dalip adlı Türk gençleri kurucu üyelerdi. Zamanla bütün Makedonya´ya yayılan teşkilatlanma sayesinde Yücelcilerin sayısı beş yüze ulaşmıştır. 

İNÖNÜ DIŞ TÜRKLERE SAHİP ÇIKMADI

Yücelciler Teşkilatı ilk kurulduğu yıllarda “Muhammed Cevahirci, Münir Ekrem Şahin, Salih Müftiç ve Muyaçiç” isimli dört üyesini Türkiye´ye göndererek destek istemiş, ancak İsmet İnönü tarafından bu destek verilmediği gibi tekdir edilerek geri gönderilmişlerdir.

İsmet İnönü iktidarda olduğu dönemlerde dış Türker diye bir varlığı kabul etmiyordu. Hatta ülkemizde Esir Türkleri savunanları “Irkçı-Turancı-Türkçü” diyerek tutuklatmış ve yıllarda hapislerde tutmuştur. İnönü´nün zihniyeti ve korkaklığı Misak-ı Milli hudutları dışında Türk ve Müslüman unsuru diye bir şey kabul etmeme esasına dayanıyordu.

Hâkim literatürde Yücelciler, Tito´nun komünist Yugoslavya´sında Türklük uğruna mücadele etmiş kahramanlar olarak yer almaktadırlar. Komünizmin Türklerin kültür ve medeniyetlerini yok edeceğine inanan bir grup şuurlu Müslüman Türk gençler, bu durumdan korunabilmek için bir araya gelmeye başlamışlardı. Bu dönemlerde Yugoslavya´da hakim olan komünistler Türk gençlerini de komünist yapmak ve partilerine almak için büyük gayret gösteriyorlar, başarılı olamayınca da bunun sebeplerini aramaya başlıyorlardı. Komünistler Türk gençlerinden muhbir olmalarını istiyor ama Türk gençleri bunu kabul etmiyordu. İşte böyle bir dönemde Türk gençlerini komünistlerden uzak tutmak için bir teşkilat kurulması fikri doğmuş ve hayata geçirilmiştir.

Makedonya´daki Türkler arasında hızla büyüyen Yücelciler Teşkilatı, o dönemlerdeki bazı Türk diplomatlar tarafından değişik mecralara sürüklenmek istemiş ama bunda başarılı olamamışlardır.

 

YÜCEL ADINI 1945´TE ALDI

1945 yılına kadar adeta isimsiz bir teşkilat olan bu oluşuma Yücel adı verildi. Bu teşkilatın başkanlığını ise 1930 yılına kadar Üsküp´teki Ataullah Kurtiş Efendi´nin meddah medresesinde tahsil etmiş olan Şuayb Aziz Efendi getirildi. Yücelciler Teşkilatı´nın kurucuları arasında başkan Şuayb Aziz dışında, Ali Abdurrahman Ali, Şerafettin Ferit Süleyman, Refik Şerif Mehmet, Fettah Salih Süleymanpaşiç, Kemal Rasim İlyas ve Abdülkerim Ethem İbrahim” vardı.

Yücel Teşkilatı´na üyelik esnasında, Kur´an-ı Kerim, bayrak ve tabanca üstüne el basılarak, “Türklük ve Türkiye Cumhuriyeti menfaatleri için gerekirse kanımın son damlasına kadar çarpışıp canımı vereceğim” ifadesinin yer aldığı teşkilat yemini ediliyordu.

Türklerin haklarını korumak maksadıyla kurulan Yücelciler teşkilatı, o dönemler logosunda minare sembolü bulunan ilk Türk gazetesi unvanına sahip olan “Birlik” gazetesinin ilk sayısını, 23 Aralık 1944 tarihinde çıkardılar.

Komünist yönetim Yücelcilerin faaliyetlerinden rahatsız olduğu için kurulan teşkilatı ve çıkardıkları gazeteleri ele geçirmek istiyorlardı ve bunu kısa zaman sonra gerçekleştirdiler. Gazetenin yönetimi komünistlerin eline geçince adeta Komünist partisinin yayın organı durumuna soktular.

Ellerinden gazeteleri alınmasına rağmen yılmayan Yücelciler, Üsküp radyosunda ilk Türkçe yayını, ilk Türk öğretmen kurslarının organizesi ve bu kurslarda çok sayıda öğretmen yetiştirilmesi, alfabe ve ilk okuma kitaplarının hazırlanarak en ücra köylere kadar ulaştırılması, teşkilat mensuplarının cezaevinde tutuklu bulundukları süre içinde Üsküp Türk Tiyatrosu için birçok tiyatro eserinin Türkçeye çevrilmesi, Yücel Teşkilatı´nın diğer önemli faaliyetlere imza attılar.

Teşkilatın diğer önemli bir faaliyeti, Yugoslavya´nın ilk Türk okulu olan ve günümüzde de faal vaziyette bulunan Tefeyyüz adlı okulu açmasıdır. Üyelerinin büyük bir çoğunluğunu öğretmenlerin oluşturduğu teşkilat, yeni Türk alfabesi ile okuma kitapları basmak, Üsküp Radyosunda ilk Türkçe yayın ve eğlence programı yapmak gibi birçok yeni oluşum gerçekleştirmiştir. Ayrıca Türk milliyetçisi teşkilat, millî şuur oluşturma noktasında önemli gördükleri bazı eserleri Türkiye´den Yugoslavya topraklarına getirtmiştir. Atatürk´ün Nutuk´u başta olmak üzere, Mehmet Akif´in Safahat´ı, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Namık Kemal´in eserleri ve Yahya Kemal Beyatlı´nın şiirleri en çok okutulan eserler arasında yer almaktadır. Bütün bu eserlerin doğrudan milliyetçi bir ideolojiye sahip olması dikkat çekicidir. Etnik grubun aydınları arasında oluşturulmaya çalışılan ve tabana -en ücra Türk köylerine kadar- ulaşması hedeflenen Türk milliyetçiliği, salt kültürel ögeleri muhafaza etme çabasından ziyade komünist rejime entegre olmak istememe amacı etrafınca şekillenmiştir.

Türklerin, milli ve manevi yönden uyandırılmasında önemli rol oynayan Yücelcilerin faaliyetlerinden rahatsız olan teşkilatı dağıtmak için her türlü oyunu oynamaya başladı ve ardından tutuklamalar birbirini takip etti.

Yücelciler sadece Üsküp´te değil özellikle Köprülü gibi illerde de güçlü bir şekilde örgütlenmişlerdi. Yücelcilerin tutuklanmasında her ne kadar gizliliğe çok önem verseler de aralarına sızan hainlerin büyük rolü vardı.

Komünist rejim, Yücel Teşkilatı mensupları hakkında üç grup tutuklama, soruşturma ve infaz uyguladı. Birinci grup tutuklama, 19 Eylül 1947 tarihinde başladı.

Önde gelen birçok Müslüman Türk aydını tutuklandı. Yücelciler, sorgulama adı altında akıl almaz işkencelere maruz kaldılar. Tutuklananlar arasında bulunan Mehmed Ardıcı, o günlere ait anılarında meseleyi şöyle özetlemektedir:

“Galiz bir küfür sağanağından sonra yüzüme ve kafama inen darbelerin ancak dördüncüsüne kadar sayabildim... Kova ile su dökmüşler. Daha çabuk ayılmam için. Bacaklarıma tekme ile vuruyorlar. Her tarafım kan içinde. Enseme sıcak bir şey süzülüyor. Elimi götürüyorum; Kan... Şiş ve kanlı yüzümde vurulmadık santim yer bırakılmamıştı, şimdi de cilası geçiliyordu. Son olarak mideme bir tane yedim. Ya Rabbim koru beni.” (Yücelciler 1947, Mehmet Ardıcı, İnsan yayınları, Sayfa 74-85)

Yücelciler teşkilatından ilk olarak 17 kişi tutuklanmıştı. 19 Ocak 1948 tarihinde duruşmaları yapıldı ve “Terörist-Casus teşkilatı kurarak, Makedonya´da yaşayan Türkleri, Makedonya Halk Devletine karşı organize ederek, devlet düzenini değiştirmeye ve yıkmaya yönlendirmek.” Suçlamalarına maruz kaldılar.

Komünistler Yücelcilere mahkeme sırasında avukat tutmalarına bile izin vermemiş, kendileri yandaş avukatları tayin etmişlerdir. Beş gün süren göstermelik yargılama neticesinde, 25 Ocak 1948 günü, açıklanan kararda, Şuayb Aziz İshak, Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup ve Âdem Ali Âdem hakkında kurşuna dizilerek öldürülmek suretiyle idama mahkûm edilmiştir.

Bu dört kişi dışında kalan Türkleri ise yüzlerce yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.

20 Yıla Mahkûm Edilenler:

Şerafettin Ferit Süleyman

Refik Şerif Mehmet

Kemal Rasim İlyas

Abdülkerim Ethem İbrahim

Şefik Ruşit Elmas)

15 Yıla Mahkûm Edilenler:

Fettah Salih Süleymanpasiç

Muzaffer Ahmet Süleyman

12 Yıla Mahkum Edilenler:

Fazlı Vehbi Şükrü

Mehmet Şerif Dalip

Kemal Rıfat Ferhat

Ayrıca Said Bilal Halil 11 yıla, Ali Halil Mustafa 10 yıla ve Ahmet Halil Mustafa ise 8 yıla mahkûm edilmiştir.

Komünist Bulgar idaresi karar verildikten 33 gün sonra idam hükümlerini yerine getirmiş ve teşkilatın üst yönetiminden dört kişi şehit edilmiştir.

Diğer tutuklular ise askeri kamyonlarla değişik cezaevlerine gönderilmiştir. Şehit Nazmi Ömer´in eşi Hacer Yücel, eşi idama mahkûm edildikten sonra, son defa görüşmeleri için eşinin annesi, babası, altı kardeşi ve üç aylık kızıyla birlikte hapishaneye giderler. Hacer Yücel, o gün yaşananların devamını şöyle anlatıyor:

“O, bir taraftaydı. Teller aşırı duruyoruz. İçeri alındıktan sonra sadece o an gördüm. Hepimiz ağlıyoruz. Kızımı göremiyor ki, yüzünü, gözünü. Elinde bir mendil vardı, onu verdi ona. Ağlamayın dedi, ne ağlıyorsunuz öyle. Ben gidiyorum ama sizi arkamdaki (Türkiye”yi kastederek) milyonlarca kız kardeş ve kardeşe emanet ediyorum. Yaşasın Atatürk Türkiye´si, yaşasın Türkiye, dedi. Derken hemen kolundan tutup götürdüler. Bir daha da göremedim. Mezarını da görmedim. Nereye gömüldüğünü bilmiyorum.”( Yücelci Türkler, Emin Akdağ & Haşim Söylemez, Aksiyon Dergisi Sayı: 479, İstanbul, Şubat 2004.)

Yücelciler teşkilatı yapılan idamlar ve verilen hapislerle büyük oranda sarsıldı. Faaliyetlerine devam eden Yücelciler için 1948 yılının Mayıs ayı yeni bir operasyona maruz kaldılar ve ikinci tutuklama furyası başladı.

Bu tutuklamalar sonrasında yapılan duruşmalar neticesinde, yirmi dokuz kişi daha hüküm giydi.

Ali Malik Yakup 9 yıla, Hüsameddin Mehmet 7 yıla, öğretmen Münir Süleyman Ali, berber İdris Sait Yunus ve öğretmen Necati Recep Emin 5´er yıla, öğretmen Halit Şükrü Halit, saraç Halil Sait Yusuf ve öğretmen Burhanettin Haşim 4,5, terzi Fahrettin İslam Şakir 3,5 yıla, Bekir Salih 3 yıl 3 aya, Refik Ali Osman 3 yıla, Mustafa Asım Mehmet 2 yıla, öğretmen Refik Ali Fettah 2 yıl 8 aya, Zikeriya Zülfü Eyüp , öğretmen Yunus Eyüp Yunus, Hakkı Tevfik Baki (Merter) ve öğretmen Mustafa Salih Hurşit 2,5 yıla, saraç Mehmet Sırrı Liman, terzi Yusuf Abidin Ali, öğretmen Recep Salih Murtaza, saraç Şevki Behlül Kerim, marangoz Şükrü Tacettin Ali ve saraç İdris Tevfik Bilal 2´şer yıla, öğretmen Hüseyin İsmail Nezir 1,5 yıla, ilk grupta kurşuna dizilerek şehid edilen Ali Abdurrahman´ın eşi, müzik öğretmeni Didar Ali 1 yıl üç ay, derici Fahrettin Müslim, Fehim Misim Ahmet, Arif Mehmet İbiş ve Ferhat Ahmet İslam 1 yıla mahkûm edildiler.

Komünistler Yücelcileri boş bırakmıyor, baskı üstüne baskı yapıyorlardı. Bu baskılar sonunda üçüncü bir grup tutuklanma gerçekleşti. 1948 yılının sonuna doğru Ekrem Ali Sakip, Ramadan Rasim İlyas, Raif Rıfat, Hüseyin Mahmut Kamber ve Hüseyin Mustafa İskender, Kani Salih Eyüp, Emin Buba, İlyas Yaşar İlyas, Fahrettin Hasip, Kemal Kazım, Kemal Zülfü Eyüp , Kemal Şakir, Niyazi Eşref, Abdullah Bilal, Fahrettin Rıza, Şemsi Abbas, Cevdet Yakup ve Saffet Mahmut isimli 18 kişiyi daha tutukladılar ve Kurşun Madenleri´nde çalıştırılmak üzere sürgün cezasına çarptırdılar.

Komünist yönetim Müslüman Türkleri tutuklayıp, bazılarını idam ederken Türkiye´den hiç ses çıkmadı. Yücelcilerin bu büyük davaları komünist rejimin baskıları sebebiyle hep tarihin tozlu sayfaları arasında kaldı.

Makedonya´nın büyük gazeteci ve şairlerinde Avni Engüllü yıllar sonra Yücelciler hakkında yaptığı açıklamada bu teşkilatın gayesinive tarih sahnesindeki karşılığını şöyle dile getirmiştir:

“Yücel, boş bir hareket değildir. Yücel, Türklerin başına gelecek olanları görenlerin bir teşkilatlanmasıdır. Bütün talihsizliklere rağmen bir başkaldırıya hazırlıktır. Ancak, her ne kadar öyle bir renk verilmek istenmişse bile, terörcü bir teşkilat değildir. Onların aradıkları, Makedonya´da (o zamanın Yugoslavya´sında) Türklerin haklarının savunulmasıdır. Onların bu teşkilatla nereye varmak istediklerini anlamak için, Ohri Çerçeve Anlaşmasını okumak yeterdir. Onların savaşımlarının esası bu belgededir. Bu belgeyse onların kurşuna dizilmelerinden yıllar sonrası varılan bir durumdu. Her ne kadar Türklerin konumu, bu anlaşma ile Makedonlarla Arnavutlara tanınan haklardan uzak kaldıysa bile, Yücelciler, aslında Ohri Çerçeve Anlaşması´na götüren yolda ilk şehitlerdir!”( Ohri Çerçeve Anlaşması´nın İlk Şehitleri, Avni Engüllü)

1937´lerde ilk temeli atılan ve 1947 yılında tutuklamalarla sonu getirilen Yücel Teşkilatı hakkında şimdiye kadar bütün belgeleri ortaya çıkarılan bir araştırma yapılmadığı açıktır. Bu hususta yazılan bazı kitap ve makaleler çerçevesinde kalan Yücelciler Teşkilatı, belki de Balkanlarda Müslüman Türklerin var olmasında en büyük rolü oynayan teşkilatlardan biri olmuştur. 

Yararlanılan Kaynaklar

Yücelcilere Nasıl Kıydılar, Av. Salih Murat, Köprü Kültür, Sanat ve Eğitim Derneği Yücelciler Paneli, Üsküp, 3 Mart 2006

Yücel Teşkilatı, H. Yıldırım Ağanoğlu, Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Yayınları, İstanbul, 2006.

Yugoslavya´da Müslüman Türk´e Büyük Darbe, Altan Deliorman, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1973.

Yücelciler 1947 / Makedonya´da Müslüman Direnişi, Mehmet Ardıcı, İnsan Yayınları, İstanbul, 1991.

Üsküp Kitabı, H. Yıldırım Ağanoğlu, Fide Yayınları, İstanbul, Ocak 2008.

Yücelciler, Şahadetlerinin 50. Yılı Anısına (1948-1998), Refik Özer, İstanbul 1998.

Yücel Olayı, Yaşar Aytek, İstanbul Gazetesi, 20 Mart 1974.

Yugoslavya´dan Sessiz Türk Göçü, Şerafettin Ferit Süleyman Yücelden, Türk Dünyası Dergisi, Sayı 11, İstanbul, 1998.

Yücel ya da Fırsattan Yararlanmak, Suat Engüllü, Tan Gazetesi, Priştine, 1 Eylül 1990.

OHri Çerçevesi Anlaşması´nın İlk Şehitleri, Avni Engüllü, Zaman Makedonya, Üsküp.

Bir Muamma Olarak Yücel ve Yücelciler, Avni Engüllü, Köprü Kültür, Sanat ve Eğitim Derneği “Yücelciler” Paneli, Üsküp, 03 Mart 2006.

Yücelci Türkler, Emin Akdağ & Haşim Söylemez, Aksiyon Dergisi Sayı: 479, İstanbul, Şubat 2004.

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!