Ömür ÇELİKDÖNMEZ


Türkiye´nin Enerji Jeopolitiği ve Çin İstilasında Avrasya Balkanları!

Bırakın Cumhurbaşkanı´nın uçağına binmeyi yanından dahi geçmedim. Kimsenin çağırıp, “gel, bin” dediği de diyeceği de yok.


Bırakın Cumhurbaşkanı´nın uçağına binmeyi yanından dahi geçmedim. Kimsenin çağırıp, “gel, bin” dediği de diyeceği de yok.

Demezler de. Neden mi? Çünkü yalaka tayfasından bize sıra gelmez.

Ama inanın Cumhurbaşkanı´nın dış gezilerini bu iliştirilmiş havuz medyasından devşirilen gazetecilerden daha iyi takip ettiğimi söyleyebilirim.

Sizinle paylaşacağım bilgileri, onların kaleminden okumanız mümkün değil. Denemesi bedava.

Türkiye, enerji temininde bağımsız strateji izliyor…

Cumhurbaşkanı´nın son yurtdışı temaslarının amaç ve sonuçlarını değerlendirmeden önce, Türkiye´nin sürdürülebilir, çeşitlendirilmiş enerji türleri ve kaynaklarına ilgi duyduğunu belirtmeliyim.

Bu çerçevede Türkiye ile Venezuela arasında 2010´da Ankara´da Enerji İşbirliği Anlaşması imzalandı. Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti Petrol ve Madencilik Bakanlığı arasındaki tamamlayıcı anlaşma ile atılmıştı.

Bu anlaşma Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak, Resmî Gazete´de 13 Ocak 2017´de yayımlandı. Buna göre, Türkiye adına Turkish Petroleum International Company, Venezuela´daki rafineriden sağlanacak petrokoku rekabetçi bir fiyatla pazarlayıp satabilecek.

Bu satıştan sağlanacak finansmanla Venezuela´daki mevcut liman ve taşıma sistemi iyileştirilecek.

Venezuela devlet petrol ve doğalgaz şirketi, iki ülke arasındaki petrokok projesinin yatırım süresi boyunca ve sonrasında gerekli finansal garantileri sağlayacak.

Ortak enerji stratejileri doğrultusunda Türkiye´de, Akdeniz havzasına yönelik petrol depolama tesislerinin kurulması için fizibilite çalışmalarına başlanacak. Venezuela havalimanlarını kullanan Türk Hava Yolları (THY) filosuna ait uçaklara, ekonomik ve rekabetçi şartlarda jet yakıtı ikmal edilecek.

Söz konusu anlaşma ile ayrıca Venezuela´nın inşaat, altyapı, ilaç, yiyecek ve benzeri ihtiyaçlarının Türkiye tarafından temin edilmesi için bir barter mekanizması oluşturulacak. Ham petrolün rafinasyonu sırasında oluşan petrokok, karbonca zengin ve ısıl değeri çok yüksek bir katı yakıt türü olarak biliniyor.

Venezula lideri Nicolas Maduro´un Türkiye´nin bulunduğu konsorsiyum; Turkish Petroleum International Company (TPIC).

Turkish Petroleum International Company (TPIC), TPAO´nun uluslararası faaliyet gösteren bir şirketi olarak kurulduğu 1988 yılından bu yana, petrol saha hizmetleri, petrol ticareti ve dağıtımı alanlarında, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Kafkasya, Orta ve Güney Asya ve Güney Amerika pazarlarında etkin faaliyet yürütüyor.

Kamuya ait bir enerji şirketi olan TPIC, yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştirdiği başarılı faaliyetlerle, Türkiye´nin enerji stratejisine katkıda bulunma, ülkemizi yurt dışında en iyi şekilde temsil ve Türkiye´nin en saygın enerji kuruluşlarından biri olma gayesiyle çalışmalarına kararlılıkla devam ediyor.

Türkiye´nin Enerji Kaynakları Jeopolitiği…

Türkiye´nin yeni rotasını, her küresel odak kendi açısından analiz ediyor. Enerji kaynakları jeopolitiği doğrultusunda hareket eden bir Türkiye var.

Türkiye´nin Avrasya romantizmiyle AB sürecini tamamen rafa kaldırması, NATO´dan kopması veya talebi üzerine Şanghay Beşlisi´ne dâhil edilmesi mümkün değil; çünkü tüm olumsuzluklara ve beceriksizliğe rağmen Türkiye´nin reel politik bir stratejisinden söz edilebilir.

Türkiye´nin Doğu - Batı arasındaki ekonomik, kültürel ve siyasi köprü olma stratejisi üzerine inşa ettiği uluslararası denge politikası bunu gerektiriyor.

Yapılması gereken bu dengenin akılcı politikalarla geliştirilmesi ve sürdürülebilmesi. ABD ve AB´nin 'bizim kontrolümüzde olsun küçük olsun' anlayışıyla şekillendirdikleri Türkiye politikası, ülkemizi ne güldürüyor ne öldürüyor deyim yerindeyse sürüm sürüm süründürüyordu.

Ancak Türkiye´nin Rus, Azerbaycan ve diğer Türk cumhuriyetlerinin yanı sıra İran ve hatta Irak´ın doğalgaz ve petrollerinin Avrupa´ya intikalinde devasa bir enerji terminaline dönüşmesi ABD ile Avrupa başkentlerindeki hesabı bozdu.

Türkiye, şimdi nükleer enerji elde edebileceği santrallar kuruyor.

Bu santraller hem Türkiye´nin enerji ihtiyacının karşılanmasında kullanılan enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesinde, bunların sürdürülebilir olmasında çok önemli.

Türkiye bu amaçla bir dizi hamleler gerçekleştiriyor. Bu çerçevede Japonlar, İstanbul´da 100 milyon dolarlık fonla nükleer bilim ve reaktör mühendisliği eğitimi verilecek bir üniversite kuruyor.

Türkiye´nin; Avrupa Birliği´nden bağımsız enerji terminaline dönüşmesi, enerji kaynaklarını çeşitlendirmesi ve sürdürülebilir enerji politikaları en çok kimi rahatsız etmiş olabilir?

Ankara´nın Cezayir´le Petrokimya Anlaşması, Avrupa Birliği Projesi mi?..

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 26-28 Ocak 2020 tarihlerinde mevkidaşlarının davetlerine icabetle Cezayir, Gambiya ve Senegal´i ziyaret etti.

Yapılan görüşmelerde bu ülkelerle ikili ilişkiler tüm boyutlarıyla ele alındı ayrıca bölgesel ve uluslararası gelişmeler hakkında görüş teatisinde bulunuldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye-Cezayir İş Forumu´nda yaptığı konuşmada, Türkiye´nin, Afrika ülkeleriyle toplam ticaret hacminin son 17 yılda yüzde 381 artışla 26 milyar dolara ulaştığını açıklayarak, “Önümüzdeki dönemde kıta ile iş birliğimizi daha da ilerleteceğiz. El ele, omuz omuza, gönül gönüle vererek ticaretimizi 50 milyar dolar seviyesine taşıyacağız” dedi. (*)

Türkiye ve Cezayir´den şirketlerin ortaklığında Cezayir milli enerji şirketi Sonatrach ile Türkiye´den Rönesans Holding ortaklığıyla Adana´da bir petrokimya fabrikası kurulacak.

Proje inşaatının yaklaşık 2 yıl sürmesi bekleniyor. 2022 yılının temmuz ayında fabrika üretime geçecek. Cezayir milli enerji şirketi Sonatrach, sanayide sıklıkla kullanılan polipropilen maddesinin üretiminde ham madde olarak kullanılmak üzere bu fabrikaya 450 ton propan gazı tedarik etmeyi üstleniyor.

Maliyetinin 1,4 milyar dolara ulaşması beklenen projenin yüzde 66´sının Rönesans Holding´e, yüzde 34´ünün ise Sonatrach´a ait olmasında anlaşmaya varıldı. (**)

Aaaaaa!.. Rönesans Holding de neyin nesi?

Baştan söyleyeyim, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi´ni inşa eden firma. Rönesans Holding; günümüzde Avrupa´nın en büyük müteahhitlik şirketlerinden 9´uncusu.

Malatya Darendeli, ODTÜ İnşaat Mühendisliği mezunu, İngilizce ve Rusça bilen Dr. Erman Ilıcak tarafından 1993 yılında Rusya St. Petersburg´da kurulan Rönesans Holding, dünyanın 20´den fazla ülkesinde ana müteahhit ve yatırımcı olarak hizmet veriyor.

İnşaat, gayrimenkul geliştirme, enerji ve sağlık ana dallarında faaliyet gösteren holding, dünyanın en büyük müteahhitlik şirketlerinin sıralandığı 'ENR' listesinde 38´inci sırada yer alıyor; aynı listede Avrupa´nın en büyük 10´uncu müteahhitlik şirketi.

Holding, 2018 yıl sonu itibarıyla 4,9 milyar dolar global ciro ve 8,4 milyar dolar aktif büyüklüğe sahip.

2016 yılında 215 milyon dolar yatırımla Dünya Bankası Grubu üyesi Uluslararası Finans Kurumu´nun (IFC) ortak olduğu Rönesans Holding, ağır sanayi tesisleri, altyapı projeleri, imalat sanayi tesisleri, kimyasal ve ilaç üretim tesisleri, yiyecek ve içecek işleme tesisleri, otomotiv ve makina fabrikaları, devlet binaları, sağlık kompleksleri ve enerji santrallerinin yanı sıra alışveriş merkezleri, ofisler, oteller, konutlar ve karma yapılar inşa ediyor.

Rönesans Holding´in Yönetim Kurulu Başkanı İpek Ilıcak Kayaalp, TÜSİAD, KANÇODER ve Rönesans Eğitim Vakfı üyesi. İpek Ilıcak Kayaalp, İngilizce ve Fransızca biliyor. (***)

Rönesans Holding Yönetim Kurulu´nun en çok dikkat çeken ve tek yabancı üyesi kim biliyor musunuz?

Bernard Charles Pasquier isimli Katolik bir Avrupalı. Monacolu. Association des Monégasque de l´étranger - Yurtdışı Monokolular Derneği-nin Genel Sekreteri.

Çok faal. Burnunu sokmadığı vakıf, dernek, kuruluş neredeyse yok. Türkçe deyimle 'bir koltukta on karpuz taşıyan' hiperaktif tiplerden.

Aynı zamanda Dream Foods International LLC ve Itaú Corpbanca ile Monako Prensliği Üye-Ulusal Konseyi, Monaco Méditerranée Vakfı Genel Sekreteri, Monako Rotary Kulübü Üyesi ve Club Monaco Corp Genel Sekreteri.

Daha önce International Finance Corp.´da (Columbia Bölgesi) Güney-Asya Direktörü ve Afrika-Afrika Departmanı, Gorenje gospodinjski aparati doo Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Compagnie Monégasque de Banque Genel Sekreterliği görevlerinde bulunan Bernard Charles Pasquier; Ecole Supérieure de Commerce de Montpellier´den lisans, John F. Kennedy Okulu´ndan yüksek lisans ve Harvard Üniversitesi´nden yüksek lisans derecesiyle mezun. (****)

Genel Sekreterliğini yürüttüğü Association des Monégasque de l´étranger - Yurtdışı Monakolular Derneği; Anna Lindh Vakfı bünyesinde yer alıyor. Anna Lindh Vakfı; Avrupa-Akdeniz Kültürler Arası Diyalog Vakfı´nın, Akdeniz´in her iki kıyısındaki toplumların ve insanların, birbirlerine yakınlaşması ve ortak projeler gerçekleştirmesi amacı taşıyor.

Avrupa-Akdeniz İşbirliği´nin 44 üyesi tarafından kurulan vakıf, bölgenin ortak geleceği için sivil toplum kuruluşlarını destekliyor, Akdeniz´de kültürler arası işbirliğini geliştirmek amacıyla insanları bir araya getiriyor.

Vakıf, kurulduğu 2005 yılından bu güne bölge çapında, farklı kültür ve inançlardan 3000 üzerinde sivil toplum kuruluşunu çatısı altında toplayabilmiş. Türk Dışişleri de bunların 'hınk' deyicisi.

Vakfın oluşumunda, İtalyan siyasetçi, eski İtalya başbakanı ve Avrupa Komisyonu Başkanı Romano Prodi´nin büyük emekleri var, çünkü fikir babası o.

Vakfın Türkiye eş başkanlığını Ankara´da, Sistem ve Jenerasyon Derneği ve Eskişehir´de, Sivil Toplum ve Kalkınma Enstitüsü derneği yapmakta. (*****)

Sakın kimseye söylemeyin bu vakfın arkasında Vatikan yani Papalık var. Monaco zaten Vatikan´ın dünyevi seküler yüzü. Bernard Charles Pasquier´de, o Holding´de Vatikanı temsilen bulunuyor.

Avrupa, enerjiye ulaşmak istiyor…

Dünya enerji talebinin 2060 yılında, yani 40 yıl içinde bugünün iki katına çıkması bekleniyor. Bu büyük talep artışının başka sorunları da beraberinde getirmesi kaçınılmaz.

Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder´in Denetleme Kurulu Başkanlığı´na getirildiği Rus-Alman enerji konsorsiyumu, Kuzey Avrupa Doğal Gaz Hattı (NEGP), Rusya ile Almanya arasında doğrudan bağlantıyı kuracak önemli bir hat olarak düşünülmüştü.

Sadece Almanlar değil İngilizler de 'Rus Ayısı'na 'dayı' demeyi tercih ediyor. 'Ayı' diyerek Ruslar´ı aşağıladığımı düşünmeyin. Nasıl Türkler´de 'Bozkurt' güç sembolü ise ayı da Ruslar için aynı.

Çünkü dünyanın en büyük enerji şirketlerinden British Petroleum´un (BP) hali hazırda Rus petrol ve doğalgaz şirketi Rosneft´te yüzde 20 hissesi mevcut.

600 İngiliz şirketi, Rusya´da faaliyet gösteriyor.

Yine İngiltere´de 5 bin 800 şirket Rusya´ya ürün ihraç ediyor.

Rusya´nın en büyük şirketleri ise küresel sermaye piyasalarına Londra Borsası (LSE) üzerinden erişmeye devam ediyor.

Kuzey Akımı´nın Avrupa´da birleşik bir enerji pazarının kurulmasını engellediği kanaati hakim. Kuzey Akımı ‘ticari proje´ olduğu kadar aynı zamanda jeopolitik bir proje. Rusya´nın enerji jeopolitiği açısından Türk Akımı Projesi stratejik önceliğe sahip.

Türk Akımı projesinde döşenecek doğalgaz boru hattı ile Rus doğalgazının Ukrayna bypass edilerek Karadeniz üzerinden Türkiye ve Avrupa´ya taşınması sözkonusu.

Türk Akımı Doğal Gaz Boru Hattı projesinde Türkiye´nin kazanımları ortada. Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı Projesi, iki hattan oluşacak ve toplam 31,5 milyar metreküp kapasiteye sahip olacak.

Hatlardan biri Türkiye´ye uzanacak ve Türkiye´nin ihtiyaçları için kullanılacak. Diğer hattın ise Rus gazını Türkiye üzerinden Avrupa´ya taşıması planlanıyor.

Türkiye, bölgede güvenlik ve istikrarın temeli, medeniyetler arası bir köprü ve enerji koridorlarının geçtiği bir güzergâh olarak jeopolitik değerini her geçen gün artırıyor.

Enerji ve hammadde kaynaklarına ulaşmak isteyen Çin´in istila politikası…

Çin; demografik istila sürecini işgücü, öğrenci, turist ve sermaye transferiyle başlattı. Özellikle arkabahçesi olarak gördüğü Orta Asya ülkelerinde çok ciddi Çinli nüfus mevcut.

Çinlilerin giremediği birkaç ülkeden biri Japonya. Hindistan da Çinli nüfus barındırmıyor çünkü kendi nüfusu zaten Çin´le boy ölçüşüyor. Çin, tarihteki kavimler göçüne rahmet okutacak istila hazırlığını ciddi ciddi projelendirdi.

Ancak bunu yapabilmesi için güçlü bir ekonomiye ve silahlı güce sahip olması gerekiyor. İşte bu nedenle Çin´in önceliği, ekonomisinin sürdürülebilir büyümesini gerçekleştirmek için enerji tedarik etmedeki zorunluluğudur.

Çin´in uluslararası arenanın başat oyuncularından biri haline gelmesinde temel faktör olan ekonomik kalkınmasını sürdürebilmesi için enerjiye ihtiyacı var.

Sürekli artan oranda enerji ithalatına gereksinim duyan Çin açısından enerji güvenliği, ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası.

Bu nedenle enerji güvenliği kaygısı Pekin´in dış politikada attığı adımlara ve diğer ülkelerle ilişkilerine kaçınılmaz olarak yansımaktadır ki bunun en somut örneklerinden biri Çin-İran ilişkileridir.

Çin´in enerji güvenliğinde İran´ın önemli bir rolü var. 1970´lerden itibaren ortaya koyduğu ekonomik büyüme sayesinde uluslararası ilişkilerin önemli aktörlerinden biri haline gelen Çin´in ekonomik kalkınmasıyla doğru orantılı olarak enerji ihtiyacı da belirgin biçimde artmıştır.

Dünyada toplam enerji tüketiminin yüzde 23´ünü tek başına gerçekleştiren Çin, günümüzde dünyanın bir numaralı enerji tüketicisi durumundadır.

Çin, enerji kaynaklarına bağımlığı açısından enerji tedarikçisi ABD güdümünde bir İran´ı görmek istemez. Trump yönetimi; Velayeti Fakih rejimi ile topyekûn bir savaş yerine sınırlı güç kullanarak İran´da rejim değişikliğini gerçekleştirme yolunu kısmen Kasım Süleymani suikasti ile denedi.

Daha önceki yazılarımda 'Türkiye, aktif İran karşıtlığına soyunmayacak, ABD ile İran arasındaki sorunların yasal platformlarda çözümünden yana olacağını deklare edecektir' demiştim. Değişiklik yok.

ABD - Çin rekabeti, Avrasya´nın çatışma bölgelerini Balkanlaştırma riskini taşıyor…

ABD, Afganistan ve Irak ile fiziki irtibatı sağlayarak, Orta Asya´yı yay gibi saracak ve Orta Asya, Hazar havzası ve Ortadoğu´daki bütün enerji ulaşım hatlarını kontrol altında tutabilmeyi planlıyor.

Çin ve Hindistan´ın, Orta Asya ve Orta Doğu´ya ulaşım hatlarını kesecek ve kontrol edebilecektir. Orta Asya ülkelerinin enerji kaynaklarını Güney´deki sıcak denizlerden ulaştırılmasına imkân verecek bir konuma ulaşacaktır.

Dolayısıyla Rusya´nın bu bölge ülkeleri üzerindeki baskısına karşı koyacak stratejiler geliştirilebilecektir. Orta Asya ülkeleri üzerindeki fiili Rus baskısını fiilen bölgede bulunmakla izole edebilecektir.

Avrupa, Amerika aynı telden mi ayrı telden mi çalıyor?

Avrupa´nın gözü Ortadoğu´nun enerji kaynaklarında. İstedikleri kadar, çeşitlendirilebilir, sürdürülebilir enerji kaynağı arayışında olsunlar yine dönüp dolaşıp doğalgaz ve petrolden başka enerji kaynağını gözleri görmüyor.

ABD, uluslararası sistemdeki küresel güç rolü kapsamında; Rusya ve Çin´in Orta Asya´daki nüfuzunu zayıflatarak, enerji rezervlerine kolaylıkla ulaşabilmeyi ve kontrolü altında tutmayı hedefliyor.

Brzezinski, Afganistan´da Sovyet Birliği´ne karşı 'mücahitleri' örgütleyen kişi. ´Avrasya Balkanları´ yani çatışma bölgelerini belirleyen kişi.

Brzezinski´ye göre, bugün ABD´nin hâkimiyeti yalnızca tüm deniz ve okyanuslara (Theory of Sea Power) egemenliği ile sınırlı değildir. Aynı zamanda askeri birlikleri de tüm dünyayı adeta kuşatmıştır.

Ancak Amerikan liderliğine meydan okuyan ve okuma potansiyeli olan ülkeler de tamamen bu coğrafyada yer almaktadır.

Aslında Avrasya (Avrupa ve Asya), total ve birleşik bir güç haline gelebilse, ABD´yi bile aşacak kudrete kolaylıkla erişebilir.

Ancak Avrasya´da siyasi birliğin sağlanması zordur. Bu nedenle, ABD ve tüm diğer küresel iddiası olan güçler için, bu bölge bir “satranç tahtası”dır.

Brzezinski´nin “Avrasya Balkanları” ifadesiyle kavramlaştırdığı jeopolitik gerçeklik, dünya enerji piyasası açısından çok kritik bir coğrafyadır.

Rusya, bu bölgeyi Sovyet döneminde olduğu gibi dışarıya kapamak için artık yeterince güçlü değildir.

Brzezinski´ye göre; ABD, Avrasya anakarasından gelecekte dışlanma ihtimaline karşı, mutlaka Asya çapası kozunu oynamalı ve denizlerde etkili olmalıdır.

Kendisine küresel aktörlüğü ve dünya jandarmalığını layık gören ABD, Orta Asya´daki askeri faaliyetlerini iki amaca göre düzenliyor.

Birincisi; Hazar enerji kaynaklarına güvenli ulaşım ve bunun korunması, ikincisi Orta Asya´da bir başka gücün hegemonyasının önlenmesi.

Bunun için Sovyetler Birliği dağılır dağılmaz bölgeye el atan ABD, ilk önce bağımsızlığını ilan eden Türk Cumhuriyetleri´yle askeri ve ekonomik ittifaklar üzerinden yürüdü. (******)

Herşey aslında büyük savaş “Çin Savaşı” için…

Neden?

Çünkü Çin, Asya kıtasını ve Pasifik´i istilaya hazırlanıyor.

Ya olacak ya ölecek.

Devasa nüfusuyla dünya barışının potansiyel tehdit unsuru. Corona Virüsü, Çin´den çıkmadı mı?

Dostlar, Türkiye´nin enerji tedarik ettiği, Rusya Federasyonu, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, İran ve Irak, hatta körfezin küçük Krallıkları, çok uzak değil, birkaç yıl sonra enerji kaynaklarını işletemeyecekleri petrol ve doğalgaz üretmeyecekleri büyük sorunlar yaşayabilir.

İşte tüm bu atraksiyonlar, kötü günlere hazırlık.


Ömür Çelikdönmez

 

AB zirvesinde Türkiye'ye ilişkin sonuç bildirisinde Kıbrıs vurgusu

Rus basınında Gazze savaşı: "Biden yönetimi Tahran'a karşı kendi ekonomik tedbirlerini hazırlıyor"

Dubai'de yaşanan sel sonrası bulut tohumlama yöntemi tartışılıyor

Rusya'nın haftalardır düzenlediği en ölümcül saldırı | Can kaybı 18'e çıktı

İsrail, Lübnan'ın güney bölgelerini fosfor bombasıyla vurdu

AB liderleri İsrail'e saldırısı nedeniyle İran'a yaptırım kararı aldı

Yunan bakandan çarpıcı itiraf! Yerli savunma hamlelerine büyük övgü: Türkiye bizden çok ileride!

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vurmasından endişe ediliyor

MHP lideri Bahçeli: Yeni bir dünya savaşı cinayettir

Avrupa bu itiraf ile çalkalanıyor... Polonya Başbakanı Tusk'tan savaş uyarısı: Hazır değiliz!