Selim Çoraklı


YESEVÎLİK RUHU VE ÖĞRETİSİ


“Kalp kırmak Kâbe´yi yıkmak gibidir.

Gönlü kırık birini görürsen, yarasına merhem ol.

Sünnet imiş, kâfir de olsa incitme sen,

Allah uzaktır katı yürekli gönül incitenden.”

Yüzyıllar önce yaşamış büyük bir Türk ilim adamı olan Ahmet Yesevi´nin günümüz insanı tarafından hakkıyla tanındığı söylenemez. Hâlbuki günümüz insanının Ahmet Yesevi´yi öğrenmesi hayatımıza büyük katkıları olacağı açıktır.

Ahmet Yesevi, iyi bir ilmi tahsil görmüştür. Ancak sadece öğrenmekle kalmamış, öğrendiklerini çevresindekilere sade bir dille aktarmayı da başarmıştır.

Ahmet Yesevi, bir mürşit ve ahlakçı hüviyetiyle insanlara İslam hükümleri öğretmiştir. Bu anlamda en büyük başarısı İslamiyet´i Türklere sevdirmek olmuştur.

Türklere öncülük yaptığı için, düşüncelerini anlatırken, o dönemde gelenek olduğu üzere Arapça veya Farsça değil, Türkçe dilini seçmiş ve eserlerini Türkçeyle yazmıştır. Niçin Türkçe yazdın diyenlere de şöyle cevap vermiştir:

“Sevmiyorlar bilginler, sizin Türkçe dilini,

Bilgelerden dinlesen, açar gönül ilini,

Ayet -hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar,

Anlamına erenler, başı eğip uyarlar,

Miskin zayıf Hoca Ahmet, yedi atana rahmet

Fars dilini bilir de, sevip söyler Türkçeyi.”

Kur´an´ı mealinden anlamı ile okumanın dinen günah dendiği bir dönemde Kur´an´ın hikmetinin anlaşılması için herkesin kendi diliyle manasını okuması gerektiğini savunuyor.

Malumunuz bugünde Meal okumayın diyen akılsız bir kesim var. Okunursa ne olur? Türk çocukları Kur´an´da ne dediğini anlar. Böylelikle sen anlamazsın diye din satanların tezgâhları bozulur.

Ahmet Yesevi´ye göre Müslüman´ın mutlaka bir mesleği ve işi olmalıdır. “Kabiliyeti olmayanın, kerameti de olmaz” görüşündedir.

Yesevi de Peygamberimizin (sav) yolunda giden ve sünnete bağlı olan biri olarak ibadetle dolu hayatının boş kalan vakitlerinde tahtadan kaşık ve kepçe yontup, onları satarak geçimini sağladı.

Ona göre insan, kim olursa olsun başkasına yük olmamalı ve kendi elinin emeğini yemelidir. Onun bu davranışı kendinden sonra gelen insanları da etkilemiş ve hepsi ilmî faaliyetten ayrı olarak geçimlerini temin ettikleri bir meslek sahibi olmuşlardır.

Ahmet Yesevi´ye göre; hak etmediği lokmayla, haram yollardan beslenenin, ne kendisine, ne de başkasına saygısı yoktur.

***

Ahmet Yesevi, insanlara İslâmiyet´in yaşanabilir bir din olduğunu gösterdiği gibi, anlatımlarında da bu sadeliği tercih etti.

Kaleme aldığı hikmetlerini incelediğimizde temiz ve güzel bir şekilde İslâm´ın anlatıldığını görürüz. İnsanların kafalarında şüphe oluşturacak inançlara, sembollere yer vermedi. Öğrettiği hakikatler, Kur´an´ın getirdiği, Hz. Muhammed´in (sav) öğrettiği İslâm´dan başkası değildir.

Ahmet Yesevi´nin hikmetlerini incelediğimizde genel olarak, “Ayet ve hadisi kim okursa kulak ver” dediğini ve kurtuluşun ancak bu yolda olduğunu beyan ettiğini görüyoruz.

Kur´an kendisinin insanlara yol gösterici bir rehber olarak indirildiğini bildirmiş ve kurtuluş arayanların bundan başka yola sapmamalarını istemiştir.

“İçinde asla şüphe olmayan bu Kitap (Kur´an) yolunda gitmek isteyen muttakiler için bir hidayet (kurtuluş) rehberidir.” (Bakara, 2)

İnsanın kendisine gönderilen kurtuluş rehberini anlaması için bol bol okuması gerekir. Zaten kulluktan asıl maksatta Kur´an´ı okumak, anlamak ve anladığıyla amel etmektir.

Ömrünü Kur´an´ın anlaşılması ve yaşanması uğruna feda eden Ahmet Yesevi Kur´an´ı anlamayanların, gerçek Mü´min olamayacaklarını belirtir ve şöyle der:

“Kur´an bizim sahibimizdir. Medet isteyen, yollarını şaşıranlar Kur´an´a yapışsın. Böyle bir kurtuluş rehberine yapış ve asla bırakma. O´nu bırakmayanın sonu Cennet olur.”

“Mü´min değil, hikmet işitip ağlamıyor;

Erenlerin dediği sözü dinlemiyor;

Ayet, hadis manasını anlamıyor;

Bu rivayeti Arş üstünde gördüm işte.”

***

Deveye baktığınızda yük taşımak için, kuşa baktığınızda uçmak için yaratıldığını görürsünüz.

Ya insan?

İnsana baktığımızda ibadet için yaratıldığını herkes kabul eder.

Rabbimiz bu gerçeği, “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56) ayetiyle açıklamıştır.

Hoca Ahmet Yesevi de, yukarıda mealini verdiğimiz Zariyat suresinin 56. ayetini esas alarak bu dünyaya yemek içmek için gelmediğimizi, Allah´a (cc) itaat ve ibaret için geldiğimizi şöyle hatırlatmaktadır.

“Sizi, bizi Hak yarattı taat için;

Ey acayip, içmek, yemek, rahat için;

“Galu belâ” dedi ruhum mihnet için;

Ethem olup yer altına girdim işte.” 

***

Hoca Ahmet Yesevi´de hayata bakışın merkezinde Allah (cc) vardır. Allah´a (cc) dayandırılmadan hiçbir şeyin çözüme kavuşmayacağını söyler.

Yesevilik yolunda gidenler, kendilerinden ziyade yaratanın eseriyle ilgilidir ve dışa dönüktür. Dışa dönük terbiye metodu, İslamiyet´in Müslümanlar arasında bu kadar yayılmasında motive edici güç olmuştur.

Ahmed Yesevi İslam´ın hükümlerini (şeriat) hakkıyla yerine getirmeyenlerin tasavvufla ilgilenmelerine karşı çıkmıştır. Öğretisini “Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat” şeklinde dört kapı olarak bilinen ilkeler üzerine kurmuştur. Sonradan gelen Hacı Bektaşi Veli gibi izinden gidenler bu kapıların açılımlarını yapmış ve her kapıya on makam ekleyerek kırk makam yapmışlardır.

Hoca Ahmet Yesevi Hanefi-Maturidi çizgisinde aklı ön plana çıkararak Kur´an´ı ve Peygamberimizi anlamaya çalışmıştır. Bu yol tam anlamıyla Kur´an, Sünnet ve Sahabe eksenli geniş bir yoldur.

Akılsız İslam anlaşılmaz. Aklı olmayanı İslam muhatap kabul etmez. Akil baliğ olmayanı sorumlu tutmaz. Kur´an´da yüzlerce ayet insanın akletmesini emreder.

Aklı esas alarak Kur´an ve sünneti anlamayı esas alan Yesevilik yolunun ilkeleri şöyle özetlenebilir:

* Allah´ın (cc) varlığına ve tekliğine inanmak.

* Kalbinde Allah (cc) ve insan sevgisi taşımak.

* Kur´an´a ve sünnete uymak.

* İslâm´a dayalı yolda yürümek.

* İnsanın kendisini disipline etmesi,

* Benlik muhasebesi yapmak. Tevazu sahibi olmak.

* Cömert olmak.

* Gerçekleri kabul etmek.

* Geçer ve doğru bilgili olmak.

* Kanaatkâr olmak, menfaatçi olmamak.

* Nefsine hâkim olmak ve Kendini bilmek.

* Gönül gözü ile görmek.

* Riyakarlıktan kaçınmak.

* Her zaman ümitli olmak.

* Vefalı ve saygılı olmak.

* Namazları mutlaka cemaatle kılmak ve devamlı abdestli olmak.

* Sevinç ve güler yüzlülükle misafir ağırlamak.

***

İslam´ın ilk emri Oku´nun ardından yazmanın ehemmiyeti nazara verilir. Okuma ve yazma ilmin iki vasıtasıdır. Okumayan insan gerçeği öğrenemez, yazmayı bilmeyen ilim yapamaz. Bunun için okuma ve yazma bir bütün olarak insan hayatının merkezinde yer alır.

İlim öğrenmek kadın erkek herkese farzdır. Hoca Ahmet Yesevi bu farzı şiirinde şöyle beyan eder:

“Erkek ve kadına, oğul-kıza ilim farz dedi,

‘Taleb ül-ilmi farizatun´ deyip Resul söyledi.

Ahmet Yesevi hazretlerinin şu sözü, “İlimsiz bir yola ( tarikata) girse kul, Şeytan onun imanını çalarmış.” ilmin değerini ifade etmek bakımından çok önemlidir.

Âlimi tut izzet, eyle ikram,

Âlimi Kur´an içre öğer, dostlar.

Âlimler açar cümle müşkülâtı,

Cahiller cehlini kim döker, dostlar.

Ahmet Yesevi, her şeyin sahtesinden olduğu kadar şeyhlerin sahtesinden de bıkmıştır. Önüne gelen şeyhim der ama ilim yoktur. İlimsiz şeyhlik olmayacağını şiirine şöyle yansıtır.

“Ahir zaman şeyhlerinden söz edeyim,

İman-İslâm bilmeden şeyhlik kılar imiş,

İlim öğrenmez, amel eylemez, mana anlamaz,

Âhirette kara yüzlü olur imiş.”…

İlimsiz âdem şeyhlik kılsa, revaç bulmaz,

Nazik yoldur, ilimsiz asla bilse olmaz.

Ey dostlarım, şeyh olmak kolay değil,

Rehber diye şeri yolda yürün, dostlar.

Ahmet Yesevi ilimden uzak olanları cehaletle vasıflandırmış ve onlarla ilgili düşüncelerini şöyle özetlemiştir:

“Sakın cahil ile yakın olmayın. Canınız yanar. Cahiller ile geçen ömür insana ateş kazandırır. Cehennem bile ondan çekinir. Cahillerin yüzünü görmeyim. Hasta olsa bile cahillerin halini sormayın. Cahillerden yüz bin cefa gelir. Cahiller bu âlemi bozmaktadırlar.

Yer altına girme sebeplerimden biri de cahillerdir. Cahillerden korkup Rabbime sığındım. Çünkü cahile ayet ve hadis desen bile beğenmez.”

YESEVİ RUHU: ALPERENLİK

Ahmed Yesevi, binlerce yıllık Türk töresinin verdiği doğru ölçülerle de donanmış bir kişi olarak; İslam´ı doğru anlamış ve dosdoğru anlatmıştır. Anadolu´da ve Rumeli´de Türk varlığının kökleşmesinde en büyük hisselerden biri, Yesevî takipçilerinindir. Osmanlı Devleti´nin manevi kurucuları olan Şeyh Edebâli, Hacı Bektâş Velî, Geyikli Baba; Ahmed Yesevi´nin takipçileridir.

Ahmet Yesevi´nin talebeleri içini ve dışını fetheden insan anlamında Alp-Eren olarak isimlendirilmişlerdir.

Selçuklu devletinin ihtişamlı zamanlarında konaklama merkezleri Horasan olduğu için birçok kaynakta adları “Horasan Erenleri” veya “Alperenler” diye geçmektedir.

Ahmed Yesevi´nin Anadolu´ya gönderdiği Hacı Bektaş Veli, Osmanlı ordusunun belkemiği olan Yeniçeriliğin piriydi. Yine, Ahmed Yesevi´nin Hacı Bektaş´a yardımcı olarak gönderdiği Sarı Saltuk, Balkanlarda Müslümanlığı kökleştiren kişidir. Bursa´nın fethini hazırlayan Geyikli Baba, bir başka Yesevi takipçisidir.

Bilindiği üzere “Alp”, kahraman ve yiğit anlamına gelen bir sıfattır. “Eren” ise, İslami manada hakikati bulmuşluk, ermişlik ve en iyi şekilde yetişmişliktir.

Alp ve Eren kavramlarının birleşmesinden oluşan “Alperen” ise bu iki ulvî vasfın bir insanda birleşerek vücut bulmuş şeklidir.

Bu ölçüler içerisinde bize göre en büyük Alperenler başta Peygamberimiz (sav) olmak üzere diğer peygamberlerdir.

Zaten Alperen kavramının çıkışı da bir hadis-i şerife dayandırılmaktadır.

Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki:

“İki gözü Allah (cc) ateşte yakmaz. Biri Allah korkusuyla ağlayan göz, diğeri düşmana karşı hudutları gözleyen askerin gözü.”

Bu aslında bir insanın iç ve dış fethi anlamına gelir. İçe doğru fethini tamamlayan bir insanın (Eren) kalbi Allah (cc) anıldığında ürperir. Dışa doğru fethini tamamlayan insan (Alp) ise inandığı davası uğruna her şeyini göze alabilecek bir seviyeye gelmiş demektir.

İşte bu seviyede içe doğru fethini tamamlamış bir “Eren” ve dışa doğru fethini tamamlamış “Alp” kavramlarının bütününü Alperen kavramı ifade eder.

Peygamberlerden (sav) sonra ise Alperenlerin ilk akla gelenleri Efendimizin (sav) dört seçkin arkadaşı ve İslâm´ın ilk dört halifesidir. Sonra da tarih içerisinde İmam-ı Azam, İmam Maturidi, Ahmet Yesevi, Alpaslan, Kılıçaslan, Osman Bey, Yıldırım Han, Fatih, Yavuz, Abdülhamit ve diğer alperenler resmigeçit yapar.

Katillerin gözü döndü! İsrail’den Şifa Hastanesi’ne katliam gibi baskın: Sivilleri acımadan öldürdüler

Uzman isim Türkiye'nin rolünü anlatarak uyardı! Karadeniz'i bekleyen büyük tehlike

Pakistan'dan Afganistan'a hava saldırısı!

Rusya'da seçim: Dünya Putin'i protesto ediyor

Türkiye ve Irak'tan ortak bildiri

ABD uçağından görünen detay! Filistin topraklarına alçak imza

Rusya’da kritik seçim! Halk sandık başında: Putin yeniden mi geliyor?

Zelenskiy, Ukraynalıların Rusların Avrupa'ya geçişini engellediğini söyledi

İsrail-Hamas savaşında son durum... ABD'nin İsrail taktiği deşifre oldu! Washington Post yazdı: Kongre resmen bypass edilmiş!

Atlantik Konseyi'nden çarpıcı Türkiye analizi: Avrupa'nın güvenliğini sağlama fırsatı var