Tarih: 14.10.2025 09:42

Rahmi Koç bile “Bütün işleri yurt dışına taşımışsın” dedi!

Facebook Twitter Linked-in

Avrasya Bir Vakfı Genel Başkanı Şaban Gülbahar adına gelen davette Murat Ülker'in, 'Divan Sohbetleri Konuğu' olacağı yazıyordu. Davetiyeyi gönderen gazeteci, yazar, şair Özcan ÜnlüMurat Bey'in Türkiye'nin ilk 'think tank' kuruluşu olarak bilinen vakfın kuruluşunda önemli katkıları olduğunu hatırlattı. Vakfın genel müdürü de olan Özcan Ünlü, Murat Bey'in, "Ülker'den Pladis'e Globalleşmemizin Hikâyesi" başlığı altında konuşacağını ve misafirlerle sohbet edeceğini belirtti. Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Godiva ve Pladis'in yönetim kurulu başkanı Murat Ülker, memleketin en başarılı ama bir o kadar da derin sanayicilerinden.Türkiye'nin 'tuhaf vesayetler' altında inlediği yıllarda dahi gıda ağırlıklı sanayi üretimini, iç ve dış ticaretini büyütmeyi başarmış Ülker Ailesi'nin ikinci kuşak lideri. 2000 yılından beri işlerin başında ve babası Merhum Sabri Ülker onu 'sorularla' ve 'işin her kısmında çalıştırarak' yetiştirdiMilli kimliği belirgin bir iş insanı olmasına da özen gösterdi. O da 25 yıldır yönettiği işleri büyütürken hem 'yerli ve milli kimliğini' korudu hem de çok başarılı bir 'küresel sanayi, ticaret ve markalar grubu' ortaya çıkardı. Ancak, yurt dışındaki satın almaları arttırdıkça "Türkiye'de kazandığı paraları yurt dışına taşıyor" şeklinde eleştiriler aldı. Bir dönem Türk bankalarının kredi imkânlarının bile bu nedenle daraldığını ileri sürenler oldu. Böyle konuşmalar azaldı ama şimdi de sosyal medyada "Ülker, Godiva'yı İsraillilere satmış" dedikodusu yayıldı.

 

 

Murat Ülker, Ülker Ailesi'nin, Kırım ve Türkiye'deki çileli mücadelesini özetledikten sonra "Biz aslında ne yapıyoruz" diyerek sohbeti derinleştirdi. Çok kıymetli bilim ve iş insanlarından oluşan hazirunun sorularını açık yüreklilikle cevapladı. En kritik soru 'devletten' geldi. Küçükçekmece Kaymakamı Mustafa Anteplioğlu'nun sorusu şöyleydi:

"Ülker Grubu, İngiltere'ye taşındı, bütün şeyleri oraya götürdü diyorlar. Bu laflar nerden çıktı, böyle bir şey var mıdır?"

"Anamın evinde oturuyorum, çok şükür"

"Bu laflar nerden çıkıyor, bilemiyorum ama herkes soruyor başka nerede evin var? Başka yerde evim yok, aramıyorum, lazım da değil, anamın evinde oturuyorum, çok şükür. Babam, evi anamın üstüne yapmıştı, biz de öyle yaptık. Hep evlatlar, aynı evdeyiz. Bir gün Rahmi Bey bile bana, 'Yav sen ne iyi yaptın bütün işleri yurt dışına taşımışsın' dedi. Ben o zaman anladım… Aslında biz bir şeyi taşımadık, tersine yurt dışındakileri buraya getirdik. Türkiye'ye tescil ettik. 'Paraları aldı gitti' diyorlar, çoluğuna, çocuğuna tabii ki para gönderebilirsin ama sermaye transferi Hazine'den izin ile olur. Dünyanın her yerinde de böyledir. Mesela Godiva'yı alırken, Hazine'ye yazdık; 'biz bunu alıyoruz, dar koridora girdik, tamam mıdır' dedik. Hazine de yarım saatte cevap verdi, 'tamam' diye çünkü bu bir ihale, o da biliyor. Deselerdi 'hayır' alamazdık. Finansmanı nasıl oldu? Benim yurt dışından kredim var onu almışım. Yurt dışı yurt dışına kredi veriyor, 12 yıl vadeli dolar bazında faiz yüzde 2,5 aldık. Türkiye'den niye kredi alasın dolar bazında yüzde 15 faiz, alsan iş yapamazsın zaten. Herkes bir şey söylüyor da iş yapma şartları öyle değil. Mesela Japonya'da büyük işim vardı, oradaki işi orada finanse ediyordum çünkü niye Japonya'da faiz eksi ama onlar da oradaki parayı buraya getirmene müsaade etmiyor. Suudi Arabistan'da da öyle her yerde öyle. Kimse demiyor al götür. Yani şunu yapamazsınız Türkiye'de borçlanayım, sermayeyi götüreyim… Bu kadar doları götürmüşler, yahu en büyük dolar 100 dolar fiziki olarak da taşıyamazsın. Arkadaşlar şaka olsun diye bir gün bana 1 milyar dolarlık banknot (uyduruk) getirdi, ben de masama bıraktım, çıktım. Kimseler almadı… Biz 'Godiva satılıyor' diye duyduk ve aldık. Böyle iyi markalar dünyada azdır. Satılıyorsa fırsattır. Şimdi bana geldiler ve Godiva için 4 milyar dolar teklif ettiler. 'Yok, satmam' dedim. Hatta Japonya ayağını da 1,3 milyar dolara satmıştım, bu teklifi yaptılar. Geçen gece beni bir arkadaşım aradı. Nasıl kızıyor, 'Godiva'yı İsraillilere satmışsın, sosyal medyada gördüm' diye çıkışıyor. Kim söylemiş? Nerede gördün? Ben de ona bağırdım, 'Sen bellisin, ben belliyim, kim atmış bunu ortaya belli değil ve yok öyle bir şey' dedim. İnsanlar araştırmadan, öğrenmeden inanıyor. Godiva'dan sonra Allah nasip etti, 3,5 milyar dolar verip İngiliz bisküvi markasını aldık, dünya genelinde fabrikaları var. İskoçya'da aldık, dünyanın ilk bisküvi fabrikası bizim oldu. Bizim böyle alım satımların toplamı da 13 milyar doları bulmuş. 400'e yakın markamız olmuş."

85 bin çalışanımız var 20 bini yurt dışında

Bakın ben okul bitince dünyayı gezdim. Mezun olunca babam, 'ne iş istiyorsan yap' dedi. Ben de dünyayı gezdim, sonra bir gün San Fransisco'dan aradım 'ben gelsem artık' dedim. O da 'gel' dedi. Ben kendi isteğimle İstanbul'da yaşıyorum, yurt dışına gidiyorum ve hafta sonu olmadan eve dönme gayretinde oluyorum. 'Şuraya da uğra sonra dönersin' diyorlar. Ben de 'yok, benim gömleklerimi değiştirmem lazım' diyorum. İnsanın evi gibi olmuyor, her horoz kendi çöplüğünde öter. Bizim grupta 85 bin kişi çalışıyor, 20 bini yurt dışında çalışanlardan oluşuyor. 100 ülkeden çalışanımız var yani 100'den fazla pasaport var. Çin'den ABD'ye, Afrika'dan Rusya'ya, Japonya'dan İngiltere'ye fabrikalarımızın, teşkilatlarımızın olduğu coğrafyada 4 milyara yakın nüfus var."

 

"Biz Türkler kadar gofret yiyen yok günde 2 milyon üretiyoruz, bitiyor"

Murat Ülker, bisküvi, çikolata, gofret üretiminin toplam işler içindeki payının yüzde 49 olduğunu belirtiyor ve ekliyor; "Halkımız gofreti çok seviyor ama dünyada bu kadar gofret seven de yok. O yüzden küresel olarak çok yapılmıyor aslında. Günde 2 milyona yakın gofret üretiyoruz elhamdülilleh hepsi de satılıyor, bitiyor. Bisküvi, çikolata işlerinde Türkiye, İngiltere, S. Arabistan ve Mısır'da lideriz, hakim markayız. Türkiye'de başka donmuş ürünler yapıyoruz, özel yağlar, margarinler üretiyoruz, bunlarda da piyasada çok güçlüyüz. Elektronikte ise yılda yarım milyar dolarlık iş yapıyoruz. Perakende işlerimiz var. Bana 'ne yapıyorsunuz' diye sorunca, ben de 'kaderin ağları örüşünü seyrediyorum' diyorum."

Babamın 7 milyon doları ile Faysal Finans nasıl kurtardı?

Türkiye'nin 2001 yılında yaşadığı mali krizde Faysal Finans Kurumu'nu yaşadığı darboğazdan nasıl kurtardıklarını da anlatan Murat Ülker, şöyle konuştu: "Rahmetli Turgut Özal, vaktiyle katılım bankalarını kurarken iş adamlarını da ortak olmaya teşvik etmişti. Babamı da Faysal Finans kurulurken çağırmış, o da yüzde 2 mi 3 mü hisse alıp ortak olmuş. 2000 yılının sonları bir sabah aradılar. 'Murat Bey bizim bankanın çekleri karşılıksız çıkıyor, bir şey yapmak lazım' dediler. Bankanın çeki karşılıksız çıkar mı? Baktık ki banka acze düşmüş. Ne kadar lazım 7 milyon dolar yeter. O sırada İhlas Finans batmış, bu da batarsa çok rezillik olacak. Sabri Bey'e 'baba senin bir miktar paran bir bankada duruyor, orada duracağına Faysal'da dursa daha iyi olmaz mı' dedim. 'Olur' dedi, parayı gönderdi, çekler de banka da kurtuldu. Sonra zaman geçti banka bize kaldı, gayri ihtiyari bankacı olduk, 100 milyon daha harcadık oraya ve Türkiye Finans oldu. Sonra Aydın Doğan bir gün bana 'neden banka işine girdin, sen sanayicisin' dedi. Ben de 'Sabri bey ortaktı, bir şey olsa Sabri Ülker'in bankası battı diye manşeti atardınız' dedim. O da 'çok da güzel olurdu' diye cevap verdi. Ben bankacı olmayı hiç sevmedim çünkü ben gofret satıyorum 50 kuruş 50 kuruş topluyorum. Bankada ise akşam saat 5 oluyor elimizde 100-200 milyon var dağıtmazsak yük olacak, ona mı yazalım buna mı verelim? Bu bana ters vaz geçtim ve bankayı 2 milyar dolara sattım. Ondan bana 800 milyon dolar kaldı."

Gençler hemen girişmeyin elleriniz biraz kirlensin!

Murat Ülker, 'genç girişimcilere tavsiyeler' vermesi istenince ilginç bir çıkış yaptı. "Ben gençlere 'hemen girişmeyin, önce elinizin bir kirlenmesi lazım, önce girişmemeyi öğrenin. Gençken iş kurmaya kalkışmayın bir yerlerde iş öğrenin, sonra girişin' diyorum. Çok da çalışmak lazım. Öyle düşük notlarla sınıflar geçilebilir ama hayatta 10 üzerinden 11,12 lazım, yoksa öne geçemezsiniz. Şans da lazım o da sabredene gelir. Nasreddin Hoca'nın hikâyesi de önemli… Hoca rızık Allah'tan diye beklemeye karar vermiş. Hiç bir şey yapmayacak ve rızık gelecek, önüne konacak. Uzun süre hareketsiz bekliyor. Sonra bir komşu kadın elinde bir tepsi yemekle kapıyı vuruyor. Hocadan ses yok çok da acıkmış. Neyse kadın tam gidiyorken hoca numaradan öksürmüş. Kadın da duyup dönmüş ve tepsiyi getirip ortaya koymuş. Hoca sonunda diyor ki 'rızık Allah'tan ama arada bir öksürmek de lazım."

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —