ABD'nin, Çin ile olan rekabetinde yaşadığı zorluklar, son yıllarda küresel ekonomi, teknoloji, ticaret, askeri güç ve jeopolitik stratejilerdeki değişimlerle daha belirgin hale geldi. Çin'in hızla büyüyen ekonomisi, teknolojik ilerlemeleri ve küresel etki alanını genişletmesi, ABD'nin küresel gücünü tehdit ederken, iki ülke arasındaki rekabet daha karmaşık bir hal almaya başladı. İşte ABD'nin Çin ile rekabeti kaybetmesinin bazı önemli nedenleri...
Donald Trump başkan olarak ikinci dönemine başladığında, ABD'nin küresel gücü hakkındaki konumunu ve dış politikasını çok daha karmaşık bir şekilde devralacak.
Zira özellikle Çin, dünya çapında askeri, siyasi ve ekonomik nüfuzunu genişletme çabalarını yoğunlaştırdı. Rusya, Ukrayna'da acımasız bir savaş yürütüyor. İran ile İsrail varoluşşsal bir rekabet içerisinde ve çok sayıda ülke, nükleer silah kapasitesi geliştirme çabalarından vazgeçmiyor.
Biden yönetimi bu tehditleri angajman ve caydırıcılık yoluyla yönetmeye çalıştı.
Ancak günümüzün rövanşist yaklaşımı mevcut uluslararası düzeni tehdit eden bir noktaya geldi ve Trump'ın keskin yaklaşımları, 2025 yılında küresel düzeni kökten değiştirecek gelişmeleri beraberinde getirebilir.
BÜYÜK GÜÇ REKABETİ
Trump'ın açıklamalarına bakıldığında, bu büyük güç rekabetinde yeni ABD yönetiminin yüksek ihtimalle Avrupa veya Orta Doğu'daki çıkarları pahasına Asya'ya odaklanacağını gösteriyor.
Trump, askeri gücün ihmal edilmesini tersine çevirmek için, yönetimi savunma harcamalarında önemli ve sürekli bir artış, savunma sanayi üslerine yatırımlar ve ABD'nin yeni kabiliyetler geliştirmesini hızlandıracak ve müttefiklerin ve ortakların bunlara erişimini genişletecek acil reformlar yapmaya çalışacaktır.
Zira; Pentagon'un 2023 ve 2024 ulusal güvenlik raporlarına göre Çin, ABD çıkarları için uzun vadede en ciddi tehdit olarak tanımlanmaktadır.
Ancak Trump'ın Çin'e karşı durmak için ABD'nin Ukrayna stratejisini değiştirmesi, Rusya'nın zaferine neden olabilecek büyük bir risk taşımaktadır. Böyle bir durum ise; Çin, İran ve Kuzey Kore eksenini daha da güçlendirebilir.
Diğer yandan; ABD hükümeti Biden döneminde savunmaya yılda yaklaşık 900 milyar dolar harcadı. Ancak askeri uzmanlara göre, ulusal borç, ABD'nin karşı karşıya olduğu zorluklar, ülkenin giderek artan küresel askeri gereksinimleri ve giderek artan büyük güç rekabeti göz önüne alındığında bu rakam yeterli olmakta çok uzak.
Üstelik bu savunma bütçesinin yaklaşık yüzde 45'i maaşlara harcanıyor ve küresel düzeydeki askeri yatırımlar için yüzde 55'lik bir pay kalıyor.
American Enterprise Institute tarafından yapılan ve Çin'in uzay programı ve sahil güvenliğinin paramiliter işlevlerini de içeren bir tahmine göre, Çin ordusuna yılda 711 milyar dolar askeri harcama yapıyor.
Dahası, ABD küresel harcamalar yapmak zorundayken, ABD'nin aksine Çin'in tüm yatırımları, sadece kendi "arka bahçesi" için gerçekleşiyor.
İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD savunma harcamaları GSYH'nin yüzde 37'sine ulaşmıştı. Kore Savaşı sırasında bu oran yüzde 13.8'e, Vietnam Savaşı'nda ise zirve yaparak yüzde 9.1 olarak gerçekleşmişti. Carter döneminde GSYH'nin yüzde 4,5'ine kadar düşen savunma harcamaları 2023 yılında ise GSYH'nin sadece yüzde 3'üne kadar düştü.
Amerika'nın savunma yatırımlarının dip yaptğı bu dönemde Çin ve Rusya ise, ABD'nin askeri üstünlüğünü dengelemek için asimetrik yeteneklere yatırım yaptı.
Bugün özellikle Çin'in, birçok kategorideki mühimmatları ve üretimleri ABD'ninkini geride bırakabilir.
Son dönemdeki savaşlar göstermiştri ki; niceliğin kendine has bir niteliği vardır. Hem İsrail hem de Ukrayna'nın mühimmat harcama oranlarının gösterdiği üzere, geleceğin savaşları daha uzun sürebilir ve politika yapıcıların varsaydığından çok daha fazla mühimmat gerektirebilir.
Bu gerçeklikler ortadayken, Amerika Birleşik Devletleri kendisini uzak bir sahada çatışmanın içinde bulursa, kuvvetlerini ikmal etmekte büyük güçlük çekecektir.
SONUÇ
"Terörizme karşı küresel savaş" mottosu ile yapılan Afganistan ve Irak'ın işgalleri, ABD'nin liderliğini restore edemediği gibi, sorun çözme kapasitesini, geleneksel müttefikleriyle ilişkilerini de sorgulanır hale getirmiştir.
Yüzyılın en büyük finansal krizi ve onu izleyen büyük durgunluk da, dünya ekonomisinin ABD liderliğinde şekillenmiş düzenine olan güveni sarsmıştır.
ABD'nin çatışma bölgelerindeki tutarsız politikaları, Ukrayna'yı desteklemek konusundaki yorgunluğu ve İsrail'i savunmak adına küresel sistemin dinamikleri sarsan yaklaşımı, dünyada ABD'nin hegomanyasına olan güveni neredeyse bitirmiş ve Çin'in askeri ve teknolojik üstünlüğü ele almasına neden olmuştur.
2025 yılı, ABD kendisine meydan okunan güç olarak yeni stratejiler belirleme arayışında geçerken, Çin'in ise meydan okuyan güç olarak fırsatları değerlendirmek için yatırımlar yapmaya devam edeceği bir dönem olacaktır.