İngiliz gazeteci David Hearst, Middle East Eye´ın internet sitesinde kaleme aldığı analizinde ABD´nin siyasi hataları nedeniyle gerilediğini, ´Amerikan Çağı´nın sona erdiğini ve bunun en çok 2021 yılında aşikar olduğunu savundu.
Hearst´e göre 2021´de ABD Başkanı Joe Biden acı bir hasat aldı. Bu sadece onun suçu değil, kendisinden önceki 4 başkanın da (Clinton, Bush, Obama, Trump) mirasıydı.
Biden, Obama döneminde başkan yardımcısı olduğundan bu mirasın sorumluluğuna dâhil. Aynı sebeple de Obama döneminin hatalarını göremiyor.
Güç zehirlenmesi mi yaşanıyor?
Hearst yazısında, Sovyet sonrası dönemdeki her ABD başkanın, gücün kendisine ait olduğu inancına sahip olduğunu söyledi.
Dünyanın en büyük, en donanımlı ve en hareketli silahlı kuvvetinin başkomutanıydı, yıkıcı saldırılar düzenleyebilen bir kuvvetti, 80 farklı ülkedeki yüzlerce askeri üssü kontrol ediyordu. Ayrıca dünyanın rezerv para birimine sahipti, bu nedenle artık kuralları koyabileceğine inanıyordu.
Hearst, ABD´nin 30 yıl önce 1991´de Soğuk Savaş´ı kazandığında gücünün zirvesine eriştiğini ve güç zehirlenmesiyle büyük hatalar yapmaya başladığını söylüyor.
ABD´yi gerileten şeyin de bu hataları olduğunu ve eğer bu hatalar sürerse ABD çok daha gerileyeceğini öngörüyor.
Konuyla ilgili açıklamaları, SETA Dış Politika Uzmanı Çağatay Güler TRT Haber´e yorumladı.
'Daha az güçlü ancak süper güç konumunu koruyor'
Çağatay Güler, bugün itibarıyla ABD´nin hegemonyasının ve tek kutuplu dünya düzenin sona erdiğini düşünmediğini, aksi görüşlerin de realiteden ziyade beklentilerde oluştuğunu vurguladı.
Güler, telafi edilemez hatalardan ziyade, hegemon pozisyonunu korumanın gerektirdiği maliyetlere katlandığını ve doksanlara kıyasla bugün göreceli olarak daha az güçlü bir konumda olduğunu ancak hala bir süper güç olduğunu dile getirdi.
Dış Politika Enstitüsü Akademik Danışmanı Prof. Dr. Tarık Oğuzlu´da, ABD çağı kesinlikle bitiyor gibi iddialı lafların doğru olmayacağına değinerek, rahatlıkla Amerikan sonrası çağa doğru geçiş sürecinin başladığını söyleyebiliriz dedi.
Oğuzlu, 2008 Küresel Finans Krizinden bu yana Amerika´nın ve müttefiki olan ülkelerin dünya siyaseti ve ekonomisinde sahip oldukları konumun aşınmaya başladığına dikkati çekti.
Çin´in ve kalkınmakta olan Güney ülkelerinin, dünya ekonomisinden aldıkları payın arttığını söyleyen Oğuzlu, “1975´te G7 kurulduğunda bu ülkelerin dünya ekonomisinden aldıkları pay yüzde 80 civarındaydı. Şu anda yüzde 35´e gerilemiş durumda” dedi.
Çok kutuplu dünyada ABD liderliğini koruyor mu?
Artık ABD´nin liderliğindeki tek kutuplu bir dünya olmadığını, çok kutuplu bir dünyaya geçildiğini vurgulayan Hearst, “ABD buna alışmalı ve ona göre strateji çizmeli. Hala tek kutuplu bir dünya varmış gibi strateji çizmek ABD´nin gerilemesini hızlandırır” dedi.
Oğuzlu´da çok kutuplu bir dünya düzenine doğru geçildiğini ve Amerika´nın ideolojik anlamda liderliğinin iddia edilemeyeceğini dile getirdi ve ekledi:
“Amerika´nın ideolojik anlamda da lider olduğunu iddia edemeyiz çünkü liberal demokrasi kendi kalesinde zayıflıyor. Alternatif modeller özellikle Çin modeli giderek daha fazla sayıda taraftar buluyor. Liberal demokrasi en geçerli model olarak artık yer almıyor, alternatiflerin artması bu durumu aşındırıyor.”
ABD´nin 2021 Ocak ayında yaşadığı kongre binasının basıldığı sıkıntılı günlerin demokrasi konusunu da sorgulanır hale getirdiğine değinen Oğuzlu, askeri anlamda ABD´nin hala lider konumunu muhafaza ettiğini söyledi.
Amerika´nın hala tek başına dünyadaki askeri harcamaların yaklaşık yüzde 40´ını yaptığına ve 800 milyar dolar gibi önemli bir bütçeye tekabül ettiğini söyleyen Oğuzlu, “Askeri anlamda gücü çok da aşınmış değil. Ekonomik ve ideolojik anlamda evet, çok merkezli çok kutuplu dünyaya geçişte bu çok net gözüküyor” dedi.
ABD´nin askeri anlamdaki lider konumunun rakibi Çin
Oğuzlu, Çin´in son süreçte askeri harcamaların artığını, 250-300 milyar dolar bir harcama yapsa da Amerika ile arasındaki makasın çok fazla olduğunu vurguladı.
Çin ile ABD´nin askeri konumlarını karşılaştıran Oğuzlu, şunları söyledi:
“Şöyle bir manzara ortaya çıkıyor: Dünyanın çeşitli bölgelerinde Amerikan´nın 800 küsür irili ufaklı askeri üssü var, Çin´in iki ya da üç tane var. Amerika´nın 70 tane müttefiki var bunların 30 tanesi NATO içinde, Çin´in müttefikim diyebileceği Pakistan ve Kuzey Kore var ki onlar da tam müttefik sayılmaz”
Günümüzdeki tek kutuplu sistem ile 1990´lardaki sistem ve güç makasının aynı olmadığını vurgulayan Çağatay Güler, “Bugün Çin bazı alanlarda ABD´ye yaklaşmış durumda; lakin maddi güç kapasitesine baktığımızda Amerika halen daha askeri, kültürel ve ekonomik yönlerde üstün konumda” dedi.
Güler mevcut sisteme karşı meydan okumaların olduğunu savunarak, Rusya´nın da bir kutup olma durumunu şöyle değerlendirdi:
“Rusya´nın küresel sistem tasavvuru, kendisinin de bir kutup olduğu ve temelde Primakov´a dayanan ABD hegemonyasının dengelendiği bir sistem. Lakin geldiğimiz nokta itibariyle Rusya´nın bir kutup olmasını sağlayacak yeterli kapasiteden yoksun olduğunu söylemem gerekir”
Amerika sonrası çağ
Amerika sonrası çağa geçiyor olduğumuzun sinyali olarak Çin le Rusya arasındaki ilişkileri değerlendiren Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, özellikle 2014 kırım krizinden sonraki ilişkiler giderek iyileşmeye ve birleşmeye başladığını dile getirdi.
Bir ittifak kurmuş olmasa da hem askeri hem ekonomik hem siyasi anlamda çok yakın işbirliği yapıldığını vurgulayan Oğuzlu, bunu Amerika sonrası çağa geçişin göstergesi olarak örneklendirdi.
Amerika ile ilişkilerde güven erozyonu
Amerika´nın geleneksel müttefikleri Avrupa birliği ülkeleri Avrupa´da, Güney Kore Avustralya Japonya Asya´da eskisi kadar Amerika´ya güven duymuyor.
Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, her şeyimizi Amerika´ya dayarız, o bizi her durumda kurtarır, her durumda Amerika´nın arkasında saf tutmamız gerekir, aynı ailenin parçasıyız tarzı düşüncelerin artık kalmadığını, Asya pasifikle Amerika arasındaki ilişkilerde yaşanan bir güven erozyonu olduğunu söyledi.
Kabil´deki yenilgi
İran heyetinin bir üyesi, Viyana´daki nükleer müzakerelerde Afganistan´ın Taliban´ın eline geçmesiyle ilgili olarak 'Amerika, Süveyş Krizini yeni yaşadı ama henüz bunu görmedi' dedi.
Peki, ABD´nin Kabil´deki yenilgisi 1956´da İngiltere´nin Süveyş Kanalı yenilgisinin tekrarı mı?
Çağatay Güler, ABD´nin Kabil´de yaşadıklarını gerçek bir trajedi olarak tanımladı. Güler, ABD´nin bölgeden çekilmesi ve dönemin Afgan hükümetini yalnız bırakması, Taliban´ın tahmin edilenden çok daha kısa bir sürede Kabil´in kontrolünü sağlamasının, ABD´nin imajını zedelediğini aktardı.