Tarih: 02.09.2013 15:33

Amerika`nın Askeri Yayılmacılığı, Yabancı Merkez Bankaları tarafından fonlanıyor

Facebook Twitter Linked-in

Michael Hudson


Dünyanın geri kalanına doğru yüksek miktarlarda dolar fazlaları akıyor. Merkez bankaları, bu dolar akışlarını, ABD Hazinesi’ne ait bonoları satın almak üzere yeniden işleme sokuyor; böylelikle ABD’nin federal bütçe açığının finansmanına katkı sağlanıyor. Bu sürecin en çarpıcı unsurunu ise; ABD’nin ödemeler açığının ve ülke-içi federal bütçe açığının “askeri” doğası oluşturuyor. Kulağa ne kadar tuhaf ve mantık-dışı gelse de, “dolar furyası” denen şey; Amerika’nın küresel askeri yapılanmasının finansmanını oluşturuyor. Bu durum ise; yabancı merkez bankalarını, Amerika’nın giderek yaygınlaşan askeri imparatorluğunun maliyetlerini üstlenmeye mecbur bırakıyor. Buna da, “vergi vermek ama temsil edilmemek / taxation without representation” deniyor.

Uluslararası rezervleri “dolar” olarak tutmakla; dolar akışlarını, ABD hazinesinin tahvillerini –bir diğer deyişle, büyük oranla orduyu finanse etmek üzere ABD hükümetinin tedavüle çıkardığı borcunu- satın almak üzere yeniden dolaşıma sokmak kastediliyor.

Bu zamana değin, ülkeler, ABD’nin askeri harcamalarının zorunlu finansmanının, küresel mali sisteme dayandığı gerçeği karşısında elleri kolları bağlı kalmışlardı. Neoliberal ekonomistler, bunu “denge hali / equilibrium” olarak göklere çıkarırlar; sanki tüm bu yaşananlar, arbede içindeki bir diplomasinin ve Amerikan yetkililerinin giderek artan saldırganlığının bir sonucu değil de, ekonomik koşulların ve “serbest piyasaların” bir gereğiymiş gibi davranırlar…

Kitlesel medya organları ise, bu sürece müdahil olmaktan geri durmazlar; ABD’nin askeri harcamalarını finanse etmek üzere oluşturulan dolar furyasının yeniden dolaşıma sokulmasının, aslında ABD’nin ekonomik gücüne duydukları inancı gösterdiğini ileri sürerler. Güya “kendilerine” ait dolarları, oraya “yatırım” amaçlı gönderiyorlarmış gibi bir havaya bürünürler. Bir diğer deyişle, sanki ortada “tercih” yapmalarını gerektiren bir durum varmış gibi davranırlar; yoksa “evet” (Çin’in ağırdan alarak), “evet, lütfen” (Japonya ve ABD tarafından), ve “evet, teşekkürler” (Britanya, Gürcistan ve Avustralya tarafından) arasında bir tercihte bulunmak, finansal ve diplomatik bir mecburiyet değilmiş gibi bir tavır içine girerler.

Ancak, yabancıları “paralarını buraya yatırmaya” yönlendiren gerçek şey; “ABD ekonomisine duydukları inanç” değildir. Böylesi bir değerlendirme, dar bir bakış açısına karşılık gelir. Söz konusu “yabancılar”, ABD’nin ihraç ettiklerini satın alan “tüketiciler” değillerdir. Ayrıca, ABD’nin bonolarını ve devlet tahvillerini satın alan özel sektör “yatırımcıları” oldukları da söylenemez. “Paralarını” buraya yatıran en büyük ve en önemli yabancı birimler; merkez bankalarıdır ve aslında söz konusu olan tam da “onlara ait para” değildir. Onlar da, yabancı ihracatçıların ve diğer tarafların kendi merkez bankalarında ulusal döviz kuruna teslim ettikleri dolarları geri yollamış olurlar.

ABD’deki ödemeler açığı, dolarları yabancı ekonomilere “pompalarken”, bu bankalara, ABD hazinesinin tahvillerini ve bonolarını satın almak dışında fazla seçenek bırakılmıyor. Ancak, Hazine de, bu tahvil ve bonoları, aslında Çin, Japonya ve OPEC’teki Arap petrol üreticilerini “çembere almak” üzere son derece düşmanca bir askeri yapılanmayı finanse etmek için harcıyor. Bununla birlikte, bu hükümetler de, dolar akışlarını ABD’nin askeri politikalarını fonlayacak şekilde yeniden kullanıma sokmaya mecbur bırakılıyorlar ve bu süreçte, hiçbir söz hakları bulunmamakla beraber, bu durum onları giderek daha da tehdit ediyor. İşte tam da bu yüzden birkaç yıl önce Çin ve Rusya, Şangay İşbirliği Örgütü’nü oluşturma sürecinde öncü rol üstlendi.

ABD’deki ödemeler açığının, salt ticari açıktan çok daha büyük olduğuna dair Avrupa’da belirgin bir farkındalık hakim. Söz konusu açığın tek sebebi, tüketicilerin ABD’nin ihraç ettiğinden daha fazla ithal mal satın alması değil. Ekonomisinin daralmasıyla birlikte, Amerika’nın ithalat dengeleri de altüst oluyor ve tüketiciler, kendilerini daha önce üstlendikleri borçları geri ödemek zorunda buluyorlar.

ABD Kongresi, elinde en fazla dolar bulunduran ülke olan Çin’deki yabancı yatırımcılara, kullanılmış araç bayiliği, daha fazla mortgage paketi ve Fannie Mae konut kredisi dışında hiçbir şey satın almamalarını söyledi. Bu tıpkı Japon yatırımcıların Rockefeller Merkezi için bir milyon dolar para harcayıp en sonunda yüzde yüz kayba uğramalarına veya Suudilerin Citigroup’a yatırım yapmalarına benziyor. Bu, tam da ABD’li yetkililerin görmekten hoşlandığı türden “uluslararası bir denge”… Yabancı hükümetlerin ve onların egemen servet fonlarının Amerikan endüstrisine doğrudan yatırımlarda bulunmak üzere yaptıkları ciddi girişimlere yanıt olarak “CNOOK evine dön” (CNOOK, Çin’in en büyük petrol şirketlerinden biri – Editör Notu) düsturu kullanılır.

Dolayısıyla, ABD’nin ödemeler açığının askeri harcamalardan ne ölçüde kaynaklandığı sorunsalıyla karşı karşıya kalıyoruz. Buradaki sorun; sadece Irak savaşı değil –ki bu savaş artık Afganistan ve Pakistan’a da uzanıyor. Asıl sorun; ABD’nin Asya, Avrupa, Sovyet-sonrası ve Üçüncü Dünya ülkelerindeki askeri üslerinin yapımına harcadığı paralar… Obama yönetimi; mevcut askeri harcamaları çok daha saydam hale getirme sözü verdi. Bunun anlamı ise; ödemeler dengesinin ve federal bütçe istatistiklerinin gözden geçirilmiş bir versiyonunun yayımlanacağıdır.

Askeri masrafların artışı, tıpkı borçların insanın boyunu aşmasına benzer; ekonominin gelirlerinin kendisinden koparılıp alınmasıyla sonuçlanır. Bu durumda, sadece Wall Street bankalarının ve diğer mali kuruluşların değil, aynı zamanda askeri-endüstriyel kompleksin de payı vardır. Dolayısıyla, ülke-içi federal bütçe açığı, aynı zamanda devasa ve giderek de büyüyen bir askeri bileşen içeriyor.

Avrupalılar ve Asyalılar, ekonomilerine giderek daha fazla dolar pompalayan Amerikan şirketlerini; sadece, onların ihracatlarını satın alıp, karşılığında daha az mal ve hizmet sağlayan; şirketlerini satın alıp, karşılığında onlara önemli Amerikan şirketlerini satın almak üzere muadil haklar tanımayan (ABD’li petrol dağıtım şirketini satın alma girişiminde bulunan Çin’in Amerika tarafından geri püskürtülmesini anımsayın) şirketler olarak görmüyorlar.

Amerikan medyası, ABD hükümetinin yurtdışında harcadığı yüz milyarlarca doların sadece Yakın Doğu’daki doğrudan çatışmalar için değil, aynı zamanda dünyanın geri kalanını çevreleyecek devasa askeri üsler inşa etmek, radar sistemleri, güdümlü füze sistemleri ve diğer askeri caydırıcılık sistemleri yerleştirmek amacıyla da kullanıldığını (eski Sovyetler Birliği toprakları dolaylarında gerçekleşen “renkli devrimlerin” fonlanmış olduğunu ve halen de fonlandığını unutmayalım) göz ardı etmeyi tercih ediyor…

Akademik kitaplarda, yabancı sermaye hareketlerindeki “denge” hakkında veya spekülatif ve doğrudan yatırımlar konusunda söylenen tek bir kelime bulamazsınız. ABD ekonomisi, istediği gibi dolar yaratabilir; Amerika dünyanın en korunaklı ekonomisi olmayı sürdürdükçe bunun pek bir önemi yoktur. ABD tek başına ithalat kotaları aracılığıyla kendi ziraatını koruyabilir. Kongre, ABD’deki önemli sektörlere “egemen servet” fonlarının yatırım yapmasına karşı çıkıyor.

Bu durumda, şöyle bir durumla karşı karşıyayız: ABD Hazinesi, ülke içindeki bütçe açığını fonlamayı sürdürmek üzere yabancı merkez bankalarını “kullanıyor.” Bu da demek oluyor ki, yabancı merkez bankaları, Amerika’nın Yakın Doğu’daki savaşının maliyetini ve yabancı ülkelerin askeri üsler çemberiyle çevrelenmesini finanse etmiş oluyorlar. ABD’li yatırımcıların yabancı ekonomilerin en karlı sektörlerini satın almak üzere daha fazla “sermaye akışı” sağlamasıyla birlikte (ki bu sektörlerde daha yüksek tekel rantları elde edilebilir), Amerika’nın küresel askeri yapılanması daha fazla yabancı merkez bankası tarafından desteklenmiş oluyor.

Siyasi teori veya uluslararası ilişkiler konusundaki hiçbir kitap, milletlerin kendi siyasi, askeri ve ekonomik çıkarlarına bu denli aykırı şekilde neden hareket ettiklerini açıklayamaz. Ancak, gelgelelim geçtiğimiz kuşak boyunca işler tam da bu şekilde yürümüş görünüyor.

Kaynak: http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=24267




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —