Tarih: 13.08.2013 12:17

Asya`nın gelecekteki rolü

Facebook Twitter Linked-in

Güç, siyaset ve ekonominin çatıştığı yer Orta Asya sık sık dış aktörlerin mücadelelerinin bir parçası olmuştur. (ASAM)


Dr. Tamara Makrenko *

Daha büyük ve sorun çıkarabilecek Asya ülkelerinin gazete manşetlerinde sık sık yer alıyorlar; ancak, bugünlerde Orta Asya ülkelerinin önemli kaynaklarına, konumlarına ve ittifaklarına duyulan ilgi giderek artıyor. Bu bölge, uluslararası çıkarlar, yasal ekonomi, suç ve siyasi şiddetin nasıl birbiriyle çatışabileceği veya birbiriyle örtüşebileceğine dair bitmek tükenmek bilmeyen vaka örnekleri sunuyor.

İş dünyası, suç ve siyasi çıkarlar giderek birbirine geçmeye başladıkça bu örnekler de daha karmaşık operasyonlara dönüştü. Örneğin, Kırgızistan’da temel ekonomik sektörün işleri sık sık yasa dışı faaliyetlerle iç içe geçtiğine dair kanıtlara rağmen, bankacılık sistemine erişimlerinde ve yabancı yatırımları ülkeye çekmekte kendilerine beyaz kart sunuluyor.

Orta Asya, ekonomik kalkınma ve siyasi istikrara ulaşabilmek için Batının desteklediği demokratik idealler ve pazar mekanizmalarını benimsemek yerine, yıllar boyu otoriter rejimler, oligarşiler ve suç örgütleri vasıtasıyla güç oluşturmanın bu hedefini kısıtlamış olduğunu gördü.

Ayrıca, dış aktörler sürekli olarak demokratik anlamda bir ilerleme sağlanamadığı, veya suç oranı ve aşırı uçları kontrol altına alınamadığı için bölgeyi suçlamalarına rağmen, sergiledikleri eylemlerle yolsuzluk ve otokratik yönetimin devamına olanak sağlamıştır. Bütün bunlar da ekonomik, siyasi ve sosyal istikrarsızlığa yol açmıştır.

Yeni jeopolitika olarak jeo-ekonomi
Tarihi açıdan Orta Asya, Doğu ve Batı’nın kesiştiği noktadaki imparatorlukların arasına sıkışmış konumu, ve çatışma noktalarıyla kuşatılmış sınırlarıyla anılmıştır (örneğin Afganistan, Çin’in Xinjiang eyaleti ve İran gibi). Bu bölge Soğuk Savaş sırasında pek dikkat çekmemişse de, canlılığı ve önemi kısa sürede tekrar keşfedilmiştir.

Orta Asya, Hazar petrolü üzerinde oynan oyunlarda önemli bir paydaş, Çin enerji güvenliği için bir geçit, Rusya’nın güç siyaseti için bir oyun alanı, ve kriminal faaliyetler ve Afganistan’daki aşırı dincilik akımı için bir transit alanı olarak görülmektedir.

Bu gerçekler göz önüne alındığında, Orta Asya’ın sık sık dış aktörlerin ilgi çekmek ve özelliklere kaynaklara erişim için giriştikleri mücadelelerin bir parçası olmuş olduğu görülebilir. Bölge kaynakları için yaşanan rekabeti Orta Asya devletleri ile imzalanan ikili veya çok taraflı ekonomik ve askeri anlaşmalarda görmek mümkün.

Dış devletlerin angajman şartlarını dikte edecek konumda oldukları konusunda bir şüphe yoktur, ancak bölgedeki elit kesim ortadaki rekabeti kendi avantajlarına (çoğunlukla da kişisel avantajlarına) çevirebileceklerini görmüşlerdir. Bunun sonucunda, hukukun üstünlüğü, kurumsal yönetişim, ve ticari faaliyetlerde şeffaflık ulusal çıkarlar adına feda edilebilir kavramlar olarak görülmektedir.

Güç kazanma politikaları üzerine oynanan oyunlar artık sadece devletlerin faaliyetleri ile sınırlı değildir. Bu oyunlar artık devletlerin ticari çıkarlarını kullanmalarını ve ekonomik alanlardaki kriminal faaliyetleri, kısa vadeli bir istikrarsızlığa dönüştürmeden, kontrol altına alma yeteneklerini de içine almaktadır. Tek tek Rusya, Çin ve ABD’nin faaliyetlerine bakıldığında, her birinin Orta Asya cumhuriyetlerindeki statükonun devamına katkıda bulunduğu söylenebilir. Bu ülkeler için altyapı ve kaynaklara erişim, bölgedeki nüfuzlarını arttırmakta önemli yumuşak güç araçları haline gelmiştir.

Çin`in Genişletilmiş Afrika Stratejisi
1990’lardan beri bölgeyle ilişkili olan Çin’in Orta Asya stratejisi hiç şüphesiz çok yönlüdür. Çin’in bu bölgedeki politikasının temel unsurları adeta Afrika politikasını yansıtmaktadır. Bir başka deyişle, Çin, enerji ve altyapı alanında hisseler edinerek ve “bağlayıcılığı olmayan” krediler vererek bölgedeki varlığını giderek daha fazla göstermektedir. Örneğin, Pekin yakın zamanda Astana’ya petrol ve doğal gaz sanayinde kullanılmak üzere 10 milyar dolarlık kredi vermeyi kabul etti – muhtemelen bölgedeki enerji bağlantıları genişletmek için atılmış bir adım.
Pekin ve sırasıyla Duşanbe, Taşkent, Almati, ve Bişkek arasında ikili anlaşmalar yapılmış, ve Pekin, Şanghay İşbirliği Örgütünde Rusya ile eşdeğer bir pozisyon elde etmişse de, esas güçlü konumunu son derece dikkatle hedeflenmiş yatırım stratejisinden kazanmıştır. Bunu alüminyum endüstrisindeki katılımıyla Tacikistan’da, KazMunaiGaz ve Kazatomprom ile yaptığı önemli ticari anlaşmalarla Kazakistan’da görmek mümkündür. Çin’in bölgedeki toplam 13 milyar doları bulan doğrudan yabancı yatırımları ve uzun vadeli kredileri karşısında Avrupa, Çin’in yatırım modelini endişeyle izlemeye başlamıştır.
Rusya`nın Oligarşik Güç Oyunları
Rusya da Orta Asya’daki gücünü perçinlemek için ticari alanı başarıyla kullanmıştır. Bunu özelikle Kazakistan’da (Rusya’nın diğer cumhuriyetlere tek doğrudan bağlantısı) muhtemelen görmek mümkündür. Rusya, Kazak bankacılık sistemine ilk girişini devlet bankaları vasıtasıyla yapmıştır –doğrudan ve dolaylı olarak hisseler alarak. Teorik olarak bakıldığında bu adım Moskova’ya kredilere erişim ve ticari borçlarla ilgili kararları kontrol etme ve dolayısıyla Kazak ekonomisi üzerinde etkili olabilme olanağını sağlayacaktır. Örneğin, Vnesheconombank sadece Rus malları almak kaydıyla Astana’ya 3.5 milyar dolarlık bir kredi vermiştir. Kazak BTA Bankasının Rus Sherbank’a satılma olasılığını içeren bir yeniden yapılanma içine girmesi mümkündür.
Esas odak noktası finans piyasasında bir köşe kapmak olmasına rağmen Rusya, madencilik ve enerji sektöründe de etkili olmaya başladı. Polyus Gold ve Polymetal dahil bazı şirketler altın ve bakır yataklarından önemli kazanç sağladılar; LUKoil varlığını giderek genişletiyor. Örneğin Moskova, bir kriz zamanında, LUKoil’in BP’nin Hazar Botu Hattı Konsorsiyumundaki hissesini satın almasını garantilemek için sermaye vermeyi teklif etti. Ayrıca, Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in LUKoil’i Kazakistan Yabancı Yatırımlar Konseyine katılmaya davet etmesi de dikkat çekicidir.

Gerek Rusya gerek Çin bölgede nüfuz sahibi olmak için çalışırlarken istemeden mevcut statükonun yerini sağlamlaştırmasına neden oldular. Rusya ve Çin’e çıkar sağlayan çeşitli iş anlaşmaları konusundaki incelemeler, hukukun üstünlüğü, kurumsal yönetişim, ve kâr sağlayan mülkiyette şeffaflığın bir lüks olarak görüldüğü ve bu nedenle feda edilebileceğini teyit etmiştir. Dolayısıyla devletin ticari işlemlerdeki varlığının, sürdürebilir bir ekonomik gelişme yaratılmasına fazla bir katkısı yoktur. Nitekim, bazı ticari işlemler sadece “gölge devletin” devamına yaramış, gelir üretiminin ekonomik kalkınmayı değil, rejimin sürekliğini sağlamasını garanti etmiştir.
Güvenlik önceliklerine odaklanma
Çin ve Rusya’nın Orta Asya’daki angajmanlarında güvenlik unsurları eylemlerini sınırlayıcı bir faktör olmamıştır. Bunu tersine, ABD’nin 9/11 sonrası bölgedeki angajmanları daha ziyade askeri üs anlaşmalarını güvenceye almak ve yönetmek üzerinde odaklanmıştır. ABD, bu ticari anlaşmalarda Rusya ve Çin’in davranışlarının aynısını sergilemiştir: Batıda değer verilen piyasa mekanizmalarını abluka altına alarak kendi ulusal önceliklerini garantiye almıştır.

Kırgızistan’daki Manas üssü buna iyi bir örnek teşkil etmektedir. 2005 yılında bir soruşturma başlatan FBI, Pentagon’un o tarihlerdeki Devlet Başkanının oğlu ve damadı tarafından yönetilen şirketlerle yaptığı kontratlarla ilgili olarak bu kişilerin milyonlarca doları zimmetlerine geçirdiklerini ortaya çıkarmıştır. Bu eğilim Akayev’in yerini alan Bakayev zamanında da devam etmiştir – kârlı yakıt kontratları yeni Devlet Başkanının oğlu tarafından kontrol edildiği söylenen şirketlere gitmektedir. ABD sadece yüksek bir bedel ödemekle kalmamış (ticari anlaşmalar artı yardım), bazı kesimler tarafından Kırgızistan’daki son başkanlık seçimlerinde rapor edilen anormalliklere göz yummakla suçlanmıştır.
Orta Asya’da güvenlik kavramı genellikle jeopolitik başlığı altında ve dış aktörlerin güç oyunları sergileyecekleri bir sahne olarak görülür. Orta Asya’nın 9/11 sonrası dönemde artan önemi farklı bir realite yaratmıştır; ancak temel oyunlar değişmemiş, sadece nasıl oynandığı değişmiştir. İçerikteki bu küçük farklılık fazla dikkat çekmese de Orta Asya’nın derme çatma bir ekonomi yaratarak bölgesel istikrarsızlığı doğrudan etkileyecek bir duruma gelme tehlikesi vardır.
Yasal iş ve yatırım olanaklarının doğması, Orta Asya’nın bağımsızlığına kavuşmasından beri olduğu gibi, yaygın bir ekonomik istikrara katkıda bulunmaya devam edeceği şüphe götürmez. Ancak, bu ticari ortam sağlam temeller üzerine değil, yolsuzluğun, çarpışan siyasi amaçların, sivil huzursuzluğun ve hayal kırıklığının, ve yüksek suç oranının yarattığı istikrarsızlıktan oluşan temeller üzerine inşa edilmektedir. Refah hala nüfuzlu kişilerin teklindedir, sermaye offshore hesaplara aktarılmaya devam ediyor (çoğu kez yasadışı yollardan edinilen paranın hareketini kolaylaştırarak), ve sivil topluma da dış ve iç aktörlerin farklı politikalarını izlemek kalıyor.
ABD, Rusya ve Çin bu bölgede jeo-ekonomik oyunlar oynamaya devam ettikleri sürece sadece görüntüde bir istikrar olacaktır. Bu durumun sürmesini garanti etmek onların çıkarınadır. Ancak bu politikanın ömrünün sorgulanması, ve hangi nedenle olursa olsun, buradaki çıkarların azalması durumunda bölge yeniden, bu sefer gayet açık şekilde istikrarsızlığa gömüleceğinin anlaşılması gereklidir. (NATO Review)

* Dr. Tamara Makrenko Dundee Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —