Tarih: 20.05.2017 09:33

Büyük Avrasya´nın Doğuşu

Facebook Twitter Linked-in

 

Dmitry Yefremenko *
Yaklaşık yirmi beş yıllık bir dönem, iki sembolik tesadüfü birbirinden ayırmaktadır ve bu olayların her biri, dünya siyasetinde çarpıcı değişimlere yol açmıştır. 8 Aralık 1991 tarihinde, Belarus/Belovezhye´de bir antlaşma imzalandı ve Sovyetler Birliği son buldu. Bir sonraki gün ise Batı Avrupa´nın on iki ülkesinin liderleri, Maastricht Antlaşması´nı imzaladılar. 23 Haziran 2016 tarihinde ise, Birleşik Krallık´ta seçmenlerin büyük çoğunluğu Avrupa Birliği´nden ayrılma kararı aldı. Aynı dönemde Hindistan ve Pakistan da, Şangay İşbirliği Örgütü´nün sözleşmelerine dahil olmak üzere memorandumlar imzaladılar; dolayısıyla bu örgüt de dünya nüfusunun neredeyse yarısı kadar üyeye sahip oldu.

Ancak olayları o kadar da basitleştirmemek gerek. Brexit, Avrupa´nın gerilemesi anlamına gelmiyor. Bununla birlikte, Büyük Avrasya´nın yükselişine alamet olan değişimlerin önemini de göz ardı etmek yanlış olacaktır.

BÜYÜK AVRASYA: UZUN VADELİ STRATEJİLER VE ÖZ ÖRGÜTLENME

Büyük Avrasya´dan söz ederken, Avrasya ve Afrika´nın komşu bölgelerindeki (veya hatta belki de Afrika´nın genelindeki) jeopolitik ve jeo-ekonomik değişimlerin köklü sürecini kast ediyorum. Bu makale, Büyük Avrasya´yı tamamen Rusya-Çin arasındaki –ve başka ülkeleri çeken veya çekebilecek olan- stratejik ortaklığın eşanlamlısı olarak görmüyor. Büyük Avrasya, ana-kara kavramına indirgenemez ve süregiden değişimlerin tek belirleyicisi de mekânsal etmen olamaz. Elbette mekan önemlidir; ancak mevcut olayların özünü kavramak için tarih, küresel kalkınmanın farklı biçimleri ve süreçlerin alternatifleri göz önünde bulundurulmalı. Bugün 1990´lı ve 2000´li yıllarda ortaya çıkan bazı eğilimler ivme kazanıyor; küreselleşmenin iki kutuplu-sonrası dünya düzeninin zaferiyle bağlantılı bazı boyutları ise yok oluyor.

Büyük Avrasya´nın ortaya çıkmasının kilit koşullarından biri, küreselleşmenin adil rüzgarıyla seyreden ve kalkınmış ülkelere yetişen periferi ve yarı-periferi ülkelerin güçlendirilmesidir. Küreselleşmenin herkes için yarar sağladığı modern tarihteki kısa bir dönem boyunca, birkaç Batılı olmayan devlet –ham madde üreten ülkelerden endüstriyel-sonrası çağa geçen ülkelere dek- uluslararası tüzel kişilik edinmeye uğraştı (uluslararası sahnede eylem özgürlüğü). Ancak, bildiğimiz gibi, bu Güzel Çağ, 2008 yılında bir anda sonlandı.

2008 yılında yaşanan kriz, liberal siyasi-ekonomik modelin küresel düzeyde zirveye ulaşması olarak anlaşılan küreselleşmenin sendelemekte olduğunu net bir şekilde gösterdi. Bir anda görüldü ki, egemenliğini sürdürmesi için Batı´nın daha önceleri başlattığı birçok süreci tersine çevirmesi gerekiyordu. Aslında Çin, krizin zorluklarıyla başa çıkmada oldukça başarılıydı: sadece dünyanın iki numaralı ekonomisi olarak statüsünü sağlamlaştırmakla kalmadı, aynı zamanda küresel heveslerini de açıkladı. Çin, ihracat-odaklı büyüme stratejisinden elde edebileceği kadar şeyi aldıktan sonra bunu yaptı. Ekonomi politikasındaki değişim, Xi Jinping ve Li Keqiang gibi yeni kuşak liderlerin yükselişiyle aynı döneme denk gelmektedir. İsimleri artık Çin ekonomisini iç talebe doğru yeniden yönlendirmekle, yapısal reformlarla, orantısızlıkların düzeltilmesiyle ve yenilikçi faaliyetlerin harekete geçirilmesiyle bağdaşır hale geldi.

Xi´nin “Tek Kemer, Tek Yol” isimli stratejik girişiminin boyutu ve erişimi daha önce görülmemiş nitelikte. Vasco da Gama´nın seyahatlerinden beri ilk kez, bir ülke, Doğu´dan Batı´ya doğru ekonomik bağlar inşa etmeye çabalıyor. Çin´in ekonomik güç projeksiyonunda bulunma ve büyük Avrasya piyasaları arasında iletişim, ekonomi ve ticaret bağlarından oluşan yoğun bir ağ kurma yönündeki girişimleri ise, genellikle hem komşu hem de uzak ülkelerin potansiyelinin kendi kalkınması uğruna kullanılmasını hedefleyen bir öz-çıkar işareti olarak yorumlanıyor. Doğal olarak Çin, kendi çıkarlarını zedeleyebilecek herhangi bir adım atmayacak; ancak Çin´in uzun vadeli stratejik planlamaya dönük siyasi idare kültürü daha ileri bir aşamaya geçiyor ve ülkenin refahı için uygun koşullar yaratmaya çabalıyor. Çin´in çıkarlarına hizmet vermeye istekli ülkelerinin istikrarı ve refahı ise, bunun bir gereğidir.

Haberin devamı : http://asam.org.tr/buyuk-avrasyanin-dogusu/




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —