• BIST 100

    10268,6%0,2
  • DOLAR

    32,29% 0,17
  • EURO

    34,84% 0,15
  • GRAM ALTIN

    2445,22% 0,54
  • Ç. ALTIN

    3877,27% 0,00

Davutoğlu, BBC`ye Özel Mülakat Verdi

Davutoğlu, BBC`ye Özel Mülakat Verdi

BBC’ye özel olarak verdiği bir mülakatta Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin kuşatılmış sınır kenti Kobani’ye, ancak Batılı hükûmetlerin de aynı şeyi yapmaya hazır olması durumunda asker göndermeyi düşünebileceklerini söyledi. Başbaka

BBC World News TV

SUNUCU: Daha önce bahsettiğim gibi, Kıdemli Uluslararası Muhabirimiz Lyce Doucet, İstanbul’daydı. Türkiye’nin Başbakanı ile özel bir mülakat yaptı. Şimdi o mülakatı dinleyelim.

MUHABİR: ABD öncülüğündeki yeni ittifak, Suriye ve Irak’taki savaşa yönelik yeni taktikler ve strateji, Türkiye’nin çok daha fazla şey yapmasını gerektiriyor. Türkiye ne yapmayı kabul etti? Örneğin, Suriyeli savaşçıları burada, Türkiye’de eğitme ve donanımlı hâle getirmeyi kabul ettiniz mi?

AHMET DAVUTOĞLU (Türkiye Başbakanı): Aslında, son üç buçuk yıldır Amerikalı müttefiklerimize Suriye’de önalıcı olmamız gerektiğini, Suriye ordusunun ılımlı güçlerini, Özgür Suriye Ordusu’nu hazırlamamız ve onlara yardım etmemiz gerektiğini söylüyorduk. Tüm müttefiklerimize özgür ılımlı Suriyeli güçler desteklenmezse o zaman radikalliğin artacağını söylüyorduk. Maalesef ki bu gerçekleşti. Özgür Suriye Ordusu’na silah verip gaddar rejimle savaşmalarına yardım etme konusunda isteksizlik vardı. Ancak maalesef ki IŞİD, Amerika’nın Irak’ta Maliki’ye verdiği tüm sofistike silahlarını aldı. IŞİD Amerika’nın sofistike silahlarıyla daha güçlü hâle geldi.

MUHABİR: Eğitim verip onları donanımlı hâle getirecek misiniz?

DAVUTOĞLU: Ona geleceğim. Bu nedenle bizim için tek çözüm, Suriyelilere, yabancı savaşçılara değil, yalnızca Suriyelilere, Suriyeli ılımlı kuvvetlere IŞİD’in yanı sıra Suriye rejimine karşı da ülkelerini kurtarmaları için yardım etmek. Kobani’den bahsediyoruz ancak geçen hafta Hama yakınında bulunan bir kasaba olan Marek, Suriye rejimi tarafından ele geçirildi ve insanlar katledildi, tüm evler yıkıldı. Lyce, siz Halep’i çok iyi bilirsiniz. Suriye’deki çalışmalarınızı her zaman beğeniyorum. Kobani krizi sırasında rejim tarafından Halep’e ve diğer şehirlere binlerce bomba atıldı. Kobani ile Marek ya da Hama ile Humus arasındaki fark ne?

MUHABİR: Sayın Başbakan, Washington’un Suriye konusundaki yeni yaklaşımına, daha doğrusu süregelen yaklaşımına kızgın olduğunuz açık. Washington’dan şimdi ne yapmasını istiyorsunuz?

DAVUTOĞLU: Bizim konumumuz net. Suriye için entegre bir stratejiye ihtiyacımız var. Bu, yalnızca Amerika ya da Avrupa Birliği’nin kamuoyunu memnun etmek için Kobani’ye yardım etmek üzere olmamalı. Bu işe yaramaz. Entegre bir stratejimiz olmazsa IŞİD’i yok edersek başka bir isimle bir başka radikal örgüt ortaya çıkar. Entegre strateji nedir? İlk olarak ılımlı Suriyeli güçleri donanımlı hâle getirip eğitmedir. Bu da Özgür Suriye Ordusu’dur. Bunda hepimiz mutabıkız. Bu kişiler el Kaide değil, IŞİD değil. Yabancı savaşçılar da değiller. Bunlar Suriye halkından kişiler ve Suriye halkı genel itibariyle radikalliğe karşıdır. İkinci olarak IŞİD ya da rejimin insanlara saldırdığı yerlerde güvenli bölgelerin ilan edilmesi. Böylelikle, insanlar kaçmayacak. Türkiye bugün 1,6 milyon kişiyi kabul etmiş durumda. Bu rakam, neredeyse Birmingham, Glasgow, Manchester ve Liverpool’un toplam nüfusuna eşittir. İngiliz kamuoyu da Avrupa kamuoyu da Amerikan kamuoyu da bunu anlamalı. Artık yeter. Türkiye, bu ülkelerin 44 şehrinden fazla sayıda nüfusu kabul etmiştir ve takdir edileceği yerde hâlâ suçlanmaktadır. Amerikalı ve Avrupalı dostlarımıza söylediğimiz şey açıktır. Hem IŞİD’e hem de rejime karşı aynı anda entegre bir stratejimizin olması gerekiyor.

MUHABİR: Şartınız bu mu Sayın Başbakan? Washington’a, Londra’ya ve koalisyonun diğer üyelerine, entegre bir politika olmazsa İncirlik hava üssünün kullanılmasına müsaade etmeyeceğinizi mi söylüyorsunuz?

DAVUTOĞLU: Evet, elbette. Her tür koalisyonda yer alabiliriz ve tüm ülkelerle birlikte her yerde yapılan çekirdek grubu toplantılarına katılıyoruz. Ancak konumumuz net. Entegre bir strateji ve tünelin sonunda ışık gördüğümüz zaman tüm askerî riskleri, güvenlik risklerini alırız. Bunun parametreleri nettir: Özgür Suriye Ordusu’nu eğitmek ve donanımlı hâle getirmek… Böylelikle IŞİD giderse yerini rejim almamalı. IŞİD giderse yerini PKK teröristleri almamalı. IŞİD ortadan kaldırılırsa gaddar katliamlar devam etmemeli. Bütünleşik bir stratejiye ihtiyacımız var.

MUHABİR: Lütfen açık olmama izin verin Sayın Başbakan. Başka bir deyişle, bir örnek olarak ele almak adına, Amerikan ve diğer hava kuvvetlerine, İslam Devleti güçlerinin yanı sıra şayet Esad güçlerini vurmayacaklarsa İncirlik’teki hava üssünüzü kullanma izni vermeyeceksiniz.

DAVUTOĞLU: Hayır, olumlu bir bakış açısından bakmama izin verin. Yeni, çoğulcu ve demokratik bir Suriye konusunda ve bir terör örgütü olarak IŞİD’in veya Scud füzeleri, kimyasal silahlar ve açlıkla 300 bin kişiyi öldüren gaddar bir rejimin işlediği tüm insanlık suçlarıyla mücadele konusunda ortak bir anlayışa sahip olursak tüm kuvvetlere, tüm koalisyonlara, hava üslerimiz veya başka imkânlar aracılığıyla yardım edeceğiz. Beklediğimiz bu.

MUHABİR: Bu, Başkan Obama’nın şu anda söylediği şey. Başkan Esad’a karşı bir savaş içinde değiliz. Şu an tek bir düşmanımız var diyor.

DAVUTOĞLU: Peki bu ne anlama geliyor? Kobani’de yaşayan insanlar, insandır ama Halep’te yaşayanlar eşit değerde insan değildir demek oluyor. Halep halkı rejim tarafından, IŞİD tarafından öldürülebilir. Umurumuzda değil. Önemli olan Kobani demek oluyor. Bizim söylediğimiz şey ise Kobani halkının, Kobani Kürtlerinin, Halepli Kürtlere, Halepli Araplara ya da Halepli Türkmenlere eşit olduğudur. İnsan insandır. Bu bizim için neden bu kadar sembolik ki? Biz, birkaç hafta boyunca ya da haftalarca veya aylarca yalnızca Kobani’yi kurtarmak için kamuoyunu memnun etmek üzere oyunun bir parçası olmak istemiyoruz. Biz etnik, dinî ya da mezhebi kökenlerine bakmaksızın Suriye halkını kurtarmak istiyoruz. Tüm Suriyeliler kardeşlerimizdir, dostumuzdur. Bunu görmek istiyoruz. Bu nedenle uçuşa yasak bölge diyoruz. Bu nedenle güvenli bölge diyoruz.

MUHABİR: Son haftalarda Amerikalılarla ve dünyanın önde gelen liderleriyle birçok üst düzey toplantılara katıldınız. Suriye’ye ilişkin politikanın değişeceğine ilişkin herhangi bir emareye rastladınız mı? Başka bir deyişle, Batılı ülkelerin Devlet Başkanı Esad’a yönelik savaşa daha fazla müdahil olmasına yönelik?

DAVUTOĞLU: İstişarelerimiz sayesinde her şeyden önce Türkiye ve ABD, İngiltere veya Avrupa olarak ihtilaflı taraflar değiliz. Biz müttefikiz. NATO’da müttefiklerimiz arasında önce istişare etme, sonra görüş paylaşma ve gerektiğinde müzakere etme ve sonuca birlikte ulaşma geleneği vardır. Dolayısıyla son haftalarda Suriye halkına nasıl yardım edeceğimiz konusundaki istişarelerimiz çok doğru bir yönde ilerledi. Türkiye, gazetelerden birinin dediği gibi U dönüşü yapmamıştır. Türkiye, aynı değerleri savunmaktadır, aynı yöntemleri öne sürmektedir, örneğin güvenli bölge. Güvenli bölgeyi ilk kez 2012’de açıkladık. Uçuşa yasak bölgeyi de ilk 2012’de söyledik. Hâlâ da aynı şeyleri söylüyoruz.

MUHABİR: Uçuşa yasak bölge konusunda bir ihtimal olduğunu düşünüyor musunuz? Amerikalılar uygulamada zaten bir uçuşa yasak bölge olduğunu söylüyor.

DAVUTOĞLU: Biz istişare ediyoruz ve görüşlerimizi paylaşıyoruz.

MUHABİR: ABD’nin uçuşa yasak bölgeyi kabul edeceğini düşünüyor musunuz?

DAVUTOĞLU: Umarım.

MUHABİR: Ama çoktan kabul etmeyeceklerini söylediler.

DAVUTOĞLU: Hepsi değil. Tüm seçeneklerin masaya yatırılabileceği yönünde bazı beyanlarda bulundular. Uçuşa yasak bölge neden önemlidir? Biz rejimin ve IŞİD’in oyun planının ne olduğunu biliyoruz. Uçuşa yasak bölgemiz olmadığı için Suriye rejimi Halep’i, Münbiç’i, Cerablus’u, Rakka’yı bombalıyordu. Karada askerleri de olmadığı için IŞİD geldi. Dolayısıyla, Suriye rejimi ve IŞİD arasında taktiksel bir koalisyon vardı. Suriye rejimi belirli yerleri bombaladı, Özgür Suriye Ordusu orayı terk etmek zorunda kaldı, IŞİD geldi ve işgal etti. Şimdi benzer şekilde IŞİD bu yerlerden ayrıldığında, eğer uçuşa yasak bölge olmazsa Suriye rejimi bombalamaya devam edecek ve günün sonunda giderek daha fazla Suriyeli öldürülecek ve daha fazla mülteci Türkiye’ye gelecektir Halep’ten. Bildiğiniz gibi. Milyonlarcası Suriye rejiminin saldırıları nedeniyle Türkiye’ye gelecektir. Sınırımızda gönüllüler koalisyonu veya BM tarafından deklare edilen bir güvenli bölge görmek istiyoruz ki onlar Suriye içinde kalsınlar. Bu güvenli bölge de uçuşa yasak bölgeyle desteklenmelidir ki Suriye rejimi bizim IŞİD’e karşı savaşımızı Suriye’nin bu bölgelerini kontrol altına almak için kullanmasın.

MUHABİR: Buna şaşırdım çünkü en azından ABD, İngiltere ve diğer başlıca taraflar Suriye’nin kuzeyi boyunca oluşturulacak uçuşa yasak bölgenin fazla tehlikeli, fazla zor ve fazla maliyetli olacağını kesinlikle açık bir şekilde ifade ettiler. Kim bu konuda size yardım edeceğini söylüyor? Hangi ülkeler?

DAVUTOĞLU: Tüm bu konularda hepimizin arasında istihbarat, diplomasi ve ordu temsilcileri arasında yoğun bir istişare söz konusu. Uçuşa yasak bölge bu kadar maliyetli veya tehlikeliyse o halde diğer seçenek nedir? Buna bir alternatif getirilmesini istiyoruz. Öyle ki Suriye halkı rejim ve IŞİD tarafından öldürülmesin. Bunun alternatifi nedir? Biz bütünleşik bir strateji sunuyoruz. Öncelikle belirli şehirleri IŞİD’in elinden kurtararak özgürleştireceğiz, sonrasında güvenli bölge ilan edilecek, uçuşa yasak bölge ilan edilecek, sonra da bizim kara askerlerimiz, Amerikalı, Avrupalı veya Türk kara askerleri kullanılmaksızın ılımlı muhalefet güçleri bu görevi üstlenecek. Onlar kendi kentlerini kurtaracaklar. Günün sonunda tüm mezheplere, dinlere ve etnik kökene sahip insanların barış içinde yaşayacağı özgür ve demokratik bir Suriye ortaya çıkacak. Fakat bu bakış açısının alternatifi nedir? Bizim kafamızda bütünleşik bir strateji var. Kobani’yi kurtarmak uluslararası toplumun son iki aydır ana sloganı ve ana mesajı oldu. Fakat Kobani’yi kurtarmanın ne anlama geldiğini tanımlamamız gerekiyor. Eğer Kobani’yi kurtarmak orada yaşayan sivilleri kurtarmaksa siz de çok iyi biliyorsunuz ki Kobani halkının büyük bir kısmı zaten Türkiye’ye geldi ve güvenli koşullar altında. Fakat eğer Kobani’yi kurtarmak, Kobani’yi ve çevresindeki bazı bölgeleri IŞİD’den geri almaksa o halde askeri bir operasyona ihtiyaç vardır. Bu askeri operasyonu kim gerçekleştirecek? Asıl soru bu. Bazı uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye’yi suçlamasına veya Türkiye’nin bir şey yapmasını beklemesine gerçekten şaşırdım ve şoka uğradım. Türkiye’nin ne yapması gerektiğini tanımlasınlar. Eğer Türk ordusu Kobani’ye müdahale ederse eminim ki bu uluslararası medya kuruluşlarından veya uluslararası taraflardan bazıları, bizi başka bir ülkeye müdahale etme konusunda eleştirecektir. Kobani’ye yardım etmenin tek yolu, diğer ülkelerin karadan asker göndermek istememesi nedeniyle, bazı barış odaklı veya ılımlı güçlerin Kobani’ye gönderilmesidir. Bu güçler kimdir? Peşmerge. Peşmerge anayasal olarak Irak ordusunun bir parçasıdır. Ve Özgür Suriye Ordusu. ÖSO ve Peşmerge “Biz gitmeye hazırız.” dediğinde biz buna evet dedik. Ancak diğer ülkeler, Amerikalılar, Avrupalılar kendi askerlerini göndermek istiyorsa Türkiye buna hiçbir zaman hayır demedi.

MUHABİR: Ancak asker göndermeyeceklerini defalarca ifade ettiler efendim.

DAVUTOĞLU: Pekâlâ kendi kara askerlerini göndermek istemiyorlarsa sınırımızda aynı risklerin bulunmasına rağmen Türkiye’nin Türk kara askerlerini göndermesini nasıl beklerler? Buradaki soru şu: Diğer bir ülkeyi suçlama veya o ülkeye bir şey söyleme gibi bir durum var mı? Empati yapmalılar ve “Ne yapabiliriz ve Türkiye’den ne yapmasını bekleyebiliriz?” diye sormalılar. Hiç kimse Kobani’deki durum nedeniyle Türkiye’yi suçlayamaz.

MUHABİR: Fakat bildiğiniz gibi Türkiye’yi suçluyorlar. Sizi sözde İslam Devleti savaşçılarıyla çok yakın bağlarınız olması konusunda suçluyorlar. Türkiye’nin İslam Devleti örgütüne istihbarat ve lojistik destek sağladığını ve onları Türkiye’de eğittiğini söyleyen Ürdünlü ve Mısırlı istihbarat yetkilileri var.

DAVUTOĞLU: Her şeyden önce şunu açıklığa kavuşturalım.

MUHABİR: Siz tüm bunları yalanlıyor musunuz?

DAVUTOĞLU: Elbette. Yüzde yüz.

MUHABİR: Onları daha önce başka örgütlere üyeyken eğittiniz mi?

DAVUTOĞLU: Hayır.

MUHABİR: Sınırlarınızdan geçen cihatçı akınını engellemek için daha fazlasını yapabilir misiniz efendim?

DAVUTOĞLU: Bunu yaptık. Hiçbir yabancı savaşçının Suriye’ye geçişine izin vermedik.

MUHABİR: Bu da onların, güvenlik güçlerinizi aşarak kaçtığı anlamına geliyor.

DAVUTOĞLU: Bazı istihbarat servislerinden söz ettiniz. Bunu iddia edemezler. Türkiye’nin bu tür gruplarla herhangi bir bağlantısı olduğu, herhangi bir işbirliği yaptığı veya onlara herhangi bir destek verdiğine dair bir kanıt bulunmamaktadır. Bu, Türkiye’ye yönelik bir tehdittir, bizim sınırımızda bulunmaktadır. Türkiye, geçen yılın (2013) ekim ayında IŞİD’i bir terör örgütü ilan etti. Diğer ülkeler aylarca bunu yapmadılar ve onlarla savaşmadılar. Sadece Türkiye Aralık 2013`te IŞİD mevzilerini bombaladı. Türkiye sınırına yaklaşan yüzlerce IŞİD`li öldürüldü.

MUHABİR: Ancak kanıtlar, cihatçıların ve yabancı savaşçıların, hatta Türk savaşçıların bile sözde İslam Devleti safında savaşmak için sınırınızı geçtiğini gösteriyor.

DAVUTOĞLU: Oraya yasadışı yollarla giden Türk savaşçıların sayısı, İngiliz savaşçıların sayısından çok daha azdır, çok daha az.

MUHABİR: Aynen öyle, İngiltere Türkiye’nin bu akışı durdurmak için daha fazlasını yapması gerektiğini söylüyor. Daha fazlasını yapabilir misiniz?

DAVUTOĞLU: Bunu yaptık. Meslektaşlarımla iki yıl önce yabancı savaşçıların girişini nasıl engelleyeceğimizi konuştum ve onlardan, bu insanların Türkiye’ye gelmek için ülkelerini, örneğin İngiltere’yi terk etmesini engellemelerini istedim. Onlar da demokratik bir ülke olduklarını söylediler ve “Onları nasıl engelleyebiliriz ki” dediler. O zaman onlara şunu söyledim, “O zaman bize isimlerini verin ki Türkiye’ye girişini engelleyelim.” Onlar da, suç işlemeden önce kimsenin adını veremeyeceklerini söylediler. Ben de onlara, “Türkiye her yıl 35 milyon turist kabul ederken onları nasıl durdurmamızı bekliyorsunuz? Böyle bir denetim yapamayız.” dedim. Bu tür bir akışla savaşmak, ilgili tüm tarafların toplu çabasıdır. Hiç kimse bizden turizmi durdurmamızı ve Türkiye’ye gelen yabancı insanların Müslüman ismi taşıyıp taşımadıklarını kontrol etmemizi bekleyemez.

MUHABİR: Mültecilerin durumunu da sormam gerekiyor. Lübnan acil vakalar dışında artık daha fazla mülteci kabul etmeyeceğini söyledi. Türkiye de aynısını yapmayı düşünüyor mu?

DAVUTOĞLU: Bu soru için çok teşekkürler. Hiç kimse mülteci kriziyle ilgilenmiyor. Bu bir insani kriz. Biz yaklaşık 1,6 milyon mülteciyi barındırıyoruz. Kayıtlı mültecilerin sayısı. Bu sayı Kobani olayından sonra 2 milyona yaklaştı. Dün bir sınır kenti olmayan Kahramanmaraş’taydım. Orada yaşayan 56 bin Suriyeli var, sadece kamplarda değil aynı zamanda kentlerde. Şimdi Kilis gibi bazı kentlerde, Suriyelilerin sayısı orada yaşayan Türk vatandaşlarından fazla. Suriyeli mültecileri kabul ederek muazzam bir sorumluluk ve risk alıyoruz. Şu ana kadar 4,5 milyar harcadık ve bu tutar her geçen gün artıyor. Ve çok net söylemeliyim ki hiç kimse bize yardım etmiyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin ve diğerlerinin de çabaları var ancak toplamda 200 milyon civarında. Çok düşük. Lübnan’ın durumunu çok iyi anlıyorum çünkü bu, Lübnan’ın sosyo-politik demografisini tamamen etkiliyor.

MUHABİR: Siz sınırınızı kapatır mıydınız efendim? Lübnan’ın yaptığını yapar mıydınız?

DAVUTOĞLU: Hayır. Türkiye olarak tarihsel bağlarımız nedeniyle her zaman sadece Suriye vakası için değil, Kürtler Saddam tarafından katledilirken de sınırımızı açtık. Bosnalılar Miloşeviç tarafından katledildiğinde de sınırlarımızı açtık. Türkler Burlgaristanlı Jivkov tarafından katledildiğinde de sınırlarımızı açtık. Bu tarihsel bir gelenektir. Tüm mağdurlara kapımız açıktır, kapatmak geleneğimize aykırıdır. Ancak sınır ötesinde güvenli bölgeler üzerinde ısrar edeceğiz. Böylelikle Suriye halkı Türkiye’ye geçmektense Suriye’de kalacak. Bizim uzun vadeli bir vizyonumuz var ve bu politikanın sonuçlarını görebiliyoruz. Eğer Halep bugün Suriye rejimi tarafından bombalanırsa milyonlarca Suriyeli buraya gelebilir. Bizim de o zaman onları Suriye tarafında tutmak için elbette önlem almamız gerekir.

MUHABİR: Sayın Başbakan, BBC ile görüşmeye zaman ayırdığınız için çok teşekkürler.

DAVUTOĞLU: Ben teşekkür ederim. (İngiltere, BBC World News TV - 28 Ekim 2014)



13.8° / 11.8°

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor