• BIST 100

    10045,7%-0,37
  • DOLAR

    32,36% -0,38
  • EURO

    34,72% -0,20
  • GRAM ALTIN

    2408,87% -0,56
  • Ç. ALTIN

    3886,52% 0,00

Devrim, Savaş Ve İmparatorluğun Uluslararası Bağlamı

Devrim, Savaş Ve İmparatorluğun Uluslararası Bağlamı

Şayet Rusya muzaffer güçlerden biri olsaydı, savaş-sonrası düzen çok daha istikrarlı olurdu. Şayet Fransa-Rusya ittifakı bu düzeni ayakta tutmak üzere varlığını sürdürseydi, bu durumda Hitler´in yükselişi ve Avrupa´nın ikinci bir d

 

Dominique Lieven

Bu çalışmayı yazarken amacım; Rus Devrimi´nin uluslararası bağlamına bakmak ve devrimin sebepleri, gidişatı ve sonuçları üzerindeki etkisini değerlendirmektir. Hem devrim yıllarına hem de Rusya İmparatorluğu´nun 1917 öncesindeki iki yüzyıl boyunca geliştiği uluslararası bağlama bakıyorum. Kendimi genel itibariyle yumuşak gücün unsurlarını – bir diğer deyişle; jeopolitik, diplomasi, savaş ve ekonomik faktörler- ele almakla sınırlandıracağım. Avrupa ve küresel düzlemin kültürel ve entelektüel bağlamı hakkında ise az şey söyleyeceğim. 

Bu demek değildir ki dış entelektüel veya kültürel bağlamı önemsiz görüyorum: çok daha farklı bir durum söz konusu. Örneğin yirminci yüzyılın başında Çarlık rejiminin meşruiyeti konusunda Avrupa kamuoyunun mutlak monarşiyi tamamen kadük ve gerici bir yönetim biçimi olarak görmesi son derece önemli ve sakıncalıydı. Sadece Avrupa´da değil dışarıda da Rusya´dan çok daha geri kalmış olarak görülen bazı ülkelerin anayasaları vardı. Bu durum, yönetici elitin birçok üyesi arasında da olmak üzere Rusya´nın eğitimli toplumunda “otokrasiye” yönelik bir küçümsemeyi teşvik etti. 

Rusya´nın dış politikasına ilişkin olarak da, kimlik sorunları ve Rusya´nın dünyadaki yeri ve tarihsel rolüne dair görüşler de oldukça önemliydi. Bu, Rusya´nın bir Slav ve Ortodoks büyük gücü olarak kimliğine dair inanç konusunda kendisini en net şekilde gösteriyordu. Benzer etmenler, diğer büyük güçlerin dış politikaları hakkında da düşündürüyor. 

1914 yılından çok önce, dünyanın etnik-ideolojik-jeopolitik bloklara bölündüğüne dair güçlü bir kanıt vardı. Bunların en güçlüsü ise; Britanya İmparatorluğu ve ABD´nin devasa kaynaklarını potansiyel olarak bir araya getirmiş olan İngiliz-Amerikan bloğu idi. Orta Avrupa´daki Germanik blok potansiyel olarak daha az güçlüydü; ancak diplomatik ve askeri birliği daha şimdiden antlaşma ile belirlenmişti ve aynı durum İngiliz-Amerikalılar için geçerli değildi. Hem İngilizce konuşan hem de Germanik dillerini konuşan bloklar yeni bir olguydu: On dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinden önce Britanya ve ABD hem jeopolitik hem de ideolojik rakiplerdi. Britanya elitinin önemli bir kısmı “karma monarşiye” bağlıydı ve demokrasiyi sosyal düzen ve uluslararası barış ve istikrar karşısında bir tehlike olarak görmüşlerdi. Avusturya ile Prusya arasındaki dini ve siyasi rekabet çok daha derinlere indi. Bu iki yeni ulus-üstü bloğun kurulmasının kökenlerinde, on dokuzuncu yüzyıl sonunun zihniyetlerine dair etnik-dilsel ve ırksal yaklaşımların artan etkisi vardı. Ancak eğer bu bloklar hayal gücünün ürünüyse, aynı zamanda oldukça önemli birer güç ve siyasi gerçekliktiler. Yirminci yüzyıldaki uluslararası rekabetin ve çatışmanın önemli bir kısmı, bu blokları birbirleriyle ve ortak bir Slav ve daha sonra da ortak sosyalist ilkeler üzerine temellenmiş, Rusların öncülüğündeki bir bloğa karşı rekabete sürükledi. Etnik-ideolojik dayanışma, özellikle yirminci yüzyılın bu rekabetinden muzaffer çıkan İngiliz-Amerikan bloğunun tutarlılığını büyük ölçüde güçlendirdi. 

RUSYA´NIN HEDEFLERİ VE ARAÇLARI 

“Sert güç” ve uluslararası siyasete bakıldığında; çarlık Rusya´sının yöneticilerinin baş önceliği, ülkelerinin bir Avrupa büyük gücü olarak pozisyonunu güvence altına almaktı. Rusya, on sekizinci yüzyılda bu statüyü elde etti ve on dokuzuncu yüzyılda da elinde tuttu. Rusya´da ekonomi, hükümet ve toplum, bu öncelikten çok fazla etkilendiler. Rus gücünün kökenlerinde Avrupalı bir askeri-mali devlet ile bir Avrasya imparatorluğu arasında eşi benzeri görülmemiş bir evlilik yatmaktadır. Çarlık Rusyası´nın uluslararası gücü ve prestiji, 1812-1815 yıllarında Napolyon´un mağlubiyetinde oynadığı temel rol ile zirve noktasına ulaştı. Rusların askeri gücünün anahtarı; Avrupa tarzı birleşik silah (topçu/piyade/süvari) ordusu idi ve bu ordu, yanaşık düzen formasyonunda manevra yapıp, koordine olup savaşmak üzere eğitim almıştı. Ancak, Rusların gücü, Avrasya askeri geleneği açısından tipik olan unsurlarla da yakından bağlantılıdır. 

Özellikle Avrupa´nın büyük güçleri arasında, Napolyon Savaşları´nda büyük etki gösterecek şekilde “sömürgeci” birimleri kullandı: bunlar gelenekleri Avrupa steplerinde savaş yapmaya uygun olan Kazaklar idi. Modern-öncesi savaş ortamında, at, modern tankın, uçağın, mobil topçu sınıfının ve kamyonun karşılığıydı. Bir diğer deyişle, keşif, şok, takip ve mobil ateş gücü için asli öneme sahipti. 

Avrasya´daki bozkır topraklarından dolayı Rusya, atlar konusunda büyük güç rakiplerinin herhangi birinden daha zengindi. Kazaklar, Rusya´nın Napolyon karşısındaki zaferinde büyük bir rol oynadılar; ancak Rusya´nın elindeki devasa at gücü rezervi çok daha önemliydi. Çarlık döneminin otokratik rejimi, tebaasına acımasızca davrandı ve eğitimli Ruslardan bile Avrupalı akranlarının giderek daha fazla yararlandıkları ve hatta çantada keklik gördükleri haklardan mahrum bıraktı. İmparatorlukların başarıyı ölçtüğü güç-siyaset bağlamında, bu etkili oldu. Dahası, Romanovların imparatorluğunda Rus edebiyatı ve müziği, küresel yüksek kültürün süslerinden biri halini aldı. 

Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan kıyaslamalar oldukça aydınlatıcıdır. Romanovlar ve Osmanlılar, Avrupa´nın gücünün çok arttığı ve dünya çapında yaygınlaştığı bir çağda Avrupa´nın periferisindeki imparatorlukları yönettiler. On beşinci yüzyılda Osmanlılar, daha sonraları Rusya´nın örnek aldığı politikalar izlediler – örneğin, büyük oranda Avrupa´dan kadro ve teknoloji ithal ederek sıfırdan bir donanma kurdular. Ancak, on sekizinci yüzyılda Osmanlılar, zamana uygun bir Avrupa askeri-finansal devlet modeli geliştiremedikleri için Rusya ile rekabetlerinde kaybettiler. Başarı ve başarısızlığın sebeplerine dair tartışma, Rus Ortodoksluğu ile İslam´ın muhafazakar ve Batı-karşıtı siyasi ve kültürel güçler olarak kıyaslanması gibi temel önemdeki meseleleri içermektedir. Rus halkı çarlık devletinin gücüne çok fazla önem atfetmişse de, Osmanlı İmparatorluğu´nun Müslüman halkları da devletlerinin zayıflıklarına en az o kadar dikkat etmişlerdi. Yirminci yüzyıldan itibaren bunun bedeli, büyük çaplı etnik temizlik ve imparatorluğun kuzey ve doğu sınır topraklarındaki Müslüman nüfusun katliamı ve hatta Avrupa´nın İslam´ın ana kalbindeki toprakların bir kısmını sömürgeleştirmesi şeklinde kendini gösterdi. Ancak Rusya´nın ödediği bedel, 1917 devrimi ve hatta ötesine dek gitmektedir.

Yazının devamı : http://asam.org.tr/devrim-savas-ve-imparatorlugun-uluslararasi-baglami/



16.8° / 12.2°

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor