• BIST 100

    10643,60%3,14
  • DOLAR

    32,20% -0,22
  • EURO

    34,90% -0,22
  • GRAM ALTIN

    2504,01% 1,55
  • Ç. ALTIN

    3989,88% 1,04

Devrimlerin baş aktörü: İnternet

Devrimlerin baş aktörü: İnternet

Sosyal medyanın yönetimdeki bir despotu zorla alaşağı etmeye yardımcı olduğu ilk örnekle, 10 yıl önce Filipinlerde karşılaşmıştık. 2001 Ocak ayında, herkesin birbirine gönderdiği ve “Go 2 EDSA Wear blk” yazan (EDSA’ya git; siyah giy

Nadir El Sarras - Oleguer Sarsanedas *

Arap ülkelerinde yönetimi uzun süredir elinde bulunduran liderler üzerindeki baskı giderek büyüyor. El Cezire, CNN, BBC gibi uluslararası medya organları bu ülkelerdeki halk hareketlerinde internetin rolünü en başta görmezden geliyordu. Oysa kitlesel protestoların çoğu internette organize edildi, rejim karşıtı görüşler internette özgürce ifade edildi.

Tunus ve Mısır’da liderlerin yönetimi bırakmaya zorlanmasında Facebook, Youtube ve Twitter gibi sosyal platformların büyük etkisi olduğu yeni yeni dile getirilmeye başlanıyor. Bu ülkelerde gösterilerin başarıya ulaşması yalnızca internete bağlanamaz kuşkusuz. Neticede protestolar sokaklarda ve meydanlarda yapılıyor. Fakat örneğin Mısır’da Facebook’un sunduğu hızlı iletişim olanağının, göstericilerin örgütlenmesinde, eşitlik, demokrasi talebiyle sokağa çıkmasında ve hedeflerine ulaşmasında çok etkili bir faktör olduğu yadsınamaz bir gerçek.

İnternetin özellikle gençlerin örgütlenmesine etkisi kavranmış olacak ki, birçok Arap ülkesinde internet bağlantısı kesiliyor. Öte yandan kayda değer bir gelişme de gösteriler süresince internete erişimin engellendiği Mısır’da, Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin ardından Mısır ordusunun bir Facebook grubu kurmuş olması. Bu grubun üye sayısı kısa bir süre içinde 300 bine ulaştı.

Göstericiler ile medya arasında etkileşim

Mısır ve Tunus örneği, teknoloji çağında devrimlerin internette hazırlanabildiğini, koordine edilebildiğini hatta başarıyla sonuçlandırılabildiğini diğer Arap ülkelerinde yaşayanlara da gösterdi. Facebook`ta rejim karşıtlarının kurduğu grupların üye sayılarının hızla artması bunun bir göstergesi. Söz konusu muhalif grupların üyeleri sokaktaki gelişmelerle eşzamanlı olarak sayfayı da güncelliyor. Üyeler mevcut gösteriler hakkında bilgi veriyor, yeni gösterilere Facebook’tan çağrı yapıyor, iktidarı elinde bulunduranların kendi koltuklarını sağlamlaştırmak için yaptığı açıklamalar burada yayımlanıyor.

İnternet aktivistleri Facebook sayfalarında uluslararası medya organlarında yer alan haberlere, görüntülere ve son dakika gelişmelerine de yer veriyor. Öte yandan artık medya organları da yayınlarında göstericilerin çektiği videoları kullanıyor. Bunun en son örneği Bahreyn’de yaşandı. BBC, Bahreyn’in başkenti Namana`da bir göstericinin cep telefonu ile kaydettiği görüntüyü yayınladı. Videoda, askerlerin göstericilere ateş açtığı görülüyor. Bu video Youtube, Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinde de paylaşılmıştı.

Muhalefet sosyal medyada örgütleniyor
Yemen ve Libya`da gösteriler sürüyor. Bu ülkelerde de güvenlik güçleri ile protestocular arasında şiddetli çatışmalar meydana geldi. Arap âleminin huzurlu ülkesi Bahreyn`de de Şiiler Sünni krallığa karşı ayaklandı, eşitlik ve özgürlük talebi ile sokaklara döküldü. Bu ülkelerde de rejim muhalifleri internetteki sosyal paylaşım ağlarının gücünün farkında. Sosyal paylaşım sitelerinde kurulan muhalif grupların üye sayıları giderek artıyor. Facebook`ta kurulan “Yemen halkının devrimi” adlı grup bunun bir örneği. Grubun üye sayısı 18 bin dolayında. Sitede yorumlar ve ülkedeki duruma ilişkin uzun analizler göze çarpıyor. Üyeler kamuya açık bu oluşumu, yeni gösterileri planlamak, gösterilere ilişkin fotoğraflar ile videoları siteye yükleyerek başkalarıyla paylaşmak amacıyla kullanıyor. Videoların çoğunda, protestocular ile güvenlik güçleri arasında çıkan şiddet olaylarına ilişkin görüntüleri görmek mümkün, bu çatışmalarda ölenler hatta yaralananlar olduğu görülüyor.

Rejimlerin internette muhalif avı

Libya`da da halkı rejim muhalifi gösterilere katılmaya çağıran sayısız Facebook sayfası bulunuyor. Ancak olayların büyümesi üzerine Libya yönetimi, ülkede internet bağlantısını kesti. Ne var ki iktidar sahiplerinin internetteki örgütlenmeye tepkisi bağlantıyı kesmek ile sınırlı değil. Görüşlerini internette ifade eden muhalifler tutuklanma riski ile de karşı karşıya. Örneğin Libya’da kısa bir süre önce Facebook üyesi ve blog yazarı Celal El Kavafi tutuklandı. Kavafi, bu sitelerde gösterilere katılma çağrısı yapıyordu. Suriye’de de bir süre önce 20 yaşındaki blog yazarı olan Tal El Maluhi beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Genç yazar, ABD adına casusluluk yapmakla ve devlet sırlarını ifşa etmekle suçlanıyor.

Beşir El Esad yönetimindeki Suriye’de Facebook ve Youtube’a erişim engelli. Ancak kullanıcılar başka siteler üzerinden örgütlenmeyi sürdürüyor. “The Syrien Revolution 2011” (Suriye Devrimi 2011) adlı 22 bin üyesi bulunan site, bunlardan en tanınmışı.

Facebook demokrasi getirecek mi?

Peki, Facebook, Twitter ya da genel olarak internet Arap dünyasına daha fazla demokrasi ve özgürlük getirecek mi? Bu soruyu yanıtlamak için bir süre daha beklemek gerekecek. İnternet, göstericiler arasındaki iletişimi hızlandırsa ve kolaylaştırsa da sokaktaki gösterilerin yerini tutmuyor. Facebook`un teşvik edici bir rol üstlendiği söylenebilir, ancak devrimi başlatmadı. Arap halklarının, sosyal medyada kendi toplumlarında mevcut olmayan, sansürün girmediği özgür bir alan bulduğunu söylemek mümkün. Bu alanı ne devlet erki ne de toplum kontrol edebiliyor. Bu alanı nasıl kullanacaklarını zaman gösterecek.
SMS Devrimleri

Sosyal medyanın yönetimdeki bir despotu zorla alaşağı etmeye yardımcı olduğu ilk örnekle, 10 yıl önce Filipinlerde karşılaşmıştık. 2001 Ocak ayında, herkesin birbirine gönderdiği ve “Go 2 EDSA Wear blk” yazan (EDSA’ya git; siyah giyin) SMS’lerin de etkisiyle kitleler mobilize edilmiş; protestoya çağrılmıştı. Şehir merkezi Manila’da toplanan ve sayıları bir milyonun üzerindeki kalabalık, trafiği kilitlemiş ve üç gün sonra Devlet Başkanı Joseph Estrada görevini bırakmak zorunda kalmıştı. Devrilmesinde “SMS-kuşağını” suçlayarak hem de...

Ocak 2011’de Tunus’ta toplanan kalabalıklar da benzer bir şeyi gerçekleştirdiler ve ellerinde “Teşekkürler Facebook” yazan pankartlarla bu olayı kutladılar. Birkaç gün sonra, Kahire’de Mübarek’in görevden ayrılmasını isteyen protestocular, sadece popüler sosyal ağları kullanmakla yetinmeyip (çünkü hükümet de bir yandan onları kapatmaya çalışıyordu), yeni iletişim servisleri (örneğin, speak2tweet) yarattılar; hatta faks, amatör radyo yayınları gibi modası geçmiş teknolojileri de kullanarak, “sözün gücü”yle Tahrir Meydanı’nda ve dolaylarında yüz binlerce kişiyi bir araya getirdiler.

Bu protestocuların hepsi, aynı jenerasyona aitler. Tıpkı, 2004 Madrid bombalamalarının ardından Aznar hükümetini deviren ve Franco’nun ölümünden hemen sonra doğan İspanyolların veya 68 kuşağı Fransızların çocukları gibi... Otuzlu yaşlarda, üniversite eğitimi almış, internetle çocukluklarından beri tanışık olan bu kuşak, gözlerini açtığından bu yana Mübarek’in yönetimi altında. Aynı kuşak, bir isyanı başlatıp ardından onu yönlendiriyor ve bu süreçte gerek sloganlarının gerekse iletişimlerinin büyük bölümünü 140 karakterlik bir sınır içine yerleştiriyor.

Sosyal ağların harekete geçirici gücünü mükemmel şekilde kavrayan ve tüm yaşamlarını bir polis devleti altında geçirdikten sonra, gerçekliğe dair yaratılan hikayelere ve sahte bilgi akışlarına artık göz yummak istemeyen internet kullanıcılarından söz ediyoruz. New York Times, onları, “sofistike ve profesyonel” olarak tabir ediyor; çünkü gizli servisin kafasını karıştıracak türden sahte söylentiler yayabiliyorlar; Kahire’nin yoksul mahallelerinde kostümlü prova yapıyorlar ve isyanı haftalık olarak yeniden planlıyorlar.

Ancak, birçok gözlemcinin hayret ettiği; bu jenerasyonun böylesine geniş kapsamlı bir koalisyon yaratıp bunu harekete geçirme kapasitesi... Öyle bir koalisyon ki bu, farklı yaş ve cinsiyet grupları tarafından, sosyal yaşantının her katmanından birçok hassasiyet unsuru temsil ediliyor. Bu koalisyonun gücü, son derece basit ama alışılmadık bir gerçeklikten kaynaklanıyor: Bu kişiler, son kertede kendilerini sadece Mübarek’ten değil, ondan önce despotluğun o paha biçilmez aracı olan “korkudan” kurtarmış bulunuyorlar. Ve, işte bu noktada da, Tunus-Mısır virüsü bulaşıcı hale geliyor.

Peki, bu ne kadar bulaşıcı? Bir salgının ne boyutlara varacağını ilk baştan öngörmek çoğu zaman zor. Ancak, her ne kadar Tunus ve Mısır’daki olayların yarattığı dinamikle, Cezayir, Yemen, Ürdün, Libya, Suriye ve Bahreyn’deki protestolar teşvik edilmiş olsa da, Mısırlı devrimcilerin enerjisi ve kararlılığının Arap dünyasının da ötesine geçtiği muhakkak. Ancak, örneğin Çin, internet aramalarında Tunus ve Mısır kilit kelimelerini ilk olarak engelleyen ülke oldu. Çin, bu kilit kelimelerin yanı sıra, tsunami’nin Uzak Doğu’ya erişmesi beklentisindeki birçok bloga ve başlıca sosyal ağlara erişime de engel koydu.

Aslında, geleceğin güç odaklarının vermiş olduğu bu tepki, her yerde acınacak şekilde benzer özellikler taşıdı. Dünya gıda fiyatlarının beklenmedik şekilde artışına neden olan hammaddelerde yaşanan spekülasyondan kaynaklanan sorunlarla mücadele etmek yerine; sadece sürdürülebilir kalkınmaya değil, aynı zamanda gençlik için istihdam yaratımına da izin veren yeni ekonomik modeller yaratmaya odaklanmak yerine; verilen tepki, eski düzenin ve onun çıkar ağının mümkün mertebe korunması ve İnternet’in kesilmesi şeklinde oldu. Ancak, İspanyolca deyişte de söylendiği gibi, ne yaparsanız yapın, bir şeyin akışının önünde duramazsınız...

Hakikati inkar etmekle uğraşanlar için, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İşte kötü haber: İnternet ağlarının her yere yayıldığı bir dünyada, ulus-devlet de siyah-beyaz televizyonlar kadar demode oldu. Artık önem taşıyan kaynaklar ve tehditler, hükümetlerin ve sınırların ötesine geçmiş bulunuyor. Devletler, artık egemenliklerini ve güçlerini bizzat şirketlerle, uluslararası kuruluşlarla ve giderek büyüyen bir yurttaşlar topluluğuyla paylaşıyorlar. Bono piyasaları, iç krizlere uluslararası müdahale ve sanal alandaki savaşlar... Bunların tümü, ulus-devleti artık pes etmeye mecbur bırakıyor. Ve bu güç değişiminin sonuçları, deprem yaratıcı bir etki doğuruyor.

Şimdi sizlere aktaracağım “tweet”, 11 Şubat günü Mübarek’in “görevi bırakacağını” haber vermesinden birkaç dakika önce yazıldı. Tahrir Meydanı’ndaki bir protestocu, BBC’ye şöyle bir beyanda bulunuyordu: “Ne devlet başkanı ne de onun yardımcısı, e-mail göndermeyi veya SMS atmayı biliyor. Bizden farklı bir dil konuşuyorlar.”

SMS gönderen, genç, dindar olmayan, barışçıl... İşte, 21.yüzyılın ilk devrimi budur.


* Nadir El Sarras, Almanyanın Sesi Radyosu muhabiri, Oleguer Sarsanedas, CIDOB / Barselona Uluslararası İncelemeler ve Dokümantasyon Merkezi uzmanıdır

 



22.1° / 13.7°

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor