Tarih: 06.10.2014 12:40

Enerji Jeopolitiği

Facebook Twitter Linked-in

Robert D. Kaplan

Jeopolitik, coğrafi bir düzlemde mekan ve iktidar için verilen mücadeledir. Askeri, diplomatik ve ekonomik jeopolitik olduğu gibi, enerji jeopolitiği de vardır. Doğal kaynaklar ve bu kaynakları tüketicilere taşıyan ticaret güzergahları, coğrafyanın incelenmesinde kritik önem arz etmektedir. Erken modern ve modern tarihteki her türlü uluslararası düzen, bir enerji kaynağını temel almaktadır. 18. ve 19.yüzyıllarda İngiliz İmparatorluğu’nun arka planında kömür ve buhar varken, 19. yüzyıl sonundan 21.yüzyıl başlangıcına dek olan dönemde de Amerikan imparatorluğu açısından petrol çağı belirleyici oldu. Ve, diğer ülkeler ve Amerika’nın kendi elitleri, ABD’nin bir düşüş döneminde olduğunu iddia etmeye başladıktan hemen sonra ise, bir dizi eyalette –özellikle de Teksas’ta- devasa kaya gazı keşifleri yapılmaya başlandığına dair haberler gündeme geldi. Doğal Gaz Çağı, ABD’yi yeni yüzyılın önde gelen jeopolitik gücü haline getirebilir.

Honolulu’daki Asya-Pasifik Güvenlik Araştırmaları Merkezi’nde profesör olan Mohan Malik, uzun yıllardır enerji jeopolitiği konusunda çalışmalarda bulunuyor. Kendisi, Asya’da enerji konusunda büyüyen bir tüketici piyasası ve ABD’de üretime dönük büyüyen bir piyasa tarafından yönetilen yeni bir dünya harikasını kavramsal açıdan çizdi.

“Asya, enerji tüketimi söz konusu olduğu sürece, büyümenin “sıfır noktası” haline geldi,” diye yazıyor Malik. Araştırmaları şunu gösteriyor ki, önümüzdeki 20 yıl içerisinde enerji tüketimindeki büyümenin %85’i, Hint-Pasifik bölgesinden kaynaklanacak. Daha şimdiden, dünyadaki likit hidrokarbonun en az dörtte biri, Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore tarafından tüketilmekte. Uluslararası Enerji Ajansı’nın yayımladığı Dünya Enerji Görünümü Raporu’na göre, Çin, 2025 yılına kadar artan tüketimin yaklaşık %40’ına karşılık gelecek. Bundan sonra ise, Malik’in ifadeleriyle, “Hindistan, artan talebin en büyük ve yegane kaynağı olarak ortaya çıkacak.” Hindistan açısından enerji tüketimindeki artış oranı, %132’ye yükselecek; Çin ve Brezilya’nın talebi %71 artarken, Rusya’nın ise %21 oranında bir artışı olacak. Malik’in bu konuda yaptığı açıklamaya göre, doğalgaza yönelik olarak talepteki artışın, petrol ve kömürdeki toplam talep artışını geride bırakacağını açıklıyor. Buradaki meselenin bir boyutu; Hint-Pasifik bölgesinin petrol konusunda giderek Orta Doğu’ya bağımlı hale gelmesi: 2030 yılına kadar Çin’in petrolünün %80’i, Orta Doğu’dan gelecek; Hindistan’ın ise %90’ı. (Japonya ve Güney Kore, petrol ithalatları konusunda %100 bağımlı durumdalar.) Çin’in Orta Doğu’ya olan bağımlılığı, eski Sovyet Orta Asyası’na enerji konusunda giderek daha bağımlı hale gelmesiyle de desteklenecek.

Hint-Pasifik bölgesi Orta Doğu’ya enerji konusunda giderek daha bağımlı hale gelirken, diğer yarımkürede ABD kendi başına küresel bir enerji üreticisi dev olarak yükseliyor. Malik’in aktardığına bakılırsa, Amerika’nın kaya gazı üretimi, 2010-2020 yılları arasında üç katından fazla artacak. Ve eğer ABD, sondaj için Atlantik ve Pasifik kıyılarına açılırsa, ABD ve Kanada’daki petrol üretiminin her iki ülkedeki tüketime eşitleneceğini söylüyor. Daha şimdiden, on yıllık bir süre zarfında, ABD’nin doğal gaz üretiminde kaya gazı %2’lik bir dilimden %37’ye yükseldi. ABD, dünyanın en büyük doğal gaz üreticisi olarak Rusya’yı şimdilerde geride bıraktı. Bazı tahminlere göre, ABD’nin bu on yılın sonu itibariyle dünyanın en büyük petrol üreticisi olarak Suudi Arabistan’ı da geride bırakacağı tahmin ediliyor- her ne kadar bu tahmin pek olası gözükmese de...

Malik’e göre bu durum, 1973 öncesinde Amerika’nın enerji egemenliğinin olduğu Yom Kippur Savaşı dönemine bir geri dönüş olacaktır. Kanada’daki petrollü kumlar ve Brezilya’da tuz yataklarının altındaki petrolle birleştiğinde, bu değişimler, Amerika’yı 21.yüzyılın “yeni Orta Doğusu” haline getirme potansiyeline sahiptir – her ne kadar Amerika’daki petrol üretiminin 2020 sonrasında düşüşe geçebileceğini de göz önünde bulundurmamız gerekse de...

Öte yandan Rusya giderek enerji ihracatlarının odak noktasını Doğu Asya’ya yönlendiriyor. Her ne kadar Rus enerji firmaları bugünlerde Çin’e artan bağımlılıklarını azaltmak amacıyla Japonya ile daha yakın bir ilişki geliştirme yollarını arıyor olsalar da, Çin, bu on yıl sona ermeden önce Rusya’nın petrolünün en büyük ihracat pazarı haline gelebilir.

Dolayısıyla, karşımızda, Hint-Pasifik bölgesine çıkan tüm enerji güzergahları net bir şekilde duruyor. Orta Doğu, buraya giderek daha fazla hidrokarbon ihraç edecek. Rusya, Doğu Asya’ya giderek daha fazla miktarda hidrokarbon satıyor. Ve Kuzey Amerika kısa bir süre içerisinde kendi enerjisini –özellikle de doğal gazını- ihraç etmek amacıyla Hint-Pasifik bölgesine rotasını daha çok çevirir hale gelecek.

Hint-Pasifik suları–yani Büyük Hint Okyanusu ve Güney Çin Denizi- dünyanın devletler arası enerji alışverişlerinin odağına yerleştikçe, denizlerdeki gerilim, Güney Çin Denizi ve yakınındaki Doğu Çin Denizi’nde artacak. Bu sularda hangi ülkenin hangi coğrafi özelliklere sahip olduğuna dair yaşanacak olan toprak gerilimleri, sadece potansiyel enerji rezervleri ve balık stoklarından değil; ayrıca söz konusu deniz yollarının ve dar geçitlerin, dünya enerji piyasasındaki değişkenlikler sebebiyle jeopolitik öneminin artmasından kaynaklanacak.

Avrupa, yaşlanan nüfusundan dolayı, muhtemelen dünya enerji piyasasında görece olarak artan bir öneme sahip olmayacak; Hint-Pasifik bölgesi ise, önemini artıracak. Her ne kadar tıpkı Avrupa’da olduğu gibi kuzeydoğu Asya da yaşlanan nüfusa ev sahipliği yapıyor olsa da, Hint Okyanusu dünyasında böyle bir durum söz konusu değil.

Ekonomik önem genellikle zaman içerisinde kültürel ve siyasi öneme yol açar. Dolayısıyla, ekonomik ve demografik açıdan duraksama halindeki bir Avrupa ile sorunlu ve otokratik bir Rusya –enerji zengini, ancak ilerleme anlamında o kadar gelişmiş değil- arasındaki mevcut gerilim, büyük Avrupa’nın çöküşünü tetiklerken, Kuzey Amerika ve Hint Okyanusu da ticarette yeni titreşim merkezlerine dönüşebilirler. Bununla birlikte, aynı zamanda, en azından kısa süre içerisinde Rusya ve Çin arasında bir tür ittifak yaşanabilir. Bu ittifakın temel sebebi ise, artan enerji ilişkisi olabilir. Keza bu iki büyük Avrasya devleti demokratik Batı ile çatışma ve rekabet içerisinde bulunuyorlar.

Dolayısıyla, Avrasya’daki güç, daha güneye kayabilir; ABD de (enerji zengini olan) Kanada ve Meksika ile daha yakın bir ekonomik ilişki sayesinde kendi gücüne yeni bir soluk kazandırabilir. Geçtiğimiz milenyumun Avrupa-merkezli dünyası sona ermiş olabilir; keza görünen o ki Kuzey Amerika ve Büyük Hint Okyanusu sahneye çıkmaya hazırlanıyorlar.

Kaynak: http://www.forbes.com/sites/stratfor/2014/04/04/the-geopolitics-of-energy/

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —