Michael Bröning
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt Politikası Nedeniyle Eleştirilerle Karşı Karşıya. Ama Erdoğan`a Kızmak Kendini Beğenmişliktir ve Bunun İnanılır Bir Yanı Yoktur.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu pazartesi günü, Kuzey Irak`tan gelecek peşmerge savaşçılarına Türk topraklarından Kobani`ye geçiş izni vermeye hazır olduklarını söyledi ancak şimdiye dek detaylar henüz açıklığa kavuşmadı. Suriyeli Kürt birlikler için bir koridor açılmasını ise Türkiye hâlen reddediyor.
Dünyayı öyle kolayca iyi ve kötü diye ikiye ayırabilmek çok güzel olmalı. Türkiye`ye isnat edilen hareketsizliğin eleştirilmesi yalnızca kendini beğenmişlik değil, ayrıca kendini de kısmen temize çıkarmaktır. Muhakkak ki Türkiye, İD politikasındaki kararsızlıktan dolayı suçlanabilir.Türkiye gerçi İD`yi hiçbir zaman silah vererek desteklemedi ama uzunca bir süre cihatçıların ülke sınırından geçmelerine seyirci kaldı.
Ancak eleştirmenlerin gözden kaçırdıkları bir husus da cihatçıların önemli bir kısmının öncelikle Avrupa`dan yola çıktıkları ülkelerin sınırlarını -muhtemelen resmî mercilerin sessiz kalarak göz yumdukları üzere- geçmek zorunda olmaları.
İşte bu noktada -şimdi öfkeyle ayağa kalkan Batılı devletlerden farklı olarak- Türkiye görmezden gelmekle suçlanamaz. Erdoğan, 2011 güzünden itibaren Esad rejimini kınıyor. Batılı dışişleri bakanları çaresizlik içinde beklerken; uçuşa yasak bölge, insani yardım koridoru ve güvenli bölge talep eden Türkiye olmuştu. Bilindiği üzere bunlar sonuçsuz kaldı, çünkü Batı`da kimse bu konulara girmek istemiyordu.
Suriye Muhalefeti Varlığını Türkiye Sayesinde Sürdürüyor.
Elbette ki öteden beri Erdoğan`ın pozisyonu, fedakârlıktan başka her şeydir. Suriye şehirlerinde protesto sloganları henüz dinmeden Ankara, Suriye muhalefetinin yükselişini desteklemeye başladı. Bu, Türkiye`nin jeostratejik konseptine uygun bir görüntü çiziyor. Buradan çıkan sonuç ise bugün organize görünen Suriye muhalefetinin ancak Türkiye`nin Esad karşıtı güçlerin bir araya gelmesine yönelik çabaları sayesinde varlığını sürdürdüğüdür. Suriye Ulusal Koalisyonunun nihayetinde İstanbul`da toplanması tesadüf değil. Onlar Ankara`nın merhametine muhtaç kuklalar değil, karşılarında Batılı devletlerin de kendilerini yükümlü hissettiği muhalif güçlerdir.
İnsani yardım söz konusu olduğunda da Türkiye ortadan kaybolmadı. Tam aksine, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre Türkiye`ye sığınan iç savaş mağdurlarının sayısı 1 milyon sınırını çoktan aşmış bulunuyor. Batılı devletlerin, mültecilerin kabul edilmesi konusundaki pazarlıkçı yanını bilenler, bu noktada da ciddi olarak Türkiye`nin başarısızlığından söz edemezler.
Peki, Ankara gerçekten de kolayca yapabileceği bir yardımı Kobani`den veya başka yerlerden inatla esirgemedi mi? İşte burada Batılı hükûmetlerin dikkatli olması gerek. Onlar muhakkak ki Türkiye`nin çok rahatlıkla Orta Doğu`da bir tür Kuzey İttifakına dönüşebileceğini düşünüyor. Kuzey İttifakı 2001`de Afganistan`da, İD`yi durdurmak için de elzem olduğu anlaşılan kara birliklerini harekete geçirmişti. Gel gelelim Batılı devletlerin kendi orduları için bile bir BM iznini gündem dışı tuttukları bir dönemde, ahlâki bir çığlığa ancak şartlı olarak inanılabilir.
Ankara ise bir askerî operasyonu kesin olarak reddetmiyor. Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, 'Türkiye`nin önüne net bir strateji konduğu takdirde her şeye hazır olduğunu' bir kez daha açık açık ortaya koydu. Somutlaştırmak gerekirse bu Kuzey Suriye`de uçuşa yasak bir bölgenin oluşturulması ve Esad olmaksızın bölgenin sükûnete kavuşturulması anlamına geliyor. Belli ki Ankara ve Washington`u birbirinden ayıran tartışmanın ana konusu budur.
Bu noktada, fiilen Suriye diktatörüyle kendi barışını yapanların Türk taleplerini eleştirmesi söz konusu. Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı çıkarlarını ve stratejik hedeflerini net olarak formüle etmekle suçlanmamalıdır.
Askerî müdahaleler tarihi en başta şunu öğretmiştir: Müdahaleler kolayca başlatılır ama güçlükle sona erdirilir. Bu yüzden Türkiye Cumhurbaşkanı çok şeyle itham edilse de Batı`nın gayet bilinçli olarak uzak durduğu bir Suriye macerasına tepetaklak yuvarlanmaktan kaçınmakla suçlanamaz. (Almanya, Der Spiegel-22 Ekim 2014)