• BIST 100

    10276,88%0,67
  • DOLAR

    32,34% -0,07
  • EURO

    34,74% 0,06
  • GRAM ALTIN

    2390,37% -0,26
  • Ç. ALTIN

    3880,65% 0,07

Finansal Krizi Önlemek

Finansal Krizi Önlemek

Finansal krizleri önlemenin maliyetinin, patladıktan sonraki etkisinin maliyetinden çok daha az olduğu basit bir gerçektir. Velhasıl finansal krizler önemli üretim düşüşleri ve işsizlikteki ani yükselişlerle doğrudan bağlantılıdır ve a

Mehmet Şimşek - Maliye Bakanı

Hükûmetler nasıl formüle ederlerse etsinler farklı politikalar uygulayan hükûmetler finansal istikrarı sağlamada ortak sorumluluğa sahiptir. Bu, reel ve etkin politika koordinasyonuyla iç ve dış düzeyde makro-ihtiyati bir yönetişim çerçevesi gerektirmektedir.

Finansal krizleri önlemenin maliyetinin, patladıktan sonraki etkisinin maliyetinden çok daha az olduğu basit bir gerçektir. Velhasıl finansal krizler önemli üretim düşüşleri ve işsizlikteki ani yükselişlerle doğrudan bağlantılıdır ve aynı önemde olmak üzere, sık sık toplumsal uyuma ciddi hasar vermektedir.

ABD yatırım bankası Lehman Brothers`ın çöküşüyle tetiklenen durgunluğun ve finansal krizin yan etkileri, patlak verişinden beş yıl sonra da sürmektedir. Birçok gelişmiş ekonomide, reel gayrısafi yurt içi hasıla (GSYH) kriz öncesi düzeyine göre düşük kalmaya devam etmekte, işsizlik oranları ve bütçe açıkları yükselmekte ve kamu borcu/GSYH oranları rekor seviye çıkmaktadır.

Makro-ihtiyati politikalar güçlü ekonomik politikaların bir yedeği değildir. Ne var ki finansal piyasalardaki bozulma ve büyük varlık kabarcıklarını önlemek ve böylece hem piyasalara hem de reel ekonomiye yönelik karşı şokların riskini azalmak için önemlidir.

Örneğin, Türkiye’nin 2001 finansal krizi temelde bankacılıkta etkin bir düzenleyici ve denetleyici çerçevenin eksik olmasından kaynaklanmıştır. Kriz, kamu borcu oranında yüzde 30 puanlık bir sıçramaya yol açmıştır. Reel GSYH yüzde 5,7 daralmış ve işsizlik 4,9 puan yükselmiştir.

O zamandan bu yana, Türkiye, ülkenin ekonomik performansını güçlendiren ve ülkeyi şoklara daha dirençli yapan finansal istikrar ve yapısal reformlar üzerine odaklanmıştır. Aslında Türkiye, küresel finansal krizler sırasında bankaların yeniden sermayelendirilmesi ya da iyileştirilmesinde, vergi mükelleflerinin tek bir kuruşunu dahi harcamamıştır. Ancak Türkiye’nin kendi kendine çıkardığı 12 yıl önceki kriz sırasında banka kurtarmaların maliyeti GSYH’nin yaklaşık yüzde 25’ine mal olmuştur.

Türkiye’nin 2008’deki güçlü temelleri ve makro-ihtiyati çerçevesi sayesinde küresel finansal kriz, Türk ekonomisi üzerinde kalıcı bir etki bırakmadan geçmiştir. Toparlanma, yıllık yaklaşık ortalama yüzde 9 reel GSYH artışıyla 2010-2011’de hızlı ve güçlü olmuştur. Türkiye’nin işsizlik oranı şu anda on yılın en düşük noktasındadır ve kamu-borç oranı kriz öncesi düzeyin önemli ölçüde altındadır.

Türkiye’nin tecrübesi bir makro ihtiyati çerçeve tasarımının hem iç hem de uluslararası finansal bağlantıları hesaba katması gereğini ortaya koymuştur. Uluslararası çerçeve her şeyin üzerinde sistematik anlamda önemli finansal kuruluşlardan yükselen yayılma etkileriyle risklerini yakalamalıdır. Basel III bankacılık standartlarının geliştirilip uygulanması, konjonktüre karşı sermaye tamponlarıyla bu kurumların ek kayıplarını emiciliğin ortaya konması için önemlidir.

İç önlemler açısından ise bir ülkenin kurumsal mimarisi, finansal istikrarı ve etkin politika koordinasyon ve iş birliğinin sağlanması için ana unsurdur. Türkiye finansal sektörü doğrudan etkileyen politikaların etkin ve zamanında uygulanmasını gözeten Finansal İstikrar Komitesi ile genel ekonomik istikrarla ilgili konuları değerlendiren ve denetleyen bir Ekonomik Koordinasyon Kurulu kurmuştur. Her iki kurul da makro-ihtiyati politikaların uygulanması ve operasyonel tasarımının geliştirilmesinde yardımcı olmuştur.

Örneğin Merkez Bankası tarafından uygulanan enflasyon hedeflemesi rejimi finansal istikrarı sağlamak üzere revize edilmiştir ve yeni bir para politikası çerçevesi 2010 sonundan itibaren yürürlüğe girmiştir. Para politikası şimdi, politika faizi, faiz koridoru, zorunlu karşılık oranları ve rezerv opsiyonu mekanizması gibi daha kapsamlı araçlardan yararlanmaktadır.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ve diğer makamlar da makro-ihtiyati önlemler uygulamıştır. Örneğin 2011 yılında BDDK tüketici kredilerindeki büyümeden kaynaklanan hızlı kredi genişlemesini önlemek için kredinin teminata oranı düzenlemesi uygulamıştır.

Bankacılık sektöründen bağımsız olarak 2004’ten beri stres testleri ve sermaye yeterlilik oranları 2006’dan beri yüzde 12 düzeyinde korunmaktadır. Krizde bile bankaların sermaye yeterlilik oranları yüzde 8 olan Basel II gerekliliklerinden yukarıdaydı. Bankaların kâr payı dağıtımları 2008’den beri BDDK denetimindedir. Sonuç olarak bankaların bilançolarında bol rezervler oluşturulmuş ve özkaynak karlılığı yüksek kalmıştır.

Türkiye ayrıca vergi kanunlarında finansal olmayan firmaların yaptığı aşırı dış borçlanmayı cezalandıracak iyileştirmeleri gerçekleştirmiştir ve hane halklarının uzun vadeli tasarruflarını uzun vadede cesaretlendirmeyi hedefleyen önemli teşvikler getirmiştir.

Ne var ki tüm önlemlere rağmen ülkenin durumu endişe vermeye devam etmektedir. Küresel krizin patlak verişiyle birlikte, büyük gelişmiş ekonomiler yükselen piyasa ekonomilerine yoğun sermaye akışlarına neden olan, düşük borçlanma maliyetli krediye artan erişimi sağlayan alışılmamış para politikalarını devreye sokmuşlardır. Bu, borçlanma maliyetini düşürmüş ve sermayeye erişimi artırmıştır. Yükselen piyasa ülkelerinde kamu bilançoları, -düşük açık ve büyük döviz rezervleriyle birlikte var olan borç yapısıyla- her zamankinden güçlü hâldeyken hane halkı ve şirket borçluluğu yükselmiştir. Bu, birçok yükselen piyasada, sermaye piyasalarında keskin bir dönüşe karşı kırılganlığı artırmıştır.

Bu özellikle Türkiye gibi büyük cari işlem açıklarını yönetmiş yükselen ülkeler için bir gerçektir. Türkiye`nin dış açığı GSYH`nin yüzde 6`sına denk gelirken yetkililer, döviz kuru çalkantılarını çok kısa sürede azaltmaya yönelik iç tasarrufları artırıcı politikalarla reel sektörün uluslararası rekabetini uzun vadede teşvik edecek önlemleri birleştiren bir makro-ihtiyati çerçeve kabul etmişlerdir. Bu diğer yükselen ekonomilerinin de göz önünde bulundurmaları gereken bir modeldir. (Lübnan`da yayınlanan The Daily Star gazetesi, 5 Ekim 2013)



17.8° / 9.5°

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor