9724,5%-0,42
35,19% 0,30
36,73% 0,92
2968,28% 1,32
4806,92% 0,71
ABD Kongresi'nin 60 üyesi, dışişleri bakanlığına yazdığı mektupta "Azerbaycan yönetimine karşı yaptırım uygulanması gerektiğini" ifade etti.
Nedeni, gazetecilerin, bilim insanlarının, yorumcuların, siyasi aktivistlerin ve farklı kesimlerden bir hayli insanın hapiste bulunması ve yönetimin onları salıvermeye bir türlü yanaşmamasıdır.
Yaklaşık 40 gün önce, ABD Senatosu İnsan Hakları Komitesi Başkanı da siyasi tutuklu isimlerini zikrederek, derhal salıverilmelerini istemişti.
60 Kongre üyesinin "yaptırım talebi"yle dışişleri bakanlığına gönderdiği mektubun, Devlet Başkanı İlham Aliyev'i ne derecede öfkelendirdiğini şu sözler ortaya koyuyor:
O çağrıya bakarken, müellifinin de unvanının da aynı olduğunu tahmin ettim. Çünkü bunun unvanı ABD Dışişleri Bakanlığıdır. Ancak ben bu çağrı metninin ABD Dışişleri'nde yazılmasından zerre kuşku duymuyorum. Yani bizi tehdit etmek, bizi itham etmek için kendilerine mektup yazıyorlar. Biz ne yapmışız? Biz kendi topraklarımızı kurtarmışız.
60 Kongre üyesinin "yaptırım talebiyle" ABD Dışişleri Bakanlığı'na yazdığı mektup, İlham Aliyev'i aşırı öfkelendirmiş olmalı ki, Washington'a karşı eleştirinin dozasını azami düzeye çıkardı:
ABD bize uyguladığı yaptırımları 2001 yılında kaldırdı. Neden? Çünkü onların Afganistan'da işgalcilik faaliyetleri başlamıştı ve bize ihtiyaç hissettiler. Tüm dünyanın gözü önünde Afganistan'dan kaçınca bize karşı yeniden yaptırım uygulamaya başladılar. Bu nankörlüğün bir haddi var mıdır, yok mudur? Yani biz size gerekli olduğumuzda yaptırımları kaldırıyorsunuz, gerekli olmayınca yeniden uyguluyorsunuz. Neden ama?
Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev, sorduğu sorunun yanıtını da kendisi veriyor: Kendi topraklarımızı Ermeni işgalinden kurtardığımızda ABD'den izin almamamız oradaki Ermeni yanlısı siyasetçileri çok rahatsız ettiği için bizden bunun intikamını alıyorlar.
Aliyev'i rahatsız eden diğer bir husus da Batılı güçlerin Azerbaycan gençliğinin bilinci üzerinde etki oluşturma girişimleridir ve bunun önlenmesi gerekiyormuş.
Ülkedeki insan hakları ihlalleri yüzünden 2001 yılından bu yana üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nden 1 seneliğine dışlanmış Azerbaycan'a karşı önce ABD Senatosu'ndan yükselmiş yaptırım talebine, ardından ise 60 Kongre üyesinin dışişleri bakanlığına yazdığı mektuba Sayın Aliyev, "Topraklarımızı işgalden kurtarmamızı hazmedemiyorlar" şeklinde yanıt verirken, bir zamanlar "stratejik müttefik" olmaktan gurur duyulan Washington ile ilişkilerin geçmişini "sandığı açarak pamuğu ortaya dökmek" suretiyle sorgu suale çekmesi, Bakü açısından çok normal bir durum sayılabilir.
Yani, gazetecilerin, bilim ve fikir insanlarının, siyasi aktivistlerin, dini inancı yüksek insanların cezaevlerinde tutulmasını perdelemek için bundan daha iyi seçilmiş bir metot ve jargon olamazdı.
Süreçleri izleyenler bunu rahatlıkla görüyor. Ancak buradaki en hassas nokta, Azerbaycan iktidarının 20 Eylül 1994'te, baba Aliyev iktidarı döneminde Batılı şirketlerle imzalanmış "Asrın Kontratı" isimli petrol anlaşmasıyla neredeyse çeyrek asır sürmüş ve haliyle o şirketlerin bulunduğu ülkelerin yönetimlerini de tamamen Aliyev iktidarını desteklemeye sevk etmiş sürecin neden yerini bir anda Bakü'nün aleyhinde "yaptırım" girişimlerine bırakmasıdır.
Aslında günün birinde sürecin buraya varacağını tahmin etmek asla güç değildi.
Yani, ABD'nin ve AB'nin doğrudan desteği ile duvardan asılmış tüfeğin piyesin sonuna doğru şahsen Aliyev tarafından ateşlendirileceğini Batılı ülkelerin yöneticilerinin bilmemesi, eşyanın tabiatına aykırı bir durum olurdu.
Bunun birkaç sebebi var:
1. Aliyevler iktidarı uluslararası alanda siyaseti hep "istediğin her şeyi veriyorum ve yapıyorum, sen de benim aleyhimde olmayacaksın" ilkesi üzerinde kurmuştur ve dış ülkelerin de buna uymalarını istemekle kendi ilke ve prensipleri bakımından haklıdır.
Bakü çok açık ve somut şekilde şunu söylüyor: İşbirliklerinde senin talebin ne kadar geçerliyse, benim talebim de o kadar geçerlidir ve benim iktidarımın aleyhinde olacak herhangi bir biçimde bu ilkenin ihlal edilme girişimini asla kabul edemem.
Senin "yaptırım" girişimlerine karşı Afganistan'da seneler süren iş birliğimizi alır kafana çakarım, dünyanın gözü önünde Afganistan'dan kaçtığını söyleyip seni yerin dibine sokarım (ABD'nin Afganistan'ı işgali sırasında Azerbaycan da oraya sınırlı sayıda askeri kontenjan sevk etmişti.
Ancak iş birliğinin esas alanı Bakü'den Kabil'e haftada iki uçağın uçup geri dönmesi ve Bakü havaalanı yakınlarında inşa edilmiş ABD askeri deposundan silah sevkiyatıydı).
Nitekim yerin dibine sokarken kılıf da ustalıkla uyduruldu: Topraklarımı sizden izin almadan kurtarmışım, Ermeni yanlısı güçleriniz bunu hazmedemiyor.
2. Bakü, daha düne kadar ABD ve Batı ile "stratejik müttefikliğini" iktidarın emrindeki milletvekillerinin, bakanların, STK başkanlarının ve medyanın ağzından büyük memnuniyetle ifade ederken, plağın bugün tersine çevrilmesinin nedeni bölgedeki jeopolitik tektonik hareketlenmelerden ileri geliyor.
Kuşkusuz, Cumhurbaşkanlığının talimatı olmadan Azerbaycan parlamentosunda değil ABD'ye karşı yaptırım kararı alınması, herhangi bir sesin bile yükselmesi imkansızken, Devlet Başkanı Aliyev'in "topraklarımızı kurtarırken izin almamamızdan dolayı Ermeni lobisinin güdümündeki ABD yönetimi bize karşı yaptırım uygulamak istiyor" çıkışı, parlamentoya da medyaya da STK'lara da bir işaret fişeği niteliği taşıyor.
Ve burada aynı derecede hassas nokta, İlham Aliyev'in "Batı'nın Azerbaycan gençlerinin bilincine etki yapma girişimlerini" dillendirmesi ve onun konuşmasının ardından Washington'dan yükselen "yaptırım" seslerinin "Batı'nın Kafkasya'ya nüfuz etme girişimlerinin bir parçası" noktasına çekilmeye çalışılmasıdır.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geçen 18-19 Ağustos tarihlerinde Bakü'de bulunduktan sonra "Burada Batıya yer yoktur" söylemlerinin dozu arttı.
Rusya Dış İstihbarat Servisi SVR Başkanı Sergey Narışkin'in 2-3 Ekim tarihlerinde Bakü'yü ziyaretinden sonra "sistem dışı muhalefete karşı mücadele"de Rusya'nın vereceği desteğe ilişkin açıklama neyse, Aliyev'in genç kuşaklarla ilgili sözlerinin de aynı çerçevede değerlendirilmesi gerekir.
3. COP 29'un Azerbaycan'da yapılmasının kararlaştırılmasından çok önce, kendi ülkesinin bilim insanlarını, gerçek gazetecilerini, yorumcularını, siyasi faillerini tutuklayan Azerbaycan iktidarı, onları Batı'nın "yaptırım" taleplerine karşı takas aracı olarak kullanmak isterken, bu taktiğin başarıya ulaşma imkânı yok düzeyindedir.
Muhtemelen iktidar, "Batılı ülkeler en üst düzeyde bizim için hayati derecede önemli olan COP 29'a gelme garantisi versin, biz bilim insanlarını, gerçek gazetecileri, siyasi faalları, yorumcuları serbest bırakalım" dayatmasından vazgeçmiyor ve iş "yaptırım" talebine kadar varıyor.
Bu durumun herkesten daha çok Rusya'nın işine yaradığını çocuk da biliyor. Yani, Batı'dan yükselen "yaptırım" taleplerinin dozu arttıkça Azerbaycan iktidarı bunu Rusya'ya daha çok yaklaşmanın ana bahanesi olarak kullanmayı sürdürecek.
Onun için Türk siyasetinin hep özlediğim şahsiyetlerinden eski Başbakan Necmettin Erbakan'ın sık kullandığı "Hiç boşuna ıncıklamayın, cıncıklamayın" sözünü başta ABD olmak üzere Batı'ya bir daha hatırlatırken, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev'in duvardan asılmış tüfeği doğrudan göğüsleri nişan alarak ateşlemesini asla sürpriz olarak değerlendirmemelerini tavsiye ediyorum.
Ve söz konusu bu durumun ismi "Kırılan jeopolitik" değil "Kırılmış jeopolitiğin onarımı" olmalıdır.
Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'in dış politika danışmanı rahmetli Vefa Kuluzade'den dinlemiştim:
Bakü-Ceyhan petrol boru hattının gündeme geldiği günlerde dönemin ABD Başkanı Bill Clinton'un Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev ile telefon görüşmesi yapma isteği ulaşınca, 30 dakika sonra aramalarını istemiştik.
Kuluzade derdi ki, o sırada Haydar Aliyev'e "Artık Sovyetlerin dağıldığını ve dünya düzeninin kurulmasında inisiyatifin ABD'de olduğunu" hatırlatarak yaklaşık 10 dakika süren bir bilgi verdim.
Beni dinleyen Haydar Aliyev aynen şunu söyledi:
Vefa, tüm bunların yerine "Şimdi Politbüro Washington'da" desene. Şimdi de Washington'daki Politbüro'nun isteklerini yerine getireceğiz.
İşte 30 sene sonra Azerbaycan Devlet Başkanı'nın ABD'ye çektiği rest de Moskova'daki Politbüroya dönüşün çok açık ifadesidir.