• BIST 100

    10005,32%0,90
  • DOLAR

    32,36% -0,24
  • EURO

    34,75% 0,04
  • GRAM ALTIN

    2438,41% 0,00
  • Ç. ALTIN

    3954,35% -0,68

İsrail`in önündeki doğalgaz sorunları

İsrail`in önündeki doğalgaz sorunları

Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, İsrail’e yaptığı ziyareti, Rus enerji devi Gazprom’un yeni doğalgaz keşiflerinde bir rol oynayıp oynamayacağını görmek için kullandı. Amacı; muhtemelen, kişisel çıkarlarını daraltmak ve İsrail’

Doğu Akdeniz’deki Enerji Kaynakları: İşbirliği Kaynağı mı Gerilim Tetikleyicisi mi?


Simon Henderson- David Schenker ve Micheal Leigh

İsrail’den üst düzey bir hükümet komitesi, önemli doğalgaz rezervlerinin kullanılmasına yönelik bir yol haritası belirledi; ancak önerilen çözümlerin bir dizi teknik, ticari ve siyasi soruna uygun olarak tasarlanması gerekiyor.

2011 yılı Ekim ayında, İsrail’in Akdeniz kıyılarının uzağında büyük miktarda doğalgaz bulunmasının ardından Başbakan Benyamin Netanyahu, yeni kaynakların geliştirilmesine yönelik politikalar belirlemesi için bakanlar-arası bir komite atadı. Zemach Komitesi denen bu komite, söz konusu alana dair önerilerini sıraladı. Panelin sorumluluğu, İsrail’in enerji güvenliğini sağlamaya dönük tavsiyeler sunmak, doğalgaz piyasasındaki rekabeti kolaylaştırmak ve diğer yakıtlarla kıyaslandığında doğalgazın çevre dostu olduğu noktasını vurgulamak, ekonomik ve siyasi yararları azamiye çıkarmak idi.

Arka Plan

Doğalgaz, ilk olarak 1999 yılında İsrail sularında bulundu; söz konusu tarihte, Ashdod kıyıları ötesinde Noa sahası keşfedilmişti. Ticari açıdan geliştirilmek üzere fazla küçük olarak değerlendirilmişti; ancak 2000 yılında yakınlarında Mari-B sahası bulununca 2004 yılından itibaren buradan İsrail’deki güç tesislerine doğalgaz sevkiyatına başlandı. Buna ek olarak, Mısır da 2008 yılında İsrail’e doğalgaz ihraç etmeye başladı –her ne kadar Sina’daki boruhattı sürekli olarak sabotaja maruz kaldıktan sonra bu yıl başında sözleşmesini fethetmiş olsa da... Ocak 2009’da Hayfa’dan seksen mil ötede Tamar sahası keşfedildi; İsrail’in 15 yıl daha ihtiyaçlarını karşılayacak kadar doğalgaz burada bulunuyordu. Aralık 2010’da ise, Tamar’ın batısındaki Leviathan sahasında daha geniş kapsamlı bir keşif yapıldı. Her ne kadar buranın tam boyutu daha sonra gerçekleştirilecek sondaj çalışmalarında teyit edilecek olsa da, elde edilen bulgular İsrail’i kendisini önemli bir doğalgaz ihracatçısı olarak görmesini sağladı. O tarihten beri ise daha birçok küçük çaplı doğalgaz sahası bulundu.

2010 yılı Mart ayında Amerikan Jeolojik Araştırması, bölgenin potansiyel hidrokarbon zenginliklerinin boyutuna dair bir tahminde bulundu. Eldeki jeolojik bilgileri ve ticari verileri kullanmak suretiyle, Doğu Akdeniz Havzası Bölgesi, yani Ürdün Nehri’nden Türkiye’ye, oradan da deniz üzerinden Kıbrıs adasına kadar olan bölge, yaklaşık 1,7 milyar varil geri kazanılabilir petrole ve 3.500 milyar metre küp doğalgaza sahiptir. Her ne kadar Suudi Arabistan, Kuveyt gibi OPEC üyelerinin kaynaklarıyla veya Rusya-İran-Katar gibi büyük doğalgaz oyuncularıyla kıyaslandığında bu rakam küçük görünse de, yine de azımsanmamalıdır.

İsrail’in sahilde önemli miktarda petrol bulma ve büyük miktarlardaki şist yağını kullanmak üzere teknoloji geliştirme konusunda birtakım olasılıklar söz konusu; ancak hükümetin enerji politikasının ve özel sektörün önümüzdeki birkaç yıla ilişkin ticari çıkarlarının odak noktasında deniz-ötesi doğalgaz araştırmaları yer alacağa benziyor.

Kıbrıs’ın İsrail ile olan deniz çizgisine yakın bölgede bu zamana dek bulunan doğalgaz miktarı, Amerikan Jeolojik Araştırması’nın tüm havza için öngördüğü değerlendirmenin yaklaşık %30’una karşılık gelmektedir. Öte yandan, halihazırda deniz-ötesi sondaj yapma arayışı içinde olan enerji şirketleri de, keşfedilmiş doğalgaz sahalarının altında petrol rezervleri bulmayı umuyorlar.

Zemach`ın Tavsiyeleri

Komite, İsrail’in sahip olması veya keşfetmesi gereken doğalgaz miktarını tahmin ettikten ve önümüzdeki yirmi beş yılda ülkedeki doğalgaz talebini karşılamak için gereken rezerv miktarını öngördükten sonra birtakım tavsiyeler sundu.

Tamar ve Leviathan gibi büyük çaplı keşiflerin ardından, bundan sonra bu denli büyük keşifler yapılamayacağı öngörüldü. Dolayısıyla, toplam doğalgaz keşfinin 1480 bcm’ye ulaşabileceği tahmin edilirken, komite, politika tavsiyelerini daha küçük çaplı bir hacme, 950 bcm’ye dayandırdı. Yirmi beş yıllık iç talep yönündeki tahmin ise, 450 bcm idi ve 500 bcm’lik potansiyel ihracat bunun dışında tutulmuştu.

Komite, aynı zamanda İsrail’in toprakları üzerindeki veya İsrail’in denizaşırı münhasır ekonomik alanındaki tüm doğalgaz sahalarının ülkenin doğalgaz aktarım ağıyla bağlantılı olması gerektiğini de tavsiye etti. Bir diğer deyişle, ihracat için üretim yapılan sahalar bile, iç piyasaya tedarikte bulunmalıydı. Bu ağın yaygınlaşmasının maliyetinin kim tarafından karşılanacağı sorusu ise, muğlak bırakılmıştı: İlgili enerji şirketleri mi yoksa hükümet mi? Komiteye göre, hükümet, doğalgaz aktarım ve işleme tesislerinin inşası ve planlama aşamasında “müdahil” olmalıydı.

Nisan ayında açıklanan bir ara raporda ise, İsrail’in doğalgaz ihracat tesislerinin İsrail toprakları üzerinde veya onun münhasır ekonomik alanı içerisinde yer alması gerektiği belirtilmişti –böylesi bir formülasyon ise, Kıbrıs’ın güney kıyısında ortak bir sıvılaştırılmış doğalgaz tesisi kurulmasını engelliyordu. Nihai rapor ise, “mutlak tercih” yönünde bir çağrıda bulunuyordu.

Bekleyen Sorunlar

Her ne kadar Zemach raporu, İsrail’in enerji politikasına bir yön verse de, halen çözülmeyi bekleyen bir dizi sorun var:

1. Mali sorunlar: Doğalgaz sondajlarının artmasını kolaylaştırmak için, İsrail önümüzdeki iki yıl içerisinde denizaşırı sondajı yapılmak üzere yirmi kadar keşif kuyusu açmayı umuyor. Her bir kuyunun maliyeti 100 milyon dolar olacak ve belli bir ekipmana sahip bir gemiden sondaj yapılması için üç ay gerekiyor. Dolayısıyla, İsrail’in 2 milyar dolar kadar bir risk sermayesini çekmesi gerekiyor. Deprem verilerinin ve bilgisayar üstünden yapılan değerlendirmelerin iyileştirilmesi ise, hidrokarbon depolarının nerede bulunabileceğini öngörmeyi kolaylaştırıyor; ancak bu süreçte herhangi bir kesinlik de yok. Ve önemli miktarda bir keşif bile, teknolojik veya ticari olarak makul olmayabilir.

2. Ticari sorunlar: Büyük miktarlarda kaya gazının dünya çapında keşfedilmesiyle birlikte fiyatlar düştü. Petrolün aksine doğalgaz fiyatları dünyanın farklı noktalarında değişiyor. Bununla birlikte, düşen fiyatların oluşturduğu genel eğilim, yeni doğalgaz projelerinin ticari sürdürülebilirliği konusunda da bir belirsizlik ortamı doğuruyor. Bu da hiç kuşku yok ki İsrail’in projesini de etkiliyor –keza söz konusu projede boruhattı altyapısı ve işleme tesislerine yüksek miktarda yatırım yapmak gerekiyor.

3. Diplomatik: Sınırların yakınında veya deniz kıyılarında bazı rezervler bulunabilir. Her ne kadar İsrail bu tür meselelerde Kıbrıs ile bir uzlaşıya varmış olsa da, Lübnan ile olan deniz sınırı anlaşmazlığı, yakın zamanda çözüleceğe benzemiyor. Buna ek olarak, İsrail, Filistin’in açıklarındaki küçük bir doğalgaz sahasının işletilmesine izin vermesi için uluslararası baskı altında; ancak bunun gelirleriyle Hamas yönetimine yarar sağlanmasını istemiyor. Türkiye ise Kıbrıs adasının münhasır ekonomik alanının bazı bölümlerini kendisinin saydığı için, İsrail ile Güney Kıbrıs arasındaki herhangi bir işbirliğine karşı çıkacağını önceden belirtti.

4. İç politika: İsrail kamuoyu, genellikle doğalgaz çıkarılmasından yana; ancak bunun çevre açısından etkileri konusunda endişeli. Ayrıca, iç piyasaya az miktarda doğalgaz ayrılacağından dolayı da bir takım endişeler duyuyor; keza bunun İsrail’in gelecekteki enerji güvenliğini zedeleyebileceğinden çekiniyor. (İsrail’de doğalgaz, elektrik üretimi ve endüstriyel kullanıma yöneliktir; hane kullanımına yönelik değil) Buna ek olarak, kimileri, Zemach’ın tavsiye ettiği miktarlarda doğalgaz ihracatının “aşırı” olduğuna inanıyor ve birçok enerji şirketinin başlıca yatırımcıları olan İsrailli büyük işadamlarını aşırı derecede kayıracağından korkuluyor.

5. İhracat: Doğalgaz ihraç etmenin iki yolu var: Ya boruhattı ya da özel LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) tankeriyle (soğutulup likit hale getirildikten sonra). Bir boruhattının gidereceği destinasyonların seçimi ise oldukça sorunlu: Mali borç batağındaki Yunanistan mı, diplomatik olarak sorunlar yaşanan Türkiye mi? İsrail, aynı zamanda Filistin ve (şu anda Katar’dan görece olarak LNG ithal etme yollarını araştıran) Ürdün’e de doğalgaz tedarik etmek istediğini vurguladı. Boruhatlarının alternatifi –LNG dönüştürme- denize yakın ve milyarlarca dolarlık yatırım isteyen tesis inşasını gerektiriyor. Bu tür tesislere yönelik birtakım öneriler Akdeniz kıyısında ve Kızıldeniz kıyılarının turistik bölge Eilat’a sınırdaş bölgesi için önerildi. Tüm etmenlerin mükemmel olduğu dünya koşullarında, İsrail, Mısır’daki LNG tesislerinin yedek kapasitesini kullanabilirdi; ancak bu siyasi olarak imkansız, diplomatik olarak da şu an için riskli görünüyor.

6. Güvenlik: Tüm petrol ve doğalgaz tesislerini korumak zordur; keza bunlar, roket güdümlü el bombaları karşısında bile kırılgan durumdadır. İsrail donanması, deniz-ötesi tesislere yönelik potansiyel dolayısıyla elindeki yetenekleri artırmak için fon talebinde bulundu bile. Bir başka ihracat fikri ise, Doğu Akdeniz sahası üzerinde suda yüzen bir LNG tesisinin palamarla bağlanmasıdır; ancak bunun maliyeti milyarlarca dolar, boyutu ise dört uçak gemisi kadardır; dolayısıyla bir “güvenlik kabusu” yaratacaktır.

İsrail açısından bir diğer kısa vadeli sorun ise, Mari-B sahasının tükenmesinden dolayı yaşanan kısa dönemli doğalgaz tedariği ve Mısır’dan gelen tedariğin iptal edilmesidir. Her ne kadar önümüzdeki yılın Nisan veya Mayıs ayında Tamar sahasının açılmasıyla birlikte bu zorluğun üstesinden gelinecek olsa da, küçük Noa sahasından orta vadede yeterli miktarda doğalgaz çıkmayacaktır ve İsrail’in güç istasyonlarının pahalı ve pis bir yakıt olan petrolü yakması gerekmektedir. Öte yandan, Tel Aviv ile Hayfa arasındaki Hadera’nın açıklarına da suda yüzen bir tesis kurulması yoluyla LNG ithalatı yapılması için bir takım düzenlemelere gidilmektedir.

ABD`nin Rolü

Ticari olarak bakıldığında, ABD, Doğu Akdeniz doğalgaz sondajına çoktan müdahildir –merkezi Houston’da bulunan Noble Enerji, Tamar ve Leviathan sahalarında olduğu kadar Kıbrıs’ın Afrodit sahasında da ana oyuncudur. İsrail, aynı zamanda, LNG alanında uzmanlık arayışındadır ve dünya çapında bu konuda herhangi bir uzmanlığı olan birkaç şirket de, ağırlıklı olarak Amerikan menşelidir.

Diplomatik olarak bakıldığında, Washington’un İsrail, Kıbrıs, Türkiye, Mısır ve Lübnan ile ilişkilerini kullanarak deniz sınırlarındaki farklılıkların büyük kavgalara yol açmamasını sağlaması gerekmektedir. Örneğin son olarak Kıbrıs ile Türkiye arasında yıllardır süregelen bir anlaşmazlığa İsrail de müdahil olmak zorunda kalmıştır. Öte yandan, bu hafta başında ise, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “Washington’un ihtilaflı toprak iddiaları konusunda herhangi bir tarafı tutmayacağını” açık bir şekilde belirtmiştir. Bu cümleyle kastettiği aslında Güney Çin Denizi olsa da, bir açıdan Kıbrıs ve İsrail’in durumlarını da ilgilendirmektedir.

Son olarak, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin, kısa süre önce İsrail’e yaptığı ziyareti, Rus enerji devi Gazprom’un yeni doğalgaz keşiflerinde bir rol oynayıp oynamayacağını görmek için kullandı. Amacı; muhtemelen, kişisel çıkarlarını daraltmak ve İsrail’in sevkiyatının Rusya’nın Avrupa doğalgaz piyasası üzerindeki hakimiyeti üzerinde sıfır etki doğurmasını sağlamaktı. Dolayısıyla, İsrail’in diplomatik ve teknik olarak şunu anımsaması gerekiyor: İsrail’in en iyi seçeneği, Amerikan hükümeti ve Amerikalı şirketlerle çalışmaktır.

Mısır`ın İsrail`e Yönelik Doğalgaz Kesintilerinin Etkileri

Öte yandan Kahire’nin İsrail’e doğalgaz sevkiyatını dondurma gibi üzücü bir karar alması, Washington’a Mısır ile Doğu Akdeniz enerji politikalarını ayırma fırsatı vermektedir.

Mısır devletinin sahibi olduğu doğalgaz şirketinin İsrail’e doğalgaz sevkiyat sözleşmesini iptal ettiği yönünde şaşırtıcı haber, Washington’u bir anda endişeye sürükledi. Bunun tek sebebi, iki ülke arasındaki barış antlaşmasının da etkileneceğinden duyduğu korku değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz doğalgaz rezervlerinin gelişiminde de eziyetli anlaşmazlıkların artma olasılığıydı.

Mısır’ın İsrail’e petrol ve daha sonra da doğalgaz sevkiyatı, 1979 Cam David Anlaşmaları’nın temellerinden birini teşkil etmektedir. Her ne kadar ticari bir sözleşme olsa da, doğalgaz anlaşması, iki hükümet arasındaki 2005 yıllı mutabakat zaptı kapsamındaydı ve buna göre “tedarik düzenlemesi –ilk olarak on beş yıl için öngörülmüştü- Orta Doğu’daki barış ve istikrarın güçlendirilmesine katkıda bulunacaktı.”

Mutabakat zaptının koşullarına göre, Kahire, “doğalgazın aralıksız ve kesintisiz olarak tedarikini güvence altına alacaktı.' Ancak, anlaşma, Mısır’da liberaller ve İslamcılar arasında ihtilaflı bir hal almıştı –görevden alınmış olan Hüsnü Mübarek’in karşılaştığı suçlamalardan biri, sözleşmeye fesat karıştırdığı yönündeydi. İsrail’in sevkiyatların parasını ödememesini bahane ederek anlaşmanın feshedilmesi, Mısır siyasi yelpazesinde memnuniyetle karşılanmıştı.

Sözleşmenin kaderi ise, yasal veya siyasi hakemlikle çözülecek oluşuydu. İsrail’in bu iptal kararından etkilenme düzeyi sınırlı oldu; zaten düşük miktarlarda doğalgaz alıyordu ve zaten boruhattına sürekli olarak El Kaide’nin ve kural tanımaz Sina Bedevilerinin sabotajda bulunduğunu iddia ediyordu. Sözleşmeye harfiyen uyulduğunda, yılda 4 milyar metre küp sevkiyat yapılması gerekiyordu; Ancak 2009 yılından beri İsrail açıklarda yeni rezervler keşfetmişti ve bu rezervlerin değeri, 750 metre küpü aşıyordu –bu da, Mısır’dan 200 yılda gelebilecek doğalgaz miktarıydı.

İsrail’in önündeki sorun şuydu, bu rezervlerin ilki –yani Tamar sahasında olanı- 12 ay daha işler hale gelemeyecekti. O zamana değin, eskiden Mısır’dan gelen sevkiyatı kullanan elektrik istasyonlarının pahalı ve görece olarak pis yakıt petrol yakması gerekecekti ve düşük sevkiyat miktarı ve sabotaj sorunlarından dolayı içlerinden bazıları zaten buna aylardır mecbur kalıyordu.

Yaz aylarının yoğun dönemlerinde elektrik kesintileri olabiliyor. Ayrıca, İsrail’in Tamar sahasına dek geçici LNG ithal etmesini sağlayacak özel bir denizaşırı yeniden gazlaştırma aracına yönelik planları da devam ediyor.

Öte yandan, Mısır’ın verdiği karar, her ne kadar İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu tarafından önemsenmese de, İsrail’in kendisini kısıtlayıcı ikili ilişkilerden özgürleştirme kararlılığını kamçılayabilir; bu da Leviathan sahası gibi önemli ve yakın zamandaki bir keşfinden doğalgaz çıkarma ve ihraç etme hevesine köstek olabilir.

Bu durum ise, Amerikan politikası açısından nahoş bir durum yaratacaktır; keza Doğu Akdeniz’de son iki yıldır doğalgaz alanındaki gelişmeler, Washington’un “bölgesel gerginliklerin günün birinde çözülebileceği” yönündeki beklentilerini daha da arttırdı.

Bununla birlikte, bu zamana dek yapılan doğalgaz keşifleri, oyunun kurallarını halen değiştirmedi. Her ne kadar İsrail’in Kıbrıs ile olan dayanışması ilerlese de, bu durum Türkiye-Güney Kıbrıs ayrışmasını daha da körükledi. İsrail ve Lübnan’ın denizötesi sınır sorununu çözmek için ortaya atılan fikirler ise, halen “hayal mahsulü” olmayı sürdürüyor. Ürdün’ün kendisi de, güvenilir olmaktan uzak haldeki Mısır kaynaklı sevkiyattan ağır etkilendi ve İsrail’den doğalgaz satın almak gibi mantıklı bir seçeneği gözardı ediyor, onun yerine Katar ile görüşmelerde bulunuyor.

Washington ise, bir yandan Mısır-İsrail barış antlaşmasının yapısını korurken, bir yandan da Mısır’ın iç politik mücadelesindeki etki gücünü koruma savaşı veriyor – keza bu, ABD’nin bölge politikasının belkemiğini oluşturagelmiştir.

Bununla birlikte, Washington’un Mısır’a yönelik politikası şu anda “yoğun bakım ünitesi”nde. Amerika’nın Doğu Akdeniz doğalgaz rezervlerinin gelişimine ilişkin politikası, farklı bir dizi soruna karşılık geliyor ve iki konunun birbirine karıştırılmaması gerekiyor. Mısır’ın başka koşullar altında “üzücü” olacak olan kararı ise, bu iki meseleyi birbirinden ayırmak için adeta bir fırsat sunmuş oluyor.

Doğu Akdeniz’deki Enerji Kaynakları: İşbirliği Kaynağı mı Gerilim Tetikleyicisi mi?

Alman Marshall Fonu, kısa süre önce Doğu Akdeniz’de ortaya çıkarılan doğalgazla bağlantılı fırsat ve risklere dair beş rapor yayımladı. Söz konusu raporlar, bu yıl başından GMF Doğu Akdeniz Enerji Projesi tarafından yayımlanan “Doğu Akdeniz’de Enerji Kaynakları: İşbirliği Kaynağı mı Gerilim Tetikleyicisi mi?” başlıklı bir değerlendirme raporunu tamamlamaktadır. Bu seri dahilinde yayımlanan beş rapor, bu konuya dair AB, BM, Rusya, İsrail, Türkiye, Kıbrıs ve Lübnan’a yönelik önerileri ayrıntılandıran politika raporları, konferanslar ve çalıştayları içermektedir.

Hayfa Üniversitesi’nden Brenda Shaffer, bu zamana dek gerçekleştirilen doğalgaz keşiflerine dair bir değerlendirme sunmakta ve Mısır, İsrail, Gazze, Lübnan ve Kıbrıs’taki denizaşırı alanlardan doğalgaz çıkartılması ve üretimine dair olasılıkları ele almaktadır. Raporda, önümüzdeki yıllarda mevcut olması beklenen doğalgaz hacimlerine dair değerlendirmeler sunulmakta ve her duruma ilişkin kilit önem taşıyan düzenleyici ve ticari meselelerden söz edilmektedir.

Milano Üniversitesi’nden Tullio Scovazzi ise, doğu Akdeniz’deki sınır anlaşmazlıklarını (özellikle de İsrail-Lübnan, Güney Kıbrıs-Türkiye) deniz hukuku bağlamında ele almakta, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne referansta bulunmaktadır.

Merkez İngiltere’de bulunan Global Resources Corporation’dan Mehmet Öğütçü ise, doğalgaz keşiflerinin Türkiye açısından etkilerini incelemekte ve özellikle de Kıbrıs’ın bölünmüşlüğü, Türkiye’nin enerji güvenliği ve Ankara’nın İsrail, ABD ve Rusya ile ilişkileri bağlamında yorumlamaktadır.

Doğalgaz keşiflerinin Amerika üzerindeki etkileri ise, Washington merkezli Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nden Jeffrey Mankoff’un raporunun ana odak noktasını teşkil ediyor. Mankoff, ayrıca, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki diğer sorunları da göz önünde bulunduruyor.

Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü’nden Simor Henderson, raporunda, İsrail’in denizaşırı alanlarda veya ihracat yoluyla doğalgazdan en iyi şekilde yararlanması için İsrail’in önündeki seçenekleri vurguluyor ve İsrail’in güvenlik endişelerinden söz ediyor.

ETKİLER

Bu raporlar, süregiden bir proje kapsamındadır. Bununla birlikte, içlerinden birçok unsur şimdiden ön plana çıkarılabilir. Doğu Akdeniz’de doğalgaz ve petrol keşfi, ilgili ülkelerin enerji güvenliğini güçlendirebilir ve vatandaşlara yarar sağlayabilir; ancak bir yandan da bir dizi belirsizlik ve riski de beraberinde getirir.

Kıbrıs, İsrail, Filistin Yönetimi ve Lübnan’ın önünde birçok potansiyel yarar bulunuyor: 'rekabetçi fiyatlara daha güvenilir elektrik arzı; belirsiz tedarikçilerden gelen enerji ithalatına daha az bağımlılık; doğalgaz temelli daha temiz bir enerji bileşimi; doğalgazla çalışan tuz çıkarma tesislerinden daha fazla su arzı ve su konusunda bölgede potansiyel olarak daha az anlaşmazlık çıkması; vergi gelirlerinin artması sayesinde kamu maliyesinin güçlenmesi; ticari dengenin ve gayri safi yurt içi hasılanın güçlenmesi; ve ekonomik çeşitliliği sağlayacak şekilde ilgili endüstrinin tüm alanlarına yatırım olanakları.'

Avrupa Birliği için olan yararlar ise şu şekilde: 'Euro krizine oldukça açık bir üye ülke olan Güney Kıbrıs’ın olduğu gibi enerji ithalatlarına bağımlılığı bulunan iki ortak ülkenin İsrail ve Lübnan’ın ekonomilerinin güçlenmesi; Coğrafi menşe ve enerji türü açısından enerji kaynaklarının çeşitlenmesi; ve Genel enerji güvenliğinin artması.'

ABD açısından yararlar, aşağıda belirtilmiştir: 'Merkezi Amerika’da bulunan şirketler için karlı yatırım olanakları; İsrail ve Yunanistan için olduğu kadar Güney Kıbrıs için de ekonomik olanakların güçlenmesi; ve Özellikle Güneydoğu Avrupa’da Amerika’nın müttefiklerine yönelik tedarik kanallarının çeşitlenmesi. '

Peki Türkiye açısından ne gibi faydalar sağlayacak?

'Kıbrıs Türklerinin enerji üretiminden kaynaklanan gelirlere potansiyel erişimi ve Türkiye’ye olan bağımlılıklarının azalması; Özellikle siyasi koşulların elvermesi durumunda Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya Türkiye üzerinden taşınır ise, Güney Koridor’una olan ilginin artması; Türkiye’nin Akdeniz’de denizaşırı sondaj yapması için teşvik ortamının güçlenmesi.'

Siyasi riskler, şu şekilde sıralanabilir: 'Sınır anlaşmazlıkları (özellikle de İsrail-Lübnan ve Güney Kıbrıs-Türkiye arasında); Süregiden siyasi çekişmeler (özellikle de Kıbrıs’ın bölünmüşlüğü, İsrail’in Lübnan ile savaş hali, İsrail-Filistin çatışması, İsrail ile Türkiye arasında Gazze yardım filosunu takiben yaşanan gerilimler); ve Mısır, Lübnan ve Suriye’deki siyasi rejimlere ilişkin belirsizlikler.'

Güvenlik riskleri nelerdir?

'Özellikle İsrail ve Türkiye’yi kapsayan deniz ve hava olaylarının patlak verme olasılığı; Bu tür vakaların geriliminin tırmanması; Özellikle de denizaşırı bölgelerde bulunan enerji tesislerinin güvenliği; ve Terörizm.'

Tavsiyeler

Bu arka plan dahilinde, beş rapordan aşağıdaki ön tavsiyeler çıkarılabilir: 'ABD ve Avrupa Birliği, Yakın Doğu’daki fırsatlar ve risklere daha fazla öncelik vermeliler. ABD ve AB, bölge ülkeleriyle (yani Türkiye ve Rusya) olan üst düzey siyasi diyaloglarına bu konuyu dahil etmeliler ve önleyici diplomasi rolü üstlenmeliler. ABD ve AB, gerginliğin artması riski karşısında bölge müttefiklerini uyarmalıdır. ABD, AB, İsrail ve Kıbrıs, deniz güvenliği –özellikle de denizaşırı tesislerin güvenliği- konusunda istişareler düzenlemeliler.

AB, gerek İsrail gerekse Mısır, Lübnan ve Türkiye ile güçlendirilmiş enerji diyalogu kurmak zorundadır. Böylelikle en iyi uygulamaların paylaşılması ve enerji altyapısına dair yatırımların desteklenmesi mümkün olacaktır. Kamu-özel ortaklıklarının fizibilitesi de göz önünde bulundurulmalıdır.

Güney Kıbrıs ve Türkiye, enerji sektöründe geçici anlaşmalara gitmeyi düşünmeliler; keza bu tür anlaşmalar, BM gözetimindeki Kıbrıs barış görüşmelerinde ilerleme kaydedilemediği için askıda durmaktadır. Güney Kıbrıs, enerji gelirlerine yönelik güvenli hesap oluşturmak şeklinde güven artırıcı tedbirlere gitmelidir ki adadaki her iki topluluk da bundan yarar sağlasın.

Türkiye, gerek İsrail gerekse Kıbrıs doğalgaz sahalarına yakın yerlerde devriye gezmek suretiyle askeri vakaların baş göstermesi riskini önlemelidir. Türkiye, Güney Kıbrıs ve İsrail, üçlü istişarelerde bulunmayı düşünmeli; üçüncü taraflara kolaylıklar ve risk azaltımları gibi tedbirlere gitmelidir. Lübnan ve İsrail ile Kıbrıs ve Türkiye, üçüncü tarafların hakemliklerine başvurmalı veya sınır meselelerinde üçüncü tarafların kolaylaştırıcı rol üstlenmesine olanak tanımalıdır. İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan, enerji sektöründe işbirliğine gitmeli ve bu işbirliğine Türkiye de dahil olmak üzere diğer bölge ülkelerini katmaya hazır olmalıdırlar –şayet siyasi koşullar elverirse...

Lübnan, enerji sektörünün düzenlenmesinde idari kapasitesini güçlendirmeli; ihale usullerine etkinlik ve saydamlık kazandırmalı, lisans usullerini doğalgaz üreten ülkelerdeki en iyi uygulamalar paralelinde gerçekleştirmelidir.

İsrail ve Filistin Yönetimi, Gazze’nin ötesinde doğalgaz çıkarma ve üretme konusunda hangi koşulların uygulanması gerektiğini yeniden değerlendirmelidir. Tüm bölge ülkeleri, çevre mevzuatlarını iyileştirmeli ve bir çevre felaketinin patlak vermesini önlemek için süreci denetlemelidir. STK topluluğu, özel ve kamu sektörü ortaklarının desteğiyle, uzman ve sivil toplum düzeyinde bölgesel çalıştaylar düzenlemeli; böylelikle yukarıda sözü edilen tavsiyeler lehine bir uzlaşı oluşturulmasına yardımcı olunmalıdır.'


* Simon Henderson, Baker’da araştırmacı ve Washington Enstitüsü bünyesindeki Körfez ve Enerji Politikası Programı’nın direktörüdür. David Schenker ise, aynı enstitüde Aufzien birimi araştırmacısı ve Arap Siyaseti Programı direktörüdür. Sör Micheal Leigh ise, merkezi Amerika’da bulunan GMF’in kıdemli danışmanıdır. Kendisi, GMF çatısı altında Doğu Akdeniz’de Enerji başlığı altında bir projeye de liderlik etmektedir.


Kaynaklar:

http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/implications-of-egypts-gas-cut-off-with-israel

http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/israels-natural-gas-challenges

http://www.gmfus.org/wp-content/blogs.dir/1/files_mf/1339170753Leigh_SummaryDocument_Jun12_maps.pdf



16.1° / 13.7°

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor