Javier Ortega Figueiral
Osmanlı İmparatorluğu`nun yıkılmasından ve Mustafa Kemal Atatürk`ün elleriyle yeni Cumhuriyet’in kurulmasından 10 yıl sonra 1933 Mayıs`ında ilk Türk ticari uçakları DHY (Devlet Hava Meydanları) adı altında uçmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı`nın bitimine kadar ülkenin büyük şehirlerini birbirine bağlamakla sınırlı kalan uçaklar dört ila on koltuklu, küçük İngiliz, Alman ve Sovyet modeliydi.
Savaş sonrası Birleşik Devletler, bölgedeki Sovyet çıkarını dengelemek için Türkiye`yi de Marshall Planı`na dâhil etti. Birçok ürünün yanı sıra 1947 yılında, ilk uluslararası bağlantıları başlatan savaştan kalma 30 tane DC-3 yardımıyla birlikte gelmişti. 50`li yıllarda ismin THY (Türk Hava Yolları) olarak değiştirilmesiyle beraber Mekke`ye hac uçuşları başlarken Avrupa`nın en önemli başkentleri de uçuşlara dâhil edildi.
80`li yılların başından itibaren Türk şirketi, kıtalar arası atılımlarla hava yolu yatırımlarına başladı fakat aslında geçen 10 yıla kadar uluslararası hava yolu sahnesinde bilinmeyen bir aktördü ve varlığı diğer büyük hava yolları şirketleriyle kıyaslanamazdı.
2003 yılında mevcut filonun dörtte biri oluşturulmuştu. Bugün ise sadece uçakların sayısı değil; uçuş gerçekleştirilen havalimanı, ülke, taşınılan yolcu ve yük sayısı da dörde katlanmış vaziyette. 2013 yılında, 2012 yılına kıyasla yüzde 23,6`lık bir artışla 48,3 milyon kişi taşındı.
81 yıl önce kurulan bu hava yolu şirketi bugün beş kıtada 105 ülkeye, 243 havalimanına 233 uçağıyla uçuş gerçekleştiren bir dünya markasına dönüşmüş durumda. Genel Müdür Temel Kotil, 2012 yılında, şirketin yüzde 50,9`luk özelleştirilmiş kısmına dâhil olmak isteyen yatırımcıların karşısında, 'Amacımız dünyanın en büyük uçuş ağına sahip hava yolu şirketi olmak. İpek Yolu gibi tekrardan dünyanın her köşesini İstanbul`la birleştiriyoruz.' dedi. Şirketin geriye kalan hisseleri Türk hükûmetinin elinde. Erdoğan hükûmetinin şartsız desteğinin, şirketin büyümesine katkı sağladığı aşikâr. (İspanya`da yayınlanan La Vanguardia - 19 Ocak 2014)