Tarih: 20.03.2019 20:08

Lenin´in davası sürüyor: Amerikalılar ülkelerini Sovyetler Birliği´ne dönüştürmek istiyor

Facebook Twitter Linked-in

 

Birkaç yıl önce ABD´nin temsil ettiği kapitalizmin kalesinde sosyalist düşüncelerin yayıldığını hayal etmek bile zordu. ABD´deki sosyalizm yanlıları 2016´da topu topuna 6 bin 500 kişiyken, Trump başkanlık koltuğuna oturduktan sonra, yıl sonunda 52 bin kişiye ulaştı ve birçoğu hem federal düzeyde, hem de eyalet düzeyinde iktidara girmeyi başardı.

The Economist dergisi, genç Amerikalıların arasında hızla popülerlik kazanan, Donald Trump´ın iktidara gelmesiyle sayısı 8 kat artan yeni sosyalistleri şöyle tanımlıyor: 'Bu insanlar Enternasyonal söylemiyor ve üretim gereçlerinin kamulaştırılmasını istemiyor. Bunun yerine ABD´nin Bozeman kasabasında (Montana eyaleti) işçiler için asgari ücretin saatte 13 dolar olmasını sağladı ve bunu önümüzdeki yıllarda saatte 15 dolara çıkarma sözü verdi.' 

Habere göre sosyologlar, bu kişilerin 30 yaşını geçmediklerini ve Soğuk Savaş yıllarını hatırlamadıklarını belirterek, tek istediklerini ülke genelinde ücretsiz sağlık sistemi, bütçe kaynaklarından devlet kolejlerinde okumak ve iklim değişimleriyle mücadele etmek şeklinde sıralıyor: 'Eğer buna sosyalizm deniyorsa, demek ki onlar da sosyalist olmaktan memnun.'

Bu arada birçok kişi sosyalistleri ‘daha ilerici demokratlar´ olarak görüyor, Demokratik Parti temsilcileriyse onları Cumhuriyetçilerle mücadelede müttefik olarak değerlendiriyor. Gallup´un bu yakınlarda yaptığı araştırmaya göre ülkedeki demokratların yüzde 57´si sosyalizme sıcak bakıyor.

Bununla birlikte sosyalist akım takipçileri, kendi sözleriyle ‘ABD´nin ideolojik bakımdan oldukça heterojen olduğu ve bireyselliğin ülkenin siyasi kültürüne oldukça derinlere yerleştiği için´ bu ülkede bir devrimin mümkün olmadığı için böyle bir çağrıda bulunmuyor.

Demokratik Parti´nin sosyalist üyesi Sara Innamorato ise kapitalizm ve sosyalizmin birbirine rakip iki akım olmadığını ve her ikisinden de bazı iyi şeylerin alınabileceğini ifade ediyor.

BİR SOSYALİSTİN PORTRESİ

Daha önce ABD´de sosyalizm lanetli bir şeymiş gibi algılanırken, 2016 başkanlık seçimleri sırasında Hillary Clinton´un başkanlık yarışında rakibi olan politikacı Bernie Sanders bu algıyı bozmayı başardı. Parti içi yarışta Sanders, basit sloganlarıyla seçmenleri büyüledi.

Varlıklı kişiler için vergileri yükseltme ve bu sayede asgari ücrete zam yapma, devlet kolejlerinde ücretsiz eğitim getirme ve bütçe kaynaklarıyla genel sağlık sigortası sağlama, ayrıca ABD Savunma Bakanlığı´nın (Pentagon) finansmanını kapsamlı bir şekilde kısma sözü veren Sanders, tüm ABD´li çalışanların hastalık, doğum izni alma gibi sosyal imkânlarını da genişletme niyetindeydi.

Sıradan Amerikalılar, birçok kez çıkarlarını savunan Sanders´i sevdiler. Politikacının önerdiği yönetim tarzı ise yoksul halk için hukuki koruma, sosyal aktiviteleri organize etme ve bu süreçlere yerli halkı da katma şeklindeydi. 

2016 seçim kampanyası sırasında kendisine seçmenleri soğutmamak için ‘sosyalist´ sözcüğünü kullanmamaya çağırsalar da, Sanders´in önerileri seçmenlerden büyük övgü topladı, başkanlık yarışından sonra adının unutulması yerine kendisi ve sloganları daha da popüler oldu.

KONUNUN GEÇMİŞİ

Sosyalist fikirler genel olarak ABD için yeni bir şey değildi. Daha 19. yüzyılın başlarında ABD´de görülen bu hareketin öncüleri bazı kolonilerde filozofların fikirlerini uygulamaya, emek paylaşımlı sosyalist topluluklar kurmaya çalıştı. 70´li-80´li yıllarda ülkeye gelen birçok Alman mülteci, sendikalar ve işçi hareketiyle birlikte hareket eden sol görüşlü partiler kurmaya çalıştı, fakat bu çalışma kayda değer bir başarı getirmedi.

Amerikalı sosyalistlerin ilk büyük zaferi, temsilciler odasında bir koltuk kazandıkları 1910´da gerçekleşti. Sosyalist temsilci hemen işe koyularak, Senato´nun dağıtılması ve sanayiinin büyük dallarının kamulaştırılması için mücadele verdi. Bir süre sonra sosyalistler bazı eyalet meclislerine girdi, 33 kişi belediye başkanlığı yaptı. Solcuların geleceğine yönelik büyük öngörüler vardı, ancak süreç, Birinci Dünya Savaşı´nın patlak vermesiyle durakladı.

Sosyalizmin yeniden doğuşuna yönelik umutlar, ABD´de 1929-1933 döneminde yaşanan kapsamlı ekonomik kriz (Büyük Buhran) sırasında yeniden filizlendi. Kapitalizmin kendini tükettiği ve yeni bir model aranması gerektiği düşünülürken dönemin ABD Başkanı Franklin Roosevelt´in açıkladığı ‘Yeni Düzenle´ ülke zor durumdan çıkmayı başardı.

Bu arada sosyalizm yanlıları kadın, işsiz, yaşlı hakları için mücadele vermeye devam etti, adil çalışma koşullarını savundu ve siyahilere yönelik ayrımcılığa karşı çıktı. Sosyalistlerin sayılı hızlı bir şekilde artıyordu. 

SSCB´nin İkinci Dünya Savaşı´ndaki zaferi, Amerikalıların sosyalistlere daha da çok sempati duymasını sağladı. Ülke yönetimi, Sovyet ajanların ABD´ye sızdıklarından ve propaganda başlattıklarından endişe duymaya başladı. Dönemin ABD Başkanı Harry S. Truman, ‘vatan hainlerinin´ ortaya çıkarılması için tüm güçleri seferber etti. Ülkedeki devlet görevlilerinin totaliter ve komünist örgütlere aidiyetleri sıkı bir şekilde kontrol edilmeye başlandı. O dönemde binlerce kişi işinden oldu, yüzlercesi de cezaevlerine gönderildi.

1950´lerde sol akım, geleneksel gündemini değiştirerek, proleter devrim fikrinin yerine otoriterliğe ve yoksulluğa karşı mücadeleyi, çevre koruma ve işçi haklarını savunmaya başladı.

Sosyalistler 1970´lerde taktik bir hamle yaptı. Amerika Sosyalist Partisi, Sovyetlerle paraleller kurulabileceği endişesiyle adına ‘Demokratik´ eklemesi yaptı ve ‘parti´ sözcüğünden de vazgeçti, böylelikle Cumhuriyetçiler ve Demokratlar, partilerinden vazgeçmeden bu akıma katılabiliyordu. 1982´deyse demokratik sosyalizm fikrinin taraftarlarını, işçi hareketinin aktivistlerini ve sosyal demokratların sol kanadını birleştiren Amerikan Demokratik Sosyalistleri (DSA) akımı kuruldu. Bu akım sayesinde sol görüşler, modern Amerikan toplumunda giderek daha da popüler hale geldi.

SOSYALİSTLERİN ‘KUCAĞINDA´

Donald Trump başkanlık koltuğuna oturduktan sonra sosyalistler zafer peşine zafer kazanmaya başladı. Geçen yılın yaz döneminde Demokratik Parti´nin iç seçimlerinde Latin kökenli ‘demokrat sosyalist´ Alexandria Ocasio-Cortez, 10 dönemdir kongre üyesi olan ve seçim kampanyası için rakibine göre 15 kat fazla para toplayan Demokrat Partilli Joe Crowley´i yenmeyi başardı.

Ocasio-Cortez, sadece yaşlılara tanınan Medicare sağlık sigortasının tüm halkı kapsayacak şekilde genişletilmesini, tüm Amerikalılara uygun şartlarda konut sağlanmasını, yarı otomatik silahların satışının yasaklanmasını, çalışabilen vatandaşlara federal iş yerlerinin garanti edilmesini önerdi. Bu fikirler Amerikalıların beğenmeyeceği türden değildi, böylelikle Ocasio-Cortez geçen kasımda zorlanmadan Temsilciler Meclisi´ne girmiş oldu.

 

Harris Poll adlı araştırma şirketinin yaptığı anketin sonuçlarına göre genç Amerikalıların yüzde 49.6´sı sosyalist bir devlette yaşamak istiyor, yüzde 67´lik bir kısım devletin lisans eğitimi ile ilgili masrafları karşılamasını destekliyor, yüzde 73.2´si ise ülke genelinde bir sağlık sisteminin kurulmasından yana görüş bildiriyor. Ankete katılanların birçoğu da Donald Trump´ın önceki ABD Başkanı Barack Obama tarafından başlatılan, uygun koşullarda sağlık güvencesi sunan Obamacare adlı sistemi askıya alma girişimine katiyetle karşı çıkıyor. Bu genç kesimin 2020´de yapılması beklenen başkanlık seçimlerinde seçmenlerin yüzde 37´sini oluşturacak olması ise oldukça dikkat çekici.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —